Kadir Kaan GÜLER: Türkeş’in Yazıları Üzerine…

Hüseyin Nihal Atsız’ın Dergilerinde
Alparslan Türkeş’in Yazıları Üzerine
Genel Bir Değerlendirme

Kadir Kaan GÜLER[1]

Cumhuriyet dönemi Türkçülük düşüncesinin en ünlü simalarından Hüseyin Nihal Atsız ile Türk siyasi tarihinin önemli isimlerinden Alparslan Türkeş arasındaki ilişki her dönem için güncelliğini koruyan bir mevzu olmuştur. 1936 yılında Türkeş, Harp Okulu’nda iken Atsız’ın yazılarını okuyarak ona hayran olmuş ve bir fırsatını bularak Atsız’ın Maltepe’deki evini ziyaret etmiştir. Böylelikle uzun süre devam edecek olan yakın bağlar oluşmaya başlamıştır. Türkeş için Atsız bir Hoca olmaktan da öte, çocuklarının isimlerini koyacak derecede yakın bulduğu bir büyüğüdür. Alparslan Türkeş’in, Hüseyin Nihal Atsız’a yazmış olduğu mektuplar 1944 Davası’nda yargılanmasına sebebiyet vermiş, böylelikle aralarındaki dava arkadaşlığı yeni bir boyut kazanmıştır.[2]

Hüseyin Nihal Atsız genç ve parlak subay ile irtibatını koparmamış ona dergilerinin kapısını açmıştır. Türkeş de böylelikle fikirlerini ortaya koymaya başlamıştır. Nuri Gürgür: “Alparslan Türkeş’in bu yazılarında fikri şahsiyetinin güçlü yanını oluşturan tarih şuurunu çok net şekilde müşahede edebiliriz. Bunlar aynı zamanda bir süre sonra O’nun siyasi çalışmalarında açıklanan görüş ve düşüncelerin de çerçevesini çizer[3] demektedir. Gerçekten de Türkeş bu dönemde siyasi hayata yansıyacak düşüncelerinin ipuçlarını verir. Hüseyin Nihal Atsız’ın çıkartmış olduğu tüm dergiler incelendiğinde Alparslan Türkeş’e ait toplam 8 yazı olduğu görülmektedir. 1950-1951 yılları arasında “Kazganoğlu” müstear adıyla 5 yazısı I. Orkun Dergisi’nde, ardından 1964 yılında 1 yazısı Alparslan Türkeş adıyla II. Orkun Dergisi’nde, 2 yazısı da 1965 ve 1970 yıllarında Ötüken Dergisi’nde kendi ismiyle yayınlanmıştır.

Orkun Dergisi, Atsız’ın çıkarmış olduğu 3. dergidir. Daha önce yayınlanan Atsız Mecmua ve Orhun dergileri hükümet baskıları neticesinde kapatılmıştır. 14 Mayıs 1950’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidardan inmesiyle beraber 6 Ekim 1950 tarihinden itibaren yayınlanmaya başlamıştır. Birçok Türkçü’nün maddi ve manevi destekleriyle çıkartılan Orkun, her hafta Cuma günü yayınlanmaktadır. Derginin imtiyaz sahibi İsmet Tümtürk gözükürken, başyazar Atsız’dır. 68 sayı yayınlanan dergide 250’yi aşkın yazı/şiir yayınlanmıştır. [4]

Alparslan Türkeş’in Orkun’daki ilk yazısı 10 Kasım 1950 tarihi, 6. sayıda yayınlandı. Alparslan Türkeş A. Kazganoğlu müstear adını kullandığı, derginin 6-7. sayfada yer alan yazısında Türkçülük ve Türk Birliği konusunu ele aldı. Genel hatlarıyla bakıldığında Türkçülüğün aslında ne olduğunu ve Türk Birliği’nin nasıl gerçekleştirebileceğini ele alıyordu. Yazının henüz ikinci paragrafında “…tek parti zihniyetinin yıkılmış ve Türkçülüğün ufku yeniden aydınlanmıştır’’[5] diyerek kendisini 1 yıl hapisle cezalandıran CHP hükümetiyle hesaplaşmaya koyulmuştu. Zira Türkçülüğün menfi olarak algılanmasında tek parti zihniyetinin katkısı büyüktü. Bunun yanında ona göre gençlerin cehaletinin de Türkçülüğün olumsuz bir biçimde algılanmasında etkisi vardı. Ayrıca Avrupa’da henüz soğumamış olan hatıraların varlığı, milliyetçiliğin faşizm ile birlikte anılması sorununu doğurmaktaydı. İşte Türkeş, bu bilgi kirliği sebebiyle böyle bir yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissetmekteydi.

Genç subay, Türk tarihine olan hakimiyeti ile Türklerin asla şovenizm boyutunda bir milliyetçi düşünceye sahip olmadığını ispat ediyordu. Bir kere Türk devletlerinde en küçük memuriyetten, Sadrazamlığa kadar her kademede Türk soylu olmayanlara rastlamak mümkündü. Ayrıca Türkçülük görüşü azınlık milliyetçilikleri karşısında bir nefsi müdafaa şeklinde ortaya çıkmıştı. Bunları göz önünde bulundurarak şu şekilde bir tanım yapmaktaydı: “Türkçülük, Türk milletinin, ilim, sanat, ziraat, iktisat, kültür ve diğer her alanda, milli gelenek ve milli bünyeye uygun bir şekilde kalkındırılması içte ve dışta her çeşit saldırganlıklara karşı korunarak hür ve müstakil olarak yaşatılmasını hedef tutan bir ülküdür.” [6] Haliyle Türk milletine mensup olan bireylerin, Türkçülük fikrini benimsemiş olması gerekmekteydi. Yazının devamında Türk Birliği’ni şu sözlerle tanımlandırmaktaydı: “Türk birliği ülküsü, yeryüzündeki bütün Türklerin bir millet ve devlet halinde, bir bayrak altında toplanma ülküsüdür.”[7] Bu düşüncenin hayal olduğunu baştan kabul eden Türkeş, her hakikatin öncelikle bir hayal ile başladığına dikkat çekiyordu. Neticede 1919 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması da bir hayalden öte değildi. Türkiye Cumhuriyet’i nasıl başarıyla kurulduysa, sistemli bir şekilde çalışıldığı zaman Türk birliği ülküsü de başarıya ulaşabilecekti.

1950li yıllarda Türk birliği düşüncesi ortaya atıldığında akla gelen ilk tehlike, Türkiye’yi Rusya ile harbe sokma ve devleti ateş çemberine itme kaygısı olmaktaydı. Alparslan Türkeş, bu endişelerin yersiz olduğuna kaniydi. Gerçekten de onun ortaya attığı düşünce gayet realist bir bakış açısıydı. O, Türk birliği fikrini güdenlerin ülküsü’nü 5 maddeyle izah etmekteydi:

  • Önce her türlü insanlık haklarından mahrum edilmiş bulunan ve işkence ile imhasına çalışılan esir Türklerin neşriyat ve propaganda yolu ile haklarını korumak.
  • Diplomasi yolları ile bunlara her çeşit yardımı sağlamağa çalışmak.
  • Arada, imkân nisbetinde kültür birliği kurmağa çalışmak ve bunu kuvvetlendirmek.
  • Esir bulunan Türk yurtlarının ayrı ayrı istiklâl kazanarak, hür milletler topluluğu içinde layık oldukları yerleri almalarını sağlamak.
  • Esir bulundukları ülkelerden, mülteci ve muhacir olarak gelenleri sıcak bir ilgiyle karşılayıp her çeşit yardımda bulunmak gibi günün realitesi ile telifi kâbil olan yakın hedeflere ulaşmağa çalışmak. Bundan başka uzak bir hedef olarak da bağımsızlıklarını alacak Türk ülkelerinin ilerde aralarında sağlam bir kültür birliği kurduktan sonra beraberce verecekleri bir kararla, büyük bir Türk birliği meydan getirmeleri dileği gelmekte idi.[8]

Alparslan Türkeş, Orkun’un 1 hafta sonra 17 Kasım1950’de yayınlanan 7. sayısına da katkı sunan isimler arasındaydı. Bu kez daha kısa bir metin, “Son Vatan Parçası” başlıklı yazısı, Kazganoğlu müstear adıyla, 7. sayfada bulunuyordu. Son vatan parçasına yapılan vurgunun, 6. sayıda yer alan Türk birliği ülküsü tanımlamasından sonra yapılması manidardı. Türkeş, Türkiye’nin son yüzyıllarda yaşamış olduğu travmaları, acıları ve kaybedilen toprakları hatırlatıyor, son toprak parçasının muhafaza edilmesi için Türk milletini uyanmaya davet ediyordu: “Davran ey Türk Oğlu!.. Davran artık.. Elde ne harcanacak Rumeli, ne Macar ülkeleri, ne Suriye ve Irak, ne Filistin ve Mısır, ne Trablus, ne Tunus ve Cezayir, ne de Kırım ve Kafkasya kaldı. Elde kalan son vatan parçasıdır!… Son vatan parçası… Bir Bozkurt gibi davran. Gayrete gel… Zafer ve Şan Bayrakları ufuklara doğru yeniden açılsın… Her şeyin üstünde Büyük Türkiye.,, Bizim Bahtiyar Türkiyemiz yükselsin.”[9] Hiç şüphesiz burada Türkiye’nin her şeyden önce geldiği vurgulanmakla beraber, kaybedilen yurtlarına kavuşma özlemi de yer alıyor.

Yüzbaşı Alparslan Türkeş, 1 hafta sonra yayınlanan Orkun dergisinin 8. sayısında da katkıda bulunan isimler arasındaydı. Bu kez bambaşka bir konuyla “Taassup” başlığıyla, 12. sayfada, tam metin olarak yazısı yayınlanmıştı. Aynı müstear ad ile yazmış olduğu bu konuyu seçme nedeni, ona göre Türkiye’nin kalkınma hamlelerinin 250 yıldır giriştiği yenilik hareketleri; din taassubu, cahil, muhteris ve hain devlet ve din adamları tarafından akamete uğratılmıştı. Taassubun yalnızca din taassubu olarak ele alındığından yakınan Türkeş, bir nevi aydın eleştirisi yapmaya girişiyordu. Ona göre din taassubu haddinden fazla vurgulanmış, fikir ve kalem erbabı olan kişilerin, her türlü zıt fikre karşı tahammülsüzlükleri, müsamahasızlıkları, onlara hakaret eden ve küçümseyen tutumlarından doğan taassup görmezden gelinmişti. Halbuki “Eski softaların <<din elden gitti. Şeriat elden gidiyor>> teraneleri yerine, bu gibilerin ellerinde, aynî ruhu taşıyan fakat, başka şekil ve renge bürünmüş olan klişeler ortaya çıktı.” [10] Alparslan Türkeş burada, milliyetçiliği yeren, onu faşizmle özdeşleştiren fikir ve kalem erbablarını iğneliyordu. Kendi düşünceleri haricinde herkesi gerici olarak adlandırarak, kendilerini ilerici ilan eden düşünürler de, bu eleştiriden nasibini alıyordu.

Yüzbaşı Alparslan Türkeş yazı yazmaya yaklaşık 1 yıl ara verdikten sonra, 14 Eylül 1951 tarihli Orkun dergisinde, 50. sayıda “Celâdet” başlıklı bir metinle yeniden kendini gösterdi. Bu özlemden olsa gerek, dergideki ilk yazı ona ayrılmıştı. Gayet edebi bir üslupla kaleme alınmış yazı, Türklerin tarihte yapmış olduğu yiğitliklere atıf yapıyordu. Kâh Niğebolu önlerindeki Yıldırım Beyazıt’ı kâh Celaleddin Harzemşahı yâd ediyordu. Fatih Sultan Mehmet’ten dem vuruyor, Yavuz Sultan Selim’i anıyordu. Gazi Osman Paşa’yı es geçmiyor, Kurtuluş Savaşı’nın kahraman Kuvva-i Milliye ruhunu yüceltiyordu. Türk tarihinin kahramanlığından esinlenerek niçin celâdet gösterilmesi gerektiğini son paragrafta izah ediyordu:

Yabancılara, bilhassa bize karşı düşmanlıkları açıkça belirmiş olanlara karşı nezaket ve saygı göstermek hem lûzumsuz ve hem de mânasızdır. Çünkü gösterilen nezâket, onlarca, bizim için aciz ve zaaf olarak mânalandırılmakta ve küstahlıklarını arttırmaya sebebiyet vermektedir. Bunun için celâdet gösterin efendiler, celâdet…”[11]

Alparslan Türkeş’in, Orkun Dergisindeki son yazısı 2 Kasım 1951 tarihli, 57. sayıda “Çankırı” başlığıyla yer aldı. Aynı zamanda onun yazdığı en uzun yazı da bu oldu. Orkun Dergisi’nin gelenek haline getirdiği, Türkiye’nin mevcut şehirleri hakkında bilgiler verme görevini bu kez Türkeş ifâ ediyordu. Çankırı’da görev yapıyor olması hasebiyle, Çankırı hakkında teferruatlı bilgiler veriyordu[12]: İlin coğrafi durumu, iklimi, akar suları, idari yapısı, ildeki halkın sosyolojik yapısı, eski mimari eserler, ilin tarihi, ilin nüfusu ve kadın-erkek oranı, kültür durumu ve Çankırı’da yetişen büyük şahsiyetler aktardığı bilgiler arasında yer alıyordu. Üç tam sayfanın ayrıldığı bu yazı, Türkeş’in bulunduğu yerleri ne kadar iyi gözlemlediğini de ortaya koyuyordu. Alparslan Türkeş ilde bulunan kütüphanelerde kaç tane kitap olduğunu, bu kitapların kaç tanesinin hangi dilde yazıldığını dahi anlatıyordu. Yazının henüz başında yaptığı tanımlama gayet dikkat çekici olduğu için aynen aktarmakta fayda var:

Anadoluyu gezenler, her kentin ve kasabanın, Ergenekon destanlarında yaşatılan coğrafya şartları ortasında kurulmuş olduğuna belki de hiç dikkat etmemişlerdir. Dedelerimizin şuurlu olarak veya şuur-dışı bir içgüdü ile Ergenekon’u canlandıran şartlar ve görünüşler ortasında ocaklarını, şehirlerini kurduklarını, Orta ve Batı Anadoluyu dolaştıkça hayret ve sevinçle gördüm.”[13]

Atsız’ın çıkarmış olduğu 3. dergi olan Orkun, diğer dergileriyle aynı akıbete uğruyordu. 68 sayı yayınlandıktan sonra okuyucusuna veda ederek, yayın hayatına son veriyordu. Derginin kapatılması bu kez hükümet baskısından ötürü değildi. Atsız, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’na gönderdiği mektupta derginin kapanmasının nedenini kendinden habersiz olarak “Türkçü saymadığı birini savunan ve öğen” yazıların yer almasına bağlıyordu.[14] Kaldı ki Alparslan Türkeş de 1955 yılında Kurmay Binbaşı olmuş, yeniden ABD’ye gitmiş NATO Türk Temsil Heyeti’nde görev almaya başlamıştı. Türkeş bu yıllarda entelektüel ilgisini ekonomiye çevirmiş, Washington Üniversitesi’nde Uluslararası İktisat dersleri görmüştü. 1959 yılında Almanya’ya Atom ve Nükleer Okulu’na giderek mevcut birikimini daha da katlamıştı. 1960 yılında ihtilalin Kudretli Albay’ı olmuş, Başbakanlık Müsteşarlığı görevini ifâ etmiş, 1961-1963 yılları arasında Hindistan sürgününde ömür tüketmişti.[15] Haliyle bu yoğun görev temposunda yazmaya çok fazla fırsatı olmamıştı. Ülkeye döndükten sonra da yakasını darbe girişimlerinden kurtaramayan Türkeş ancak 1964 yılında rahat nefes alabilmişti.

Orkun Dergisi’ne dönülecek olursa, 1962 yılında Atsız 10 yıllık bir aradan sonra yeniden dergi faaliyetlerine başlıyordu.  İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’nun sahipliğini, Nihal Atsız’ın kuruculuğunu yaptığı dergi 2 yıl yayın hayatına devam edebildi. Ancak derginin bir türlü istikrarlı bir şekilde yayınlanamaması nedeniyle 29 sayı çıkarılabildi. Kaldı ki Atsız, Yılanlıoğlu ile aralarında baş gösteren münakaşa sonrasında, daha 1963’te dergide yazı yazmayı bırakmıştı.[16] Alparslan Türkeş, Orkun Dergisi’nin 1 Ağustos 1964 tarihinde çıkan, 29. ve son sayısında, 43. sayfada, “İstanbul’un Fethi” başlıklı yazısıyla yer alıyordu. Türkeş bu kez müstear ad kullanmaksızın “Alp Arslan Türkeş” adıyla okuyucunun karşısına çıkıyordu. Bu yazıda Türkeş, Fatih’in yalnızca iyi bir komutan olmadığı; onun bilim, sanat ve uygarlık alanında yaptığı yeniliklere istinaden iyi de bir entelektüel olduğunu ortaya koyuyordu. İstanbul’un jeopolitik önemine dikkat çeken Türkeş, bir tam sayfayı dolduran yazısını şu paragrafla bitiriyordu:

<<İstanbul’a sahip olan cihana hükmeder>> diyenler haksız değildi. Bunun için üç yüz yıldan beri büyük savaşlarla karşılaştık. İçinde yaşadığımız çağda da Türkiye’ye karşı güdülen politikaların hedefini yine İstanbul teşkil etmektedir. Bunlardan haberli ve uyanık olarak elimizde bulunan bu eşsiz yadigârın kudretli ve lâyık sahipleri halinde devam zorunluluğu kutsal bir ödevdir. Ne mutlu bize.”[17]

Orkun Dergisi’nin bir kez daha yayın hayatına son vermesiyle beraber 1 Aralık 1964 yılında neşredilmeye başlayan Ötüken Dergisi, Atsız’ın en uzun soluklu dergisi olacaktı. Nitekim onun 1975’teki vefatına kadar yayınlanmaya devam etmişti. Ötüken’in sahibi doğrudan Nihal Atsız görünürken, yazı işleri müdürlüğünü Mustafa Kayabek yapıyordu. [18] 31 Mart 1965’te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne (CKMP) katılarak siyasete başlayan Türkeş, Ötüken Dergisi’nin 1944 Olaylarını yâd eden, 15 Mayıs 1965’te yayınlanan 17. sayısında, küçük bir metinle katkıda bulunuyordu:

3 Mayıs, Türkçülük tarihinde çok önemli bir yıldönümü olmuştur. Bu gün Türkçülük, Türk toprakları üzerinde büyük bir aksiyon olarak ortaya çıkmıştır. O zamana kadar iktidarlar, Türk milletinin duygu ve tutumlarını dikkate almaksızın, gayet zararlı davranışlar içinde bulunmaktan çekinmiyorlardı. İlk defa 3 Mayıs 1944 günü, Türk gençleri, milli ruha aykırı davranışlara karşı şahlanmışlardır. Bu mutlu günün 21. yıldönümünü büyük bir heyecanla kutlarken geleceğe güvenle bakıyoruz.”[19]

CKMP’de artık teşkilatlanma işleriyle meşgul olan ve milletvekilliğini elde eden Alparslan Türkeş dergilerde yazmaya ara veriyordu.[20] Buna rağmen Ötüken Dergisi ve Atsız ile aralarındaki sıcaklık devam ediyordu. Türkeş sürgünden yurda döndüğünde, Atsız tarafından “bayraktar” olarak, onun kardeşi Nejdet Sançar tarafından “kurtarıcı bozkurt” olarak selamlanıyordu. CKMP, Türkçülerin yuvası haline geliyor, Türkeş “başbuğ” sıfatına layık bulunuyordu. Yaygın kanaatin aksine bu karşılıklı bağlılık 1969’da CKMP, Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) evrildiğinde de devam ediyordu. Ötüken Dergisi’nde Alparslan Türkeş’i öven şiirler çıkıyor, MHP kollanıyordu.[21] Ötüken Dergisi Alparslan Türkeş’in yazılarını yayımlamaya devam ediyordu. Nitekim Haziran 1970’te çıkan, “Dr. Hasan Ferit Cansever Sayısı”nda, Atsız’ın yazısından hemen sonra 4. sayfada Alparslan Türkeş’in “Büyük Türkçü Hasan Ferit Cansever” başlıklı yazısı yayınlanıyordu. Türk Ocakları’nın kurucuları arasında yer alan Hasan Ferit Cansever ile 1944 Davası’ndan sonra Tophane Askeri Cezaevi’nde tutukluyken tanıştığını aktaran Türkeş, onu tanımaktan duyduğu onuru ifade ederek yazıya başlıyordu. Onu “dürüst, yardımsever, şefkatli ve cömert” olarak tanımlayan Türkeş, devamlı surette desteğini gördüğünü saklamıyordu. Doktor kimliğinden örnekler verdikten sonra ise toplumsal ve siyasal meselelere nasıl yaklaştığını aktarıyordu. Cansever’in “Türkçülük ülküsü ve Türk milliyetçiliği görüşü, bir doktrin haline getirerek yayılmalı” görüşüne vurgu yapan Türkeş, onun Masonluk ve komünizmle olan mücadelesine değiniyordu.[22] Böylelikle Atsız’ın dergilerinde Türkeş’in yazıları da artık sonlanmış oluyordu.

Sonuç olarak bakıldığında Alparslan Türkeş 1965 yılı sonrasında sürekli olarak siyasal kimliği ile öne çıkıyor olmasına rağmen, Türk milletinin yetiştirmiş olduğu en iyi entelektüellerden biri olduğu gerçeği devamlı surette göz ardı ediliyor. Türkiye’nin en iyi eğitim veren kurumlarından biri olan Kuleli ’de yetişmiş, ABD ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde eğitim görmüş, Hint Medeniyetini yakından gözlemlemiş ve devamlı surette kendisini geliştirerek milletine hizmet etmeyi amaçlamış bir şahsiyettir. Onun dergilerde yazmış olduğu yazılar erken tarihlerde düşüncelerini görmek açısından oldukça elzemdir. Henüz 1950 yılında yazmış olduğu “Türkçülük ve Türk Birliği” yazısı bunun ispatlarındandır.  Yazılarında ilmi yönünü de duygusal yönünü de görmek mümkündür. Birçok yazısını, ilmi tespitleri yaptıktan sonra duygu yüklü mesajlarla sona erdirmiştir. Ayrıca gözlem ve analiz yetenekleri de yazılarına yansımış vaziyettedir. Yaşadığı kentlerin her bir noktasına hâkim olduğunu “Çankırı” yazısı örneğinde kendini göstermektedir. Maziye olan alakası ve Türkçülük fikrine hizmet eden yol arkadaşlarına gösterdiği vefanın izleri de yine bu yazılarda görülmektedir.

KAYNAK: Türk Yurdu, 2018, Yıl 107, Sayı 371

[1] Kadir Kaan GÜLER, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Bölümü Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi.

[2] Hulûsi Turgut, Türkeş’in Anıları Şahinlerin Dansı, ABC Basın Ajansı Yayınları, İstanbul 1995, s.80-89

[3] Nuri Gürgür, Alparslan Türkeş’te Tarih Şuuru, M.H.P Genel Merkezi, Ankara 1998, s. 114

[4] Necmeddin Sefercioğlu, Türkçü Dergiler, Türk Ocakları Ankara Şubesi Yayınları, Ankara 2008, s.37-40

[5] A. Kazganoğlu [Alparslan Türkeş], “Türkçülük ve Türk Birliği,” Orkun (1950-1952), 6 (10 Kasım 1950), s.6

[6] a.g.m, s.6

[7] a.g.m, s.7

[8] a.g.m.,s.7

[9] Kazganoğlu [Alparslan Türkeş], “Son Vatan Parçası,” Orkun (1950-1952), 7 (17 Kasım 1950), s.7

[10] Kazganoğlu [Alparslan Türkeş], “Taassup,” Orkun (1950-1952), 8 (24 Kasım 1950), s.12

[11] Kazganoğlu [Alparslan Türkeş], “Celadet,” Orkun (1950-1952), 50 (14 Eylül 1951), s.2

[12] Alparslan Türkeş’in yurdu hakkındaki bilgisi yalnızca Çankırı ile sınırlı değildi. Türkeş’in yakın çevresi, onun, bu özelliğini sık sık ifade ederler: Türkeş’in yurdumuzla ilgili tarih ve coğrafya hakkındaki malumatı fevkalâde zengindi. Arkadaşlarıyla yaptığı seyahatler esnasında geçilen her güzergâh, bulunan her yer hakkında başkalarının çoğunlukla bilmedikleri, ilk defa işittikleri bilgileri çok rahat ve tabii şekilde anlattığını pek çok kimseden dinlemişizdir. Nuri Gürgür, Alparslan Türkeş’te Tarih Şuuru, s.115

[13] Kazganoğlu [Alparslan Türkeş], “Çankırı,” Orkun (1950-1952), 57 (2 Kasım 1951), s.13

[14] Necmeddin Sefercioğlu, Türkçü Dergiler, s.38

[15] Oğuzhan Cengiz, “Alparslan Türkeş ve Dokuz Işık”, Ülkü Ocakları, 171 (Kasım 2017), s.112

[16] Ozan Karabulak, Atsız ve Türkçülüğün Yarım Asrı, Ötüken Yayınları, İstanbul 2017, s.93-103

[17] Alp Arslan Türkeş, “İstanbul’un Fethi”, Orkun (1962-1964), 29 (1 Ağustos 1964), s. 43

[18] İlhan Darendelioğlu, Türkiye’de Milliyetçilik Hareketleri, Toker Yayınları, İstanbul 1977, s.473

[19] Alparslan Türkeş, “3 Mayıs”, Ötüken (1964-1975), 17 (15 Mayıs 1965), s.6

[20] Bu konuda bkz. Hulûsi Turgut, Türkeş’in Anıları Şahinlerin Dansı ve Nasrullah Uzman, “Doğumunun 100. Yıl Dönümü Münasebetiyle:Arşiv Belgeleri Işığında Alparslan Türkeş Biyografisine Katkı

[21] Ozan Karabulak, Atsız ve Türkçülüğün Yarım Asrı, s. 298-355

[22] Alparslan Türkeş, “Büyük Türkçü Hasan Ferit Cansever”, Ötüken (1964-1975), 78 (Haziran 1970), s. 4

Kaynakça

Cengiz, Oğuzhan. «Alparslan Türkeş ve Dokuz Işık.» Ülkü Ocakları, no. 171 (Kasım 2017): 111-113.

Darendelioğlu, İlhan. Türkiye’de Milliyetçilik Hareketleri. İstanbul: Toker Yayınları, 1977.

Gürgür, Nuri. «Alparslan Türkeş’te Tarih Şuuru.» Alparslan Türkeş Birinci Yıl Armağanı içinde, yazan M.H.P Genel Merkezi, 111-117. Ankara: M.H.P Genel Merkezi, 1998.

Karabulak, Ozan. Atsız ve Türkçülüğün Yarım Asrı. İstanbul: Ötüken Yayınları, 2017.

Kazganoğlu. [Alparslan Türkeş]  «Celâdet.» Orkun, no. 50 (Eylül 1951): 3-4.

Kazganoğlu. [Alparslan Türkeş] «Çankırı.» Orkun, no. 57 (Kasım 1951): 12-15.

Kazganoğlu. [Alparslan Türkeş] «Son Vatan Parçası.» Orkun, no. 7 (Kasım 1950): 7.

Kazganoğlu. [Alparslan Türkeş] «Taassup.» Orkun, no. 8 (Kasım 1950): 12.

Kazganoğlu, [Alparslan Türkeş] A. «Türkçülük ve Türk Birliği.» Orkun, no. 6 (Kasım 1950): 6-7.

Sefercioğlu, Necmeddin. Türkçü Dergiler. Ankara: Türk Ocakları Ankara Şubesi, 2008.

Turgut, Hulusi. Türkeş’in Anıları Şahinlerin Dansı. İstanbul: ABC Basın Ajansı, 1995.

Türkeş, Alp Arslan. «İstanbul’un Fethi.» Orkun, no. 29 (Ağustos 1964): 43.

Türkeş, Alparslan. «3 Mayıs.» Ötüken, no. 17 (Mayıs 1965): 6.

Türkeş, Alparslan. «Büyük Türkçü Hasan Ferit Cansever.» Ötüken, no. 78 (Haziran 1970): 4,16.