ÇOCUKLAR GÜLSÜN
“Bütün çocuklar / Yokluk bilmesinler / Et, şeker, süt bulsunlar / Giyimli, tok ve rahat / Gitsinler okullara / Sınıflarını geçsinler. / Büyükler biraz daha yorulsun / Onlar da büyüsünler / Onlar da mesut olsunlar / Geçti, kaç savaş ezikliği / Çocukları düşünsünler / Çocuklar iyi gün görsünler.” Behçet Necatigil
Asena Kınacı MORAL
Evimin penceresinden, yeşile dönmüş bahçemde, çiçek açmış kayısı ağaçlarına bakıyorum. İki küçük çocuk sitemizin bahçesindeki çocuk parkında oyunlar oynuyor. Çocukları çok severim … Onlar oyun oynarken ben de onları seyre dalmışken salıncağa binmek için koşan küçük kız çocuğu yere düştü. Ağlıyor. Çocukların ağlamasına hiç dayanamam. Ağlayan her çocukla birlikte ağlayan dünya çocukları geliverir gözümün önüne. İnsanlık olarak bu yüzyılda çocukları ne çok ağlattığımızı düşünüyorum da içim yanıyor. Derin bir suçluluk duygusuyla birlikte utanıyorum. İnsan olarak insanlığımdan utanıyorum.
Benim hayalini kurduğum dünyamda-Simeranya’mda-çocuklar hep gülecekti. Oyunlar oynayacaklardı. Misket, çelik çomak, ebeleme, sek sek oynayacaklardı. Bahar gelirken babaanneleri ile yeşil yaylalarda çiğdem toplayacaklardı. Bir kedi ile mırıl mırıl uyuyacak, bir köpek ile arkadaş olacaklardı. Rüzgârlı havalarda uçurtma uçuracaklardı. Çocuklar bahçelerde, parklarda, sokaklarda doyasıya hep oyunlar oynayacaklardı. Kar yağdığında kartopu oynayacaklardı, kardan adam yapacaklardı ve burunlarının ucu kızarmış da olsa kızak kayacaklardı. Biz onlara bu fırsatı vermedik. Çocukları çok ağlattık. Onları tartakladık, dövdük, aç bıraktık, annesiz, babasız bıraktık, yurtsuz yuvasız bıraktık, elsiz, kolsuz, bacaksız bıraktık. Tecavüze uğradılar, görmezden geldik. Köle gibi satıldılar, sessiz kaldık. Çağımın çocukları, gözü yaşlı güzel çocuklar… Gazze’de kurşunlandılar. İdlib’de bombalandılar, Akdeniz’in sularında boğuldular. Somali’de aç kaldılar. Çin’de onursuz bırakıldılar. Ve hepsi mülteci acizliğinde çaresizce ağladılar. Çocuk işçi oldular, dilendirildiler. Bazen anne-babalarının merhametsizliğinin kurbanı oldular. Bazen en güvendikleri- anne, babaları, akrabaları- için intikam aracı oldular. Yani hep sevgisizliğin- saygısızlığın, merhametsizliğin- şefkatsizliğin kurbanı oldular.
Oysa her çocuk sevilmeli değil mi ve sevmeli delicesine yaşamayı?… Her çocuk annesinin kollarında büyümeli. Her çocuk babasının dizinde masallar dinlemeli. Her çocuk okula gitmeli, her çocuğun onu seven öğretmenleri olmalı. Her çocuğun arkadaşları olmalı evcilik oynadığı. Her çocuğun güzel oyuncakları olmalı rengârenk… Her çocuk sevilmeli, sevmeli, hep gülmeli…
Evimin balkonundan trafik ışıkları görünüyor. Bir mülteci çocuk, üstü başı, yırtık, perişan. Kiraz mevsiminde kiraz ağacından kiraz toplayacaktı onun elleri. Şimdi ise mülteci garipliğinde trafik ışıkları kırmızıya döndüğünde koşuyor duran araçların yanına. Dilenci acizliğinde açıyor ellerini. Avuçlarında umut yerine, mutluluk yerine, soğuk üç beş kuruş madeni para var. Ben ise sadece onu seyrediyorum. Yine insan olarak insanlığımdan utanıyorum.
Savaşın, açlığın, esaretin, yokluğun çocuklarının çaresi olamadık… Onlar savaşta annesiz babasız kaldığında biz uzaktan izledik. Onlar aç kaldığında biz kuş tüyü yataklarımızda tok uyuduk. Kimsesizlikten yardım çığlıkları yankılanırken kulaklarımızda, biz sevdiklerimizle gülümsüyorduk. Mülteci yürekleri yanarken, ciğerleri deniz sularıyla dolup nefes alamazken biz onlara uzaktan şiirler yazdık, uzaktan ağıtlar yaktık. Ama hep uzaktan… Ey çocuk seni uzaktan sevip şefkat gösterdiğim için senden ve çağımın bütün çocuklarından özür dilerim. Çağımın gül yüzlü çocukları hep gülün e mi; beni de affedin e mi?
__________