Ahmet B. ERCİLASUN: OĞUZNAMELER HAKKINDA

Oğuzname nedir?

Ahmet B. ERCİLASUN

bercilasun@hotmail.com
14 Temmuz 2019
Oğuzname Türklerin en önemli destanıdır; bir sözlü / efsanevi tarihtir.

Oğuzname terimini ilk kullanan kişi Ebûbekir bin Abdullah bin Aybek ed-Devâdârî’dir. Ebûbekir, Mısır Türk Devleti (Memlüklü) tarihçilerinden biriydi. Arap diliyle, biri tek ciltlik, diğeri dokuz ciltlik iki dünya tarihi yazmıştır. 1310’larda yazdığı Dürerü’t-Ticân adlı tek ciltlik tarihinde şöyle der:

“Muahhar (sonraki, diğer) Türklerin de saygı gösterdikleri ve aralarında elden ele dolaştırdıkları Oğuzname adında bir kitapları vardır. Bu kitapta onların ilk faaliyetleri ve ilk hükümdarları hakkında bilgi bulunmaktadır. O hükümdarlardan büyüğünün adı Oğuz’dur.”

Ebûbekir, “Oğuzname’de Tepe Göz diye isimlendirilen bir şahsın hikâyeleri anlatılır.” diye devam ederek bildiğimiz Tepegöz hikâyesinin özetini verir. Bu arada kitapta Oğuzların anlatageldikleri hikâye ve atasözlerinin bulunduğunu da belirtir.

Oğuzname hakkındaki bu ilk bilgi çok önemlidir. Niçin önemli olduğunu iki madde hâlinde yazıyorum.

1. Türklerin (Oğuzların değil) saygı gösterdikleri Oğuzname adlı kitap 1310’larda elden ele dolaştırılıyormuş.

2. Kitapta üç konu varmış: a) Türklerin ilk faaliyetleri ve ilk hükümdarları hakkında bilgi, b) Oğuzların (bu defa Oğuzların) anlatageldikleri Tepegöz vb. hikâyeler, c) atasözleri.

Bir kitabın 1310’larda elden ele dolaşabilmesi için, yazılışından sonra en az 50-60 yıllık bir zaman geçmiş olması gerekir. O devirde kitapların basılıp hemen dağıtıma çıkmadıklarını, elle yazılıp elle çoğaltıldıklarını (istinsah edildiklerini) hatırlayalım. Bu Oğuzname eğer 1250’lerde yazılmışsa Batı (Oğuz) Türkçesiyle yazılmış olamaz; çünkü o tarihte Oğuz Türkçesi daha yazı dili olmamıştı. 1250’lerdeki Türk yazı dili Karahanlı Türkçesi idi.

Ebûbekir’in bahsettiği Oğuzname bugün elimizde yoktur ama o kitaptaki üç konuyu anlatan çeşitli yazmalar elimize ulaşmıştır. Yani kitap ayrı parçalar hâlinde elimizdedir. Tabii ki sonradan istinsah edilmiş bu parçalardaki anlatmalar, 1310’lardaki kitabın içinde bulunan anlatmalarla tam olarak aynı değildir. Sözlü rivayetler zaman içinde daima değişir.

Üç konuyla ilgili başlıca yazmalar şunlardır:

1 – Sözlü-efsanevi tarih konusu. Tam olan üç yazma vardır: 1) İlhanlı tarihçisi Reşideddin’in 1300’lerin başında (Ebûbekir’den birkaç yıl önce) yazdığı Câmiü’t-Tevârîh adlı eserde bulunan “Türklerin ve Oğuzların Tarihi” bölümü. Farsçadır. 2) Hive hükümdarı Ebülgazi Bahadır Han’ın 1660’ta yazdığı Şecere-i Terâkime. Çağatay Türkçesi iledir.  3) 1790’larda Afganistan Afşarları arasında yazılmış bulunan Kazan nüshası. Bu yazma da Çağatay Türkçesidir.

Üç yazma da tamdır ama tabii olarak her biri kendi zamanına kadar gelir. Birincisi Selçuklulara kadar, ikincisi 17. yüzyıl Türkmenistan Türkmenlerine kadar, üçüncüsü 18. yüzyıldaki Afganistan Afşarlarına kadar.

2 – Oğuzların anlatageldikleri hikâyeler konusu. Üç yazma hâlinde bugüne ulaşmıştır: 1) Kitâb-ı Dedem Korkut alâ-Lisân-ı Tâife-i Oğuzan. Almanya’nın Dresden şehrindedir; içinde bir giriş ve 12 boy (destani hikâye) vardır. 2) Hikâyet-i Oğuznâme-i Kazan Beğ ve Gayrı. Vatikan’dadır, içinde bir giriş ve 6 boy vardır. Giriş ve altı boy, Dresden’deki ile aynıdır. 3) Yeni bulunan Günbed (Türkmensahra) nüshası. İran’ın Günbed şehrinde Veli Muhammed Hoca’nın hususi kütüphanesindedir. İçinde yeni bir boy (Salur Kazan’ın Ejderhayı Öldürmesi) ve yeni soylamalar vardır.

3 – Oğuzların anlatageldikleri atasözleri. İki yazması vardır: 1) Atalar Sözü diye meşhur Oğuzname. Berlindedir, içinde Dede Korkut’a ait pek çok hikmetli söz ve atasözü bulunmaktadır. 2) Kitâb-ı Oğuznâme – Emsâl-i Mehemmed Ali. Petersburg’dadır, içinde Dede Korkut’a ait pek çok atasözü vardır.

Bunlar üç konuyla ilgili başlıca yazmalardır. Ancak konuyla ilgili daha birçok yazma vardır. Onları da bir dahaki yazımda anlatacağım.

II

Geçen haftaki yazımda Oğuzname’nin hangi konuları içine aldığını ve bu konularla ilgili başlıca Oğuzname yazmalarını anlatmıştım. Bu yazımda diğer Oğuzname parçalarını anlatacağım.

Oğuzname’nin sözlü / efsanevi bölümüyle ilgili en önemli metin Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı’dır. Paris’te bulunan yazma Oğuz Kağan’ın hayatıyla sınırlıdır. Önemi, İslam öncesi rivayeti yansıtmasından ileri gelir. Diğer sözlü / efsanevi Oğuznameler, Âdem veya Nuh peygamberden başlar, Türk şeceresini Yâfes üzerinden Oğuz Han’a getirir; Oğuz Han’ın, Müslüman olmayan babasıyla savaştığını anlatır. Uygur harfli yazmada bu İslami unsurlar yoktur; Oğuz’un evlendiği kızlar, olağan üstü bir şekilde ışık içinden ve ağaç kovuğundan çıkar. Gök yeleli bir bozkurt Oğuz’a yol gösterir. Yazma 15. yüzyılda istinsah edilmiştir, eserde Çağatay Türkçesi özellikleri ağır basmaktadır.

Oğuz Han’ın hayatıyla sınırlı bir başka yazma manzum Oğuzname’dir. Uzunköprü’de bulunmuş, sonra kaybolmuştur. Ancak tıpkıbasım yayınları elimizdedir. 104 beyitlik eser, manzum olan ve Türkçeyle yazılmış en eski parçadır. 14. yüzyıl Doğu Türkçesiyle yazılmıştır.

Oğuz (Batı) Türkçesiyle en eski Oğuzname, Yazıcıoğlu Ali tarafından 1424 yılında yazılan Tevârîh-i Âl-i Selçuk‘un başında yer alır, Reşideddin’den çevrilmiş bulunan bu Oğuzname, Nuh peygamberden Gün Han’a dek gelir; Irkıl Hoca’nın, 24 Oğuz boyunun damga, ülüş ve ongunlarını belirlemesiyle sona erer.

Oğuzname edebiyatında, İlhanlı veziri ve tarihçisi Reşideddin çok önemlidir. Sonraki Oğuznamelerin tamamı ondan etkilenmiştir. Bir kısmı onun çevirisi veya özetidir. Çağatay Türkçesine yapılmış tam bir çeviri Türkmen asıllı tarihçi Salar Baba‘ya aittir. Çeviri 16. yüzyılda yapılmıştır.

Bir Akkoyunlu tarihi olan ve 1470’lerde Farsça yazılmış bulunan Kitâb-ı Diyarbekriyyenin başında da Oğuzname vardır. Bu Oğuzname’de Uzun Hasan’ın şeceresi Oğuz Han’a çıkarılır. Şu anda yazmanın ne olduğu belli değildir; fakat eserin Necati Lugal ve Faruk Sümer tarafından yayımlanan baskısı vardır.

Bayatlı Mahmud oğlu Hasan tarafından 1482 yılında yazılmış ve Cem Sultan’a sunulmuş olan Câm-ı Cem-Âyîn de bir Oğuzname’dir. Osmanoğullarının şeceresini Oğuz Han’a çıkarır; aradaki efsanevi hükümdarlar hakkında kısa bilgiler verir.

İlgi çekici bir başka Oğuzname, Osman adlı biri tarafından yazılmış olan Tevârîh-i Cedîd-i Mir’ât-ı Cihan‘dır. 16. yüzyılın sonlarında yazılmış olan, fakat bugün kayıp bulunan yazmayı 1936 yılında Atsız eliyle kopyalamış ve 1961’de yayımlamıştır. Eser Akkoyunlulardan başka Saltukluların, Mengüçeklilerin, Selçukluların, Osmanlıların ve Çengizlilerin şeceresini de Oğuz Han’a çıkarır. Ancak bu eserin en önemli tarafı, Dede Korkut’tan ve Dede Korkut kahramanlarından bahseden bölümüdür.

Topkapı Oğuznamesi diye bilinen üç sayfalık yazma, Tevârîh-i Âl-i Selçuk’un bir nüshasının baştaki boş sayfalarına yazılmıştır. Kısalığına rağmen bu yazma da önemlidir. Çünkü burada Dede Korkut Kitabı’nda geçmeyen başka kahramanlardan da kısaca bahsedilmektedir.

22 sayfalık bir başka Oğuzname Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi‘nde bulunmaktadır. Yıllarca fark edilmemiş bu Oğuzname’yi Mustafa Kaçalin fark etmiş ve Oğuzların Diliyle Dedem Korkudun Kitabı adlı eseri içinde 2017 yılında yayımlamıştır. Yazmada, Dede Korkut Kitabı’nın giriş bölümü vardır, fakat burada, bildiğimiz girişte bulunmayan parçalar da bulunmaktadır. Bir de Boğaç Han boyunun baş kısmı bu eserde yer almaktadır. Yazma bir bakıma Dede Korkut Kitabı’nın eksik bir yeni nüshasıdır.

1465 yılında Enverî tarafından manzum olarak yazılan Düsturnâme-i Enverî içinde de bir Oğuzname bulunmaktadır. Bu da bir tür Osmanlı Oğuznamesi’dir ve Osmanlıların şeceresini Oğuz Han’a çıkarır. Bu Oğuzname’nin ilgi çekici yanı Oğuz Han’ın babasının sahabeden birisi olduğu rivayetidir. Enverî Oğuznamesi’ne göre Oğuz Han’ın asıl adı da Süleyman’dır. Görüldüğü gibi eserde İslam tesiri çok güçlüdür.

Tört Ulus Tarihi, Şibaniname, Şecere-i Türk ve çeşitli Çengiznameler de Çengiz’in şeceresini Oğuz Han’a bağlar. Bu sebeple bu eserler içinde de Oğuzname’ye ait bölümler vardır.

Bütün bu eserler ve diğer bazı Oğuznameler hakkında ayrıntılı bilgi veren, Oğuznameler’le ilgili sorunları tartışan ve tamamının gerekli bölümlerini alarak bütün bir metin hâline getiren bir eser hazırladım. Nehir Destan Oğuzname (Oguz Bitig) adlı eser Dergâh Yayınevi’nde basılmaktadır.

III

Oğuznameler ne zamandan beri biliniyor?

Oğuznamelerle ilgili yazılarımdan dolayı bazı sorularla karşılaşmaktayım. Sorulardan bir bölümü, Oğuznamelerin ne zamandan beri bilindiği hakkında. Câmiü’t-Tevârîh, Şecere-i Terâkime, Dede Korkut Kitabı gibi iyi bilinen ve haklarında rahatça bilgi edinilebilecek olan eserlerden çok, az bilinenler hakkında bir merak var. Onlardan birkaçı üzerinde duracağım.

Tataristan’ın Kazan şehrindeki bir kütüphanede bulunduğu için ülkemizde Kazan Oğuznamesi diye tanınan yazma, hacimli bir eserdir. Oğuzname’nin sözlü / efsanevi tarihini anlatır. Eseri ilk kez 1993 yılında Fikret Türkmen tanıtmıştır. 1998’de İstanbul’da Ahmet Veli Menger Vakfı tarafından yapılan tıpkıbasım sadece 150 adettir. 1990’lardan beri eser, Türkologların ilgi alanına girmiştir. Eserin tamamı üzerinde yapılmış biri tez, biri basılı iki çalışma maalesef yanlış okumalarla doludur. Yazma üzerinde çalışanlar onun tarihini de tespit edememişlerdir. 2018 Baharı’nda Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi‘ne yazdığım “Kazan Oğuznamesi Değil Afganistan Afşarları Oğuznamesi” başlıklı incelemede eserin 1789 veya onu izleyen birkaç yıl içinde Afganistan Afşarları arasında yazıldığını gösterdim.

Tevârîh-i Cedîd-i Mir’ât-ı Cihan adlı yazma, Orhan Şaik Gökyay’ın 1938’de Aylı Kurt yayınları arasında çıkan Dede Korkut kitabından beri bilinmektedir. Birçok şecere yanında Dede Korkut kahramanları hakkında kısa bir bölümü de içine alan bu yazmayı ilk kez Atsız bir sahafta görmüş ve Türklerle ilgili bölümlerini eliyle kopya etmiştir. Eser hakkındaki bilgileri Gökyay’a gönderen de odur. Daha sonra kaybolan yazmayı Atsız, eliyle kopyaladığı nüshaya dayanarak eski ve yeni harflerle 1961’de yayımlamıştır.

Bayatlı Mahmud oğlu Hasan tarafından 1482’de yazılıp Cem Sultan’a sunulan Câm-ı Cem-Âyîn’in iki nüshası vardır ve ikisi de Ali Emîrî Efendi tarafından bulunmuştur. Ali Emîrî Efendi eserin Yanya’da bulduğu nüshasını 1915 yılında yayımlamıştır. Diğer nüsha ise Fahrettin Kırzıoğlu tarafından sadeleştirilerek 1949 yılında, editörlüğünü Atsız’ın yaptığı Osmanlı Tarihleri I kitabında yayımlanmıştır.

Topkapı Oğuznamesi olarak tanınmış bulunan üç sayfalık bir parça, Yazıcıoğlu Ali’nin Tevârîh-i Âl-i Selçuk adlı eserinin Topkapı Sarayında bulunan yazmalarından birinin boş sayfalarında yer alır. Bu küçük fakat önemli Oğuzname 1934 yılından beri bilinmektedir. Rıdvan Nafiz Edgüer’in 1934’teki ilk yayınından sonra üzerinde pek çok çalışma yapılmıştır. Kırzıoğlu Fahrettin’in Dede-Korkut Oğuznâmeleri adlı eseri ile Orhan Şaik Gökyay’ın ünlü Dedem Korkudun Kitabı‘nda da bu parça tıpkıbasımıyla birlikte yer alır. Son olarak Mustafa Kaçalin de 2017’de yayımladığı Oğuzların Diliyle Dedem Korkudun Kitabı adlı çalışmasında metni yeniden okumuş ve sözlüğünü vermiştir. Bu küçük yazmada geçen ve Dede Korkut Kitabı’nda bulunmayan Allarşa oğlu Etil Alp adı araştırıcıların dikkatini çekmiş ve bazı bilim adamları Etil ile Attila arasında ilgi kurmuştur. Yazmadaki ilgi çekici kahraman adlarından biri de Deli Dumrul‘un adı olarak geçen Tokuş Koca oğlu Toğrul Sultan‘dır. Bahaeddin Ögel 1994’te yayımlanan önemli makalesinde bu kahramanın adı üzerinde durmuştur.

Er-Risâletu min-kelimâti Oğuznâme el-meşhûr bi-Atalar Sözi adını taşıyan ve Berlin’de bulunan yazma Von Diez’in 1811’deki Almanca yayınından beri bilinmektedir. Gökyay, 1938’deki Dede Korkut kitabında yazmanın ilk sayfalarını yayımlamıştır. Muharrem Ergin de 1958’de yayımlanan Dede Korkut Kitabı I adlı çalışmasında eserden bahsetmektedir. Yazmada aynı kalemle yazılmış başka eserler de vardır. Bunlardan biri, Kanuni’nin şehzadelerinin sünnet düğünündeki yemekler hakkındadır. Bu kısım hakkında Günay Alpay Kut’un önemli bir çalışması vardır. Necati Demir de 2018’de yayımladığı Oğuz Kağan Töresi adlı eserde yazmadaki atasözlerinin çoğunu bugünkü Türkçeye aktarmıştır. Von Diez’in 1811’deki çalışması da 2018’de Hasan Güneş tarafından Türkçeye çevrilmiş ve eser Ötüken Neşriyat tarafından basılmıştır. Ancak bütün bu çalışmalarda yazmanın tarihi doğru olarak tespit edilememiştir. Oysa yazmanın son sayfalarında birkaç kez, 4. Murad’ın cülus tarihi verilmiştir. 4. Murad da bilindiği gibi 1623 yılında tahta oturmuştur.

Bilim hayatında önceki çalışmaları bilmek önemlidir. Bu sıralarda gündemde olan Oğuzname konusundaki bazı öncü ve önemli çalışmaları örnek olarak göstermeye çalıştım. Okuyucular ellerine aldıkları yeni yayınları, önceki çalışmalardan haberdar olunup olunmadığı bakımından da değerlendirmelidirler. 

Kaynak: Yeniçağ