Ahmet B. ERCİLASUN: Soğd Kaynaklarında Türk ve Bugut Yazıtı

Soğdakça kaynaklarda Türk

Ahmet B. ERCİLASUN

bercilasun@hotmail.com

facebook sharing buttontwitter sharing button
26 Haziran 2022

Soğdaklar bir Doğu İran kavmidir. Kök Türklerle ve eski Uygurlarla çok yakın ilişkiler içinde olmuşlardır. Eski Uygur yazısı da Soğdak yazısından çıkmıştır. Batı literatüründe genellikle Soğd olarak anılırlar. Ancak Türk Kağanlığı bengü taşlarında biz Türkler onlara Soğdak diyoruz. Bu sebeple ben de Soğd yerine Soğdak demeyi tercih ediyorum.

Özbekistan’ın genç tarihçilerinden Gaybullah Babayar, Türk Kağanlığı (Kök Türk) dönemi paraları uzmanıdır. Onun 2007 yılında TİKA tarafından basılan Köktürk Kağanlığı Sikkeleri Kataloğu adlı eseri çok önemlidir. Eserde Taşkent, Semerkant, Otrar, Buhara, Fergana, Kâbil gibi Batı Köktürklerin hâkimiyet alanlarında bulunmuş olan yüzlerce sikkenin resimleri ve tasvirleri vardır.

Kataloğun 71. sayfasında yer alan 38 numaralı sikke üzerinde Soğdak yazısıyla Türk Kağan ibaresi bulunmaktadır.

Babayar, sikkenin bir yüzündeki resmi şöyle tasvir etmektedir: “Uzun saçları omuza bırakılmış, biraz sağa bakan prens başı tasviri. Yüzü yuvarlak, gözleri badem biçiminde. İnce bıyıklı.” Resmi merak edenler anılan kitaba bakabilirler. Bakır paranın arka yüzündeki Soğdakça yazıyı 2007 yılında Babayar, ilk kelimeye soru işareti koyarak İşbara (?) Türk Kağan panı okumuştu. “Panı” Soğdakçada “sikke” anlamına gelen bir kelimedir. Dolayısıyla ibareye de o zaman “İşbara (?) Türk Kağan’ın sikkesi” anlamını vermişti.

Gaybullah Babayar daha sonra yazdığı “Batı Köktürk Kağanlığı Sikkelerinde Görülen ‘Türk-Kağan’ Tabiri Üzerine” başlıklı makalede aynı ibareyi panı ‘krt Türk kağan  biçiminde okumuş ve “Türk kağanının yaptırdığı (darbettirdiği) sikke” şeklinde anlamlandırmıştır. Panı’nın Soğdakçada “sikke” demek olduğunu yazmıştım. ‘krt kelimesi de Soğdakçada “yapmak” fiilinin geçmiş zaman bildiren sıfat-fiil biçimidir.

Konumuz açısından metnin düzeltilen kısmı önemli değildir. Baştan beri Türk Kağan okunan kısmı önemlidir. Bu, Soğdakça yazılı kaynaklarda da Türk kelimesinin geçtiğini ve Kök Türklerin batı kanadındaki hükümdarlara Türk Kağan denildiğini gösterir. Babayar, çeşitli teknik özelliklere ve tarihî bilgilere dayanarak sikkenin tarihini 6. yüzyılın son çeyreği ve 7. yüzyılın başları olarak belirlemekte ve “belki de Türk adının yazıya geçtiği en ilk örneklerden biri”dir, sonucuna varmaktadır.

Türk adının geçtiği Soğdakça bir diğer metin Bugut yazıtıdır. Bugut yazıtı, 1956’da Moğolistan’da keşfedilmiş bir yazıttır. Bu yazıt, tepeliğinde bulunan kurttan süt emen çocuk kabartmasıyla dikkat çekmiştir. Yazıtın üç yüzünde Soğdakça, bir yüzünde Brahmi yazısıyla Sanskritçe bir metin bulunmaktadır. Yazıtta Tapar Kağan zamanında geçen bazı olaylar anlatılır. Tapar Kağan 572-581 yılları arasında hükümdarlık yaptığına göre yazıt da 580 civarında dikilmiş demektir.

Bugut yazıtının Soğdakça metninin ilk satırında Türk sözü Türküt olarak geçmektedir. Kelimenin sonundaki +(ü)t, çokluk bildiren bir ektir ve ekle birlikte kelime “Türkler” demek olmaktadır. Metni ilk kez okuyup yayımlayan bilim adamları Livşits ve Klyaştornıy, Saadet Çağatay ve Semih Tezcan’ın çevirisiyle ilk cümleyi şöyle anlamlandırmışlardır: “Bu… yazılı taşı Çin hükümdarı Kwts’tt (zamanında) Türkler diktiler.”

Uygurların dokuzuncu hükümdarı Alp Bilge Kağan adına dikilmiş bulunan 3. Karabalgasun yazıtında da Soğdakça metin vardır. Bu yazıt üç dillidir: Türkçe, Çince ve Soğdakça. İşte bu Soğdakça metinde de Türk sözü geçer: Onlar (Uygurlar kastediliyor) Aşina boyu Türklerinin hükümdarlarını tutukladılar ve onların yerine kendileri hükümdar oldular.”

Üçüncü Karabalgasun yazıtı 9. yüzyıl başlarına aittir, muhtemelen 810 yılı civarında dikilmiştir yani öncekilere göre bir hayli geçtir. Ancak Soğdak dilindeki bir metinde Türk sözünün geçmiş olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Görüldüğü üzere Türk Kağanlığı ile çağdaş olan ve onlarla ilişkileri bulunan Çinliler gibi Soğdaklar da Kök Türklerden Türk olarak söz etmektedirler. Türk ve Türkçe adlandırmaları Türk Kağanlığından sonra da devam edecektir.
***

BUGUT YAZITI

14 Ağustos 2022 

26 Haziran 2022 tarihinde yayımlanan “Soğdakça Kaynaklarda Türk” başlıklı yazımda Bugut yazıtından söz etmiştim. 580-581 yıllarında dikilmiş bulunan Bugut yazıtı, antik kaynakları bir yana bırakırsak, Türk sözünün geçtiği en eski kaynaktır. Türkler için özel bölümleri bulunan ve Türk sözünün Çince biçimini çok sık kullanan en eski Çin kaynakları, 629 ve 636 tarihlidir. Bugut yazıtı ise 580-581. Öyleyse bu yazıt bizim için çok önemli kabul edilmelidir.

Üstelik, Bugut yazıtının tepeliğinde bir de kurttan süt emen çocuk kabartması vardır. Yani Bozkurt (Ergene Kon) destanının en eski görseli.

Bugut yazıtının bir yüzü Brahmi yazısıyla yazılmıştır. Üç yüzü ise bir Doğu İran dili olan Soğdak diliyle. İşte Soğdak diliyle yazılmış olan metinde Türk sözü, o dildeki çokluk biçimiyle Türküt (Türk+üt) olarak geçer. Adımızın geçtiği bu en eski taş şimdi Moğolistan’ın Çeçerlik şehri müzesinde açık havada sergilenmektedir.

İzmir’deki Kâtip Çelebi Üniversitesinin Mayıs sonunda düzenlediği “Moğolistan Kültürel Mirası içinde Türk Yazıtlarının Bugünü ve Geleceği Çalıştayı“nın ikincisi 3-4 Ağustos 2022 tarihlerinde Ulaan Baatar’da yapıldı. Çalıştaya katılan meslektaşlarımız, atalarından kalan anıt ve yazıtları yerlerinde gördüler; onların yaşadığı bozkırların havasını soludular; Orhun Irmağı’nın suyu ile yıkandılar.

İyi haberler de getirdiler. Bilge Kağan ve Köl Tigin bengü taşları gibi Tunyukuk anıtı için de bir müze yapılacağını ve anıtın kapalı mekâna taşınacağını öğrendik. Varlığıyla övündüğümüz TİKA bu iş için ihaleye çıkmış bile.

Ancak Türk sözünün en eski belgesi olan Bugut yazıtının durumu iyi değil. Çalıştay’dan dönen değerli Türkolog arkadaşım Osman F. Sertkaya’nın anlattığına göre anıtın çatlaklarına dolup donan sular ısınınca genleşiyor ve taşta tahribat oluşuyor. Bunu önlemenin yolu Bugut yazıtını da kapalı mekâna taşımak. Türk resmî makamlarının bu konuyu ele alacaklarını; Moğol meslektaşlarımızın ve Moğolistan yönetiminin de konuya eğileceğini umuyorum.

Bu vesileyle, çalıştığı üniversite ile Moğolistan arasında çok sıkı ilişkiler kuran ve bu çalıştayların öncülüğünü yapan Prof. Dr. Şaban Doğan’ı da kutlamamız gerek. Moğolistan yönetimi kendisine “nayramdal” madalyası vermiş. Bu “dostluk” madalyası yabancılara verilen en önemli madalya. Moğollar bizim, biz Moğolların yabancısı sayılmayız ya neyse. Aradan uzun yüzyıllar geçti. Geçti ama biz hiçbir zaman Çengiz Han’ı, Batu’yu, Çağatay’ı ve onların ordularında birlikte at koşturan Türk ve Moğolları unutmadık. Hepimiz Oğuz Han soyundan geliyoruz. Efsanelerimize göre Ergene Kon’a birlikte girdik, birlikte çıktık. Moğolların Gizli Tarihi’nin ilk cümlesi Çengiz’in atasının bir bozkurt olduğunu söylüyor.

Yüzyıllarca birlikte at koşturduk bozkırlarda. Şimdi de Türkolog ve Mongolistler omuz omuza çalışıyorlar İzmir’de, Ulaan Baatar’da.