Ahmet B. Karabacak: RADİKAL OLABİLME KAVGASI

RADİKAL OLABİLME KAVGASI

Ahmet B. KARABACAK

KAYNAK: Ülkücü Kadro, 15 Mayıs 1977, Sayı:11 , s.2

Dinler ve felsefî akımlar dahil, dünya si­yasî hayatı başta olmak üzere radikal ve palyatif tedbirlere inanmışların kavgası sürüp gider. Yöneticiler ve toplumlar bu kavganın patlama noktalarını iyice kestiremezlerse ihti­lâller, ayaklanmalar, sokak kavgaları içine dü­şerler. Bu duruma düşen toplumları kurtaran­lar gene Radikaller (köklü değişiklik taraf­tarları)dir. Palyatifler (idare-i maslahatçılar) olay­ları devamlı arkadan takip ettikleri için gene çoğunlukla bu topluma zarar veren olayların tek sorumlusu durumuna gelirler.

Türk toplumu asırlardan beri bu kavganın içinde sürüklenip gitmekte, fakat yöneticilerin toplum meselelerine ve toplum patlamalarına karşı duygusuz ve ilgisiz kalmaları sebebi ile devlet zaman zaman ortaya çıkan donkişotların oyuncağı olarak büyük zararlar görmekte­dir. Bazen dışarıdan (özellikle Avrupa’dan) gelen fikir akımlarının radikal tedbir zannedil­mesi sebebi ile yollar şaşırılmakta, toplum zorla birtakım yollara itilmek istenmektedir. İki yüz yıldır bir milletin kalkınma çabası için­de olması ve kalkınamaması böyle donkişot ve bukalemun yöneticilerin kabahatidir.

Türk insanı, Orta Asya bozkırlarından ta­rih sahnesine çıktığı günden beri yeni yerler ve yeni medeniyetler aramıştır. Beğendim fikirleri almış, bazen aldığının bünyesine uymadığını fark ederek hemen terk etmiştir. İslâmiyeti kabulü ve ona sahip çıkış tarzı bunun en belirgin ve güzel örneğidir. Dünyanın üç kıta­sında zaman içinde kurulan ve büyüyen Türk devletlerinin özelliği radikal olması, devamh hareket içinde bulunmasıdır. Asırlarca önce at ve fil üstünde katedilen yollar bugün canın modern araçlarıyla zor aşılırken o günler in­sana yalan gibi gelmektedir. Türk insanını yal­çın kayalardan, ölüm saçan steplerden, buz ve kum çöllerinden, geçit vermez dağlardan aşı­ran güç, içindeki hareketlilik duygusu ile ka­nında yanan ateştir.

Tarih kitaplarımız bize, Cumhuriyetten ön­ceki Türk devleti olan Osmanlı imparatorlu­ğunda bir duraklama devri olduğunu söylüyor. Bu devir imparatorluğun toprak ve nüfus ola­rak en yüksek düzeye çıktığı devirdir. Bu de­virden sonra ise elbette gerileme ve parça­lanma…

Tarih kitaplarımızın duraklama devri diye bize intikal ettirdiği devir, işte yukarıda söy­lediğimiz palyatifler devridir. Ve bu devri meydana getirenler, padişahın dışındaki he­men bütün devlet erkânıdır. Sultan Süleyman, babasının hareketli mizacını taşımamakla be­raber, bu hareketliliğin gelenek halinde olma­sı sebebi ile ordusu başında savaşlara gitmiş, sefer halindeki ordunun başında ölmüştür. Fakat, haremi dahil bütün saray devlete yal­nızca menfaatle bağlı olanlar tarafından işgal edilmiştir. Buna müsamaha eden Sultan bu büyük günah ile tarihe mâl olmuştur…

Palyatiflerin en büyük özellikleri hareket­ten çekinmeleri, ele geçirdikleri makam ve ni­metlerin ellerinden alınacağından korkmaları­dır… Bilmedikleri veya bildikleri halde düşün­mek istemedikleri şey, bu durumlarının devam etmesi halinde zaten kendilerinin radikal grup­lar tarafından bir tarafa atılacak olduklarıdır.

Türk toplumu, son iki yüz yıl içinde çeşit­li isyanlar, karışıklıklar içinde günümüze ka­dar geldi. Geçen zaman, birçok dünya milletiyle mukayese edildiğimizde bize boşa har­canmış gibi gelmektedir. Elinde, Türk milleti gibi devamlı İyiyi ve güzeli arayan, buna gidi­leceğini anladığı zaman hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen bir toplum bulunan yöneticiler ihanetin belgelerini taşımaktadırlar.

Milliyetçilik ve radikallik birbirinden ay­rılmayan iki kardeştir. Bir milliyetçinin İdare-i maslahatçı olması, devlet çökerken onun çö­küşünü seyretmesi elbette düşünülemez. Za­man zaman bu tip kişilerin kendilerini milli­yetçi olarak lânse etmeleri ise pek bir şey ifa­de etmez. Gerçek milliyetçiler bunlara sosye­te veya burjuva milliyetçisi derlerse de, bu sözler bile onlar için iltifattır.

Türk milliyetçileri, uzun süre uyutulan ve baskı altında tutulan Türk Milliyetçiliği akımı­nı 1965 yılında siyasî alana soktukları zaman işte bu radikal zihniyetle hareket ettiler. Ele aldıkları partinin adını bir süre sonra Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirerek isimleri ile faaliyet ve tutumlarını bir uyum içine sok­tular. Bugün Türkiye’de sağ düşünce içinde ra­dikalleri MHP, palyatifleri AP temsil etmekte­dir.

Kısa bir süre önce MHP’nin AP ile birleş­mesi dedikodusu çıktığı zaman büyük bir re­aksiyon gördü bizim tarafımızdan. Radikaller bu idare-i maslahatçılarla değil birleşmek, ay­nı konuda anlaşmalarının bile mümkün ola­mayacağını biliyorlardı. Çünkü uzun vadede eriyecek olan onlar, Türk toplumuna yön ve­recek, onu arzuladığı hedeflerin ötesine götü­recek olan bizdik. AP bu kutlu yürüyüşte bize sadece ayak bağı olacaktı.

Türk milliyetçileri radikal olabilme kav­gasını uzun süredir vermekte ve bundan sonra da vereceklerdir. Buna karşı çıkacak şahıs ve kuruluşlar, Orta Asya’dan tarih sahnesine çıkan ilk Türklerin ateşini ve heyecanını kanında hisseden ülkücülerin ayakları altında ezileceklerdir.