“UYANIŞ”
CEREYANLARININ
BAŞLAMASI
VE GELİŞMESİ*
Akdes Nimet KURAT
Kazan Türklerinin aydın kısmını “molla”lar zümresinin teşkil ettiğinden, fikir hareketinin de bu zümre arasından çıkması gayet tabiî idi.
Otuz-imenli Abdürrahim (doğumu 1730)
Nitekim eski Çistay kazası “otuz-imen” köyü imamı (molla ve müderrisi) Abdürrahim hazretin açık fikirli mollalardan ilki olduğu anlaşılmaktadır. Kendisi 1730 yıllarında dünyaya gelmiş, birkaç defa İslâm memleketlerinde (galiba Buhara’da?) seyahat yapmış, orada tahsil görmüş ve döndükten sonra Timeş köyünde medrese tutmuştu. Devrin din ilimleri sahasında eşsiz bir âlimi olduğu bilindiği gibi, üstelik usta bir şair olduğu da malûmdur. Abdurrahim hazretin, alelade halkın (avamın) lüzumsuz din meseleleri ile uğraşmasını tasvip etmediği, halkın daha ziyade pratik hayat problemleri ile uğraşması gerektiği yolundaki tavsiye ve teşfikleri biliniyor. Bunlardan biri de, Tatarları-Kazan Türklerini Rusça öğrenmeğe teşvik etmiş olmasıdır. Abdurrahim hazrete göre “Rusya Müslümanları için 41 farz vardı; kırk birincisi de Rusçayı öğrenmekti”.
Yalnız XVIII. yüzyıl ortalarında değil, hatta XX. yüzyıl başlarında gençlerin Rusça öğrenmelerini büyük bir günah sayan molla ve İşan’lara çok rastlandığına göre, Abdürrahim hazretin bu görüşü hakikaten bir yenilikti. Hele o sıralarda Rus misyonerlerinin en şiddetli faaliyetleri ve Rus hükümetinin İslâmiyet’e karşı açtığı mücadele yıllarında Kazan Türklerine Rusçayı öğrenmek yolundaki tavsiyeler cidden şayan-ı dikkatti. Bu açık görüşlü hazret, Rus baskısına karşı koymanın, ancak Rusları ve Rusçayı öğrenmekle mümkün olacağına ve Müslümanların hayatta muvaffakiyetlerinin Rus diline vukufları ile yapılabileceğine inanmış olmalıdır. Rusça öğrenmek, aym zamanda Rus mekteplerine tahsile yol açacağından dolayısiyle Kazan Türklerinin Batı Avrupa medeniyetine intisaplarım da sağlayacaktı. Bu husustaki görüşlerini açıkça ifade etmemesine rağmen, Abdürrahim hazretin cidden açık fikirli bir zat olduğu kabul edilmelidir. Kendi devrinde fikirleri anlaşılmamış, fakat sonraları birçok molla ve hazret otuz-imen’li Abdürrahim hazretin eserlerinden ilham alarak muasır terakki yoluna intisap etmişlerdir.
Abdünnasır Kursavî (1765-1813)
Otuz-imenli Abdürrahim, Kazan Türkleri arasındaki uyanış hareketinin “ilk kırlangıcı” ise, Abdünnasır Kursavî bu hareketin ikinci mühim mümessilidir. Kazan’a yakın Kursa köyünde 1765 yılında doğmuş olan Abdünnasır (hazret) 1813’te, hacca giderken İstanbul’da koleradan vefat etmiş olup, Üsküdar’da medfundur. Ömrü nisbeten kısa olmasına rağmen, yalnız Rusya Türkleri çerçevesinde değil, umumiyetle bütün İslâm dünyası ölçüsünde yeni fikirleri ortaya koymak cesaretini gösteren Abdünnasır Kursavî, hakikaten İslâm ilimlerini yeni yola sevk etmek bakımından hakikî bir müctehid ve müceddittir.
Küçüklüğünde Malmıj kazasındaki “Meçkere” medresesinde tahsilini yaptıktan sonra, Abdünnasır Kursavî Buhara’ya gitmiş ve Türkmen Şeyhi Niyaz-Kul ve Şah-Niyaz adlı üstadlardan feyz almıştır. Kursavî, keskin zekâsı ve derin bilgisi sayesinde Buhara medreselerindeki hâkim iskolâstik- köhne zihniyetten kendisini kurtarmış, müstakilen düşünmek ve otoritelerin tahakkümünden kurtularak din meselelerini kendi anladığına göre değerlendirmeyi prensip edinmişti. Bu hususta “Şii” görüşlerin tesiri olduğu da ihtimal dahilindedir.
Abdünnasır Kursavî, Buhara ve Semerkand kütüphanelerindeki klâsik İslâm âlimleri ve filozoflarının eserlerini tetkik suretiyle, İslâm dininin, İslâm ulemasının birtakım köhne zihniyetlere saplanıp kaldığım görmüş ve hakikî âlim ve mütefekkirlerin eserlerinden ilham alarak “İslâm dininde reforma doğru bir hareket yapılması lüzumuna” kanaat getirerek, “içtihat kapısının herkese açık bulunduğu” görüşünü müdafaaya başlamıştı. Ona göre her İslam âlimi, Kuran ve hadis’i kendi aldı ve kanaatına göre tefsir etmek, açıklamak -ve hakikati aramak yoluna ve vardığı neticelere göre amel etmek hakkını haizdi; yani Buhara’da tatbik edilen ve bunun neticesi olarak Kazan ilinde de körü körüne tatbik edilen klasikleşen doğmaları tenkide girişmişti. Onun bu hareketi o zamanki iskolâstik zihniyeti tamamiyle yıkıcı mahiyette olduğundan, Buhara’da büyük bir kasırganın kopmasına sebebiyet verdi. Abdünnasır Kursavî, Buhara uleması ve emiri tarafından dinsizlikle itham edilerek, zındık sıfatiyle ölüme mahkûm edildi; fakat güç hal ile hayatını kurtardıktan sonra, Buhara’da kalmayarak memleketine döndü ve Meçkere medresesinde müderris olarak, derslere başladı.
Abdünnasır hazret, fikirlerini, Arapça olarak kaleme aldığı “El-İrşad-ı lil-ibad” adlı eseriyle yaymak istemiştir. Bu eserde, o devirdeki Kazan ilinin cahil molla ve bilhassa işan’ların (şeyhlerin) hakikî mahiyetleri anlatılmakta ve bu gibilerin ilim kisvesi altındaki zararlı faaliyetleri açıklanmakta idi. Kursavî’nin bu görüşleri Buhara’da olduğu gibi, Kazan ilindeki mutaassıp ve cahil molla, müderris ve bilhassa “işan’lar (şeyhler) arasında kasırga kopmasına sebep oldu; Kazan ilinde büyük ekseriyeti Buhara zihniyetli “ulema” teşkil ettiğinden, Kursavî’nin fikirleri tasvip edilmek şöyle dursun, şiddetle reddedildi. Mamafih yine de bazı molla ve müderrislerin, sonraları, bu yeni görüşü, lâyıkıyle tasvip etmeseler bile, hiç olmazsa buna muttali oldukları anlaşılıyor. Bununla ilerisi için yeni bir yol hazırlanmış oluyordu.
*KURAT’IN KAZAN TÜRKLERİNİN “MEDENİ UYANIŞ” DEVRİ” (1917 YILINA KADAR) adlı mufassal makalesinden iktibas edilmiştir.