Asena Kınacı MORAL: Cumhuriyet Coşkusu

CUMHURİYET COŞKUSU

Asena Kınacı Moral

Bak, İstiklâl Harbi’nde bu vatanı,
Başı başa vere vere kurtardık!
İnanmazsan git konuştur atanı,
Kara günler göre göre kurtardık!

Osmanlı Devleti ve Türk milleti yirminci yüzyıla karanlık günlerle girdi. 1900’lü yıllar Osmanlı Devleti ve Türk milleti için zor yıllardı. Osmanlı Devletinin çözmesi gereken pek çok iç ve dış meselesi varken Balkan halklarının ayaklanmaları ile başlayıp 1912 de Balkan Savaşı ile devam eden günlerin sonunda devlet ve millet olarak yenilgilerle birlikte 1914’te Birinci Dünya Savaşı da Osmanlı Devleti’nin kapısını çalmıştı. Osmanlı Devleti’nin  Birinci Dünya Savaşı’na katılması ile millet ve memleket kan, gözyaşı, yokluk içerisindeydi. On yıldan fazla bir süre hiç durmadan dinlenmeden dünya devletleri ile savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti’nin idarecileri, askerleri ve milleti de maddi ve manevi olarak yorulmuştu. Osmanlı Devleti yedi düvele karşı dokuz ayrı cephede savaşmış, savaş sırasında yeni destanlar yazmış ama müttefikleri yenildiği için de savaşta yenik sayılmıştı.  30 Ekim 1919 Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti için Birinci Dünya Savaşı biterken Türk milleti için daha kötü ve karanlık günler gelecekteydi. İzmir’in İstanbul’un ve güney illerimizin düşman işgali ile yirminci yüzyılın en karanlık günleri Anadolu’da yaşanıyordu.

Türk kadını koştu kazma kürekle,

Mermi çekti kucağında bebekle,
Kara barut derme çatma tüfekle,
Topa karşı dura dura kurtardık!

Türk milleti vatanını işgal eden dünya devletleri ve milletlerine karşı tek başına imkânsızlıklar içerisinde büyük mücadeleler verdi. Türk milleti o günlerde aç olsa da, susuz kalsa da, silahsız olsa da, yorulsa da, kolu- kanadı kırılsa da yine de tükenmedi. Türk milleti “yabancı kirli ayaklar basmasın bu güzel topraklara” diyerek “camilerin ezanları susmasın” diyerek “minareler göğe hep yükselsin” diyerek “ay-yıldızlı al bayrak mavi gökyüzünün daima süsü olsun” diyerek tarihte görülmemiş varlık yokluk mücadelesi verdi. Bu mücadelenin sonunda da Türk milleti, vatan toprağına ruh veren can veren, kan veren atalarına yeni kurulan Türkiye Devleti ile layık oldu.

Pes demedik devletlerin birine,
Nöbet tuttuk subayından erine,
Top, tüfek, süngü, mermi yerine,
Değnek ile vura vura kurtardık!

Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıkması ile başlattığı bağımsızlık mücadelesi Anadolu illerinde kongreler yapması ile milletinin gönlündeki bağımsızlık ateşinin umudu olurken düşmanı vatandan kovmanın da stratejik adımlarıydı. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile yeni bağımsız bir Türk devleti kuruldu. Türk milletinin özgürlük ruhuna zincir vurulamayacağını Milli Mücadele destanıyla Türk milleti dünyaya haykırdı. Yedi düvel, tüm dünya ya da Avrupa devletleri bir olsa da Türk milletinin imanlı göğsü karşısında yenilip yıkıldılar. Her türlü silahlarıyla donanmış güçlü orduları ile vatanımızı işgal eden düşmanlara karşı Türk milleti Mustafa Kemal önderliğinde destansı şahlanışı ile titreyip kendine döndü. Vatanın her köşesinde düşmana karşı Türk milleti varını yoğunu ortaya koyarken cephedeki ordusu da inanç dolu coşkun bir nehre döndü. Türk milleti asil kanı ve imanlı yüreği ile Allah, vatan, bayrak aşkı ile düşman silahlarının önüne atıldı. Oğuz Kağan’dan gelen emaneti devralan Mustafa Kemal önderliğinde göğsünü düşman mitralyözlerine siper eden vatan evlatlarının fedakârlıkları karşısında Allah müjdelediği bağımsız aydınlık günleri Sakarya Savaşı’nın ve Büyük Taarruzun zaferle sonuçlanması ile Türk milletine verdi.

Sırrımızı yad ellere açmadık,
Candan geçtik bu vatandan geçmedik,
Kurşunlardan süngülerden kaçmadık,
Göğsümüzü gere gere kurtardık!

İngiliz gemileri İstanbul’u terk ederken, Yunanlılar İzmir’den kovulurken, Fransızlar ve İtalyanlar güney topraklarımızın bağrından sökülüp atılırken Tanrının kut verdiği Türk milleti göğsündeki iman ile ili derleyip toplayan önderi Atatürk ile bu kara kaderi, uçurumun kenarından aldığı devleti ile bayrağa, vatana, geleceğe ve aydınlık bahta dönüştürdü. 24 Temmuz 1923 ‘te imzalanan Lozan Barış Antlaşmasından kısa süre sonra 29 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Cumhuriyet ilan edildi. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyerek kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla Atatürk Türk milletine kendi kendini yönetme imkanını da sunmuş oldu.

Yedi iklim dört köşede her yanda,
Kim duymamış Türk’ü ulu cihanda,
Kars’ta, Van’da, Erzurum’da, Afyon’da,
Yüzbin şehit vere vere kurtardık!

Türkçemize Arapçadan geçen bir sözcük olan cumhuriyetin kelime anlamı Türk Dil Kurumuna göre ; “Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi” demektir. Cumhuriyet devletin temel organlarının seçimle iş başına geldiği bir yönetim biçimidir. Bu rejimde Devlet Başkanı olan Cumhurbaşkanı da milletçe ya da milletin temsilcisi olan meclis tarafından seçilir. Cumhuriyet yönetimi bu niteliği ile şüphesiz ki demokrasi ilkesinin en gelişmiş şekli, demokrasi ilkesinin en iyi uygulanmasını sağlayan bir siyasi rejimdir. Cumhuriyet yönetiminin seçim esasına dayanan bir yönetim oluşu bu sistemi özel yapan en önemli ilkedir. Seçim esasına göre gerek seçme gerekse seçilme hakkı belli bir kişiye, belli bir gruba, belli bir sınıfa ait değildir; bütünüyle millete aittir. Cumhuriyetle yönetilen bir devlette bir görevin, ilahi bir kuvvete dayanması ya da babadan oğula geçmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Cumhuriyet yönetiminde seçimle iş başına gelenlerin görev süresi belli bir dönemi kapsar; yani cumhuriyet rejiminde ömür boyu bir görev söz konusu olamaz. Cumhuriyet rejimi, gücünü dayanağını kişi, grup ve sınıf egemenliğinden değil, geniş halk kitlesinin bütününden, millet iradesinden almaktadır. Cumhuriyet rejimi kamu yararını gözeten bir yönetim şeklidir. Bu yönüyle de milletin her ferdi eşittir, özeldir, önemlidir. Cumhuriyet rejiminde vatandaşlık hukuku ve hakkı kutsaldır.

Abdülvahap; Türk’ün aslı nereli?
Tarihinde kahramanlık sıralı,
Hedefimiz Akdeniz’dir ileri,
Düşmanları kıra kıra kurtardı

“Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.” diyen Mustafa Kemal için de -herkes gibi- yoktan var edilen Türkiye Cumhuriyeti yapılan işlerin en büyüğü, kazanılan zaferlerin en kutlusudur.

Bugünün çocukları ve gençleri olarak Cumhuriyet’in önemini kavramak için tarihimizi çok iyi bilmek ve  o karanlık işgal günlerinden kurtuluşun mücadelesini okuyup öğrenmek gerekir. Bu çağın çocukları olarak bizler bu kutlu zafer ve devlet emanetini korumak zorundayız. Bu kutlu devleti ilelebet yaşatmalıyız. Bu devlete, bayrağa sahip çıkmalıyız. Cumhuriyeti korumalıyız. Bize bırakılan bu kıymetli mirasın farkında olmalıyız.

29 Ekim 2021 tarihinde Cumhuriyetimiz 98 yaşında… Bugün Cumhuriyet Bayramı… Bayraklarla süslenen vatan toprakları bir gelincik tarlasının güzelliğinde görünüyor gözlerimize. Cumhuriyet Bayramı kutlanırken hem milli birlik ve beraberliğimiz perçinleniyor hem de çocuklarımız, gençlerimiz milli şuur kazanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 98 yaşında genç bir devlet olsa da geçmişinin köklerinin sağlamlığı ile güçlü koca bir çınar gibi dünya devletlerinin arasında medeniyet ve tarihi gücü ile ilelebet varlığını devam ettirecek ve Türk milleti Cumhuriyet Bayramlarını nice bin yıllarda daima coşkuyla kutlayacaktır.

Şiir: Bu Vatanı Nasıl Kurtardık: Aşık Abdulvahap KOCAMAN

NOT: Eğer her Cumhuriyet Bayramında okuduğunuz ilk şiir aklınıza gelmezse Cumhuriyet’in coşkusu  ve sevgisi öksüz ve yetim kalır.