“BİRLİK VE BERABERLİK” MESELESİ
Ali GÜNGÖR
Tarihimizin çeşitli dönemlerinde gerek iktidarların gerekse çeşitli grupların sık sık ‘Birlik ve Beraberlik” çağrılarına şahit olunmaktadır. 12 Eylül öncesi bu çağrı, “Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde” şekliyle adeta slogan halini almış bulunuyordu. Ancak; bütün partilerin ve iktidarların gayretlerine rağmen, çağrılar, istekler istikametinde netice vermedi. Türkiye bir ihtilali daha yaşamak mecburiyetinde kaldı. Bugün de en çok duyulan yine bu çağrılar olmaktadır. Yeni kurulan partilerimiz; kendi etrafında toplanmasını arzu ettikleri tabanın başka noktalara dağılmaması için ‘Birlik ve Beraberlik” kelimelerini slogan olarak seçmişlerdir. Seçimler yaklaşırken bu sloganı daha da çok duymaya başlayacağımız muhakkaktır. Ne var ki; geçmişte bu tarzda yapılan çağrılar nasıl amacı gerçekleştirmeye yetmemiş ise bugün de, çağrı sahiplerinin umduklarının aksi doğrultuda gelişme göstermektedir. Aynı tabanın düşüncelerine tercüman olmak ve onları temsil etmek iddiası ile çok sayıda partiler kurulmaktadır.
“Birlik ve beraberlik” gerçekten iyi niyetli her insanın en büyük arzusu, kimsenin inkâr edemeyeceği bir doğrudur, öyle ki; milletimiz ve millete hizmet amacı ile kurulan partiler açısından belki de, doğrunun en büyük ölçüsü ‘Birlik ve Beraberlik’tir. Nitekim Türk Milleti bir ve beraber olduğu dönemlerde her zorluğu yenmiş, kendi içinde nifaklar ve ayrılıklar oluştuğunda büyük tehlikelere maruz kalmış, nüfusunun büyük bir çoğunluğunu başka topraklarda, başka devletlerin esaretinde bırakmıştır. Selçuklu’nun dağılışı, Osmanlı’nın çöküşü, Orta Asya Türklüğünün bağımsızlığını kaybedişinin ardında yatan gerçek budur.
Birlik ve beraberlik çağrılarının uzun süredir devam etmesi Türkiye’nin yeniden bunalımlı bir devreden geçtiğini gösteriyor. Yine anlaşıldığına göre; bunalımdan çıkış yolu da ‘Birlik ve Beraberlik’tir. Ama herkesin kabul etmesine rağmen gerçekleşmeyen bu arzu nasıl hakikat olacaktır? Mesele burada düğümlenmiş bulunuyor. Hepimizin arzusu, bu düğümün en kısa zamanda çözülerek, birlik ve beraberliğin kuvvetli bir biçimde sağlanmasıdır. Bu konuda hiç bir yetkili ve aydın insanın sorumluluktan kaçması da mümkün değildir. Zira milleti ve toplulukları ayakta tutan en önemli dayanaklardan biriside aydını ve yöneticileridir. Esasen meselenin çözümü de buradan geçecektir.
Bu güne kadar edinilen tecrübeler, slogan seviyesinde yapılan çağrıların amacı gerçekleştiremeyeceğini göstermiş bulunuyor. Aynı tarzda ısrar edilmesi de ne için, nerede ve niye sorularına cevap*veremediğinden, “herkes kendisi etrafında birlik istiyor” görüşüne haklılık kazandırıyor. Neticede yine, bir kısım bir taraf, diğer kısım öbür taraf, geri kalan da tarafsız adı altında başka bir taraf oluyor. Böyle yaklaşımlardan netice çıkmaz… Bu sebeple, ‘Birlik ve Beraberlik’i sağlayacak asgari temel esaslar nelerdir? Bunun üzerinde düşünmek gerekir.
Tarihimizdeki bunalımların sebepleri ve çıkış yolunu incelediğimizde bize ışık tutacaktır. Selçuklu-öncesi dağınık toplum hangi temeller üzerinde birleşmiş, yükselmiştir? Birbirine düşman kesilmiş beyliklerden bir Osmanlı şaheseri nasıl doğmuştur? Esarete kıl payı yaklaşmışken kurtuluş nasıl gerçekleşmiştir?..
Açık bir şekilde görüyoruz ki; yönetici ve önder kadroların hedefi kaybetmesi, ihtiyaçlara çözüm getirecek fikirlerdeki yetersizlik, yaşayış ve inancındaki farklılaşma halkın, öncülerine olan güvenini sarsmakta, kendilerine yeni hedef, fikir ve öncüler aramalarına sebep olmaktadır. Hedefte açıklık, fikirde billurlaşma, kadrolardaki temsil gücü ve güvenilirlik ile birleştiğinde kurtuluşu ve yüksel işi sağlayacak güç birliği oluşmaktadır.
Selçuklu, Türk’ün istikbalinin Yesevî’nin gösterdiği Anadolu’da ve İslâm’ın yayılmasında olduğu hedefinde, kendine has bir nizamı kuracak fikir sisteminde ve Tuğrul, Çağrı beyler, Alparslan’lar etrafında birleşmiştir.
Osmanlı da; Allah’ın adalet ve barışını dünyada hâkim kılmak ülküsü, tarihinden ve dininden kaynaklanan geliştirilmiş düzeni, ile Yunus’lar, Osman Gaziler yan yana gelmiş, bütün Türklüğe ümit ve güven vermiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin temelinde sarsılmaz bir ülkü olarak “Ya istiklal, Ya ölüm” ve Mustafa Kemal ile arkadaşlarının gerçek öncüler olduklarını ortaya koyuşları vardır.
Şu halde Birlik ve Beraberlik için;
-Hedefin açık olarak belirlenmesi gerekir.
-Hedefe ulaşmayı gerçekleştirecek’ inandırıcı bir fikir sistemi şahsiyetli ve kararlı bir tarzda ortaya konulmalıdır.
-Kadrolarda temsil gücü ve güvenilirlik bulunmalıdır.
Bu üç temel esasın bulunmadığı yerde birleşmekten ve birlikten söz etmek yanlıştır. Yanlışta da birlik olmaz. Birlik ve beraberliği azami seviyede temin edecek görüş doğru, buna zarar veren, bölen, parçalayan düşünce ve teşebbüsler yanlıştır. Bu sebeple, “yanlış” ve “birlik” kelimelerinin bir arada bulunması da mümkün değildir.
Yunus Buğra YILMAZ Arşivinden: HAMLE Dergisi, 25 Temmuz 1983, Sayı:29