Türkiye, yaklaşık iki aydır yolsuzlukları, telefon tapelerini, paralelleri, “alo Fatihleri” ve adaylık kavgalarını konuşuyor.
Elbette bunları konuşacağız lakin bu kargaşada gerçekleşen ve en az bu konular kadar, hatta ülkemizin geleceği için daha önemli olan diğer gelişmeleri de görmeliyiz.
Türkiye, AKP iktidarının yolsuzlukları ve Gülen Cemaatiyle giriştiği iktidar savaşıyla meşgul olurken AKP’nin “çözüm süreci” diye dayattığı ülkemizi parçalanmaya götürecek yıkım programı çerçevesinde hayati öneme sahip adımlar atılıyor ve maalesef biz bunları göremiyoruz.
AKP gırtlağına kadar yolsuzluk batağına gömülmüştür. Ülke kaynaklarını ve devlet imkânlarını yandaşlarına peşkeş çekmiştir. Genç demokrasimize, hukuk devletine olan inancımıza ve güvenimize ağır hasarlar vermiştir. Toplumu her konuda kutuplaştırarak birlikte yaşama ortamını zora sokmuştur. Kişi hak ve hürriyetlerini sınırlandırarak otoriter/totaliter bir yönetim anlayışıyla hareket etmiştir.
Evet, AKP bunların hepsini hatta daha fazlasını yaptı tamam da bunların tamiri, telafisi mümkündür. Benim asıl dikkat çekmek istediğim Ilımlı İslam da diyebileceğimiz küresel proje ürünü olan İhvan hareketinin Türkiye sürümü AKP’nin “çözüm süreci” diye girdiği geri dönüşü olmayan yol ve telafisi mümkün olmayan uygulamalarıdır.
Küresel güçler ve yerli işbirlikçilerinin 1920’li yıllarda gerçekleştirmeyi başaramadıkları “Türklüğü yıkım planları” ne yazık ki AKP iktidarı döneminde gerçekleşmek üzeredir.
Yolsuzluklardan da hukuksuzluklardan da devlet yönetiminde yaptığı tahribatlardan da daha önemli ve tehlikeli olan AKP’nin dünyanın en kanlı terör örgütü ve küresel güçlerin taşaronu PKK ile yaptığı bu tehlikeli tangodur.
Ve bu tehlikeli dansları, zaman zaman birbirinin ayağına bastıkları için ara verseler de 2007 yılından beri devam etmektedirler.
AKP’nin bu kanlı terör örgütü ile iş tutabilmesini mümkün kılan PKK ile aynı amaca yönelmiş olmasıdır. Her ikisinin de amacı “Türkiye Cumhuriyetini değiştirip dönüştürmektir.”
Bu amaç birlikteliğinin Türkiye’yi uçuruma sürüklediğini bütün ayrıntılarıyla yıllardır söyledim ve yazdım.
AKP Hükümetinin PKK ile Oslo’da görüşmeler yaptığını söylediğimizde “görüşen de görüşüyor diyen de şerefsizdir” diye kükreyen Başbakan Erdoğan tarafından maalesef şerefsizlikle suçlandık.
Ancak 2011 seçimleri sonrası %49’u gören Erdoğan, daha önce söylediklerini yok sayıp PKK ile görüştüklerini hatta anlaştıklarını söyleyerek Türkiye’yi uçuruma doğru sürükleyecek olan ve yalnızca kendisinin bildiği projesini “barış süreci” diye uygulamaya koymuştur.
Erdoğan’ın, MİT aracılığıyla Öcalan ve PKK ile yürüttüğü müzakereleri, bu müzakereler sonunda varılan üç aşamalı anlaşmayı “Bu da Benim Yol Haritam” başlıklı yazımda açıklamıştım. AKP ve yandaşlarının “Çözüm ya da barış süreci” diye takdim ettikleri şeyin aslında devletimizin çözülmesi, dağılıp yıkılması projesi olduğunu kanıtlarıyla söylemiştim.
Bu ve diğer yazılarımda AKP’yi yönlendiren küresel aktörler ile yandaşlarının çözüm süreci dedikleri projenin “Üniter, laik ve demokratik cumhuriyetimizi, federal cumhuriyetler birliğine dönüştürmek, bu olamıyorsa parçalamak” planından başka bir şey olmadığını çok açık bir biçimde anlatmıştım. Fakat ne yazık ki bunu milletimize bir türlü anlatamadım/anlatamadık.
Bugün içinde bulunduğumuz toz duman arasında bu yıkım projesi çerçevesinde BDP/PKK’nın, 30 Mart 2014 sonrası “özerklik inşasına” başlayacaklarını üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 30 Mart yerel seçimlerinde belediye başkanlığını kazandıkları yerlerde özerkliklerini fiilen uygulamaya koyacaklarını resmen duyurdu.
AKP, BDP/PKK, Barzani ve ABD arasında bir yıldır süren ancak yeni yılın ilk haftasından itibaren yoğunlaşan görüşmeler ve müzakerelerden sonra nihayet her adımı özenle hazırlanan bir eylem planını uygulamaya konmuştur.
Selahattin Demirtaş’ın açıkladığı “Özerklik inşası” kararı işte bu eylem planının ilk aşamasıdır.
BDP Gurup Başkanvekili Pervin Buldan basın toplantısında bu kararlarının bir yıl önce AKP ile vardıkları anlaşma gereği olduğunu açıklamıştır.
Nitekim BDP, TBM. Meclisi Başkanlığına 12 maddelik “Toplumsal Barış ve Müzakere Kanun Teklifi” vermiştir.
BDP Gurup Başkanvekili basın toplantısında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve İçişleri Bakanı Efkan Ala ile görüştüklerini ve onların da gerekli görüşmeleri yaparak söz verdikleri uygulamaları hayata geçireceklerini söylediğini çok net bir şekilde açıkladı. Bu açıklamalardan da anlıyoruz ki BDP/PKK, özerklik inşasının yasal zeminini hazırlayacak yasa teklifini AKP’nin bilgisi dâhilinde ve onayı ile meclise getirmiştir.
Hükümet sözcüsü gibi konuşan ve yazan Abdülkadir Selvi, 01.01.2014 tarihli yazısında bize bunlara ait ipuçlarını vermişti.
Abdülkadir Selvi; “Öcalan’ın, 17 Aralık operasyonunun yolsuzluk operasyonu değil, PKK ile barış ya da çözüm sürecine ve bu süreci hazırlayan Erdoğan ile Öcalan’a karşı kurgulanan bir komplo olduğunu düşündüğünü” dolaylı biçimde belirtmiş ve Erdoğan’ın yanında yer aldığı için de Öcalan’ı “uzak görüşlü bir lider” olarak nitelemiştir.
Bu derin yazısı ile taraflara “alo Selvi” kadar yakın olduğu anlaşılan Abdülkadir Bey; “Öcalan’ın, Cemaat-Hükümet kavgasında Erdoğan’ın kazanacağını bildiği için buna göre pozisyon aldığını, oysa PKK’nın önünde Erdoğan’ı dışlayan tekliflerin de olduğunu” belirtmektedir.
Abdülkadir Selvi, Kandil’e dört devlet tarafından yapıldığını iddia ettiği sözde tekliflerle “ABD-İsrail/Rusya ve İran’ı” aynı torbaya koyarak “Çözüm sürecinin bu devletlerin çıkarlarına ters düştüğünü ve bu yüzden Erdoğan’a komplo kurduklarının” anlaşıldığını söylüyor.
İlahi Abdülkadir Bey; ABD, İsrail, hadi diyelim Rusya’nın çıkar birlikteliği tamam da İran’ı, İsrail ile aynı torbaya nasıl koydun be kardeşim.
Bu işleri senin partin AKP’nin her bulduğunu içine attığı torba yasa mı sandın?
Yoksa kargaların bile güleceği saçmalıktaki bu sözde teklifleri ortaya atarak BDP’nin meclise verdiği kanun teklifi ile yasalaştırılmaya çalışılan AKP-PKK anlaşmasına aklın sıra haklı gerekçeler mi imal etmeye çalışmaktasın?
Sevsinler senin aklını emi….
Bana göre “alo” demeye gerek olmadan yazan, konuşan bağımlılara/kadrolulara göre “Alo Fatih” çok daha masumdur ve asıl dikkat edilmesi, şifa dilenmesi gerekenler “bölücülerle, gayri milli siyasetin medyadaki mensuplarıdır.”
AKP borazanları ne yaparsa yapsın, ne yazarsa yazsın, ne söylese söylesin nafile, artık mızrak çuvala sığmıyor.
Yerel seçimlerde MHP’nin Türkiye genelinde şer güçlerin kadrolu temsilcilerinin yayınladığı anketlerin çok üstünde alacağı oyu, Türk düşmanlarının bütün hesaplarını bozacaktır.
30 Mart seçimlerinde milletimizin büyük bölümü AKP’nin medyadaki “alo Fatih” gibi gözcülerini de Abdülkadir Selvi gibi kadrolu sözcülerini de yayınlatılan düzmece anketleri de dikkate almayacak ve alayını siyaset çöplüğüne süpürecektir.
Aksi milletimiz için bir kâbustur ve ben bunu düşünmek bile istemem.
Yoksa “Vatan mahzun, ben mahzun”
Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar