DOĞU TÜRKİSTAN
DÂVASI
BİRLEŞMİŞ MİLLETLERE
GÖTÜRÜLMELİDİR
A. Şekûr TURAN
İkinci Cihan harbinden sonra, birçok devletler istilâ ettikleri memleketlerden çekilip gittiler. Bazı devletler mazlum milletlere sahip çıkmış, onların kurtuluşu için maddi ve siyasi alanda destek olmuş, bir çoklarını esaretten kurtarmış ve kurtarmaktadırlar.
Biz Doğu Türkistan Türkleri, Çin emperyalizminden kurtulmak için yıllardır ölüm-kalım savaşı verdik ve yurtta kalanlar hâlen vermektedirler. Bu savaşlar dışardan destek ve yardım görmediği için nüfusça üstün Çin kuvvetleri karşısında binlerce şehit vermemize rağmen istiklâlimize kavuşamamıştık. 1944 – 1949 arası Gulca ayaklanmasının neticesi olarak kısmen muhtariyetimize kavuşmuşsak da, Ekim 1949’da Kızıl Çinliler bu muhtariyete son vermişlerdir. Bunun neticesi olarak Yurt’ta tekrar huzursuzluklar başladı. Bir kısmımız yurdumuzu terk etmek zorunda kaldık. Ben de Ortaokul ikinci sınıf öğrencisi iken, ıssız çöller, zor geçit veren dağlar, dondurucu soğuklar, açlık ve susuzluklarla mücadele ederek; Hindistan’ın bir eyaleti olan Keşmir’e sığınabilen binlerce Doğu Türkistanlılardan biri idim.
Aynı tarihlerde bizimle hem hudut olan Tibetliler de Çin mezaliminden kurtulmak için Hindistan’a iltica etmişlerdi. Onların toprakları da bizim gibi Çin istilası altında idiler. Tibetlilerin başında dinî ve siyasî liderleri olan Dalay Lama bulunuyordu. Biz Türklerin başında Mehmet Emin BUĞRA ve İsa Yusuf ALPTEKİN beyler bulunuyordu. Bilindiği gibi Tibetlilerle Hindistanlıların büyük bir kısmı aynı dini paylaşmakta idiler. Yani Hindistanlıların bir kısmı Tibetliler gibi Budist idiler. Onun için Tibetliler Hindistan’da büyük bir ilgi gördü, dâvaları benimsendi ve aynı zamanda Dalay Lama’ya Dâvasını yürütebilmek için Hindistan’da ikâmet yeri ve maddi, siyasi destekler sağlandı.
O tarihlerde biz Türkler Hindistan’ın Keşmir eyaletinde, vatansızlığın acı ve ağır yükleri altında idik. Gerçi bize Keşmir’in Müslüman lideri Şeyh Abdullah Şafaklı ellerini uzatıyordu. Bu uzanan eller bizim dâvamıza değil, bizim hâlimize acıdığından uzanan ellerdi. Bu ellerin her uzanışında onurumuzdan bir şeyler yitiriyorduk. Çaresizlikler içinde idik. Doğu Türkistan’a dönmemize de imkân yoktu. Bizi orada, ölüm bekliyordu. Bu acı günlere dayanamayıp ölüme gidenler de oldu.
Başımızda bulunan Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin Beyler derdimizi İslam âlemine duyurmak için büyük umutlarla İslam ülkelerine gittiler. Devlet Başkanlarından yardım, ilgi talep ettiler. Maalesef hiç bir İslam ülkesinden ilgi görmedik. Oysa cedlerimiz Doğu’da İslâm’ın yayılmasında, korunmasında büyük hizmetler yapmış, Arap âdeti ve nizami içerisinde benliğinden, büyük kültüründen çok şeyler feda etmişlerdi. Bize o “Müslüman kardeşler”den bir yardım gelmedi. Tersine Hıristiyan misyonerleri yardım teklifinde bulundular.
Bu “İslâm kardeşler”den bir netice alamayınca Mehmet Emin BUĞRA Türkiye’ye gelip O zamanın Hükümet Üyeleri nezdinde teşebbüse geçti. Biz Türkiye’ye göçmen olarak kabul edildik. Hepimiz kısa zamanda iş-güç sahibi olduk. İçlerimizden zenginlerimiz çıktı ve okumuşlarımız da çıkmaktadırlar.
Hindistanlılar Tibet dâvasını desteklemek için 1958 senesinde bir konferans tertipledi. O toplantıya Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin de davet edildi. Tibet davası yanında Doğu Türkistan davası da ele alınmış oldu. Mehmet Emin Buğra toplantıdan döndükten sonra Tibet dâvasına duyulan ilgiden yararlanarak, Doğu Türkistan dâvasını duyurmak için şu iki eseri yazdı.
1. Tibet ve Doğu Türkistan hakkında bilinmeyen siyasî konular. Ankara 1959
2. Delhi konferansı ve Tibet. Ankara 1960.
Mehmet Emin Buğra öldükten sonra bu dâvayı İsa Yusuf Alptekin yürütmektedir. Aradan çok zaman geçti. Bu dâvanın temelini Türkiye’de Atsız Beg ve dâva arkadaşları atmış; ektiği tohumlar yeşermiş, kök tutmuştur. Şimdi de meyvesini vermektedirler. Bu olay biz Türkistanlılar için umut vericidir. Bizler bu imkân ve ortamdan faydalanıp, kendimize gelmeliyiz ve çeki – düzen vermeliyiz. Bu kutsal dâvamıza, her türlü şahsi çıkar ve çekişmelerden uzak bir şekilde ciddi sarılıp, Doğu Türkistan dâvasını Birleşmiş Milletlere götürme çarelerini ve yollarını bulmalıyız.
KAYNAK: Devlet Dergisi * Yıl:9 Sayı:428 * 16 Ocak 1978* Sayfa:3