Mustafa KARA: İNZİVA

İNZİVAYA ÇEKİLEREK HİZMET ETME ANLAYIŞI

Mustafa KARA

Giriş

 Toplumumuzda israfa varırcasına kullanılan kelimelerden bir tanesi de “hizmet”tir. Herkes, her gurup, hep hizip ve her liderin bu kelime ile oldukça ileri bir derecede dostluğu var. Fakat Mevlânâ’nın dediği gibi herkes kendi düşüncesi doğrultusunda bu kelime ile ilişki kurmakta işin gerçeğine inmek hiçbirinin işine gelmemektedir. Çünkü çoğumuz bu kelimenin ardına saklanarak hizmetten ve fedakârlıktan kaçmaktayız. Ve öyle görülüyor ki, güçlü bir el “suçlu ayağa kalk” diye gözlerimize girercesine bize yaklaşıncaya kadar da bu kaçış devam edecektir.

Kimimiz paralar aktığı müddetçe “Hadim”iz, kimimiz koltuklar yükseldikçe “hizmetkârız”, kimimiz de şakşaklar varoldukça “davâya baş veren”lerdeniz; bunlar birazcık sallantı dönemine girmeye görsün “hizmeti elimizden aldılar” narasının da mucidi biz oluruz. Halbuki paralar, makamlar, şaşaalar ve “bravo”lar her an gidicidir, hatta gitmelidir. Fakat hizmet gitmez, gitmemelidir; bitmez, bitmemelidir. Maddi ve basit çıkarların peşinden giderek kendimizi hizmet yapmakla avutmakta, saf ve çocuksu bir yolla aldatmaktayız. İkbal devrinde en büyük “hizmetçi”, idbar devrinde ise en büyük münzevi anlayışını temel değerlerimizle bağdaştırmanın çok zor bir deneme olacağı kanaatındayım.

İbadetlerimiz ve İnziva

Dinimizde toplumu terk ederek ibadet ve hizmet etme anlayışı çok sınırlı ve belli zamanlarla çerçevelendirilmiştir. Günlük ibadet olarak namazları, toplumdan ayrılarak Allah’a yönelme olarak değerlendirsek bunlar normal günlük hayatın çok az bir bölümünde yapılabilecek olan ibadetlerdir. Kaldı ki cemaatle kılınan namazlarda toplumdan ayrılma anlayışı olmadığı gibi, aksine binlerce müslüman aynı duygunun etrafında kenetlenerek belli bir hareket bütünlüğü ile ruhuna tatmin aramaktadır.

Ramazanın son 10 gününde yapılan itikâf ise —bir yere çekilip devamlı olarak ibadetle meşgul olmak— herkesin değil zaman ve sıhhati müsait olanların yapabileceği bir iştir. Aslında insan psikolojisi için, belli zaman ve günleri bu şekilde dini ve mistik bir atmosferde geçirmesi gerekli olan bir şeydir. Sosyal hayattaki çok çeşitli problemlerin demir kıskacında bunalan insan adeta rahat bir nefes almak için bu tip bir yaşayışa yönelme durumundadır. Ancak bu şekilde ruhunu sıkıntılardan düşüncelerini kargaşalıktan ve hayatını gerçek anarşiden uzakta tutabilir. Yalnız burada İslâm’ın üzerinde özellikle durduğu nokta her iki hayat arasında bir denge kurabilmektir. Ne münzevi hayatın berraklığı toplumdan uzaklaşmamıza sebep olacaktır, ne de dünyevi hayatın şakraklığı dini hayattan kaçışımıza yol açacaktır. Çünkü Bedir’in Başkumandanı ile, ayakları şişinceye kadar namazda ayakta duran şahıs aynı şahıstır. Çünkü dünyayı kendine ve kendi mefkûresine küçük gören Yavuz ile “Hadimül Haremeyn” çığlığının sahibi aynı zattır. Çünkü Bahauddin Nakşıbend ile “Bizim yolumuz sohbettir, halvette şöhret, şöhrette afet vardır” hikmetinin sahibi aynı kimsedir.

Tasavvuf Düşüncesinde İnziva

Tasavvufta halvet ve inziva önemli bir konudur. Toplanıp büzülerek bir köşeye çekilme anlamında olan inziva, derviş adaylarının tabi tutuldukları ilk ciddi ve uzun boylu denemedir. İnziva yeri onların eğitim merkezidir. Oradaki hizmeti tamamlayan esas görev yeri olan kışlaya gönderilirler ki o da toplumdur. Yani inziva hayatı bir gaye değil, insanın kendi kendini yoklaması ve bir durum değerlendirmesi yapabilmesi için verilen bir fırsattır. Bu fırsat kırk gün de olabilir, binbir gün de. Bu insanın irtibat hatları ile kurabileceği ilişki ve kabiliyete bağlıdır.

Birinci etab, ışığa yönelmedir. İkincisi ise ışık tutmaktır; birincisi alma, ikincisi vermedir. Birincisi Allah’a yönelmedir, ikincisi ihvana teveccühtür.

Bu noktada “Halvet der encümen” diye bilinen ve Nakşibendiyye tarikatının esaslarından biri olan bir anlayışa da temas etmek gerekiyor. “Toplum içinde halveti sürdürmek”. Halvet için insanları terk etmemek. Allah’la olabilmek için insanları bırakmamak… Konu şu İran atasözünde de güzel bir şekilde ifade edilmektedir: “Ba hame ve bî hame” yani herkesle beraber, buna rağmen yalnız. Evet, herkesle beraber ve fakat yalnız Allah’la beraber.

Netice

İslâm Dini ısrarlı bir şekilde Dünya ve ahiret dengesini emretmektedir. Peygamberimizin hayatı da ortadadır. Bunları bir tarafa bırakarak bazı zorlamalara gitmemek gerekir. Sebep ne olursa sürekli olarak toplumdan kaçış yanlış ve hatalı bir harekettir.

KAYNAK: NESİL Dergisi, TEMMUZ 1978, SAYI 10: s.43-44