“İttihatçılar”
Hakkında Bir Görüş
Ziya Nur AKSUN
BİR gün İttihatçılardan söz ediyorduk. Benim onlar hakkındaki kanaatim olumludan ziyade olumsuzdu. Herhalde fazla bindirmiş olacağım ki, görüşlerimden pek hoşnut olmadığını hissettim. Sonunda fikirlerini ve kanaatlerini şöyle özetledi:
“İttihatçıların hataları fazladır ve büyüktür. Esasen devlet işlerinde çok deneyimsiz oldukları gibi, ufukları dar, dik kafalı ve inatçı adamlardır. Bununla beraber, zaman zaman hatalarını görüp dönebilme erdemini de göstermişlerdir. Sultan Hamid’e karşı ortaya çıkan bir reaksiyon akımına önderlik ettikleri için, bunun akışına kapılıp gitmişlerdir. Esasen büyük devlet ve imparatorluk da, bunların elinde batmıştır. Bu sorumluluğun tarih huzurundaki ağır günahı da onların omuzundadır. Bu sorumluluktan kurtulmaları da imkânsızdır. İşte bunun içindir ki, millî vicdanda mahkûm edilmişlerdir.”
“Fakat bu adamlardan bazılarının yaptığı işler, gerçekten büyüktür. Meselâ Hürriyet Kahramanı gibi biraz da hafife alınabilir bir ünvana sahip olan Enver Paşa’nın Trablusgarb’taki mücadelesi, Türkistan’daki çarpışmaları ve şehit düşmesi, herhalde bir büyüklüktür. O devirdeki bazı kumandanların mücadelesi de öyle. Bu sebeple konuyu şöyle bağlamış olsak, hata etmemiş oluruz kanısındayım: Devlet, tarihî prestiji, manevî nüfuzu itibariyle çok büyük, maddî gücü de oldukça kuvvetli. O günlerdeki olaylar da büyük; hattâ bu adamların yaptığı işler de büyük; fakat bunları yapan adamlar küçük. Çünkü o günkü subaylar ve kumandanlar, Trablusgarb’da, Yemen’ de, Arnavutluk’ta çarpışıyorlar. Verilen görevi yapıyorlar. Orada çarpışan, bu büyük işleri yapan subaylardan birçoğu da ittihatçı. Onlardan kalan bazılarının kanaatleri ise pek garip. ‘Oralarda ne işimiz vardı?’ şeklinde özetlenebilecek bir zavallılık. İnsan sonradan verdikleri beyanlardaki bu zavallılığı görünce, gösterdikleri büyüklüğü de göremez oluyor.”
Bu yorumu da, onun ölçülerinin ne kadar geniş olduğunu, hakkı teslime yöneldiğini ortaya koyar zannederim. O, memlekete hizmet eden adamların hizmetleri ölçüsünde takdir edilmesi, yanlış işler yapanların, hataları miktarınca eleştirilmeleri gerektiği kanaatindeydi. Hiçbir zaman, hattâ siyasî hasımları hakkında bile, âdi eleştirilere tenezzül etmemiş; onların yaptıklarını ve fikirlerini, hep yukarı perdeden tartışmış bir adamdı.
Nitekim, sohbetinde çeşitli partilere mensup arkadaşlar da bulunuyordu. Bunlar onun, partileri hakkındaki tenkitlerine bile hiçbir zaman itiraz etmemişler, edememişlerdir. Hattâ bu arkadaşlarımızın hepsi, vefatından pek ziyade üzülmüşlerdi. Bunun sebebi, zannederim ki, onun olaylara daima yüksek ve millî bir ölçü ile bakmasından doğmuştur. Hattâ diyebiliriz ki, onun sohbetine devam eden bu arkadaşlarımızın hemen hepsi, kendi liderlerinden de, kendi arkadaşlarından da fazla bir şekilde onu severler ve tutarlardı. Bunun sebebi, dediğim gibi, daima millî ve doğru ölçü ile konuşmasındandı. Şunu da ilâve edeyim ki o, doğru düşünmeyi adeta içgüdü hâline getirmişti.
KAYNAK: Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi, Ötüken Neşriyat