LİYAKAT VE KAABİLİYETİ
SEÇEMİYORUZ
KENAN EROĞLU
Odgurmuş: Çeşitli makam ve mevkilerde bazı insanlar vardır. O bulundukları göreve hak etmeden hasbelkader gelmişlerdir. Bu konuda neler söyleyebiliriz.
Ögdülmüş: Günümüz Türkiye’sinde bu gibi durumlar çok yaşanmaktadır. Günümüz Türkiye’si dedik ama günümüzden geriye doğru gittiğimizde de hak etmeden bir göreve gelenler getirilenler hep olmuştur ve olmaya da devam ettiği görülmektedir.
Hak etmeden gelen o kişilerin o geldikleri yer emeklerinin çabalarının karşılığı değildir. Başkalarının tavassutu ile iteklenerek gelmişlerdir, şans getirmiştir. Bu kişiler kendi kendilerine ne kadar da hak ederek geldim derlerse de bu hiçbir zaman öyle değildir. Oraya, o makama hak etmeden geldiklerini herkes bilir fakat sadece kendileri bilmez ve anlamazlar. Anlamak istemezler.
Siyasi partilerimiz ve fikir hareketlerinin mensupları ve temsilcileri aralarında bu gibi durumlara daha da sıkça rastlanır. Bir takım sebeplerle “bizden, bizim partili, bizim işimize çok yarar“ denilerek özellikle de siyaseten gelirler bir makama, her hangi bir kuruma getirilirler, ya da seçilir Milletvekili, Belediye Başkanı, il ve ilçe başkanı olurlar.
Seçilmiştir, bir sivil toplum kuruluşuna başkan olmuş, bir partiye il başkanı olmuştur ama nedendir bilinmez bir tek kitap karıştırmamış, bir dergi takip etmemiş, okumamış kendini yetiştirmemiştir. Kürsüye çıkıp yapacağı konuşmaları bile başkaları hazırlar. Böyleleri çoktur.
Hak etmeden geldiği için çalışıp çabalayıp kendisini hazırlamamıştır. Yeteri kadar bilgi birikimi olmadığından yaptığı işler ve hareketler de birikimi kadar kuru ve yüzeysel oluyor.
Adam nasıl olmuşsa, seçilmiş, başkan yönetici olmuş ama herhangi bir mesele de söyleyeceği şeyler 3-5 cümleden meydana geliyor ve bunun dışında bir görüş bildirmesi mümkün olmuyor. Ya da son günlerin moda olan davranışı gibi, sosyal medyada dolaşan klişe cümleler ve hatta pek çoğu da nerede üretildiği bilinmeyen ve dikkatli bakıldığında büyük bölümü yalan ve uydurma olan fikirler ileri sürebiliyorlar.
Herhangi bir vesile ile bir “konuşma yapması” icap ettiğinde yanında ve etrafında bulunanlardan kendisine bir konuda “konuşma” veya “beyanat” hazırlamasını istiyor. Ya da yaptığı konuşma bir bilgi birikimi sonucu değil de sıradan, gündelik bir takım cümlelerin bir araya gelmesi ile ve ardından kendisi bir siyasi partiye mensupsa kendi Genel Başkanının beyanatlarından duyduğu büyük ve iddialı birkaç sloganımsı cümlelerin peş peşe sıralanmasından meydana geliyor.
İçerik bakımından pek bir mana ifade etmeyen konuşmanın içinde bulunan birkaç slogan ve iddialı sözler kendileri gibi düşünenleri, taraftarı tatmin ediyor, olumlu çağrışımlar yaptırıyor. Bazılarınca da beğenildiği ifade ediliyor.
Odgurmuş: Anladığım kadarıyla insanları seçme ve önemli makamlara hak edenleri getirme konusunda toplum olarak çok da başarılı olamıyoruz.
Ögdülmüş: Bir de işin bu yönü var; Particilik mülahazaları ile “iyidir, hoştur, temiz insandır” diyerek hiçbir şekilde hak etmeyen birilerini bazı makamlara seçip getiriyoruz. Seçip getirdiğimiz kişi istediklerimizi veremediği, beklediğimiz düşünceleri sergilemediği için de o kişi hakkında olumsuz düşünmeye başlıyoruz.
Daha düne kadar aramızda bulunan bu insana bazen de çok ve geniş manalar yükleyip, sonucunda da yapamayacağı işleri istiyor ve bekliyoruz. İstenen beklenen işleri de yapamayınca bu kez de aleyhine dönüyoruz. Ne yazık ki böyle durumlarda ne yazık ki olabiliyor.
Odgurmuş: Bu gibi hak etmeden gelen insanlar o makama sadece siyasi partilerimiz kanalı ile mi geliyorlar?
Ögdülmüş: Bu tip hak etmeden gelen insanlar, her dönemde tüm siyasi partilerimizde oldukça çok gördüğümüz konulardır. Hatta milli manevi değerlere önem veren hareketlerde, herhangi bir sivil toplum kuruluşunda ve başka bir sosyal hareket içinde da bulunabiliyor. Bulundukları yerlerde ise yetersizlikleri nedeniyle problemlere sebep olabiliyorlar.
Fikir hareketinin mensupları fikirleri doğrultusunda, seçilen kişiden daha düzgün, daha temiz faaliyet ve icraat-siyaset beklerken bu yetersiz kişiler taleplere cevap veremiyorlar. Sonuçta ise bulunduğu yer ve gurup içinde tartışmalara ve fikir-görüş ayrılıklarına sebep olmaktadır.
Bu gibi hak etmeden bir makama gelen insanların şöyle de bir özelliği vardır: Bunlar, seviyeli sohbetlere falan katılmazlar, hasbelkader bir yerde, bir sivil toplum kuruluşunda bulunmuş olsalar dahi konulu bir sohbette konuşmalara katılamaz fikir beyan edemezler. Eğer kendisine söz düşecek olursa, konuyu mutlaka günlük siyasete getirirler, siyasetin kötü bir meslek olduğundan, zor olduğundan, çevrelerindeki insanların kendisini çalıştırmadıklarından, kendisini anlamadıklarından söz ederek, kendi içinde bulunduğu durumu ve yaptıklarını över, karşısında olduğu kendisini çalıştırmadığını iddia edenleri ise sınırsız bir şekilde eleştirirler. Bu yakınma ve eleştirilerinde bazen o kadar ileri giderler ki “ah zavallı ne büyük fedakârlıklara katlanıyor, hizmet için çırpınıyor, kendisini helak ediyor” diye üzülürsünüz. Bir fikir ileri süremedikleri için, “avami” bir ağızla söz dalaşı yapar, kendilerini över, abartılı ve büyük laflar eder, etrafı suçlarlar.
Kendileri yetersiz olduğu için, içinde bulunduğu ve kendisini seçtiren kişilerin, kuruluşun, fikir hareketinin, davanın mensuplarını, okumuş yazmış insanlarını genellikle dışlar onların bulundukları meclislerde pek bulunmak istemezler çünkü bu gibi meclis ve toplantılarda bilgisizlikleri yetersizlikleri ortaya çıkar. Bu yüzden onları yok farz ederek hareket ederler.
Bu gibi insanlar için liyakat ve kabiliyetin pek önemi yoktur. Göreve aldığı ve getirdiği kişilerin Milliyetçiliğine, dürüstlüğüne, liyakat ve kabiliyetine vs. pek bakmazlar. Onun için önemli olan sadakattir. Şahsen kendisine sadık olunsun gerisinin önemi yoktur. O’nun için, içinde bulunduğu fikrin, hareketin, kuruluşun, derneğin geleceğinin de pek önemi yoktur, o gelecek nesilleri ve hizmet etmesi gereken insanlar yerine daha çok kendi geleceğini ve gelecek seçimleri düşünür ve bu doğrultuda ilişkiler kurar ve çalışırlar.
Hatta bazıları da vardır ki o makama gelmek için iktidar partisinin bakan ve milletvekillerinin kapılarında beklediklerini ve çeşitli yollarla aracılar bulup tayin nakil yaptırdıklarını unutmuş görünerek-görmezden gelerek yine iş yaptırdığı ve o makama gelmesine sebep olanların da aleyhlerine bulunmakla iki yüzlü bir tavır da sergilerler.
Sözün Özü:
Küçük insanların gölgeleri büyüyorsa, güneşin batıyor; fikir sahibi olmadan dâvâ adamı olanların da çoğaldığı bir yerde ise “o dâvâ” hasta yatağında yatıyor demektir.
…
Odgurmış: Kanaat – Akıbet- Afiyet
Ögdülmiş: Akıl – Ululuk
Kadim Kitabımız olan “Kutadgu Bilig” de geçen iki şahsiyet: