Kazakistan’da Keşfedilen Yeni Kaynaklarda
Yesevî Türk Kültürü
Aşırbek MÜMİNOV
Ahmet Yesevî’nin tasavvufî ve ahlaki öğretileri ve uygulamaları Orta Çağ döneminde Türk halkları tarihi için büyük önem taşımaktadır. Daşt-i Kıpçak (Türkistan) sakinleri arasında Yeseviye’nin çok büyük bir etkisi vardır. Hoca Ahmet Yesevî’nin Anadolu Türkleri arasındaki etkisi de Tasavvuf ile bağlantılıydı.
Yesevîye tarikatı, başlangıçta Hoca Ahmet Yesevî’nin mezarının bulunduğu Türkistan’a yakın Sır-Derya bölgesinde yayıldı. Sufi Ahmet Yesevî’nin biyografisi ve faaliyetleri ile ilgili en önemli kaynak, hikmetlerini topladığı Divan-i Hikmet’tir.
Ahmet Yesevî hayatı ve mirası ile ilgili, son yüzyılda yapılan en ciddi çalışma Mehmet Fuat Köprülü’nün çalışmasıdır.1 Bu eser, Yeseviye geleneği konusunda hâlâ aşılabilmiş değildir. Yeseviye’nin tarihine dair çalışmaların sınırlı ve eksik olmasının iki sebebi vardır:2
1) Orta Asya ile ilgili çalışmaların, Batı’da Türkoloji ve İranoloji çalışmalar olarak iki ayrı başlıkta ele alınmasıdır. Bu durum bilim adamlarının Yeseviye olgusunu incelemelerine engel olmuştur.
2) Geleneksel Yesevîlik, on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda yaşamış Nakşibendiye tarikatı tarafından temsil edilmiştir. Nakşibendiliğin kaynakları ve menakıpları, Yeseviye’nin tarihi için önemli kaynaklar olmakla beraber, Yeseviye’yi derinlemesine ortaya koyabilmek için yeni kaynaklara ihtiyacımız var. Bu kaynakları üç grup hâlinde ele alabiliriz:
Birinci Grup Eserler
Hoca Ahmet Yesevî türbesinde, güvenilir bilgileri bize aktaran 15. yüzyılın başına ait sağlam kaynaklar, yani epigrafik yazıtlar bulunmaktadır. Bunlar, toplam 56 adet yazıttan oluşmaktadır. Bunlar da üç gruba ayrılabilir: 1) Türbe dışı yazıtlar; 2) Türbe içindeki yazıtlar; 3) Türbe’deki belgeler. Biz bu yazıtları, Kazak, Rus ve İngilizce tercümeleri ile yayınladık.3
Bu yazıtların ana içeriği, Peygamberimizin gerçek halefinin kim olduğu hakkındaki tartışmalarla alakalıdır. Bunlar, Emir Timur (1370-1405)’u destekleyenler ve rakipleri arasında cereyan etmiş tartışmalardır. Bu konuda üç yazıtı ele almak istiyorum:
I. Türbenin Kuzey portalindeki yazıt. Yazıt geometric biçimde Fars dilinde kûfî hattıyla yazılmıştır:
“Ehl-i Beyt-i Muhammed – ‘Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin Hak est.”
Çevirisi:
“Gerçekte Muhammed’in Ev Halkı, ‘Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’dir.”
II. Kazanlığın kapısındaki yazıt. Arapça yazılmıştır:
“Bab es-sadât – ma‘dan es-sa‘adet, hubb es-sadât – miftah es-sa‘adet.”
Çevirisi:
“Seyitlerin kapısı – mutluluğun hazinesi/kaynağı, seyitlerin sevgisi – mutluluğun anahtarı.”
Yukarıdaki iki yazıt, Yesevî’nin Türbe’nin inşaatını yapan Emir Timur’un, Peygamberimizin soyundan (Seyyid) geldiği iddialarına karşı bir itirazdır. Büyük olasılıkla, bu eleştiri Hoca Ahmet Yesevî şeceresi ile ilgilidir. Gerçekten de Timurlular dönemi önemli tarihçilerinden birisi olan Şerefüddin ‘Ali Yezdi (öl. 1451), Şeyh Ahmet Yesevî’nin ‘Ali bin Abi Talip (656-661) oğlu Muhammed ibn al-Hanefiyye’nin soyuna bağlar.4 Yukarıdaki yazıtı yazan, Peygamber’in soyu olarak sadece kızı Fatıma’nın evlatlarından gelenleri kabul eder.
Türbenin üçüncü yazıtı, Emir Timur döneminde desteklenen ve bu bölgede yaygın ideolojiyi açıklar:
Bu, III. Mezar (Kabırhana) kapısının üzerinde bir taş levhaya yazılmış yazıttır. Mezar kapısının üstünde iki satır sulüs el yazısı ile yazılmıştır:
“Emere bi-‘imareti hazihi er-ravza eş-şerife el-Emir el-A‘zam melikü rikabi el-ümem el-muhtasse bi ‘inâyât al-Melik er-Rahman Emir Timur Gürgan ibn Emir Turğay ibn Emir Burakil ibn Emir Ilingir ibn Emir Icil ibn Emir Karaçar- Hallede Allahu mulkehu ve sultanehu!”
Türkçesi:
“Bu mezar-ı şerifin yapımını ümmetlerin koruyucusu büyük emir, Allah’ın nimetiyle mazhar olmuş Emir Timur Gürgan ibn Emir Turğay ibn Emir Burakil ibn Emir Ilingir ibn Emir Icil ibn Emir Karaçar – Allah onun devletini ve saltanatını sonsuz kılsın! – emretmiştir.”
Nitekim bu kitabede, Emir Karacar – Cengiz Han ve Emir Timur’un ortak atası olarak görünüyor. Bu, Emir Timur’un siyasi egemenliğinin menşeinin bölgede Cengiziler olduğunu gösterir.
Bir Japon bilim adamı Kazuo Morimoto, 2016 yılında 1460 yılının ilk yarısına ait Irak’ın Necef şehrinde yazılmış Timurlular (1370-1507)’a ait bir soyağacı (şecerename) yayınladı.5
Bu şecere, Emir Timur’un soyunu Hoca Ahmet Yesevî’nin evlatlarına dayandırır. Bu şecere, bu dönemde şecerenin güç ve etkisini göstermektedir.
İkinci Grup Eserler
Şecere’nin en eskisi XIV. yüzyılın ortalarından kalmadır. Türk edebî eserlerinden birisidir. Bu çalışma, Yeseviye ile ilişkili Sufi Şeyh İsmail Ata’nın menakıbıdır. Eserin adı Hadîkât el-‘Arifîn’dir. Biz, Hadîkât el-‘Arifîn neşrinde6 en eski nüsha olan Kabil elyazmasını kullandık.7
Eserin Kabil elyazmasının (Nesih, Semerkant kâğıt) paleografik analizi, onun XVI. yüzyılda öncesinde yazılmış bir Türk elyazması olduğunu göstermiştir.
Hoca İshak el-Kazikurti el-Türkistanî’nin Hadîkât el-‘Arifîn eserinin Karahanlılar (840-1211) ve Moğollar devrinde birinci el kaynak olarak itibar gördüğü anlaşılmaktadır.
Üçüncü Grup Eserler
Bu gurup, Ahmet Yesevî Türbesi’ndeki belgelerden oluşmaktadır.
Hoca Ahmet Yesevî mezarının üzerine türbe inşaatının yapılmasından sonra bölge yöneticilerinin yardımıyla vakıflar oluşturuldu. Bunlar Emir Timur’un vakıfla ilgili şartını içermektedir. Bu belgenin sahte doğası ve yalnızlığı bu alandaki çalışmaları durma noktasına getirmiştir. Bu konudaki belgeler şunlardır:
1. Kuhn Arşivi (St. Petersburg)
Rus oryantalisti Alexander Kuhn (1840-1888) 1872 senesinde Ahmet Yesevî türbesine bir sefer yapar. Rus görevlinin amacı, Yesevî soyundan gelen türbedarın elinde bulunan belgelerin aslını almaktı. Ancak o, asıllarını almayı başaramadı. Bu belgelerin otantik kopyalarını almakta, Alexander Kuhn’a ilçe başkanı Aleksey Reymers yardım etmek istedi. Asıllarından istinsah edilen bu belgelerin nüshaları, hâlâ Rusya’da Sankt-Petersburg şehrindeki kütüphanede Kuhn’a ait kişisel arşivde muhafaza edilmektedir. Bizim tespitlerimize göre, Kuhn’un kolleksiyonunda Farsça ve Çağatay dillerinde 77 doküman bulunmaktadır. Kuhn’un Arşiv belgeleri, hâlâ bilim dünyasına kazandırılmamıştır. Hatta onun kolleksiyonları uzmanlarca bilinmemektedir. Kuhn kolleksiyonundaki belgeler orijinal değildir, ama Yesevîlik çalışmaları için çok önemli kaynaklardır.
2. Almatı Kolleksiyonu
Hoca Ahmet Yesevî türbesi (Mezar) belgeleri ile ilgili en önemli gelişme, Türkistan kentinde ve Atabay Köyünde (Güney Kazakistan bölgesi) 1974-1975 senelerinde konuyla ilgili yazmaların ortaya çıkarılması olmuştur. Bu belgeler, bilim dünyasınca bilinmeyen, XVIII yüzyılın sonuna ait 1.000’den fazla belgeden oluşmaktadır.
Yazma belgeler kolleksiyonunda yer alan kataloglanmamış belgeler, Almatı şehrinde saklanmaktadır. Hâlâ büyük bir kolleksiyon hâlindeki bu bozuk yazmaların tam sayısı tespit edilmemiştir. Türkçe, Farsça ve Arapça yazılmış bu belgelerin arasında, birçok orijinal belge vardır. Aslında onlar Kuhn kolleksiyonundaki kopyaların asıllarıdır.
Biz bu kolleksiyondan 371 belgenin kopyasını aldık. Simdi bunlar üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Onların 10 orijinal belgenin, Kuhn kolleksiyonunda belgeler arasında kopyalarına rastlanamamıştır.
3. Taşkent Kolleksiyonu
Hoca Ahmet Yesevî türbesindeki (Mezar) belgelerin bir kısmı iki kurumda – Özbekistan Cumhuriyeti (Taşkent) Merkez Devlet Arşivi ve Doğu Yazmaları Merkezinde saklanmaktadır. Emir Timur’a atfedilen el yazmadan kopya edilen Vakfiye Beratleri, Taşkent’te bulunmaktadır. Şeybaniler (1501-1601), Aştarhaniler (1601-1747), Mangitler (1747-1920) ve Mingler (1711-1876), Kazak hanları ve sultanlar ile bunların valilerine ait vakfiyeler ve beratleri de burada korunmaktadır.
Almatı Kolleksiyonu ve Kuhn kolleksiyonunda saklanan belgeler bu konuyla ilgili belgelerdir, birbiriyle uyumludur ve birbirlerini tamamlamaktadır. Kolleksiyonların analizi ile ilgili çalışmalar, Hoca Ahmet Yesevî Türbesi’nin bilim dünyasında yeterince bilinmediğini göstermektedir. Ayrıca bu konuda çok sayıda belgenin varlığını göstermiştir.
Bulgular
Yeni keşfedilen kaynaklar, 16. ve 17. yüzyıllarda Nakşibendi el yazmalarının ortaya koyduğu Yesevîlik resminin ötesinde bir resim ortaya koymamızı sağlayacaktır.
Yeni kaynaklar üzerine yapılacak çalışmalar ve derinlemesine analizler konusunda, birçok ülkeden araştırmacıların katkısına ihtiyaç duyulmaktadır.
Türk araştırmacılarının dikkatini bu eserlerini çekmek için, bu üç grup kolleksiyonun Türkçe tercümelerin yapılması ve Türkiye’de yayınlanması gerekmektedir.
KAYNAK: https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=2942