Asena Kınacı MORAL: Rüyalarınıza Girecek Bir Kitap

Asena Kınacı MORAL:


TÜRKİSTAN  RÜYASI

“Rabbinin ismini an ve O’na yönel…”
Kur’an-ı Kerim, Müzzemmil Suresi

“ Ahmed Yesevî’yi anlamak kelimelere sözlere sığmaz. O’nun hakkında ne bulursanız okuyun. Onların içinde perdelenmiş sırlar, güzellikler, Rasulullah’ın ruhaniyetini bulursunuz.”                                                                                      Münir Derman

ÜLKÜ-YAZ Genel Başkanı Hayati Bice tarafından yazılan “Türkistan Rüyası” isimli kitap, otobiyografi türünde bir roman olmakla beraber bazı tarihi konulara ayrıntılı olarak yer vermesi nedeniyle tarih romanı; kutlu toprakların ve Türkistan’ın adım adım gezilerek anlatılması nedeniyle bir belgesel tadıyla okuru ile buluşuyor.

Romanın kahramanı olan yazar, “Oğuz Karaçay” müstear ismini kullanarak gördüğü yerleri ve yaşadığı olayları romanında anlatmış. Hayati Bice, bu romanda müstear isim kullansa da romanında gerçek kişi ve kurumlara da gerçek isimleriyle yer veriyor. Bu yönüyle kitabı hem müstear isimli kahramanın hatıraları, hem de yaşayan, yaşanmış olayların şahidi kişilerin hayatına dair merak uyandıran hatıraları oluşturuyor. Bu hatıraları yazıya döken Oğuz Karaçay, okuyucuda milli bir şuur yaratmak için konuların akışına göre bilgilendirici bir anlatım dili de kullanıyor.

Her biri heyecan ve merak uyandıran yirmi iki bölümden oluşan romanın Ön Deyiş bölümünde yazar kitabın adına neden Türkistan Rüyası ismini verdiğini açıklıyor. Yazar kitabını yazarken ve yayınlarken bir tasavvuf önderi olan Mustafa İhsan Karadağ ve ülkücülerin “ağabey”i Galip Erdem gibi saygı duyduğu isimlerden etkilendiğini belirtiyor. Kitabın Karadağ’ın “Artık kitabını yayınla” talimatının eserin yayınlanmasında etkili olduğu anlaşılıyor. Galip Erdem’in “Bu gazetede belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım ama inanmadıklarımı asla yazmayacağım.” sözüyle izlediği “gerçekleri yazmak ancak bütün gerçekleri değil” şeklindeki yöntem ve sahip olduğu prensiple ilgili de okuyucuya ipucu veriyor.

Haber Getiren Gerçekleşmiş Rüyalar

İsminden de anlaşılabileceği gibi “Türkistan Rüyası” kitabında rüyalar ve rüyalar taşıdığı haberler önemli bir öge olarak okurun karşısına çıkıyor. Görülen rüyalarla Oğuz Karaçay’ın hayatına yön veren olaylar sayfalarda akıp gidiyor. Kitabın adına da rüyaların çizdiği kaderler ve hayatlardan yola çıkıldığı için “Türkistan Rüyası” ismi çok yakıştığını söylemeliyim. Yine romanın içeriğinde yazarın gördüğü rüyalar ile Allah dostlarının rüyalara yönelik yorumları, açıklamaları, ibretlik öyküleri, menkıbeleri kitabın içeriğini zenginleştirirken içerik ile kitabın adını da birbirine sıkı sıkıya bağlıyor.

Kitabın kapağına taşınan “Allah dostlarının şakası yoktur.” uyarısını dile getiren mutasavvıf Mustafa İhsan Karadağ’ın Karaçay’ın rüyalarını yorumlaması üzerinden yazar, Ian Dallas’ın “Gariplerin Kitabı” isimli kitabı, “Aşçı Dede’nin Hatıraları” gibi rüyaların önemli roller üstlendiği  klasikleşmiş kitaplar konusunda da okuru bilgilendiriyor.

Olayların Gelişimi

Dr. Oğuz Karaçay, zamanın Kültür Bakanı olan Namık Kemal Zeybek ile görüşmeleri sonrası Ahmed Yesevî ile ilgili yapmak istediği çalışmalara hız ve yön veriyor. Bu görüşmelerin sonucu olarak Karaçay’ın “Hoca Ahmed Yesevî Türbesi” isimli çalışması basılarak Türkiye’de okuyucu ile buluşuyor.

1990’lı yıllarda Türk Ocakları’nın Türk Yurdu isminde bir dergi yayın hayatında olmasına rağmen Oğuz Karaçay “Türk Yurtları” ismini taşıyan bir derginin var olması gerekliliğini savunduğu için birkaç arkadaşı ile el ele verip bu isimle bir dergi çıkarıyor. Türk Ocakları tarafından Kocatepe Konferans Salonunda düzenlenen “Türk Yurtlarında İmanımızın İşaret Taşları” konulu bir konferansla dergi okurların huzuruna çıkıyor.

Bir tıp doktoru olan Oğuz, konferansın ardından Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir umre kafilesinin hekimi olarak olarak kutlu topraklara gitmek üzere görevlendiriliyor. Yazar Hac yolculuğunda karşılaştığı kişileri, yaşadığı olayları ve gördüğü yerleri yalın bir dil ile anlatıyor.

Umre ziyareti günlerinde tanıştığı kişilerden Medine’de yaşayan Türkistanlı Abdülhamid Kaşgarî ile tanışması ve aralarında geçen sohbetler kitabın en uzun bölümünü teşkil ediyor. Oğuz Karaçay, Abdülhamit Kaşgari’nin kendisinin ve ailesinin hikâyesini anlatırken dolayısıyla Doğu Türkistan ile ilgili bilmediklerini öğreniyor ve bu öğrendiklerini okura da taşımak için ayrıntılı olarak kalem alıyor.  Çin ve Rus baskısı altındaki Türklerin ve özellikle Doğu Türkistan’daki soydaşların nasıl zorluklar yaşadıklarına kitabında geniş yer vererek Kaşgari’nin anlatımı ile Doğu Türkistan’ın sesi /sözü oluyor.

Allah rızasını kazanmaya adanmış ömrünü Medine’de geçiren Şeyh Zekeriya Buhari’nin inanılmaz örnek kişiliğine kitabında geniş bir yer veren yazar, bugünün dünyasında yaşanıldığına inanmanın güç olduğu sahneleri yine Kaşgarî’nin dilinden anlatırken Türklerin İslam’ın bütün değerlerini sahiplenişini, koruyuşunu anlatmış oluyor. Ayrıca Türklerin Peygamberimize duyduğu büyük sevgi ve muhabbetle ümmet bağlılığını da bir kez daha gözler önüne seriyor.

Hoca Ahmed Yesevî Himmeti ve Divân-ı Hikmet

Abdulhamid Kaşgari, Oğuz Karaçay’a elinde özel bir tarihî el yazması eser olduğunu ve eğer Türkiye’de bu eseri bastırma şartı ile Oğuz Karaçay’a vereceğini söylüyor. O tarihî ve baha biçilmez eser kitap, Hoca Ahmed Yesevî’nin “hikmet” adlı şiirlerinden oluşana ve 1904 yılında bugünkü Özbekistan’ın Taşkent’te basılmış olan Divân-ı Hikmet’tir. Maceralı ve heyecanlı birkaç gün sonra kitap Karaçay’ın eline ulaşıyor.

Bağdat’ta “Kerkük’ün Zindanı”nı Dinlemek

Oğuz Karaçay, umre görevini tamamlayıp kara yolu ile ülkemize dönerken Bağdat molasında yemek yedikleri bir restoranda Kerküklü bir Türkmen ile tanışıyor. Yazar, Kerkük ve Irak Türkmenlerinin meselelerini özlemlerini Kerküklü kardeşi ile konuşarak iki kardeşin dilinden yüreğinden gözlemlerinden kaleme aktarıyor. 2006 yılında Saddam Hüseyin’in ibretlik katlini gören yazar zulümle abat olunmayacağına yine bu sayfalarda vurgu yapıyor.

Divân-ı Hikmet Çalışmaları

Medine’de yaşayan bir uygur aksakalı olan Abdulhamid Kaşgarî’nin Divân-ı Hikmet’i yayınlamak kaydı ile vermek için  bugün ülkemizde Ahmed Yesevî ve Divân-ı Hikmet denildiğinde akla gelen birkaç isimden birisi olan Dr. Oğuz Karaçay’ı seçmesinden tutun da Türkistan’da Yesevî Hazretlerinin dizinin dibine ulaşmasına kadar geçen yıllarda sanki bir el bu eseri insanlıkla, Türk Dünyası ile buluşturması için ona yardım edecektir. Oğuz Karaçay Medine’de Molla Abdulhamid Kaşgari’ ye verdiği sözü hiç unutmadan kendisine emanet edilen kitap üzerinde çalışır. 1990 yılında Türk Yurtları dergisinin ikinci sayısında Ahmed Yesevî Hazretlerinin “Rahmetinden nevmid kılma men garibni” diye başlayan ve Türkiye Türkçesine aktardığı hikmetini yayınlar. 1990 yılında üç hikmet Türk Yurtları  sayfalarında okuyucu ile buluşur. Kaşgari’ye verdiği sözün en azından bir kısmını yerine getirmiştir.

Dr. Oğuz Karaçay’ın hayatında artık Türkistan ve Pîr-i Türkistan Yesevî hiç bitmeyecek bir sevdadır. 

***

Türkistan’a Vuslat

İlk olarak bir gezi grubuyla Türkistan’ın Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan bölgelerine giderler. Bu ilk izlenimleri okura Türkistan’ı tanımak konusunda çok faydalı olacaktır. Almaatı’ya giderken Issık Gölü görünce hem Cengiz Aytmatov’u ve hacmi küçük mesajı büyük eseri “Beyaz Gemi“yi hatırlayarak Geyik Ana efsanesine de kitabında özetle yer verir. Rus egemenliğindeki Türk soydaşlarının yaşadığı olumsuzlukları da böylece dile getirilir.

Oğuz Karaçay’ın ikinci Türkistan gezisi de bereketli bir vesilesi ile gerçekleşir. 13-20 Eylül 1993 tarihlerinde ünlü mutasavvıf Şah-ı Nakşbend Bahaeddin Buhari’nin 675. doğum yıldönümü nedeniyle düzenlenmiş bir Orta Asya gezisine katılırlar. Bu gezinin Karaçay’ın hayatındaki en önemli etkisi, daha sonra mürşidi de olacak Mustafa İhsan Karadağ ile tanışması olmuştur. Yazımızın girişinde bahsettiğim gibi Karadağ’ın “Türkistan Rüyası”nın basımında büyük bir etkisi olacaktır.

1993 Yılının UNESCO tarafından Ahmed Yesevî Yılı olarak ilan edilmesi ve bu kapsamdaki çalışmalar Oğuz Karaçay’ın “en büyük Türkçü” dediği Ahmed Yesevî ile ilgili çalışmalarını hızlandırır. Oğuz Karaçay’ın yayına hazırladığı Divân-ı Hikmet eseri 1993 yılı Ekiminde 144 hikmetlik içeriği ile Türkiye Diyanet Vakfı Yayını olarak okurla buluşurken Abdulhamid Kaşgarî’nin dileği böylece yerine gelmiş olur. (Divân-ı Hikmet’in 2021 yılında yapılan son baskısı ile 1993’ten 2021’e uzanan yayın sürecinde 256 Yesevî hikmeti Türkiye’de okuyuculara  ulaşmıştır.)

Ertesi yıl 1994 yılı yazında Ahmed Yesevî adına kurulacak olan Türk-Kazak Ortak Üniversitesi için ön hazırlık çalışmalarında görevlendirilen Oğuz Karaçay ve daha sonra üniversitenin ilk Türkiye ekibinde de öğretim görevlisi olarak yer alır. Üç kişilik ailesi ile Türkistan’a giden ve dönemin zor ortamında araştırma ve incelemelerine devam eden Oğuz Karaçay tanıtımını yaptığım kitabın ilk satırlarını da bu görevi sırasında bilgisayarına kaydetmeye başlar.

Oğuz Karaçay Türkistan’a gittiğinde gezdiği, gördüğü yerlerde yaşayan soydaşlarımızla konuşuyor, oraların tarihini, kültürünü araştırıyor; Ahmed Yesevî ve Yesevîlik konusunda bilgiye ulaşabileceği kişilerin peşine düşüyor, romanında adeta ‘çağdaş bir Evliya Çelebi’ gibi okuyucunun karşısına çıkıyor. Gezileri ve araştırmaları neticesinde Horasan Ata ve Saçlı Evliya gibi Allah dostlarını keşfetme fırsatı bulan Oğuz Karaçay, Horasan Ata’nın türbedarı Nur Ata ile tanışıyor. Türbedar Nur Ata’nın ilginç hayat öyküsü ile komünizmin Türklere zulümle dolu nasıl bir hayat dayattığını anlatarak romanının bu bölümünde okuyucuyu Türk yurtlarının güncel durumu hakkında da bilgilendiriyor.

Oğuz Karaçay’ın, 1990’lı yıllarda (1990-1995 arasında) yaşadığı olaylar anlatılırken kurgu ve anlatım nedeniyle okuyucu yıllar ve olaylar arasındaki geçişlerde bağlantı kurmakta zorlanıyor. Yazarın Oğuz Karaçay olarak sunduğu kahramanın Dr. Hayati Bice olduğunu bilmeyen okur, olayların akışındaki gelişmelere, hattâ rüyalara inanmakta güçlük çekebilir. Yazarın eserin başındaki “Bu kitapta anlatılanların hepsi gerçektir” uyarısı bile Dr. Hayati Bice’yi yakından tanımayan okuru zorlayacaktır. Bu nedenle yazarın sonraki baskılarda kitaptaki bütün kahramanları gerçek isimleri ile işlemesi faydalı olacaktır. Eserin ‘otobiyografik roman’ olması nedeniyle bu konuda edebî yönden bir sakınca da ortaya çıkmaz.

En Beğendiğim Bölüm
Yazarın Medine’de aksakal Kaşgari ile Doğu Türkistan üzerine sohbeti; Kerkük’te Türkmen kardeşi ile Kerkük’ü konuştuğu bölüm; kilometrelerce öteden gelerek Nur Ata ile sohbetinde edindiği bilgileri bizlere aktardığı bölüm; Türk dünyası hakkında bilgiler vermesi, ne olursa olsun kardeşlerin, soydaşların birbirinden kopmayacağına, mesafelerin, başka milletlerin hâkimiyetlerinin araya girmesinin dahi kardeşleri ayıramayacağına, dil, iman, tarih köprülerinin yıkılmayacağına vurgu yaptığı bölümler olarak en beğendiğim bölümlerdi.

Yazarın Hedefi

Türkistan’daki öğretim üyeliği sözleşmesi sona eren Oğuz Karaçay Türkistan’dan ayrılırken; “Ey Türkistan, yönetiminde kim olursa olsun, sana ulaşmak için önüme hangi engeller çıkarılırsa çıkarılsın, sen benimsin. Rüyalarıma giren Yesevî Dergâhı Türkistan ovası üzerine gölge salmaya devam ettiği sürece, sen elbette bizimsin! Tekrar görüşene kadar esen kal, ey Pir’ine kurban olduğum Türkistan” diyerek içtiği and ile kitabını bitirirken ben de gözlerimden dökülen yaşları siliyordum. Bu eserdeki samimi anlatımın okurda nasıl bir etki oluşturduğunun en güzel ifadesi olsa gerek.

Yazar Türk mührünü gezdiği topraklarda gözlemlerken okuyucuya da anlatmaya aktarmaya çalışıyor. Türk Dünyası hakkında okuyucuda milli şuur yaratmak, Türk Dünyası üzerine bilgiler vermek bilinci görevini de üstleniyor. Kitabın son sayfasına ulaşan okur, kitabı okumakla ne kadar çok şey kazandığını hemen fark edecektir. Bu da yazarın eserini yazarken hedeflediği sonuca ulaştığının her okur ile ortaya çıkan kanıtıdır.

Sonuç: Tavsiyelerim

*Gezilip görülecek yerleri, tarihi mekânları merak ediyorsanız (Bağdat, Mekke-Medine, Türkistan) Çağdaş bir Evliya Çelebi diliyle yazarın gezdiği gördüğü yerleri, medreseleri, müzeleri, camileri, mübarek kabirleri ayrıntıları ile anlatarak okuyucunun da gezmiş görmüş gibi olmasını sağlayabilmesi nedeniyle bu kitabı okumalısınız.
*İsmi Türkistan Rüyası” olsa da duyarlı ve bilgili bir hekimin Kutlu Topraklar -Medine ve Mekke- ziyaretine yer verdiği, uzun uzun anlattığı bölümlerle Peygamberimizin kokusunu burnunuza getiren Hz. Muhammed (s.a.v.) sevgisini yeniden ılık ılık yüreğinize akıtan bu kitabı okumalısınız.
*Tasavvuf, rüyalar, Allah dostları gibi konular meraklarınız arasındaysa bu kitabı okumalısınız.

*Türkistan’ın pîri Ahmed Yesevî’yi, Yesevîlik öğretisini, onun doğduğu toprakları merak ediyorsanız bu kitabı okumalısınız.
*Uzun yıllar Sovyet Rus işgali altında kalan Türk yurtları hakkında geniş bilgi sahibi olmak istiyorsanız bu kitabı okumalısınız. *Bugün hala Çin esaretini yaşayan tarihî Türk Yurdu Doğu Türkistan hakkında, Irak’ta yaşayan Türkmenlerin soykırıma uğratıldığı 1959 katliamı hakkında da geniş bilgi sahibi olmak istiyorsanız bu kitabı okumalısınız.
*Yaşanmış tecrübelerin paylaşıldığı hatıraların yer aldığı romanları seviyorsanız muhakkak bu kitabı okumalısınız.

Çalışkan, gayretli ve Alparslan Türkeş’in gösterdiği hedefte olduğu gibi “yüksek vasıflı Türk” aydını olan yazar gibi sizin de bir ülkünüz varsa ve o ülküyü çevrenize ve daha geniş kitlelere  ulaştırmanın yollarını arıyorsanız bu kitabı okumalısınız.

Son olarak: Eğer siz de Türkistan’ı rüyalarınızda görüyorsanız “Türkistan Rüyası” romanını mutlaka okumalısınız.
***

NOT: Kitabı internet satış sitelerinden ve aşağıdaki telefon ile temin edebilirsiniz.

“Türkistan Rüyası”nı temin için mesaj gönderebilirsiniz: WhatsApp: 0542 654 08 07  ***  hayriatas@hotmail.com