Asena Kınacı MORAL: SULTAN NAVRUZ

SULTAN NAVRUZ
Asena Kınacı MORAL

Çocukluğumda mart ayının soğuk günleri geçince güneş doğayı ısıtmaya başlardı. Köyde bir tepenin güneyinde bulunan güzel evimizin etrafındaki son kar birikintileri de güneşin sıcaklığına dayanamayıp erirdi. O günlerde babannem “Sultan Navruz geliyor guzularım.” derdi. Sultan Navruz kimdi, görmedik, hiç bilmezdik ama önemli biriydi muhakkak, mutlak. Sultandı ne de olsa…Uzun kış gecelerinde babannemin anlattığı masal ülkelerinin sultanları gibi heybetli, kaftanlı, kürklü, kavuğu pırlantalı bir sultan hayalimde canlanır, yaşardı.

O günlerde toprak yavaş yavaş kış uykusundan uyanır börtü böcek kımıldanır, çimenler, otlar, topraktan başını çıkarıp nefes almaya başlardı. Hele hele sarı çiğdemler de bütün tepeyi kaplayınca bu Sultan Navruz iyi bir sultan besbelli diye düşünmeden edemezdik biz çocuklar.

Babannem o günleri bayram havasına dönüştürürdü. Kendine göre seçtiği bir sabah inekler en önde, kendisi arkada biz de onun arkasında çayırlığa doğru giderdik. Önceki günden banyolarımızı yaptırırlardı. Arife suyuyla yıkanmış olurduk. Sabah güzel ve temiz kıyafetlerimizi giydirirler, o güne, pikniğe hazır hale gelirdik. Babannem yumurtalarımızı sıcak suda kaynatırdı. Koyunlarımızın sütünden yapılan peynir ile ineklerimizin sütünden yayıkta saatlerce çalkalanarak yapılan tereyağı ve köy fırınında odun ateşinde pişirilen köyümüze özgü köy ekmeğini de bir azık heybesinde hazır ederdi.

Çayırlıkta yaşayan ve henüz uyanmaya başlayan yılanlardan birinin üzerine basmanın korkusu ile kalbimiz çarparken Sultan Navruz’u kutlama heyacanı bu kalp çarpıntısı ve korkuyu bastırırdı. Çayırın en güzel yerinde babannem soframızı hazırlardı. Önce yumurtalarımızı çayırda yuvarlardık, kardeşimle yumurta yuvarlama yarışı yapardık. Sonra kardeşimle yumurtalarımızı tokuştururduk. Yumurtası kırılan üzülürdü. Yumurtayı kıran sevinirdi. Sonra da yumurtalar gibi yokuştan aşağı kendimizi bırakırdık, babannemin de yardımıyla döne döne yuvarlanarak çayırın düzlüğüne inerdik.

Yıllar sonra -okula başladığımda- tarih, edebiyat ve diğer sosyal derslerde öğrendim ki Orta Asyadan Avrupa’ya kadar tüm Türk illerinde milletim tarafından “Nevruz” değişik pek çok ritüeli olan ve hep kutlanan bir bayrammış. Türklerin dünya medeniyetine armağan ettiği bu bayram Atayurdumuz Uluğ Türkistan’dan Türk’ün yaşadığı her yere en eski çağlardan bu güne nesilden nesile aktarılmış, taşınmış. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistana kadar bağımsız Türk devletlerinde kutlandığı gibi, henüz bağımsızlığını kazanamamış, İran Türkleri, Uygur (Doğu Türkistan) Türkleri, Altay, Hakas, Karaçay-Malkar, Kırım, Gagauz, Nogay Türkleri arasında da bütün canlılığı ile yaşanmakta, yaşatılmakta ve kutlanmaktaymış.

Varolduğu günden bu yana Türkler doğa ile iç içe yaşayan bir millet olmuştur. Bu Türklerin günlük sosyal hayatına ve kılcal damarlarına kadar yansımış, işlemiş, işlenmiştir. Göklerden, ırmaklardan, dağlardan, denizlerden, fırtınalardan, tipiden, bozkurtlardan, atlardan ve ateşten ayrı bir Türk düşünülemez. Bu nedenle “21 Mart” babannemin söyleyişi ile “ Sultan Navruz” tüm Türk yurtlarında adı ne olursa olsun, Türk milleti için yeni gün, yeni can, yeni kan, yeni bir diriliştir. Türk milleti doğa ile özdeşleştirdiği ruhu ile baharı, doğanın uyanışı ile birlikte kendisi için de yeniden uyanış-doğuş kabul etmiştir. Dünyanın en doğusundaki en batısındaki, en kuzeydeki ve en güneydeki Türk arasında bu bayram güçlü manevi bir köprüdür. Baharın güzelliği, yeni günün umudu, yenilenmenin ışıltısı en eski tarihten bugüne, doğudan batıya, kuzeyden güneye, tüm dünyada Türk milleti tarafından ortak duygu ve düşüncelerle kadim kutlu ortak geleneklerle kutlanmaktadır.

Kaşgarlı Mahmud Divanı Lüga’tit- Türk adlı eserinde “Nevruz” yerine “yeni gün” ifadesini kullanmıştır. Daha sonra “yeni gün” Farsça “Nevruz” olarak adlandırılmış ve yaygın olarak da bu isimle anılmıştır. Bu bayramın Farsça isminin daha yaygın kullanılması bu bayramın Fars kültürüne özgü düşünülüp anılmasına da neden olmuştur. Ama bu büyük bir tarihi ve kültürel yanılgı olur. İran coğrafyası yüzyıllarca Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevî, Afşar, ve Kacar devlet ve hanedanları gibi Türk devleti ve Türk hanedanlarının yurdudur. Türklerin Nevruz geleneğini anayurtlarından bu coğrafyaya taşıyıp yaşamaları yaşatmaları elbette ki tabiidir.

Nevruz Bayramı ile ilgili hazırlıklar, kutlamalar Türklerin yaşadığı her coğrafyada farklılıklar gösterse de ortak kutlama gelenekleri daha fazladır. Türklerce su ve ateş kutlu sayıldığı için su ve ateşe ait ritüellere Nevruz Bayramı kutlamalarında çok fazla rastlanır. Su bedeni, ateş ise ruhu temizler. Ayrıca Türklere göre ateş, ocaktır. Ateş, var olma, yaşama, dirilik işaretidir. Su ile bedenler, evler, köyler, kasabalar temizlenir. Ateş etrafında dönülerek, ateşin üzerinden atlanarak, büyük şenlik ateşleri yakılarak yaşanılan yer uğursuzluktan temizlenir, iyilikler ve güzellikler yaşanılan yere çağırılır. Yeni yıl için dirlik ve esenlik istenir, beklenir, ümit edilir, dua edilir

Türkler tarafından 21 Mart günü tabiatın ve kişi hayatının hepsinin yenilendiği bir gün olarak kabul edildiğinden evler, köyler, mahalleler temizlenir, süslenir. Nevruz Bayramı için yeni güne hazırlıklar yapılır. Gündüz pazarlara gidilir, alış-veriş yapılır. Yeni elbiseler alınır, giyilir. Eşe dosta verilecek hediyeler seçilir, hazırlanır. Kutlu, uğurlu, hayırlı gün olarak kabul edildiği için yeni başlangıçlarda genellikle bu gün tercih edilir. Nevruz günü hastalar ziyaret edilir. Yaslı kimselere başsağlığı dilenir. Büyükler ziyaret edilir. Küsler barışır. Mezarlıklar ziyaret edilir.

Bazı Türk yurtlarında 21 Marttan önceki gün yani arife günü çocuklar ellerinde veya omuzlarında torbaları ile komşuları ziyaret ederler, onların bayramlarını kutlarlar. Ziyaret edilen ev sakinleri, çocuklara pişirilip, boyanmış yumurtalar, çeşitli meyveler ve armağanlar verirler.

21 Mart -Nevruz Bayramı- sabahı tan yeri ağarmadan kalkılır. Köy, kasaba, yayla veya şehirlerde dere kenarına gidilip, taze su içilir. Su üzerinden atlanılır. Dilekler dilenir, dualar edilir. Hayvanlara da taze su içirilir.

Haftalar süren bir gayretle hazırlanan Nevruz sofrası her evde özenle kurulur. Hemen hemen bütün evlerde pilav başta olmak üzere çeşitli özel yemekler yapılır ve eş dostla birlikte yenir. Sofrada, semeni ve pilav her zaman baş köşededir. Boyanmış yumurtalar ve çeşitli pasta, çörek ve tatlılar, şekerlemeler, kuru meyveler ile sofralar süslenir.

21 Mart günü ve gecesinde çeşitli eğlenceler, oyunlar, gösteriler sergilenir. Gençler halay çekerler. At yarışları, güreş, taş kaldırma, gibi kadim oyunlar oynarlar. Büyük ateşler yakarlar. Ateşin etrafında döner, ateşin üzerinden atlarlar. Çocuklar yamaçlarda çimlerde kaydırılır, tabiatla kucaklaştırılır. Bütün Türkler öylece baharın geldiğine, yeni yılın her şeyi yenilediğine sevinip, hep birlikte eğlenirler.

Eskiden bugüne yöreden yöreye, Türk boylarına göre değişiklikler gösterse de bayram olarak anılarak bayram ve özel bir gün olarak kutlanan Nevruz Bayramı suyu, ateşi, toprağı, havayı ve bunca nimeti veren yaratana karşı Türk milletinin teşekkürünün bir ifadesidir. Azerbaycan, İran, Kırgızistan, Yakutistan Özbekistan Türkmenistan Kazakistan Uygurlarda Altay Türklerinde, Batı Trakya ve Gagauzya’da karaçay Malkar Türkleri Kırım Türklerinde Nogaylarda kutlanmaktadır. Ayrıca Başkurt, Çuvaş, Hakas gibi Türk boyları ile Yugoslavya, Dağıstan, Irak, Suriye ve Gürcistan Türkleri arasında da tüm canlılığı ile yaşamaktadır. Türklerin dünya medeniyetine armağan ettiği bu bayramı, Araplar, Afganlılar, Farslar, Kürtler ve Tacikler de kutlamaktadırlar.

Nevruz günü, ister bahara giriş bayramı, ister bütün varlıklar için yaratılış ve uyanış günü, ister yeryüzüne iyiliğin geldiği gün, ister kıştan çıkarak bolluk ve berekete kavuşma günü, ister tabiatın kış uykusundan çıkıp, uyanma, canlanma günü olsun, hep bir bayramın ve kutlamanın adıdır. Her biri bir değişik coğrafyada yaşayan Türkler, en güzel değerleriyle bu güne büyük zenginlikler katarak bu bayramı yüzyıllardır hem kendileri kutlamışlar hem de her Türk’ün yaşadığı dünya coğrafyasına bu bayramı armağan etmişlerdir. Zaman, mekan, tutsaklık, ayrılık, baskı , savaş, yokluk, kıtlık, hastalık Türk milletinin ayrı coğrafyalarda aynı duygu birlikteliği, inanç ve umutla birlikte bu bayramı kutlama geleneğine engel olamamıştır. Ayrı coğrafyalarda birbirinden ayrı düşürülmüş Türklerin -daima- aralarında kopmayan köklü bir gönül köprüsü olmuştur.

Güzel yurdumuzda da Nevruz Bayramı, yeni gün, bahar bayramı olarak kutlanmaktadır. Türk’ün yeniden diriliş günü-bayramı üzerinden politik çıkarımlar elde etmek isteyen gruplara asla izin verilmemelidir. Bu yönüyle bu kadim bayram geleneğimizi Ergenekon’dan çıktığımız günden bu yana nasıl koruyup yaşayıp yaşattı isek daha da coşkulu, birlik ve beraberlik içerisinde kutlamak,yaşatmak gereklidir.

Nevruz bayramı Tüm Türk yurtlarında, koskocaman Türk dünyasında herkes tarafından sahiplenilmeli, yaşanmalı, yaşatılmalıdır. Atalarımızdan bize ve dünyaya miras bırakılan bu bayramı, bayram olarak yeni nesillere aynı coşku ile emanet etmeliyiz.

Kutlu olsun Nevruz / Kutlu bolsun yeni gün….