BİR ANSİKLOPEDİNİN
BÜYÜK YANLIŞLARI
Hüseyin Nihal ATSIZ
Türkiye’de mânâsı bir türlü anlaşılamayan iki kelime “Türkçülük” ile “Turancılık”tır. İnsanlara bir düşünceyi, bir kavramı anlatmak çok güçtür. Beyinlere yanlış olmak kazılan bir şeyi düzeltmek için başlıca çare ciddi yayınlar olabilir
Türkçü olarak Türkçülük ile Turancılık kelimelerinin ne mânâya geldiğini birkaç defa açıkladığımız halde görülüyor ki maksadımızı anlatamamışız. “Türkçülük”, Türk ülküsü, yani Türkler’in her alanda her milletten üstün olması düşüncesi; “Turancılık” ise Türkçülüğün siyasi amacı, yani yer yüzündeki bütün Türkler’in geçmişte olduğu gibi, tek devlet halinde birleşmesidir.
Tarih, ülkü ve milli irade gücü hakkında hiçbir bilgisi olmayanlar buna «hayâl» diye itiraz ediyorlar, fakat bir milleti birleştirmek ülküsüne hayal dedikler: halde bütün milletleri Moskova çevresinde birleştirmeyi gerçekleşebilir diye görüyorlardı.
Büyük bir enerji kaynağı olan yüz milyonluk Türk milletinin birleşmesinde imkânsızlık görenler, iki bin yıllık tutsaklıktan sonra Yahudiler’in kurduğu İsrail devletini görmemezlikten geliyorlardı. Daha kötüsü Turancılığı. Türkiye İçin mâcera, tehlike gibi görerek Turancıları Türkiye’nin mahvına sebep olacak insanlar diye tarif ediyorlardı,
Turancılık, bağımsız Türkler’in devleti olan Türkiye sınırlan dışındaki Türkler*! kurtarmak demek olduğuna göre önce Hatay’ın kurtarılması, sonra Kıbrıs’ın yarısına el atılması Turancılık değil de nedir? Kıbrıs’taki 100.000 Türk İçin savaşan Türkiye, şartlar hazır olduğu zaman neden milyonlarca öteki Türkler için çarpışmasın?
İnsanları insan yapan, öteki canlılardan ayıran tek şey ülküdür. İnsan, ülkü için ölebilen yaratıktır. Hiçbir hayvan ülkü için ölmez. Çünkü ülküsü yoktur. Hayvan ancak kendisini ve yiyeceğini korumak için dövüşebilir.
Türkçülük ve Turancılık için gazete ve dergilerde yanlış ve kasıtlı yazılar çıkabilir. Netekim çıkmıştır, çıkmaktadır. Siyasi parti mensupları tarafından da aleyhte, tahriflerle dolu sözler söylenebilir. Bunun en tipik örneği o zamanki Türkiye devlet başkanı İsmet İnönü tarafından 19 Mayıs 1944’te Ankara Stadyumunda söylenen mahut nutuktur.
Fakat Um! eserlerde ve İlmi çerçeve içinde kalması gereken ansiklopedilerde yalana, yanlışa, tahrife yer olamaz. Ansiklopedi asırlara hitap etmek gayesiyle çıkar. Çıkaranların fikriyatı ne olursa olsun, anlattığı konularda tarafsız kalmaya mecburdur. Bu onlar için ahlâki bir görevdir.
Bizi bu satırları yazmaya sevkeden sebep “1923-1973 Türkiye Ansiklopedisi” adıyla fasiküller halinde çıkan bir ansiklopedinin “Turancılık ve Türkçülük” maddesindeki büyük yanlışlardır. Türkçülük çok eski bir fikir akımı olup incelenmesi uzun çalışmalara bağlı olduğu halde bu ansiklopedide aceleyle ve dikkatsizce yazdan satırlarla anlaşılmaz bir hale getirilmiş, bu ırada şahıslarımızı töhmet altında bırakacak sözler edilmiştir. Aceleyle yazılmış olması, şüphesiz bu ansiklopedinin ticari maksatla hazırlandığını gösterir. Fakat nâşirlerin kazanç arzusu başkaları hakkında yanlış. hele düşürücü bilgi sıralamak hakkını onlara asla vermez.
Şimdi Türkiye’de pek çok ansiklopedi çıktığı ve bir ikisi dışında kalanlar sathi ve değersiz olduğu İçin ben bunları alıp okumuyorum. Bahsettiğim ansiklopedinin Turancılık ve Türkçülük maddesini ihtiva eden fasikülünü genç bir ülküdaş getirdiği için görebildim. 1360-1364 üncü sayfalardaki Turancılık ve Türkçülük maddesi çok yanlış yazılmıştır. Ansiklopediye bir madde yazan kimse veya kimseler her şeyden önce bahsettikleri kişinin veya kişilerin adlarını doğru yazmaya mecburdur. Halbuki bu maddede dört kişinin adı yan. lış yazılmıştır. Benim adım “Nihal Atsız» olmayıp Nihâl Atsız” olduğu gibi (Necdet Sançar’ın doğrusu “Nejdet Sançar”, “Heybetullah”ın doğrusu “Hibetullah”, “Faiz Hisarcıklı”nın doğrusu da “Fazıl Hisarcıklılar”dır. Benim vaktiyle çıkardığım derginin adı “Atsız Dergi” değil, “Atsız Mecmua”dır. Bu ufak gözüken yanlışlar ciddiyetsizliğin örneği ve acelenin neticesidir. Hiçbir suretle mazur görülemez.
Maddeyi yazan veya yazanların “Turan”ı bir şehir sandıkları da görülüyor: 1361’inci sayfanın orta sütunundaki şu cümleye bakın:
“Her şeyden önce Milli Mücadelenin daha başlarında Misak-ı Millinin kabul edilmesiyle kutsal belde Turan’a bağlanan umutlar bir yana bırakılmış oluyordu.”
Arapça olan “belde” kelimesi Türkçede yalnız “şehir” anlamına geldiği için Turan’ı böylece tavsif etmek de hem acelenin, hem de bilgisizliğin eseridir. Fakat acele mazeret değildir. Turan, Türkler’in yaşadığı bütün topraklardır. Hatta bugün bir tek Türk’ün barınmadığı Kırım gibi tarihi Türk yurtları da Turan’ın içindedir. Bu sebeple maddeyi yazan veya yazanların Osmanlı ülkesinin Turan olmadığı* hakkındakl sözle, ri de (1361 inci sayfa, sol sütun) doğru değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkler’in yaşadığı bütün bölgeler Turan’ın parçalan olduğu gibi bugünkü Türkiye de bütünüyle Turan’ın bir bölümüdür.
Ansiklopedinin bu yanlışları, ciddi bir eser için ayıp olmakla beraber bizim için o kadar mühim değildir. Bizim için mühim olan. Türkçülerin tahrikçi olarak anlatılması ve mahkeme huzurunda Turancılığı Milliyetçilik diye diye izaha kalkışarak «milliyetçi kelimesini kendilerine siper etmekle sulandırılmasıdır. Türkçülük şüphesiz milliyetçiliktir ama özel mânâsı olan, her şeyin üstünde bütün Türk milletini düşünen, bunun dışındaki kavramlara ehemmiyet vermeyen bir milliyetçiliktir. Bugün Türk milletini Anadolu’da yalayan Sünnî Müslümanlardan ibaret sayıp kendilerine “Anadolucu” diyen bir grup dahi milliyetçilik iddiasında bulunuyor. Gerçekte Türkçülükle Anadoluculuk bağdaşmayan, hatta birbirine düşman iki fikirdir. Bu sebeple Türkçülerin milliyetçilik kelimesi arkasına saklanmaları söz konusu olamaz. Gerçi 1944-1915 olaylarında ilkönce Türkçüleri mahkûm eden Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesinde bazı Türkçüler, Türkçülüğün milliyetçilikten başka bir şey olmadığını savunmuşlarsa da bu, Turancılığın ne olduğunu bir türlü anlamayan mahkeme heyetine ve bile bile Türkçülük düşmanlığı yapan savcı müteveffa Kâzım Alöç’e Türkçü, lük gerçeğini anlatmak içindi. Yoksa birçok Türkçü, bu arada bu satırların yazan, mahkeme karşısında Türkçülüğü de, Turancılığı da, ırkçılığı da benimsediğini söylemekten çekinmiş değildir.
Türkçüleri tahrikçilikle suçlamak gibi büyük bir ithamı yapanlar bunu ispat edecek yazı veya başka belgeleri de göstermeye, müfteri olmaktan kurtulmak için mecburdurlar.
Tahrikatta mânâsı insanları kanundışı davranışlara kışkırtmaktır. Tahrikât denilen şey Türkçülerin çıkardığı dergilerdeki yazılarsa bunlar fikri yaymak İçin yapılan propagandalardır. Namuslu fikirlerin propagandası kanun ve ahlâk bakımından suç değildir. O halde bu tahrikât sözü yıllardır Komünistlerin ve bir iki kere de İsmet İnönü’nün Türkçülere yönelttiği, aksi ispat edilmiş bir gevelemeden başka nedir?
Bir diğer konu da Turancılık ve Türkçülük maddesini yazan veya yazanların “Türkler” hakkındaki şaşılacak bilgisizlikleridir. Şu satırlara bakınız:
“Asıl amaç Türkiye’yi Almanya safında savaşa sokmak olmakla birlikte bu amaca ulaştıracak yöntemlerden biri olarak Almanya’daki esir Türkler’i de bünyesinde toplamak üzere Türkiye ve Pakistan’daki Türkler’i bir araya getirecek bir federasyon fikri el altından yayılıyor, Almanya ise böyle bir fikrin gerçekleşmesine inanmasa bile savaşa girmemekte direnen Türk hükümetinin karşısında böyle bir baskı grupunun çıkmasından yarar umuyordu. Bu defa olayın liderliğini Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan gibi kimseler yapıyor, bunların yakın çevresinde de …………………… yer alıyordu.”
“Türkiye ve Pakistan’daki Türkler’i bir araya getirmek…” Böyle bir hezeyanı çocuklar bile yapmaz. Ansiklopediyi çıkaranlar galiba Pakistanlılar’ı da Türk sayıyorlar. Türkiye’yi Almanya safında savaşa sokacak baskı grupu tek parti diktatörlüğü çağındaki üç beş öğretmen ve öğrenci mi idi? Türkçüler, meselâ yanı başlarındaki eski Türk vilayetleri Irak’ta yaşayan birkaç yüz bin Türk dururken uzaktaki Pakistan’a mı gideceklerdi ? Daha mühimi o zaman “Pakistan” diye bir devlet var mıydı? Varsa bile orada belki birkaç mülteciden başka Türk yaşıyor muydu? Bu saçmalar ancak Yahudi Dönmesi Komünist Sabiha Zekeriya Sertel’in hatıratına yakışan şeylerdir. Kazanç hırsıyla acele olarak çıkarılan ansiklopedilerde bu türlü yanlışlar kaçınılmazdır. İslâm ve Türk Ansiklopedileri yıllardır bitirilememişken kısa sürede bir ansiklopediyi tamamlamak yanlışları önceden göze almakla mümkün olur. Burada nâşirlere sorulacak bir soru var: Turancılık ve Turancılar hakkında kaynak bulamadılarsa yaşayan Turancılara başvurarak sağlam bilgiler elde edemezler miydi?
Naşirlerin bu türlü ansiklopediler ve ansiklopedik eserler yayınlamakla uğraştıklarını Hayat Tarih Mecmuası’nın Ocak 1975 tarihli sayısında «Yılmaz Öztuna’nın “Dünya Tarihi Faciası” adlı yazısından öğrendim Yılmaz Öztuna 12 ciltlik Türkiye Tarihi’nin müellifidir ve bu eser bugün mevcut Türkiye Tarihlerinin en iyisidir. Öztuna, naşirlerin Dünya Tarihi adlı ansiklopedik eserlerinde, kendi kitabından isim zikretmeden pek çok aktarmalar yapıldığından haklı olarak şikâyet etmektedir. Hiç kimse kendi eserinin yağmalanmasından hoşlanmaz. Bilhassa bir müellifin tarih! buluşlarını alırken kaynak zikretmek yazarlık sanatının görgü kaidelerindendir. Demek ki nâşirler bir yandan Turancılara olmayan fiiller ve fikirler yakıştırırken bir yandan da Öztuna’da olanı aktarmış ve ad vermemiş durumuna düşüyorlar. Kaynak zikretseler ne olurdu? Eserlerinin veya kendilerinin değeri mi azalırdı? Bilâkis kamu vicdanında sevimli hale gelirler, doğru iş yapmış olurlardı.
Sırası gelmişken burada bir noktayı da aydınlatmak istiyorum: Türkler’in kırk ülkede kırk devlet değil, Orta Asya ve onun devamı olan Doğu Avrupa’daki geniş bölgede bir, Önasya’da da diğer bir devlet olarak başlıca iki devlet kurmuş olduğunu, şimdiye kadar devlet diye bilinen İsimlerin hanedan adı olduğunu ilk defa ben yazmışımdır. Bu. Edebiyat Fakültesi öğrencisi iken Türk tarihini kavramaktaki güçlükleri görmekten doğan bir istekle yaptığım sıkıcı çalışmaların sonucudur. 1935 te yayınladığım “Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” adlı eserimin önsözünde bu fikri savunduğum gibi, 1941 Ağustosunda çıkan “Çınaraltı” dergisinin ilk sayısındaki “Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır?” başlıklı yazıda da aynı fikri daha sistemli ve düzgün bir şekilde kaleme almışımdır. Bu son yazı Afşin Yayınlarının 8’incisi olarak 1966 da çıkan “Türk Tarihinde Meseleler” adlı kitabımda da vardır.
Türkiye Ansiklopedisinde Turancılık maddesinin yanlışları bu kadar da değildir. Edebiyat Fakültesi asistanlığından Malatya Ortaokuluna sürülüşüm Atsız Mecmua’daki yazılarım yüzünden değil, Birinci Tarih Kurultayında kendisine birkaç arkadaşla birlikte telgraf çektiğim Reşit Galib’in o sırada Millî Eğitim Bakanlığına getirilmesi dolayısıyla olmuş, yani Reşit Galip benden öc almıştır.
Bir diğer yanlış da Halide Edib’in Turancı sayılmasıdır. “Yeni Turan” adlı bir roman yazmakla insan Turancı olmaz. Halide Edib daha sonraki yıllarda Türkçülük aleyhine dönmüş, İstanbul Üniversitesindeki profesörlüğü sırasında bunu bazı hareketleriyle göstermiştir. Gençliğinde modaya uyarak yazdığı “Yeni Turan” onu Turancı yapıyorsa, o halde gençliğinde Millî Savaş heyecanına kapılarak “Yaralı Hayalet” manzumesini yazan Nâzım Hikmet’i de vatan şairi saymak gerekir. Oysa Nâzım Hikmet bir numaralı vatan hainidir.
11 Şubat 1975