BİR KAZAK
TÜRK ALİMİNİN
DEDE KORKUT
HAKKINDAKİ FİKRİ
Hasan ORALTAY
TÖRE Dergisi, Haziran 1972, s:13, 22-29
Gönül arzu eder ki, Türkiye’mizin gerçek ilim adamları Türk’ün ana vatanı Türkistan’a varsın. Oralarda Türk milletinin eski, tarihiyle, medeniyetiyle ilgili ilmi tetkiklerde bulunabilsin. Fakat, maalesef şimdiki vaziyette bu imkânsız. Buna, ana vatanımız Türkistan’ı sömürmekte olan komünistler, daha doğrusu Rus ve Çin müstemlekecileri imkân vermemektedir. Bugünkü bu durumda, ana vatanımız Türkistan’daki son gelişmeler hakkında, yani, Türkistan’da imkân dahilinde yürütülmekte olan Türk tarihiyle medeniyetini ilgilendiren tetkikler ve yapılan, yapıl-makta olan kazılarda bulunan tarihi belgeler hususundaki (tam manasiyle olmasa bile) en sağlam kaynak, esir Türkeli’nde mahalli lehçelerde neşredilmekte olan gazete, dergi ve kitaplardır. Çünkü, Rus dilinde çıkan gazeteler ile dergilerde (hatta kitaplarda) mevzubahis edilmeyen bir çok ehemmiyetli konular, mahalli lehçelerdeki gazete ve dergilerde ele alınmaktadır. Pek tafsilatlı olmasa bile, Rusça gazete ve dergilerde yazıl-mayanlar hakkında bilgi verilmektedir.
Oysa, batıdaki ve bizim Türkiye’mizdeki türkologlar ile tarihçilerin pek çoğunun eserlerinde ve makalelerinde mehaz olarak gösterilenlerin çoğu, Rusça gazeteler ile dergiler veya Rusça kitaplar. Daha doğrusu batıdaki ve Türkiye’mizdeki bu hususla ilgilenenlerin çoğunun dayandığı kaynağın Rusça eserlerle Tass ajansının bültenleri olduğu anlaşılıyor.
Bizce bu çok yanlıştır. Çünkü, Rusça gazete ve dergilerle eserlerde, daha çok Rus noktayı nazarından hareket edilmekte olduğu bir gerçektir. Onun için de bu meseleyle ilgilenen Türkiye’mizdeki müesseseler, Türkiye de yeteri kadar mevcut olan esir Türkeli’nden gelmiş muhacirlerden faydalanmak suretiyle de olsa, Rus ve Çin müstemlekesindeki Türklerin mahalli lehçelerinde çıkmakta olan gazete ve dergilerle kitapları takip etmelidir. Bunda büyük fayda vardır.
Mesela, yakında Kazak Türklerinin lehçesinde çıkmakta olan Kazakistan Komsomol teşkilatının günlük organı «Leninşil Cas» gazetesinde (20.2.1970) yayınlanan «Kazak İlim akademisinin Akedemiği». Tanınmış âlim, Sayın Prof. Âlkey MARGULAN Beğin Dede Korkut hakkında «DÂHİ KORKUT HAKKINDA» denilen başlıkla yayınlanan makalesi bu hususa bir örnektir. Çünkü böyle bir makaleyi Rus dilindeki mevkutelerden veya Tass ajansının bültenlerinden bulmak mümkün değil. Mevzubahis makalesinde Sayın Akademist ÂLKEY MARGULAN aynen şöyle diyor:
“Bu sene doğumunun 1100 üncü yıl dönümü dolayısiyle meşhur düşünür, büyük alim Abu Nasır El-Farabi anılacak. Bu vesileyle, El-Farabî’nin gençliğinde, ona kuvvet kaynağı olan topluluk ile onun doğup büyüdüğü memleket hakkındaki düşüncelerimizi kısaca belirtmek istiyoruz. Bazıları, Farabi’yi tesadüfen Sırderya kıyısında yetişmiş tek şahsiyet diye fikir bildiriyorlar, öyle düşünmek şüphesiz ki, doğru değildir. Farabi birden parlayan tek yıldız değildir. Farabi doğmadan da, insanoğlunu pek alâ düşündürebilecek güzel adet, insanoğlunun zihnini ilimle güzel duygularla yeteri kadar doldurabilecek meşhur üstatlar Sır derya kıyısında az değildi. Bu hususa meşhur düşünür ve ozan Dede-Korkut iyi bir örnektir. Çünkü, Farabi gençliğinde Dede Korkut’un dahilik düşüncelerini kendisine örnek edinerek, onun müzikasiyle nağmelerini kalbinde ebedî muhafaza etmiştir. Onun parlayan izini edebiyat sahifelerinde kaldırdı.
Farabi gibi âlim düşünürün dünyaya gelmesine esas olan Dede Korkutun kendisi kimdir?
Korkut eski devirlerde Sırderya bölgesinde yaşamış Oğuz-Kıpçak boyları arasından çıkmış olan dâhi ala, eşsiz ozan, ilerisi hakkında kehanetde bulunan evliya olmuştur, (yazar kendisi bu terimi kullanmıştır). Korkut hakkındaki masallar Orta Asyadaki Türkçe konuşan halkların çoğunda mevcuttur. Fakat, Kazak halkı eski Oğuz-Kıpçak boylarının tarihi vatanının mirasçısı ve onların hakiki evlâdı olduklarından, Korkut hakkında söylenilen tarihi ağıtlar (cır), masallarla şarkılar bilhassa Kazak ve Türkmenlerde daha çokdur. Bunun bir ilgi çekici tarafı Korkut adıyle ilgili masalların çoğunun bugüne kadar tarihi özelliğini kaybetmemiş olması. Sadece bazıları Korkutun devrinden beri uzun zaman geçtiğinden biraz efsaneleşmiştir.
Korkut hakkında Kazaklar arasında söylenilen ihtiyarların anlattıkları bilgiler, Avrupa edebiyatına geçen asrın ortasına doğru geçmiye başlamıştır. Onların bazılarını ilk defa ortaya çıkaran âlimlerin başında meşhur Kazak alîmi Şokan Velihanoğlu gelir. Bununla beraber, V.V. Vılıyamınov, P.İ. Lerx, Mavcr, ve meşhur alîm Radlow da bu meseleyle ilgilenmişlerdir.
Daha sonraları onların ilk defa ortaya çıkarmış oldukları düşüncelere bir çok âlimlerin tetkikleri de ilave edildi. Böylece Korkut hakkında bugün oldukça tafsilâtlı malûmat toplanmış oldu. Kazaklar arasında söylenilen Korkut hakkındaki masalları toplayıp yazarak tetkik etme işinde emeği olan âlimlerden bazıları V.V. Bartold, P.S. Spirudnovı’lardır. Korkut’un yüce şahsiyetini etraflıca inceleme işi Ekim ihtilâlinden sonraki devirde daha da çoğaldı. Bu devirde de Korkut hakkındaki masalları toplayıp yazarak tetkik edenler, yine Bartold, Diyvayevi, Zataeviç, Samayloviç ve Kazak âlimlerinden Muhtar Avezoğlu ile Prof. Ahmet Cubanoğlu gibiler olmuştur. Korkut hakkındaki masalları kül olarak ve bilhassa, Kazak, Türkmenler arasında söylenilen çeşitlerin ilmî esaslara göre etraflıca tetkik eden de V.M. Cırmunskiy’dir. Halk arasında söylenilenlerin haricinde, Korkul hakkında eskiden yazılmış destanlar da mevcuttur. Onun eski Kıpçak diline yakın bir şekilde yazılanı şimdi Roma’daki Vatikan kütüphanesindedir. Korkut hakkındaki ikinci kitap da «Kitabı Dedem Korkut» ismiyle Dressden şehrindeki kütüphanededir. Bu kitaplar «Korkut der ki» denilen gibi masallarla doludur. Korkut hakkındaki bu kitaplar hususunda, Fransa, İtalya, Almanya ve Türkiye’de bu memleketler dilinde çok tafsilatlı eserler yayınlanmıştır. Meselâ, Türkiye alimleri; İ. Başgöz, P.N. Boratav, Muharrem Ergin, Orhan Şaik Gökyay, M. Kırzıoğlu, Rifat ve Fransa alimleri; P. Pelliz, Bolşe, İtaliyan alimleri, E. Rossi, Alman alimleri; N.F. Diyez, I. Heinz, V. Ruvndi gibilerin eserlerinden mevzubahis kitaplar hakkında bilgi edinmek mümkündür. Alimlerin tetkiklerinden anlaşıldığına göre, 20.nci asırda, tarihi ulu şahsiyet Korkut hakkındaki bir çok hususlar aydınlanmıştır. Burada bilhassa belirtilmesi gereken bir husus Korkut hakkında tetkiklerde bulunmanın büyük şerefli bir ödev olarak kabul edilmiş olmasıdır.
Korkut hakkında pek çok bilgi toplanmıştır. Şayet, “Dede Korkut destanı” denilen eseri saymazsak Korkut hakkındaki kıymetli bilgilerin çoğu Kazak ve Türkmenlerin memleketinde bulundu demek doğru olur. Bunun gibi bilgilerin çok nadir bulunur çeşidi 1920-21 senetleri Ceti Su ile Sırderya bölgesinde tetkik gezisine çıkmış olan Abubekir Dıvayoğlunun topladıklarında mevcuttur. Bu iki bölgeyi Dıvayoğlu 1920-21 seneleri dolaşarak “240 defter” 800 sahifelik ağıt ve masal topladı. Bunların çoğu tarihi masallar, tarihi vesikalar. Bunların içinde tek “8 defter” Korkut hakkında veya Korkut’a atfen söylenilenlerle dolu. Onlarda, Korkut’un ölüme karşı koyması “Korkut’un-Baksının Ağıtı”, “Korkut ve Kırk Kız Masalı” gibi pek çok ilgi çekici hususlar var. İşte bu büyük hâzinenin toplanılmasının neticesinde Korkut hakkında Kazaklar arasında söylenilene esaslanan bir kaç tarihi hikayeler ve derlemeler neşredildi. Şiirler yazıldı. Sözü edilen Kazaklar arasından toplanılan bilgilerde Korkut bütün dünya edebiyatındaki eşsiz büyük şahsiyet olarak tanımlanıyor. İşte o büyük dâhî hakkında söylenenleri Kazaklar asırlar boyunca hiç unutmadan muhafaza etmiştir. Şimdi de söylemektedir. Denildiğine göre, Korkut hakkındaki masalların ilk belli olmaya başlaması 12-13.üncü asırlardan başlar. Meşhur tarihçi Reşideddin’in yazdığına göre, bozkırlarda söylenilen ilgi çekici masalların en şaheseri Korkut hakkında olanı. Yine bir grup alimlerin belirttiğine göre, eski zamanlarda Bozkırlarda Korkut masallariyle beraber söylenilen ikinci bir konu da, Korkut ile vakınen alâkalı olan “Oğuzname” olmuştur.
Reşideddin belirten masallara göre, Korkut eşsiz dâhî keramet sahibi güzel konuşarak dinleyicilerini düşündüren evliyadır. Korkut çok yaşamıştır. Onun hakkındaki masallar pek çoktur-diyor meşhur tarihçi.
Korkut hakkındaki çok değerli hikâyelere bilhassa Kazak Bozkırında çok rastlanır. Bu gibi masallarda Korkut’un insaniyetperver tarafı daha çok belirtiliyor. Kazaklar arasında çok yaşamış Korkut ile genç Korkut’u, yani onun gençliğinde ilgilendiren masallar çoktur. Genç Korkut gayretli ve cesurdur. Onun arzusu insanoğlunun ölmemesidir. Devamlı ömür sürmesidir. Bunu büyük felsefî mesele ederek Yunanlıların Promete’si gibi bütün dünya edebiyatındaki ulu şahsiyet olarak tasvir ediliyor.
Kazakların Korkut hakkında anlattıkları masallara göre. Korkut gençliğini kaderle, yani dünyada ebedi kalmak için mücadele ederek geçiriyor, ölümsüz ömürü arzu ederek, kadere ve ölüme karşı mücadele eder. Genç Korkut’un aradığı, insanoğlunun ölümsüz ve tasasız hür olarak yaşamasıdır. Korkut felsefesine göre, ölüm demek, zulmün başlangıcıdır. Onun için de, O, ölümle mücadeleyi kendine ilk vazife olarak kabulleniyor. Ölümle mücadele eden, insanoğlunun ölümsüz ömür sürmesini arzu eden Korkut, halkın kurtarıcısı, bütün insanlığın hakiki dostu ve onların derdiyle meşgul olan ,onlara yardım etmeyi kendine ödev edinen dâhi olarak tasvir ediliyor.
Kazaklar arasında söylenilen masallardaki dahî Korkut “Korkut” destanındaki tasvir edilene çok yakındır. Bu Korkut halkın dahî üstadı, akılcısı, duacısı ve akıl veren dahisidir. Bu Korkut’a Kazaklar “Korkut Ata”, “Korkut Evliya” derler.
Evladsız baba, annesiz-babasız yetim genç, düşkün zavallı, yardıma muhtaç olan herkes onun şefkâtli “atalık” gölgesine sığınıyor. Onun akliyle, onun kıymetli nasihatlariyle derdine derman bulmaya çalışıyor. Dâhi Korkut bazı-bazı evliyalık da ederek gelecekde olacaklardan haber de veriyor. Ağıtlarla, güzel sözlerle nasihat eder. Kopuzun nağmeleriyle, halkı düşüncelere daldırır. Kötü yola sapmış olanları doğru yola döndürecek, dünya işlerine sır gözüyle baktıracak nakıl sözlerle nasihat eder. Eski zamanın eşsiz dahisi Korkut’un düşündürücü ağıtlar söyleme geleneğini kendine miras edinen ozanlarla-düşünürler Kazak tarihinde de az değildir. Öyle ulu şahsiyetleri XIII. asırda yaşayan Kelbuka, XIV. asrın ulu ozanı Sıpıra-Cırav, ondan sonraki Asan Kaygı, Anet Baba, Bukar Cırav, Nisan Abız ve benzerleri gibi ozanların yüce şahıslarında görmek mümkündür. «Atalar sözinden de» «Korkut demiş ki,» denilen ilerisi hakkında söylenilen güzel sözleri görmek mümkündür. Atalar sözündeki, «Korkut demiş» denilen: «İleride çeşitli vaziyetler olur» denilen sözü Korkut’dan 6 asır sonra meşhur düşünürümüz Asan Kaygı da söylemiş. Bunun gibi eski zamandan kalma felsefi düşüncelere göre, Kazak düşünürlerinin çoğu Korkut’u örnek alarak, kendilerinin de Korkut gibi derin düşünceli dahiler olduğunu ispatlamışlardır. Bunun tam böyle olduğunu bilhasa, Asan Kaygı, Anet Baba, Nasım Abzı gibi düşünürlerin hayatından, onların söyledikleri sözlerinde açık görmek mümkündür. Fakat onların çok kıymetli düşünceleri, kağıda yazılmamış olduğundan sadece ihtiyarların ağzında dolaştığından maalesef çoğunluk tarafından bilinmemektedir.
Korkut demiş ki .denilen güzel sözlerin çoğu Kazak halkının «makal-matel» atalar sözünde bugünde mevcuttur. Bu güzel sözlerin bazıları şöyle:
«Giden gelmez. Ölen dirilmez.»
«Ezeli düşmandan dost olmaz. Eski pamuktan ip olmaz.»
Atalar sözündeki Korkut demiş denilenler de: «Çoğunluk korkutur, derin batırır.» «Yağmur ile toprak yeşerir, dua ile er yeşerir». «Genç büyür, fakir zengin olur»
İşte bunun gibi nakil sözler hiç değişmeden Kazak dilinde bugüne kadar kalmıştır. İlk başlangıçta, Korkut söylemiş olan bu gibi güzel sözleri Kazak düşünürleri asırlar boyu hatırından çıkarmadan sağlam muhafaza etmiştir. İşte bu, onların (Kazakların) dahi düşünür Ata-Korkut’un mirasçısı olduklarını, hatta onun evlâdı olduklarını gösteriyor. Aynı zamanda bu, Korkut geleneğinin Kazak bozkırında yaygın olduğunun ve onun silinmez iz bıraktığının da belirli delilidir.
Kazak halkının masallarına göre, eski zamanın düşünür dahisi, Korkut’u saymak, onun kullandığı kopuzuna, söylediği ağıtlarına, güzel sözlerine hürmet etmek Kazakların millî duygusunda çok sağlam yer tutmuştur. Korkut’a hürmet etme, onu büyük dahi ve evliya olarak tanıma inancı son zamanlara kadar yaşamıştır. Onu, “Korkut Küyi” yani -Korkut’un nağmesi- “Korkut ağıtı” denilen müzikli masallar açık delilliyor. Ona hürmet etme geleneğine, bilhassa, halk arasında söylenilen ağıtlarla türkülerde ve müzikte çok tesadüf edilir.
Kazak halkının Korkut’u bilhassa sayıp hürmet etmelerinin esas sebebini araştıran geçen asırda Kazak âlimi Şokan Veihanoğlu ile V.M. Cırmenskiy olmuştur. Onlar «Korkuta olan bu sevgi ile saygı Kazaklara Kıpçaklar vasıtasivle Oğuzlardan miras kalmıştır» diyorlar. Bu ise, çok doğru. Fakat çok sayın bilginler, Kazakların öz ecdadının Kıpçaklar olup, onların mayasında Oğuz boylarında olduğunu hiç hatırlarına getirmemişler. Onların fikrine göre, XI-XII asırlarda Oğuzlar Sırderya kıyısından tamamen göçmüştür. Onun içinde oralarda onlardan hiç sülâle kalmamıştır. Bu hususta tarih sahifelerine bakacak olursak, mesele bambaşka. Oğuzlar Sırderya kıyısından tamamen göç etmiş değil. Onların tarımla uğraşanları, göçebe olmayanları, yani bir çok boyları Cemal Karşi’nin yazdığına göre, Mongollar devrinde de Sırıderya kıyılarında yaşamışlardır. Onlar asırlar boyu buralarda yaşayıp daha sonra Kazak boylarından biri haline gelmişlerdir. İşte Korkut, Köroğlu, Ciyrenşe Şeşen, Aldar Köse gibi Oğuzlar zamanında Sırıderya kıyılarında söylenilen masalları asırlar boyu Kazaklar arasında muhafaza edilmesinin hakiki sırrı bundadır.
Oğuzlarla Kıpçakların Kazak Halkının maddi ve manevi hayatına esas olan mirasları pek çoktur. Onlardan kalan kıymetli hatıralar Kazakların memleketinde bugün de mevcuttur. Bunun başlıca şahitleri bugüne kadar muhafaza edilen ezeli Oğuz-Kıpçak boylarının adları, o zamanlardan kalma tarihi gelenekler, masallar ve hikâyelerdir. Oğuz zamanın açık olarak gözlerimize önüne seren tarihi belgeler biri Sırıderva kıyılarındaki eski şehirler mezarlar, türbeler (kümbetler), kuleler ve maalesef bunların bakımsızlıktan yıkılmış harap olmuş yerleridir. İşte bunun gibi eski eserler, Torğay, Cılanşık, Kengir, Sarı Su, kıyılarında da az değil, Çünkü Oğuzlar bir zamanlarda (VIII-X asırlar arasında) göçebe olduklarından, onlara ait olan eski eserler bu memleketin her köşesinde bulunur. Sırıderya kenarında olan Oğuzların en meşhur şehiri Yeni Kent (Cane Kent), Cent, Özkent (Oğuz Kent), Barşın Kent (Kızkala), Sütkent, Otırar ve başkalarıdır. Oğuzlarla beraber, Sırıderva kıyılarında Kıpçak boylarının büyük merkezleri, Sığanak, Savran, Yası (Türkistan) şehirleri ve onların sayısız köyleri olmuştur. Bu hususu Makdısi’nin tarihi böyle açıkça belirtmektedir.
Tarihin gösterdiğine göre, Oğuzların en güzel şehirlerinin biri, «Barşın-Kent»dir. Bu şehre XIX. asrın ortasına kadar Kazaklar «Kızkala» diyorlardı. Bu şehrin meşhur olmasının esas sebebi iki şahsın ismiyle ilgilidir. Bunların biri, Alpamıs Batur’un eşi Barşın Suluv «Güzel Barşın» , ikincisi XIII asrın ortasında bu şehirde yaşamış olan meşhur bilgin ayni zamanda şair Husameddin Barşmlığı… İşte bu kimseler, Korkut ile Abünasır El-Farabiy den sonra Sırıderya kıyılarında çıkmış olan dahilerdendir. Husam-Eddin Barşınlığı kendisinin şahane eserlerini üç lisanda (Türkçe, Arapça ve Farsça) yazarak kendisinden sonraki kuşaklara miras olarak bırakmıştır. Hüsameddin Almalık-Cetisu’dan çıkan meşhur bilgin Cemal Karşi’nın dostu… 1270 senesi Cemal Karşi Barşın-Kenti görmek için Sırıderya kıyısına geliyor. Uzun vakit Hüsameddin’in evinde kalıyor. Cemal, Sırıderya kıyısında yaşayan Oğuzların köylerini dolaşarak, onların oturduğu muhitin Barşın-Kent ile Cent şehrinin ortası olduğunu tesbit ediyor. Oğuz boylarından hatıra olan bu şehirleri sosyal, tarihi, medeni ehemmiyetine bilhassa dikkati çekerek bunları, Balasağun, Almalık, Kaşgar, Semerkant, Taşkent şehirleriyle mukayese ediyor.
Şehirlerle beraber Oğuz-Kıpçak devrinden kalma çok mühim hatıraların biri yukarıda da denildiği gibi heybetli türbeler, medreseler ve kuleler. İşte bu gibi eserler Sırıderya kıyısında veya ona akan diğer nehirler kenarında pek çok. Onların bazıları Kanka Baba, Sarman Ata, Korkut Ata, Karmakşı Ata, Horasan Ata, Kayıp Ata, Kök-Kesene gibiler.
Bunların haricinde buna benziyen sayısız tarihi yadigâr, tarihi sırla dolu hatıralar vardır. Şayet meşhur düşünür, büyük âlim Farabi kendi doğup büyüdüğü vatan Sırıderya kıyısında toprağa verilmiş olsaydı onun türbesi de başkalarıyle beraber burada olmuş olurdu. Ve onun hakkında da asırlar boyu bir çok ilgi çekici hikâyeler, masallar çıkmış olurdu. Sırıderya kıyısındaki ve o civardaki bu gibi türbeler (kümbez), mezarların çoğu Korkut devriyle ilgili, Yani İslâm dini Orta Asya bölgesine yayılmaya başladığı zamana ait. Mevzû bahis türbelerle mezarlarda yatanların herbiri, ya Oğuz veya Kıpçak veya Kah tayfalarından çıkmış olan meşhur kimselerdir. İşte onun içinde, onlar hakkında söylenilen masallarla hikâyeler, Kazaklar arasında bugün de az değildir.
Korkut zamanında yapılmış olan türbelerde (kümbez) İslâm dininin tesiri hiç yok. Onların dış görünüşü tamamiyle yaz aylarındaki keçeden yapılmış evlere (otağlara) benziyor. Kazaklar onlara bugüne kadar «din,» «Üy tas» diyorlar. «Drin» denilen şekli daha çok Türkmenlerle meskûn olan mıntıkalarda bulunuyor. Bunların hepsi Oğuz-Kıpçak devrindeki meşhur düşünürlerin, o zamanki Alpamış gibi asker başı (Subay) ların türbeleri olduğu anlaşılıyor. Som taştan yapılmış olan öyle şahane eski tarihi hatıraların biri, Kengir nehrinin kıyısındaki «Dombavıl» ve Torğay nehri kıyısındaki «Baksı Molela» Tobıl nehri kıyısındaki «Kök Uyıq) ve benzerleri. Korkut zamanını çok güzel tasvir eden eserlerin bir grubu o devirdeki meşhur hanımlar için yapılmış olan türbeler, kuleler. Öyle türbelerin en güzeli, Sırıderya kıyısındaki, «Kök-Kesene», «Biykem Munare». Sarı Su kıyısındaki «Bolğan-Ana», «Cuban-Ana», «Belen -Ana». Ebülgazinin dediğine göre, Oğuzlar zamanında meşhur olan kimsenin biri Karmışbay’ın kızı Manışbekin (Alp-Mamış-Alpamış) eşi, Oğuzları idare eden meşhur yedi kızın biri olan Barşın-Suluv (Güzel Barşın) ın türbesi Sırıderya kıyısında su kenarında duruyor. Ona Kazaklar «Barşısının Kök Keşeni» diyorlar. İşte böylece Barşın-Suluvın (Güzel Barşının) adı hem şehirin adı olarak (Barşın-Kent), hem güzel türbenin adı olarak halk arasında muhafaza edilmekte. Eski zamanlarda yüksek yerlere (su kıyılarında) yapılmış olan türbelerin hepsine «Keşen» denilmiş. Bu deyim XVI. asırda başlayarak Rus edebiyatında geçmiştir. Bunu «Bolşov Çertej» kitabından görmek mümkündür.
İşte bunlar, Farabi gibi âleme adı meşhur ulema, bilgin yetiştiren memleketin, bazılarının iddia ettiği gibi verimsiz bozkır değil, medeniyet sahibi çok verimli toprak olmuş olduğunu ispatlayacak sayısız tarihi belgelerin tek ufacık kırıntısıdır.»