Asena Kınacı Moral
Kadın eski çağlarda Kibele, Artemis, Afrodit, Venüs adlarıyla tapınılan tanrıçadır. Güzelliğin sembolü ilahedir. Kadın yaratıldığı günden İslamiyet’in tebliğ edildiği güne kadar eş olmuş, anne olmuş, ata binmiş, kılıç kuşanmış, kendisini ve ailesini tehlikelere karşı savunmuş, avlanmış, kendisinin ve ailesinin karnını doyurmuş, geçimini sağlamıştır. Yine eski çağlarda kadın devlet yönetmiştir, ordu yönetmiştir, savaşmıştır. Kadın yaratıldığı tarihten İslamiyet’in tebliğ edildiği tarihe kadar her türlü işle meşgul olmuş, çalışmış, zanaatla uğraşmış, zanaatkâr olmuş, sanatla uğraşmış, sanatkâr olmuştur. Kadın bilimle uğraşmış, şifacı, otacı olmuştur. Kadın, savaş meydanlarında Tomris olmuş, Kleopatra gibi ülkelere hükmeden güçlü bir kraliçe olmuş ya da bin bir türlü çiçeğin içerisinde hazineler dolu saraylarda Saba Melikesi olmuştur. Obayı, haneyi kötü ruhlardan koruyan kam, şaman olmuştur. Öte yandan yine aynı kadın tanrılara sunulan en makbul kurban olmuştur. O kadın ki köle pazarlarında elden ele alınıp satılan mal olmuştur. Kadının bedeni erkeklerin dünyasında bitip tükenmez bir şehvet deryası olmuştur. Eğer kadın biraz akıllı ise, düşünüyor, konuşuyor, itiraz ediyor, fikir öne sürüyorsa cadı kabul edilmiş, ateşte yakılmıştır. Kız çocukları büyümelerine izin verilmeden kirli kabul edilip, ilerde de kirletilecek kabul edilerek canlı canlı toprağa gömülmüştür. Cebrail Allah’ın ilk vahyi “oku” emrini Peygamberimize getirene kadar farklı coğrafyalarda, farklı dinlerde, farklı milletlerde kadının hep farklı bir hayat hikâyesi vardır. Cebrail Allah’ın ilk vahyi “oku” emrini getirdiği gün insanlık için olduğu kadar kadın için de yeni bir dönem başlamıştır.
İslamiyet’in kadınlar için getirdiği yenilikleri görebilmek, anlayabilmek ve değerlendirebilmek için yine İslamiyet’in doğduğu coğrafyanın tarihini, kültürünü ve medeniyetini bilmek gerekir. Bu bilgilerin ışığında o günlerde kadınların yaşamak zorunda bırakıldığı acımasız ve hukuksuz dünyayı çok iyi tanımak ve tasavvur edebilmek gerekir. İslamiyet’in kadına getirdiği ayrıcalıkları, pozitif yaklaşımları görebilmek ve değerlendirebilmek için İslamiyet öncesinde tüm zamanlarda ve toplumlarda kadınların zor şartlarda nasıl kimliksiz ve kişiliksiz yaşadığını bilmek gerekir. Tarihte çok gerilere gidilmese bile İslamiyet’in doğduğu yılların ve coğrafyanın sosyolojisinin bilinmesi İslamiyet’in kadınlar için getirdiği hakların bilinmesi ve anlaşılması için yeterli olacaktır.
“Hazreti Muhammed’den önce Arabistan’da ve Arabistan’ı çevreleyen ülkelerde kadının durumu korkunçtu. Mesela kadın İran’da tam manasıyla bir köle idi. Kapalı bir yaşayış sürüyor, dünyadan habersiz bulunuyordu. Kanunlar kadın alım-satımına izin veriyorlardı. Dini kanunlar bir erkeğin annesi ile, kardeşi ile, hala ve teyzesiyle, kardeş çocuklarıyla evlenmesine müsaade ediyorlardı. İranlı kadınlar hayatlarının bilinen bazı zamanlarında “dehme” denilen mezarlara girmek zorunda idiler.”[1]
“….Muhammed’in ortaya çıkışı sıralarında, Arabistan’da poligami, en yüksek derecesine varmıştı. O devirde varlıklı hiçbir Arap gösterilemezdi ki 15, 20 hatta 100 karısı olmasın!”[3]
Hazreti Muhammed’e gelen “oku!” vahyinin nuruyla dünya o gün aydınlandı.
Kadın Allah tarafından yaratıldı. Kadın hep vardı. Ama kadın, sahibi tarafından nasıl davranılmak isteniyorsa öyle davranılan bir köleydi, zamanda kaybolmuş bir cariyeydi, çöl rüzgârında mekândan mekâna savrulan bir bedendi. Allah tarafından gönderilen son Peygamber ve son hak din İslamiyet ile kadın beden ve ruh olarak bir bütün oldu. İslamiyet’in nuruyla kimlik, kişilik, şahsiyet kazandı. Artık köle ya da prenses kadın yerine kimliği, kişiliği, şahsiyeti olan Müslüman kadın vardı.
İslam’ın tebliği ile birlikte Sevgili Peygamberimiz, Allah’ın yarattığı her kulun Allah karşısında eşit olduğunu sade ve tatlı dili ile anlatırken kölelerin, mal gibi alınıp satılan kadınların, diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının umudu oldu. İslâm’da başka dinlerde karşımıza çıkan kadın-erkek ayrımı yoktu. Günahkâr doğmak gibi eşitsizliğe dayanan kadın karşıtı bir söylem yoktu. İslamiyet’e göre kadın da erkek de günahsız doğar, sonradan işlediği fiiller sebebiyle sorumlu olurdu. Hazreti Peygamber Allah’ın Cebrail vasıtası ile kendisine bildirdiği sözleriyle insanlığa böyle sesleniyor ve insanlığa seslendiği sözler çerçevesinde de örnek bir hayat yaşıyordu. Peygamberimiz bu örnek hayatıyla yüzyıllar sonrasında bile yaşayacak ümmetinin dünyasına da ahretine de ışık saçıyordu.
“ Ey insanlar! Şüphesiz biz, sizi bir erkekle bir kadından yarattık (ırkınız ve şahsınızla övünmeniz için değil; sırf iyilik uğrunda) tanışasınız (yarışıp ve yardımlaşasınız) diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Hiç şüphesiz ki sizin Allah yanında en şerefliniz, en takvâlınız (Allah’ın emirlerine en uygun yaşayanınız ve günahlardan sakınanınız)dır. Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) haberi olandır.” (Hucurat Suresi 13.ayet)[5] ayetinde belirtildiği üzere dünyada bütün insanlar arasında, insan olma yönünden hiç bir farklılık ve üstünlük yoktur. Eşitlik, karşılıklı saygı, müsamaha ve hayat hakkını tanıma vardır. Allah’a olan inanç ve kulluğun yerine getirilmesi bakımından O’nun katında dereceler ve üstünlükler vardır.
Kur’an’da Allah’ın kullarına seslenmesinde kadın yada erkek ayrımı yoktur.Allah’ın Cebrail vasıtası ile gönderdiği vahiyler ile insanlığın ışığı olan Kur’an-ı Kerim’de ; Allah kullarına “Ey insanlar!”; “Ey iman edenler!”…. diye seslenerek kendi karşısında kullarının eşitliğini bir kez daha vurgular.. “Ey insanlar” ve “ey iman edenler” hitapları kulluğun mükâfatının takva ölçüsünde olacağının da yine belirleyici ve ispat edici bir özelliğidir.
İslamiyet’te Allah karşısında kul görev ve sorumluluğunda kadın da erkek de eşittir. Kul görev ve sorumluluğunu yerine getiren her kadın her erkek gibi Allah tarafından cennet ile müjdelenmiştir. Cennet ile müjdelenmeyi hak eden bir hayat yaşayan mümin kadın da erkek de Allah’ın rızasını kazanır.
İslam dini erkeğe olduğu gibi kadına da insani ve medeni haklar vermiştir. İnsan hakları konusunda erkek ve kadın arasında bir fark söz konusu değildir. Erkek ve kadın arasında yaratılış özellikleri açısından farklılıklar vardır. Yaratılış icabı erkek daha sert, meşakkatlere katlanabilecek kabiliyette yaratılırken, kadın erkeğin aksine daha müşfik, zayıf ve latif olarak yaratılmıştır. Hatta kadınlar açısından bu farklılık bir müjde niteliği de sayılabilir. Sevgili peygamberimiz “ Cennet anaların ayakları altındadır.”[6] diyerek kadınları annelik özellikleri yönüyle kayıtsız şartsız cennetle müjdelemiştir. İslam toplumlarında sosyal yaşantıda yaratılış özelliklerinin getirdiği farklılıkları eşitsizlik olarak değerlendirmek ve İslamiyet’i bu yönüyle eleştirmek yanlıştır. Şu unutulmamalıdır ki, bir erkek anne olamaz ve anneliğin meşakkatini bilemez. Bir kadın da hayata bir erkek gözüyle bakamaz. Ne zaman ki, kadın ve erkek Allah’ın yarattığı erkek ya da kadın fıtratının farkında olarak birbirini anlamaya çalışırsa, birbirini olduğu gibi kabullenir, birbirine sevgi ve saygı duyarsa toplumda yaşanan sorunların çözümü kolaylaşır. Kadın ve erkeğin ortak değerleriyle o toplum bir bütün olur.
İslamiyet’i kabul etmiş ancak sosyal olarak hazmedememiş toplumlarda insanların olaylara ve kişilere karşı zaman zaman eşitsiz yaklaşımı söz konusu olabilir. İslam toplumlarında bazı hal ve hareketler geleneklerin etkisi ile erkekler yaptığında hoş karşılanırken kadınlar yaptığında hoş karşılanmaz. Oysa İslamiyet’in emirleri kesin ve kat’ıdır. Allah’ın emir ve yasakları herkes içindir. Ödülleri ve cezaları da öyle… Zina, hırsızlık, adam öldürme nasıl kadın ve erkeğe yasaksa ve kadına da erkeğe de cehennemin kapılarını açarsa, ibadetleri yerinde, zamanında yapmak, iyilik etmek, sadaka vermek gibi fiiller işlendiğinde de kadına da erkeğe de cennetin kapıları açılır. Kötülük kimden gelirse gelsin Allah tarafından lanetlenir. İyilik kimden gelirse gelsin, o, Allah’ın rızasını kazanır. Kadın ve erkek sevapta da günahta da eşittir. İnsanların insanlara gösterdiği ön yargılar veya çifte standartlar İslamiyet’e atfedilemez. “Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu müminlere haram kılınmıştır.”(Nur 24/3)[7]
Sevgili Peygamberimiz ölmeden önce son Hac vazifesi sırasında tüm Müslümanlara Veda Hutbesi diye anılan dünyanın ilk İnsan Hakları bildirgesi olan konuşmasını yapmıştır. Veda Hutbesi sadece o gün orada bulunan sahabeye değil; kıyamete kadar dünyaya gelecek bütün insanlığa hitap etmektedir. Veda Hutbesi eskimez, değişmez hükümler ihtiva eder ve ana tema olarak insanı konu alır. İnsanlığın huzur ve mutluluğu için gerekli olan sosyal ve ekonomik düzenlemeler, güven ve itimat, kölelik, evrensel kardeşlik hukuku, kadın hakları ve tevhit konuları “Veda Hutbesi’”nde Sevgili Peygamberimiz tarafından dile getirilir. Peygamberimizin “Veda Hutbesi”’nde o gün vurguladığı her konu insanlık için dün gerekli olduğu gibi bugün de gereklidir. Yarında gerekli olacaktır. Hz. Peygamber, “Veda Hutbesi’”nde, bütün insanlığı ilgilendiren ve her canlının doğuştan sahip olduğu haklara dikkat çekmiştir. Özellikle günümüz toplumlarının bile hala muzdarip olduğu kan davaları, faiz, tefecilik, kadına şiddet gibi konularda insanlığa çözüm yolları göstermiştir. İnsana insanca yaşamayı, Kur’an’ın ışığında kendi hayatının örnekliğinde anlatmıştır.[8]
“Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz!” “Allah sizden; kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister; çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdir.”[9]
Allah tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammed, kadınlarla ilgili olarak bütün insanlığa örnek olacak bir ahlak sergilemiştir. O günlük işlerinde eşlerine yardım ederdi. Eşlerine değer verirdi. Evinde hanımlarıyla oturup sohbet eder, onlarla şakalaşır, aile yuvasında tatlı ve samimi bir hava oluşmasını sağlardı. Onlarla her türlü konuda istişare ederdi. Eşlerine karşı nezaketli davranırdı. Eşlerine karşı hoşgörülüydü. Eşleri haricinde kadın sahabe ile ilişkilerinde de daima nezaketliydi, anlayışlıydı, hoşgörülüydü ve sabırlıydı. Peygamberimiz tüm sohbetlerinde kadın ya da erkeklere hitap ederken, doğal, sade, saygılı, sevgili ve ölçülüydü. Peygamberimiz bu hal ve hareketleri ile, tutum ve davranışları ile, sözleri ile; topyekun sünneti ile tüm erkeklere de insanlığa da örnektir. Kıyamete kadar da tüm insanlığa örnek olmaya devam edecektir.[10]
Kur’an-ı Kerim bütün canlılara şiddeti yasaklamıştır. Peygamberimiz de İslam dininin bütün canlılara şiddeti yasakladığını davranışları ve sözleriyle tebliğ etmiştir. Dinimiz açısından büyük günah, insanlık açısından en büyük ayıp olan ve insanlıkta yeri olmayan kadına şiddet konusu “Veda Hutbesi”’nde Peygamberimiz tarafından dile getirilen önemli konulardandır. Peygamberimiz bu konuşmasında “Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız.’ buyuruyor. İşte bu nedenle Müslüman birey, kadına şiddeti layık gören biri olmak yerine kadının gönlünü alıp, rızasını kazanan olmaya çalışmalıdır. Kur’an ve Peygamberimizin sünneti ile şekillenen İslamiyet’i şiddet ile özellikle kadına şiddet ile anmak, İslamiyet ile kadına karşı uygulanan şiddet arasında bağlantı kurmak mümkün değildir. Ama “Aslında İslamlığın hiçbir kusuru yoktur. Bütün kusur bizim Müslümanlığımızdadır.” diyen Ömer Hayyam’ın bu sözündeki “kusurlu insanlar, Müslümanlar” yüzünden Müslüman kadınlar günlük hayatlarında erkek şiddetine maruz kalıyorlar. Bu kusurlu hal ve hareketler içerisindeki kişiler İslam’ın aydınlık yüzünün gerçekliği ile görünmesini engellemektedir. İslam toplumlarında kadına şiddet konusunun hala çözülmesi gereken önemli meseleler arasında yer alması da her Müslüman’ı üzmektedir. Müslümanların İslamiyet’i yaşama kusurları arasında kadına şiddet konusu bugün dahil önemini ve yerini korumaktadır. Müslümanların Kur’an’ın ışığından ve Peygamberin nurundan yeterince faydalanması ile bu mesele çözülecektir. İslamiyet öncesi kadının adı eşitsizlik haksızlık, hukuksuzluk ve kölelikti. İslamiyet ile Allah’ın emir ve yasaklarına uyulduğu ideal dünyamızı yaşadığımızda bu dünya herkesin, kadının da cenneti olacaktır.[11]
“Müminlerin iman bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.” [12]
Bugün ilim- irfan sahibi kadınlar var. Bugün bedeni isteği dışında başkaları tarafından kullanılan kadınlar var. Anne olan kadınlar var. Bebeğini çöpe atan kadınlar var. Evine ekmek götüren kadınlar var. Evinde eşinin ekmek getirmesini bekleyen kadınlar var. Sevilen kadınlar var, dövülen kadınlar var. Köle kadınlar var, prenses kadınlar var.
İslamiyet’in Mekke’den doğan güneşi ile kadınların hayatı değişti, değişecekti, değişmeliydi.
Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak Peygamberimizi örnek almalıyız. İslam ahlak ve faziletine sahip olmalıyız. Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına uyarsak; Yüce Allah’ın “Ve Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. “dediği Peygamber Efendimizin sünnetine uyarsak çözülemeyecek bir sorun yoktur.
Kadına başkalarının değer vermesinin yanında öncelikle İslam ahlak ve fazileti ile yaşayan kadının Allah’ın kendisini ne kadar değerli yarattığının farkında olması gerekir. Bu idrak pek çok meseleyi kendiliğinden çözecektir.
İslam toplumlarında ve ülkemizde anne babalar Allah’ın kutlu emaneti olduğuna inançla erkek ve kız çocuklarına eşit alaka göstermelidir. Herkes evlatlarına eşit haklar vermelidir. Kız çocukları da erkek çocukları da okur-yazar olmalıdır. Aile imkânlarının tamamından tüm çocuklar eşit faydalandırılmalıdır. Kız ya da erkek çocuk ayrımı ile çocuklar arasında dengesizlik yaratarak bir taraf özellikle kız çocukları mahrum bırakılmamalıdır. Evlatlardan bazıları iltimaslı hale getirilmemelidir.
İslam toplumlarında ve ülkemizde devletin desteği, kurum ve kuruluşların çalışmaları ile kadın, çocuk, yaşlı gibi aile bireylerine verilen hizmetlerin kalitesi artırılarak sağlıklı toplumlar yaratılabilir. Zamanın getirdiği aile sorunlarına yönelik çalışmalar ve hizmetlerle uzatılan çözüm elleri ailelerin sorunlarını çözdüğü gibi kadınların –ki onlar annedir- çocukların ve yaşlıların da sorunlarını çözerek güzel ailelerle huzurlu ve mutlu toplumu oluşturacaktır. İslam toplumlarında örnek ailelerde huzurlu, mutlu örnek hayatlar yaşayan kadınlar İslamiyet’in aydınlık yüzü olacaktır.
İslam tarihinde İslam toplumlarında kadınlar sosyal hayatın içindedir. İslamiyet’in ilk yıllarında, Abbasiler, Emeviler döneminde, Türklerin kurduğu büyük İslam İmparatorluklarında ve diğer İslam toplumlarında Müslümanlara örnek olacak ilim irfan sahibi kadınlar daima olmuştur. Yazılı kaynakların kısıtlı olması nedeniyle yeteri kadar bu kadınlar anlaşılıp anlatılamadığı için yeni nesiller de bu örnek kadınları tanıyamamıştır, anlayamamıştır, örnek alamamıştır. Bugünün Müslümanlarına özellikle genç nesillere ve kadınlara, bu mümin örnek kadın şahsiyetlerin çok iyi tanıtılması gerekir.
Peygamberimiz Allah’ın mesajlarını insanlara iletirken kölelik düzeninin yıkılacağını müjdeliyordu. Onun müjdesi ile cahiliye devrinin köleleri, kadınları ve mazlumları, zalim müşriklerin tahtlarının ve taçlarının yıkılacağına iman ediyordu. Elbette o günün taç ve taht sahibi olan zalim müşrikler kendilerini üstün kılan özelliklerin hep üstün görülmesini bekliyorlardı. Kendileri tarafından üstünlük sayılan özelliklerinin herkes tarafından da üstünlük göstergesi kabul edilmesini istiyorlardı. Oysa yetim, ümmi, çoban ve fakir Muhammed taç ve taht sahibi olmanın, erkek olmanın, köleleri olmanın, altınları, kervanları olmanın dünyada da ahrette de bir üstünlük olmadığını anlatıyordu. Onlar da bütün güçleri, servetleri, silahları ile Muhammed ve ashabına karşı kıyasıya zalim bir mücadeleye girişmişlerdi. Fakat Muhammed Allah’ın emrettiği ve güçlülerin de hoşlanmadığı her şeyi korkusuzca anlattı. Bundan vazgeçmedi, yılmadı. Bu mücadelede Peygamberimizin yanında Haticeler, Sümeyyeler, Ayşeler, Fatmalar vardı. Kıyamet kopana dek hak ve hakikat yolunda Haticeler, Sümeyyeler, Ayşeler, Fatmalar daima olacaktır.
KAYNAKLAR
Kur’an’ı-Kerim, Ayetler
Sahih’i Buhari, Hadisler
İslamlıkta Kadın, Ahmet Ağaoğlu, Nebioğlu Yayınevi,
Kur’an’ın Ana Konuları, Prof. Dr. Muhsin Demirci,M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları,2016, İstanbul (232 syf.)
Kur’an’ı Kerim Penceresinden Hz. Peygamberin (S.A.V.)’in Eşsiz Örnekliği, Bilal Deliser, Rağbet Yayınevi,2016, İstanbul
Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, Tartışmalı İlmi Toplantı, Ensar Yayınevi, 2016,İstanbul,
H.z Muhammed’in Hayatı, Prof. Dr. Casim Avcı, DİB Yayınları, 2018, Ankara
Temel Dini Bilgiler, Seyfettin Yazıcı, DİB Yayınları, 2018, Ankara
Çöl Deniz Hz. Hatice , Sibel Eraslan, Timaş, 2010, İstanbul
Annemiz Hz. Sümeyye Asla Boyun Eğme, Panama Yayınları, 2019, Ankara
İslam Ansiklopedisi Türk Diyanet Vakfı Yayınları İnternet Sayfası
[1] Ağaoğlu Ahmet, İslamlıkta Kadın, Nebioğlu Yayınevi
[2] Ağaoğlu Ahmet, İslamlıkta Kadın, Nebioğlu Yayınevi
[3] Ağaoğlu Ahmet, İslamlıkta Kadın, Nebioğlu Yayınevi
[4] Çınar Ata, Asla Boyun Eğme Annemiz Hz.Sümeyyer.anha ,Panama,2019
[5] Kuranı Kerim Hucurat Suresi (13. Ayet)
[6] İslam Ansiklopedisi Türk Diyanet Vakfı Yayınları İnternet Sayfasından Hadis
[7] Kuranı Kerim
[8] H.z Muhammed’in Hayatı, Prof. Dr. Casim Avcı, DİB Yayınları, 2018, Ankara
[9] Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, Tartışmalı İlmi Toplantı, Ensar Yayınevi, 2016,İstanbul,
[10] Kur’an’ı Kerim Penceresinden Hz. Peygamberin (S.A.V.)’in Eşsiz Örnekliği, Bilal Deliser, Rağbet Yayınevi,2016, İstanbul
[11] Temel Dini Bilgiler, Seyfettin Yazıcı, DİB Yayınları, 2018, Ankara
[12] Kur’an’ın Ana Konuları, Prof. Dr. Muhsin Demirci, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları,2016, İstanbul (232 syf.)