Asena Kınacı MORAL: “Ulular Köprü Olsa Basıp Geçme!..”

ULULAR KÖPRÜ OLSA BASIP GEÇME
Asena Kınacı MORAL

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “Of!” bile deme; onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek üzerlerine kanat ger ve “Rabbim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, sen de onları esirge!” diye dua et.” (Kur’an-ı Kerim, İsra Suresi, ayet 23-24).

Bugün işime giderken yolda iki gencin kaldırımda kendi halinde yürüyen yaşlı bir amcayla ilgili bir şeyler söyleyerek gülüştüklerini gördüm. Bir yanda hayatının baharında bize umut olacak iki genç delikanlı vardı. Diğer yanda geçmişten geleceğe köprü olacak deneyimleri ile yaşına hürmet edilecek bir ata vardı. Gençler yaptıkları saygısızlığın farkında bile olmadan öylece çekip gittiler. Yaşlı amca yürüyerek benden uzaklaşırken ciltli kalın bir tarih kitabı gibi görünüyordu. Peygamberimizin şu sözü aklıma geldi. “Küçüklerine merhamet etmeyen ve büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.” Çocuklarımıza, gençlerimize peygamberimizin öğütlerini iyi anlatamıyoruz, onun gibi yaşamayı öğretemiyoruz. Nerede hata yapıyoruz?

Bizim kültürümüzde yaşlılar gereksiz, işe yaramaz, ihtiyarlamış sayılmaz, onlara öyle davranılmaz. Onlar her zaman saygıyı hak eden aksakallardır. Türk töresinde yaş almak önemlidir. Yaşça büyük biri evimize geldiğinde ayakta karşılanır. Büyüklerin eli öpülür. Büyükler başköşeye oturtulur. Önemli konularda karar alınırken ailenin, akrabaların, köyün, kasabanın en büyüğüne danışılır. Bizim kültürümüzde yaşlılık bir şekilde bilgeliğin diğer adıdır. Dede Korkut’umuz tüm Türk dünyasında herkesin bilgesi, saygı duyulan değeridir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde Odgurmuş kahramanımız bilgeliğin, yaşlılığın ve olgunluğun sembolüdür. ”Ata” kutlu bir sözcüktür. “Atasözü” deyişi en eski çağlardan beri büyüklerin sözlerinin küçükler için önemini vurgular.

Sevgili Peygamberimiz “Bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse, Cenab-ı Allah da ihtiyarlığında ona hürmet edecek kimseler nasip eder.” diyerek herkesin bir gün yaşlanacağına ve hürmet bekleyeceğine işaret eder. Yaşlılar hep yaşlı değildi. Onlar da sevdi, sevildi, umut etti, yoruldu, hata yaptı, doğruyu buldu. Onlar da bir zamanlar anne-baba olmayı hayal eden gençlerdi. Şimdi saçlarına düşmüş aklarla, kırışıklıklarla bezenmiş yüzleriyle evlatlarına adadıkları kocaman bir ömrün sonunda umutla torunlarının mürüvvetini bekliyorlar. “Er kocar, gönül kocamaz.“ diyor atasözümüz. Ellerinin yüzlerinin kırışıklıklarına, saçlarına düşen aklara, bellerindeki bükülmeye bakmayın, yürekleri hep gençtir. Sevmek, sevilmek isterler. Saygı görmek isterler. Torunları için umutları daima tazedir. Orhun Kitabeleri’nde “Zamanı Tanrı yaşar.“ denilirken hepimizin bir ömrü olduğu, doğup, büyüyüp bir gün bizim de yaşlanacağımız ve öleceğimiz ne güzel anlatılmıştır.

TRT’de yayınlanan “Ömür Dediğin” adlı programı ibretle izliyorum. Her bölümde yaş almış, yaşamış, tecrübelerini anlatan dedelerimizi, ninelerimizi, onların ibretlik hayat öykülerini, mücadelelerini, sabırlarını onları anlamaya çalışarak, kendimi onların yerine koyarak izliyorum. Ve bir kez daha anlıyorum ki çocuklar gibi, gençler gibi yaşlılar da bir milletin kıymetidir. Çocuklar ve gençler bir milletin geleceğidir. Yaşlılar ise milletlerin hafızasıdır, geleceğe köprü olan geçmişidir. Geçmiş olmadan gelecek olamaz. Onlar olmazsa, dipsiz kuyularda kör karanlıkta kalırız, köksüz ağaç gibi rüzgârda savruluruz. Onların yaşanmışlıklarının doğru aktarılmasına geleceğe emin adımlarla yürüyebilmek için ihtiyacımız vardır.

Devlet, toplum ve kurum-kuruluş olarak yapılanlara, yapılması gerekenlere değil de biz yine kendi yapacaklarımıza yapabileceklerimize bakalım. İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batıralım. Hepimiz öncelikle büyüklerimize saygı gösterelim. Çocuklarımıza ve gençlerimize, büyüklere saygı göstermeyi öğretelim. Kutlu töremizi yaşatalım, yaşayalım. Büyüklerimizle, yaşlılarımızla zaman geçirelim. Onların hafızalarından, tecrübelerinden, sohbetlerinden faydalanalım. Şehir kültüründe huzurevleri, yaşlı bakım evleri olması gereken sosyal bir hizmet de olsa, her yaşlı, çocukları ve torunları ile yaşamayı hak eder. Aile ve ev koşullarımızı onlarla yaşayabilecek duruma getirmek için uğraşalım. Yaşlılarımızın fiziksel kabiliyetleri zayıfladığı için yardıma ihtiyaç duyabilirler. Onlara yardım edelim. Etrafımızdaki konu- komşu, akraba yaşlılarımızın genel ihtiyaçlarının farkında olalım. Bir evlat sevecenliği ve merhameti ile bu ihtiyaçlarını karşılamaya çalışalım. Büyüklerimizi her fırsatta ziyaret edelim. Onların hâl ve hatırlarını daima soralım. Onların güzel dileklerine mazhar olalım, dualarını alalım. Ve hiç unutmayalım! “Ulular köprü olsa, basıp geçme!”yelim.

(Not: Salgın hastalık nedeniyle yüz yüze görüşemediğimiz, ziyaret edemediğimiz büyüklerimizi telefon ile arayalım, mutluluklarına vesile olalım. Onların dualarını alalım.)