Benim şehrimin bir yolu denize gider, bir yolu ovaya.
Ve ötesi gökyüzü.
İşte bu şehirde ellerini semaya açıp döndüğünde dünya misali, bir ağacın yaprağına bırakırsın duanı.
Bir ağaç ve dalı…O sallandıkça saçar her haneye umutları.
Bir gün, elbet bir gün bir çocuk kurar dalına salıncağı ve sallanır gökyüzüne değercesine almak için bıraktığın duayı.
Koca bir akasya.
Dünyanın merkezini yer etmiş kendine. Dalları salkım saçak dua.
Arılar uğramış yurduna ve soruyor onlara;
“Petek nedir?”
“Bal nedir?”
“Sizde ki bu tat nedir?”
Gölgesinde güneşin zikri varken, cömertçe bir sofra bezi serilir yeryüzüne.Görenler diz çöker alır nasibini.Bir bardak çayla sunarlar gönül zenginliğini.
İşte bunu gören arı niyaz eder;
“Bal kulun tatlı dilinde, petek yüreğinin içinde, tat ise muhabbetinde.”
Ve koskoca bir kaya, üzerine uzatılmış tahta; adalet, denge, hakkaniyet hepsi bu oyunda.
Nasıl da güzel benim yurdum. Kimisi yeşil, kimisi sarı evlerin.Bir yanında erik, bir yanında elma, kapısında asma, penceresinde hanım eli.
Gülünde sevda. Bülbülün duası baykuşların kulağında.
İşte yanmış kandiller.Yıldızlara tutunmuş ümitler, birer birer düşer her bir yüreğe..
Verilir hüküm: “Kulun beratine.”