Prof. Dr. Bilgehan Atsız GÖKDAĞ: KAZAKİSTAN’DA ALFABE ve NURSULTAN NAZARBAY-OĞLU

DİL PLANLAMASI BAĞLAMINDA

KAZAKİSTAN’DA ALFABE SORUNU

Bilgehan Atsız GÖKDAĞ*

Özet

Yazı dili olarak Kazakçanın 150 yıllık bir tarihi vardır. Bu kısa sürede Arap, Latin, Kiril ve yeni Latin olmak üzere dört farklı alfabede yazılı eserlerin verilmesi Kazak halkının kültürel sürekliliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Kazakçayı olumsuz etkileyen Kiril alfabesinin bırakılarak Latin alfabesine geçiş yolunda karar alan Kazakistan’da 2017’den günümüze 4 farklı Latin kökenli alfabe taslağı kamuoyuna sunulmuştur. Zaman içinde bunların sayılarının artması muhtemeldir. Önceki Devlet Başkanı Nazarbayev, en geç 2025 yılında ülkesinin Latin alfabesini kabul edeceğini 2017 yılında açıklamış olsa da Tokayev yönetimi bu sürecin 2031 yılına uzadığını bildirmiştir. Rusya Federasyonu ile sınır problemleri yaşayan ülke bir taraftan stratejik ortak ilişkisini sürdürmektedir. Rusya’nın liderliğindeki bütün, siyasi, ekonomik ve askeri yapılanmaların içinde olan Kazakistan Putin yönetimi ile ilişkileri bozmak istemediğinden Latin esaslı alfabe taslağında Kiril alfabesinin etkisini yansıtmak ve gerekirse Latin alfabesine geçiş süresini 2031’den sonra da uzatabileceğinin sinyallerini Moskova’ya göndermektedir. Özbekistan ve Türkmenistan’da olduğu gibi Kazakistan’a özgü bir alfabe konusunda ısrar bağımsızlığın simgesel düzeyde tescil ettirmenin en çarpıcı örneklerinden biri olarak belirmektedir. Alfabede kendine özgü harflerin bulunması konusunda ısrar dar milliyetçilik anlayışının bir tezahürü olarak bölgesel birleşmelere karşı inşa edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Latin alfabesi, Kazakistan, dil planlaması, Türk cumhuriyetleri

Kültürün ana taşıyıcısı olan dil, ortak kültür değerlerini kuşaktan kuşağa aktararak geçmiş, bugün, gelecek arasında bağlantı kuran bir köprü işlevi görür. Bu da bireylerde tarih bilinci yaratarak onların geleceğe güvenle yürümelerini sağlar. Ulusal benliği dil saklayıp korur. Dil birliğini yitiren uluslar çözülüp dağılırlar. Kültür değerlerinin hem yaratıcısı hem de aktarıcısı olan dilin korunması önemlidir. Dilin bozulması kültürün de bozulup yozlaşmasına yol açar.  19. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlayan milliyetçilik düşüncesi içinde dilin çok önemli bir yeri vardır. Birçok düşünür ulusu dil ve kültür çerçevesinde tanımlamıştır. Uluslaşma sürecinde dilin temel iletişim aracı olmasının toplumsal dayanışmaya katkıda bulunduğu inkâr edilemez. Günümüz toplumlarında dilin diğer ulusal unsurlardan daha köklü olduğu ve ulusun fiziksel gerçekliğinin ancak dilde yansıtıldığını söyleyebiliriz. Ulus-devlet yapılanmasının ilk aşamasında dile ilişkin temel sorun, ülkede mevcut lehçelerden hangisinin standart ve homojen hâle getirilmiş ulusal dilin / resmî dilin temeli olarak seçileceği konusu olmuştur. Bu sorun, hemen her ulus devlette seçilen lehçeyi yeniden inşa sürecini başlatmış, birçok sözcük dilden atıldığı gibi birçoğu da icat edilip imla standartlaşması çalışmaları yürütülerek ulusal dil inşa edilmiştir. Ulusal dilin inşa edilmesinde ulus devletin halkı idare etme gücüne sahip olma isteğinin büyük etkisi vardır. Ülkede yaşayanları ulusal dil aracılığıyla homojenleştirmek, onları yönetebilmenin en önemli araçlarında olmuştur.

Toplumsal bir öğe olarak kabul edilen dil, bir bütün oluşturan içe ait öğelerin karşılıklı etkileşimi bakımından da dilbilimin alt alanları tarafından incelenir. Dilbilimcilerin çoğu dili tarihî, kültürel ve toplumsal bağlamı içinde ele almışlardır. F. Saussure dilin dış çevresinden kaynaklanan değişimleri “dış dilbilim” alanında toplayarak dilin siyasal tarih, iç siyaset, etnik yapı vs. ilişkileri üzerinde durmuş, kurumlar ile dil arasındaki ilişki, yerel lehçeler arasındaki çatışmalar, yazı dili ile konuşma dili arasındaki farklılık, dillerin uzamsal yayılması, dilin lehçelere bölünmesi gibi konu başlıklarıyla dış dilbilimin sınırlarını belirlemeye çalışmıştır (Saussure1978:44). Dil planlamasında dilsel amaçlar yanında “yarı dilsel” ve “dil dışı amaçlar” bulunmaktadır (İmer 1998:19-20). Dil planlaması, daha çok bağımsızlığına yeni kavuşmuş ülkelerde yapılmaktadır. Bu tip ülkelerde çok dilliliğinin çözümlenmesi, birdenbire ortaya çıkan araç dillerin incelenmesi, birliği sağlayacak ve eğitimde kullanılacak olan dillerin önerilmesi, kelime hazinesinin standartlaştırılması, alfabe seçimi, yeni sözcük üretimi vb. çalışmalar dil planlaması çerçevesinde ele alınmaktadır. Söz konusu çalışmaların 1991’de bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerinde çok geniş bir yelpazede yapıldığını görmekteyiz. (Landau, Heinkele, 2001). Cooper dil planlamasını, başkalarının dil edinimini, işlevsel kullanımını ve dillerin yapısını etkilemek için bilinçli olarak geliştirilen planların tamamıdır şeklinde tanımlamaktadır (Cooper 1989:45). Kamile İmer ise ‘’ulusal alanda bulunan dil sorunlarını çözme amacıyla yapılan planlama” şeklinde bir tanım yapıp dil planlamasının evrelerini “çok çeşitli etkinlik alanlarını kapsayan dil planlaması, örgütlü, yönetimin onayladığı bir girişimdir. Dil hem konum (status) hem de bütünce (corpus) açısından planlanır. Konum planlaması, toplum; bütünce planlaması, dille ilgilidir. Toplumla ilgili olan süreçte seçim (kararlaştırma süreçleri) ve genişletme (işlevsel gelişme) söz konusudur. Dil planlaması sürecinde biçime yönelik planlama (siyasa planlaması) ile işleve yönelik planlama (dili işleme) da birbirinden ayrılmaktadır. Biçime yönelik planlama kapsamında seçim (sorunu ortaya koyma ve normları belirleme) ve kodlama (yazılaştırma, dilbilgiselleştirme, sözcükleştirme) yapılırken işleve yönelik planlama kapsamında uygulama (düzeltme ve değerlendirme) ve genişletme (terimsel çağcıllaştırma ve biçimsel geliştirme) yapılmaktadır” (İmer 1998:28). Dil planlamasında dilbilimciler çeşitli durumların betimlenmesinde, yazıya geçmemiş diller için alfabelerin düzenlenmesinde, lehçelere ayrılmış dillerin standartlaştırılmasında okul kitaplarının hazırlanmasında görev alırlar.1 Kasım 1928’de Arap alfabesi yerine Latin esaslı Türk alfabesinin kabulü Türkiye’deki dil planlamasının bütünce kısmı içinde yer alır.

Türklerin Alfabe Serüveni

Dünya üzerinde en eski yazılı abidelere sahip olan dillerden biri de Türk dilidir. Geçmişten günümüze üç kıta üzerinde konuşulması ve yazılması Türkçenin tarihî coğrafyasının ne kadar geniş olduğunu bizlere göstermektedir. Bugün 11 milyon km2lik bir alanda 250 milyon Türk’ün bu dili konuştuğu hakikati ile karşı karşıyayız. Böylesine tarihî derinlikle birlikte coğrafi genişliğe sahip olan dilin birçok problemi vardır. Bunlardan biri, belki de en önemlisi Türklerin kullandığı alfabeler konusudur.

Türkler uzun tarihî geçmişlerinde birçok dini kabul etmişler ve beraberlerinde farklı medeniyet dairelerinde yer almışlardır. Bu farklı medeniyet daireleri içinde yer almak alfabe değişiminin belki de en geçerli sebeplerinin başında gelmektedir. İlk kullanılan alfabe Göktürk yazısı dediğimiz ve Türk damgalarından neşet ettiği bilinen runik alfabedir. Bu alfabenin Türk orijinli olması ve dilin seslerini tam olarak yansıtması millî alfabe unvanı ile anılmasını sağlamıştır. Türklerin tarihî süreç içerisinde kullandığı alfabeler şunlardır: Köktürk, Uygur, Mani, Soğd, Nasturi-Süryani, Çin, Tibet, Brahmi, Peçenek, İbrani, Eski Latin, Kiril, Ermeni, Arap ve Latin alfabeleri. Uzun tarihleri boyunca Türkler, yurt tuttukları geniş sahalarda belli başlı dört alfabe kullanmışlardır: Köktürk, Uygur, Arap ve Latin. Günümüzde ise Latin (Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Balkan Türkleri); Kiril (Rusya Federasyonu, Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldovya Cumhuriyetlerinde yaşayan Türk kavimleri, Kazakistan, Kırgızistan) ve Arap (İran, Irak, Suriye, Afganistan ve Doğu Türkistan) alfabeleri kullanılmaktadır.

Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği’nin Türklere Yönelik Alfabe Siyaseti

18. asrın ortalarına kadar Türk dünyasında umumiyetle Arap alfabesi kullanılmaktaydı. Hristiyanlaştırma eylemlerinde alfabenin bir araç olarak kullanımı Çuvaş ve Tatar Türkleri arasında diğer Türklere göre daha önce başlatılmıştır. Rus alfabesi esas alınarak Çuvaş alfabesi hazırlanmış ve bu alfabe ile 1769 yılında Çuvaş dili grameri yazılmıştır. Çuvaş Türkleri arasında açılan kilise okullarında, yeni alfabeyle öğretim yapılmış, kitaplar basılmış ve Rus alfabesi bu kitaplar vasıtasıyla halk arasına dağıtılmıştır. Latin ve Arap alfabesini hiç kullanmayan Türk topluluğu Çuvaş Türkleridir. Çuvaş Türklerinden sonra sistemli olarak Ruslarca Hristiyanlaştırmaya tabi tutulan Saha (Yakut) Türkleri için ilk olarak 1819 yılında G.Y.Papov tarafından hazırlanan Kiril esaslı alfabe kullanılır. 1922 yılında Novgorodov’un hazırladığı ve bu tarihte çıkarılan bir genelge ile yasallaştırılarak uygulamaya konulan Latin alfabesine kadar Rus Kiril alfabesi 1919-1922 yıllarında üç defa farklı şekillerde uygulanmıştır. 1867 yılında Altay Türkçesinin öğretiminde Rus alfabesinin uygulanmasının kesinleşmesiyle, Altay Türklerinin hayatlarında yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Altaylarda 1914 yılına doğru seksen iki kilise okulu vardır. Bu okullarda Rus alfabesiyle yazılan Altay Türkçesiyle eğitim yapılmıştır (Tacemen 1994:15-16). Kazan’da Sait Hasan Halfin 1778’de Tatar alfabesini yazmış, 1785 yılında II.Katerina’nın arzuları istikametinde Rus alfabesiyle Rusça-Tatarca sözlük hazırlamıştır.

Rusların Panslavist siyasetlerine hizmet veren Sait Halfin’den başka Mirza Kazem Bek, Mirza Fethali Ahundzade, Muhammed Aga Şahtinski, İbray Altınsarin Muhammedhan Sahipgiray Kulaev ilk akla gelen Türklerdir. Çarlık, Türklerin kullandığı Arap alfabesi yerine Rus Kiril yazısını getirmek suretiyle onları kültür miraslarından ayırmayı tasarlamış, cebrî Ruslaştırma işinde engel teşkil eden geçmişin hatıralarını hafızalardan silmeyi hedef edinmişti. Hadisenin iç yüzü bu idi (Bayçura 1982:218). Çarlık döneminde Türkleri Ruslaştırma politikasının mimarlarından biri de Nikolai İlminskiy’dir. İlminskiy silah olarak alfabeyi ve Türk dilini kullanacaktı. İlminskiy’in metoduna göre Türklerin yazılarına Rus alfabesini zorla sokarak kendi eski alfabelerini unutturma cihetine gidiliyordu (Alukay 1977:19). 1917 Bolşevik İhtilalinden sonra, Türk lehçelerinin geliştirilmesi, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilmesi ve bilahare Latin harflerinin yerine Rus harflerinin zorla kabul ettirilmesi mühim bir unsurdur. Aslında bu Çarlık zamanından kalan Ruslaştırma politikasının devamından başka bir şey değildi.

Türkler yaklaşık on asır Arap harflerini yazılarında kullanmışlardır. Arap alfabesi ünlülerin azlığı sebebiyle Türkçenin seslerini tam olarak yansıtmıyordu. Mamafih bu yetersizlik bir bakımdan iyiydi. Yani konuşmadaki belirli lehçe farkları bir dereceye kadar yazı dilinde belli olmuyordu. Yazıdan kaynaklanan bu durum Türk lehçeleri arasında yakınlaşmayı sağlıyordu. Ayrıca o dönemde Türkiye’de hâlâ Arap alfabesi kullanılmaktaydı. Bu faktörler, Türk kavimlerini birbirinden ayırmak gayesi güden Rus emperyalizm planlarına engel oluyordu. Bundan dolayı Sovyetler, millî azınlıklarla, Türk kavimlerinin kendi alfabelerini Latin alfabesiyle değiştirmelerinin teşvik maksadıyla 1920’li yıllarda basında ve 1926 yılında Bakü’de toplanan I. Türkoloji Kongresi’nde bir kampanya açtı. Kampanyanın hareket noktası bu halkları, daha önceki alfabelerinin (Uygur, Arap vs.) dillerinin ses yapısını karşılamaktaki sözde elverişsizliği ve kültürlerinin yetersizliği sebebiyle “daha yüksek” olan Avrupa’nın kültürüne yaklaştırmaktı (Bayçura, 1982:220). Türklere uygulanacak Latin alfabesi ilk olarak 1917 yılında Yakut Türklerine kabul ettirildi. 1922 yılında Saha Özerk Cumhuriyeti Halk Komiserliği Şurası dört yıldır uygulanan alfabeyi onayladı. 1922 yılından itibaren Türk bölgelerinin hemen hemen tamamında yarı resmî olarak Latin alfabesi Türklerin hayatlarına hızla sokulmağa başlandı.

Azerbaycan komünistlerine 1922 yılında Latin alfabesinin Türk diline uygulanması taslağı hazırlatıldı. Azerbaycan’da resmî olarak 1923-1924 öğretim yılında diğer Cumhuriyetlerde güya gayri resmî tarzda, Komünist Partisi ve hükümeti tebliğleriyle, okullarda Türkçe dersleri Latin harfleriyle öğretilmeye başlatıldı. 1926 yılının sonlarında Sovyetler Birliği Rus Devleti’nin çalışmaları sonucu Türk Cumhuriyetlerinde Latin alfabesine geçildi. Ancak Kazakistan, Türkmenistan gibi birçok Türk cumhuriyetinin yöneticileri, bu oldubittileri imzalayarak, yasallaştırma adımının atılmasını uzun yıllar geciktirdiler. Bu bölgelerin Türk idarecileri, Rus komünist idaresine bağlılıklarına rağmen, bu adımı atmaya Türklükleri önünde cesaret edemiyorlardı. Başlarına gelenden yeni alfabe konusunda getirildikleri durumdan hiçbir kurtuluş yolları da yoktu. 7 Ağustos 1929 tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Merkezi İcra Komitesi ve Halk Komiserliği Şurası genelgesiyle bütün Türk Cumhuriyetlerinde Latin alfabesine geçildiği resmen bildirildi. Başkurt, Tuva ve Uygur Türkleri 1930 yılında bölgelerinde Latin alfabesini resmileştirdiler. Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın resmileştirmesi ise 1934 yılını buldu. Alfabe konusunda Sovyet görüşüne aykırı hareket edenler, Pantürkist ve gericilikle suçlanarak ölüme mahkum edildi. Bu facianın acı öyküleri çoktur. 1935-40 yılları arasında “Repressiya Kurbanları” olarak da bilinen binlerce Türk aydını işkencelere maruz bırakılmış ve öldürülmüştür.

Evvelce kabul edilen Latin alfabesinin Kiril ile değiştirilmesi hadisesi, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiş sırasında yapılan bütün tartışmaları ortadan kaldırıyor, Latin alfabesini kabulün, Arap alfabesini savunanlarca önceden isabetle görüldüğü üzere, sadece Rus alfabesine geçmeyi kolaylaştıran bir ara safha olduğu ispatlanıyordu. 1928’den önce Sovyetler Birliği bütün Cumhuriyetlerinde Arap harflerini yasaklamış ve Latin harfleri ile yazılmasını mecburi kılmıştı. Bundan yararlanan Mustafa Kemal Paşa, aynı şekilde Arap harflerini bırakarak bunlarla yeni bir bağ daha kurmak ve böylece haberleşme süreçlerini hızlandırmak hevesine düştü ve harf inkılabını yaptı. Türkiye’nin alfabe değiştirmesi Soyvetler Birliği’ni ürküttü. Bölgesinde bulundurduğu Türk nüfusun Türkiye ve kendi aralarında anlaşabilecekleri korkusu onları yeniden alfabe değiştirme işine sevk etti (Bozdağ: 1990:169).

Sovyet Birliği Sonrası Türk Dünyasında Alfabe Meselesi

21 Aralık 1991’de Alma-Ata toplantısı ile Sovyetler Birliği resmen ortadan kalkmış ve buna bağlı olarak beş Türk Cumhuriyeti (Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Türkmenistan) bağımsız birer devlet olarak ortaya çıkmışlardır. Bağımsızlığa kavuşan bu ülkelerde alfabe ve yazı dili tartışmaları başlamış ve1993-1994 yıllarında Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan’da Kiril alfabesi yerine Latin alfabesi resmî olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Moldovya Cumhuriyetleri içinde yaşayan Türklerin bir kısmı da (Tatar, Kırım ve Gagauz Türkleri) Latin alfabesine geçilmesi yönünde hazırlık yapmışlardır. Gagauzlar Latin alfabesini yirmi yıldan fazla kullanmaktadırlar. Tataristan’da Tatar Türkleri 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte tekrar Latin alfabesinden uyarlanan ve Yañalif Älifbası ismi verilen yazı sistemine geçmeyi tartışmaya başladılar. 34 harfli latin esaslı alfabe 1999 yılında Tataristan Hükümetince kabul edilir. Bazı dergi, gazete ve kitaplar bu alfabeyle basılır. Ancak 2002 yılında Putin’in emriyle “Rusya Federasyonu’nda Kiril alfabesinin dışında hiçbir alfabe kullanılamaz” yönünde çıkarılan yasa Tataristan’da Latin esaslı alfabenin kullanımına son verir.

Türkiye Devleti’nin ve bazı aydınların Azerbaycan ve diğer cumhuriyetler için Türkiye Türkçesinin ve yazısının ortak dil ve ortak alfabe olarak olduğu gibi kabul edilmesi yönündeki görüşleri Azerbaycan aydınlarını Azerbaycan Türkçesinin korunması hususunda duyarlılığa itmiştir. Türkiye’de kullanılan Latin alfabesindeki bazı işaretlerin eksikliği olduğunu bu yüzden Azerbaycan Türkçesinin kendine has sesleri olan kapalı e, hırıltılı he ve Q nun alfabede yer alması gerekliliği ileri sürülmüştür (Celilov 2000:158-161). Bu görüşler etrafında 1993’te Azerbaycan Cumhuriyeti ortak Türk alfabesiyle uyumlu 32 harfli Latin alfabesini kabul etmiştir.

24 Mayıs 1990’da Türkmenistan‘da resmî dilin Türkmence olarak ilan edilmesinden sonra beliren dil politikası Rus mirasını terk etmek ve Türkmencenin kullanım alanını genişletmek şeklinde tezahür etmiştir. 1993 Anayasası’nın 13. maddesine göre, Türkmence Türkmenistan’ın devlet dilidir ve her Türkmen vatandaşı kendi ana dilini kullanma hakkına sahiptir. 1993’te İngilizce, Rusçanın önüne geçerek ikinci devlet dili haline gelmesine rağmen, Rusça hükümette ve diğer kurumlarda önemli bir dil olarak varlığını devam ettirdi. Aynı yıl Latin kökenli 30 harften oluşan Türkmen alfabesinin kullanımı Türkmenistan Meclisi’nde kabul edildi. Türkmen okullarının Latin alfabesinde öğretime geçişi programına göre 1995-1996 yıllarında 1 ve 5. sınıflar, 1996-1997’de 1.2.5. ve 6. sınıflar; 1997-1998’de 1., 3., 5. ve 7. sınıflar, 1998-1999’da 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. ve 8. sınıflar, 1999-2000’de bütün sınıfların Latin alfabesine geçeceği hesaplanmıştır. 1993-1994 öğretim yılında, Türkmen Türkçesinde eğitim veren okulların 7., 8., 9. ve 10. sınıflarında, Ekim 1993-Mart 1994 döneminde 34 saatlik bir program çerçevesinde Latin alfabesi öğretilmiştir. Söz konusu program Rusça, Kazak ve Özbek Türkçelerinde eğitim veren okullarda Ocak-Mayıs 1994 döneminde uygulanmaya konmuştur. 1994-1995 öğretim yılında Türkmen Türkçesi dil dersi 4. sınıflarda Latin alfabesinde okutulmuştur (Türkmenistan Ülke Raporu1996:60). Yeni Türkmen alfabesini seçmek kolay olmamıştır. Bir grup Türkiye Türkçesinde kullanılan alfabeyi, başka bir grup Kiril alfabesinden önce kullanılan Latin alfabesini, diğer bir grup ise değişik bir alfabeyi kullanma teklifinde bulunmuşlardır (Sarıyev 1999:117-120). Çeşitli simgesel metinlerle Türkmen kimliğinin farklılığını geliştirmek isteyen Niyazov yönetiminin bu tutumu yeni Latin-Türkmen alfabesinde kullanılan değişik karakterlerden de anlaşılmaktadır. Türkmenistan’da kabul edilen Latin alfabesi okullarda öğretilmeden panolarda ve duvar panolarında kullanılmaya başladı. Daha önce kullanılan Latin alfabesi ve Marmara Üniversitesi’nde 1993’te bütün Türk dünyası için önerilen ortak alfabe, Türkmenistan’ın yeni alfabesini hiç etkilemedi. J, c, ı, y, v sesleri için yeni alfabede farklı karakterlerin kullanılması Stalin’in Kiril alfabesini dayatırken diller arasındaki farklılıkları keskinleştiren politikasını hatırlatmaktadır. Milliyetçilikler Moskova’ya karşı olduğu kadar komşulara ve muhtemel tüm bölgesel birleşmelere karşı da inşa edilmektedir. Yalnız Türkmenistan’a özgü bir alfabe konusunda ısrar Türkmenistan’ın bağımsızlığını simgesel düzeyde tescil ettirmenin en çarpıcı örneklerinden biri olarak belirmektedir.

Özbekistan Cumhuriyeti Yüksek Meclisi 7 Mayıs 1993’te yeni alfabe hazırlanması hakkında özel kanun kabul etti. Bu kararı uygulamak için çeşitli toplantılar yapıldı. Özbekistan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu 24 Ağustos 1995’te Latin alfabesine dayanan alfabesinde Özbek dilinin temel imla kurallarını onayladı. Ortaokulların ilk sınıfları yeni alfabeye geçti. Ders kitapları ve kılavuzlar yeni alfabeyle yayınlandı. Daha üst sınıflarda yeni alfabeye geçmek için hazırlıklar başlatıldı. Devlet ve kamu çalışmalarına yeni alfabeyi öğretmek için kurslar açıldı. Özbekistan’ın kabul ettiği 29 harfli Latin alfabesinin birçok kusuru bulunmaktadır. Bir defa bu alfabe Türk cumhuriyetlerinin kabul ettiği alfabeye yaklaşmak yerine ondan uzaklaşmaktadır. Başta ş ve ç sesi olmak üzere bazı seslerin İngiliz alfabesindeki işaretlerle gösterilmesi, o ve g seslerini gösteren işaretlerin yanında apostrof işaretinin (‘) bulunması, alfabeyi başlangıçta zayıflatan hususlardır. Ünlü uyumunu Özbek Türkçesinde tesis edecek ünlüler bu alfabede de gösterilmemiştir. 6 ünlü bulunmaktadır. Stalin’in Kiril alfabesini dayatırken gözettiği diller arasında keskinliği artırma düşüncesi, bugünkü Özbek alfabesinde de sürmektedir. 2005 yılında Özbekistan’ın tamamında Latin alfabesine geçilmesi kararlaştırılmıştır. 1995 yılına kadar ortaokul 7. sınıfa kadar kitaplar Latin alfabesiyle yazılmıştır (Abdurrahmanov 1999). Özbekistan’da yaşayan Özbek Türklerinin kendi dilleriyle eğitimi diğer cumhuriyetlere göre çok kısıtlıdır. Özbekistan eğitimde Özbekleştirme çalışmaları içindedir. Semerkant Üniversitesi Tacikçe eğitim yaptığı için kapatılmıştır.

Kazakistan’ın Latin Alfabesine Geçiş Çabaları

Kazak edebi dili 19. Yüzyılda konuşma dili esas alınarak oluşturuldu. Kazakçanın edebi dilden çok farklı olmayan batı, güney, merkezi kuzey ve doğu olmak üzere dört ağız bölgesi bulunur. 19. Yüzyılda Kazakçanın ilk gramer ve sözlükleri, konuşma kılavuzları hazırlanarak yazı dili için temeller atılır.  Rusların politikalarına uygun olarak ilk çalışmalar Kazaklar tarafından yapılmıştır. Kazak eğitimcilerinden Ibray Altınsarin’in Kırgızlara Rus Dilini Öğretmede Başlangıç Kılavuzu (Naçalnoe rukovodstvo k obiçeniyu kirgizov ruskomu yazıku, 1879), Kırgızca Metinler (Kirgizskaya hrestomatiya, 1879) adlı kitapları bu doğrultuda kaleme alınmış eserlerdir. 1920 yılına kadar Kazaklar Kırgız, Kırgızların ise Kara Kırgız olarak adlandırılması bu dönem içinde yayınlanan kitapların isimlerinde yansımıştır. Rus alfabesini Kazakçaya ilk uyarlayan Altınsarin 1876 yılında Rus Halk Eğitim Bakanı Kont Tolstoy’la  Orinbor bölgesinde yaşayan Kazakların Rusça eğitilmeleri ve Kazakça için Rus alfabesinin kullanılması konusunda görüşürler. Çarlık Rusyası’nın bütüncül Türk kimliğini parçalamaya yönelik olarak yeni yazı dilleri ortaya çıkarmak düşüncesinin mimarlarında İlminski’nin de katıldığı toplantıda Rus alfabesinin Kazakça için kullanılması kararı alınır. Kazakların Rusça öğrenmesi amaçlı Torgay bölgesinde 1879 yılında açılan okulun yöneticiliğine atanan Altınsarin’in aynı yıl iki ders kitabı yayımlanır. Kazak Türkleri 1912 yılında Ahmet Baytursunov tarafından geliştirilen Kazakçanın ses özelliklerinin yansıtıldığı Arap alfabesini kullanmaya başlar. 1928-1940 yılları arasında Latin kökenli alfabe kullanılırken 1940’tan sonra Kiril alfabesine geçilmiştir (Tüymebayev, Yeskeyeva 2017:148).

Türk cumhuriyetleri arasında Latin alfabesine geçemeyen iki cumhuriyet Kırgızistan ve Kazakistan’dır. 1992 yılında Latin esaslı alfabeye dönme yolunda görüşler ortaya çıktı.  Kazakistan’da alfabe değişimi konusu toplumda tartışmaya açılmıştır. Bazılarına göre Kiril alfabesi Kazakları Ruslaştırma aracıdır. Latin alfabesine geçme konusunda tartışmaların bu yıllarda başladığını biliyoruz. Kazak Türklerinin büyük bir kısmı Latin alfabesine geçmeyi benimserken, bir kısmı Arap alfabesinin kullanılmasını önermiştir. Aralarında Muhtar Şahanov, Olcas Süleymanov gibi bazı tanınmış yazarların olduğu bir kesim ise Kiril alfabesinde kalınması gerektiğini, sık alfabe değişiminin toplumu gerileteceğini belirtmişlerdir. Çok küçük bir azınlık ise Köktürk alfabesinin kullanımını önermiştir (Söylemez 2018:382).  Latin alfabesine geçme konusunda öncü isimlerden biri olan dilci Türkolog Prof. Dr. Ebduali Kaydarov, Türkiye ve Kazakistan’da katıldığı toplantılarda ve 1991 yılından itibaren gazetelere yazdığı bir kısmı da Nazarbayev’e açık mektup şeklinde olan yazılarda Kazakistan’ın Latin alfabesine geçmesi gerektiğini ve bütün Türk dünyası temsilcilerinin kabul ettiği 34 harfli ortak alfabeden harflerin seçilmesinin en uygun yol olduğunu belirtmiştir. Nazarbayev, Kaydarov’un çağrılarını dikkate alarak alfabeyle ilgili komisyonların oluşumunu 90’lı yılların ortasında başlatmıştır (Kaydorov 1997:191-193). Başkan Nursultan Nazarbayev, 13 Aralık 2000’de gazetecilere Kazakçanın Latin alfabesiyle yazılacağını, ama aynı zamanda Kiril alfabesinin de kullanımının devam edeceğini söyledi. Kazak uzmanların Latin alfabesi hazırlığı yaptığını, geçilmesi düşünülen Latin alfabesinin Türkiye ve Özbekistan’da kullanılan Latin alfabesinin kopyası olmayacağını daha farklı olacağını vurguladı. Yine Radyo Liberty’nin haberine göre 16 Haziran 2000’de yapılan sempozyumda Kazak dilinin geleceği ve Latin alfabesinin Kazak dili için kullanılması konuları da gündeme geldi. Kazakistan’da 22 Eylül “Diller Günü” olarak kutlanmaktadır. 2002 yılında Kazak milliyetçilerinin partisi olan “Alaş” başta olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinin bir an önce Latin alfabesine geçilmesi yönünde görüş açıkladıklarını görmekteyiz. Nazarbayev, 2006 yılında Latin alfabesine geçiş konusunda bazı kararlar aldı, kurulan komisyon çalışmalara başladı. Bu doğrultuda komisyon üyeleri tarafından Türkiye ve Latin alfabesi kullanan diğer Türk cumhuriyetlerinin deneyimleri ve uygulamaları hakkında yerinde incelemeler ve toplantılar yapılmıştır. Bu komisyonun temel işlevi, Kazakistan’da kullanılan Kiril yazısını Latin harflerine geçirme sürecini yönetmek, yazı sistemi konusunda reform yapan ülkelerin deneyimlerini incelemek, Latin harflerinin Kazak diline uygunluğunu araştırmaktı. Latin alfabesine geçiş yönünde oluşan kararlılık ülkede yaşayan Ruslar arasında hoş karşılanmadı. 2008 baharında Nazarbayev, Latin harflerinin benimsenmesi yönünde kurslar düzenlenmesinin önderliğini yaptı. Aslında Latin harflerinin kullanılması 2004 yılına kadar gitmektedir. Bu tarihte Kazakistan Ulusal Bilgi Acentesi’nin (Kazinform) web sayfasında Kazakça haberler yurt dışında yaşayan Kazaklara dönük olarak hem Kiril hem de Latin alfabesiyle verilmeye başlanmıştır (Fierman 2009:1221).

Nursultan Nazarbayev’in 12 Nisan 2017 tarihli Egemen Kazakstan gazetesindeki “Bolaşakka Bağdar: Ruhani Janğıru”(Geleceğe Doğru: Manevi Uyanış) isimli makalesinde toplumsal hafızanın eski anlayıştan temizlenmesi gerektiğini ve ülkenin 2018 yılından itibaren aşamalı olarak 2025 yılına kadar Latin alfabesine geçebilmesi için hazırlıkların şimdiden başlatılacağını duyurmuştur. Konuyu “21. Yüzyıldaki Millî Bilinç Hakkında” ve “Yakın Gelecekteki Vazifeler” şeklinde iki ana bölümde ele alan Nazarbayev, ikinci bölümde Kazakistan’ın 2025 yılına kadar tamamıyla Latin alfabesine geçmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu bağlamda uzmanlara çağrıda bulunarak 2017 yılı sonuna kadar bilim adamları ve bütün sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle yeni Kazak Latin alfabesinin kabul edilmesi gerektiğini belirtmiş, 2018 yılından itibaren de yeni Latin alfabesini öğreten uzmanların ve okullara yönelik ders kitaplarının hazırlanması talimatını vermiştir. Nazarbayev’in bu talimatı doğrultusunda Kazakistan’da bağımsızlığın kazanıldığı ilk yıllardan itibaren sürekli gündeme gelen ve daha önceleri sözde kalan Latin alfabesine geçiş meselesi artık eyleme dönüşmüş durumdadır (Kabadayı 2018:39). 3 Eylül 2017’de Qabar 24 kanalına yaptığı açıklamada Nazarbayev yeni Kazak Latin alfabesine dair bazı ipuçlarını vermiştir. Kazakistan’da kullanılacak Latin alfabesinin diğer Türk cumhuriyetlerinden ve Türkiye’ninkinden farklı olacağını, harflerin altında veya üzerinde çengel, nokta türü işaretler olmayacağını, bilgisayar klavyesine uygun bir alfabeyi tercih edeceklerini ifade eden Nazarbayev ne yazık ki alfabe konusunda yanlış adımla doğru yolda ilerlemeye çalışıyordu. 11 Eylül 2017’de duyurulan Latin alfabesinin ilk taslağı şu şekildedir (Tablo 1):

Tablo 1. 11 Eylül 2017Tarihli Kazak Latin Alfabesi
Kaynak:https://egemen.kz/article/158164-latyn-alipbiininh-ulgisi tanystyryldy (Erişim Tarihi:14-11-2018)

26 Ekim 2017’de Nazarbayev, apostroflu yeni Kazak Latin alfabesini kabul eden kararnameyi imzalamıştır. Bu kararnameye göre Latin harflerine geçiş süreci 2025 yılına kadar devam edecektir. Bu alfabenin ilk taslaktan farkı, çift harfle gösterilen harflerden ikisi korunmuş, diğerleri üzerine apostrof işareti konmuştur (Tablo 2). Alfabede bu tür işaretlerin fazlalığı hem gözü yormakta hem de okumayı güçleştirmektedir.

Tablo 2. 26Ekim 2017 Tarihli Kazak Latin Alfabesi
Kaynak:http://ult.kz/post/nazarbaevka-zhana-latyn-alipbii-tanystyryldy-foto1(Erişim Tarihi:14-11-2018)

Kazak Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Ekim 2017’de imzaladığı Kiril alfabesinin yerini alan Latin kökenli alfabede dilbilimcilerden ve toplumun değişik kesimlerinden gelen sert eleştiriler sonucu apostroflu harfleri kaldırmaya karar vermiş, 20 Şubat 2018’de yayınlanan bir Cumhurbaşkanlığı emrinde, Kazak dilinde bazı harfler için kullanılan kesme işaretlerinin çıkarılıp aksan işaretleri ile değiştirildiği Latin kökenli bir alfabenin yeni bir versiyonunu onaylamıştır (Tablo 3). Kazakistan, Kiril alfabesini Latin kökenli bir alfabeyle değiştirmeye çalışırken aslında Kazak Türkçesinin Kazakistan’ın her bölgesinde yaygın kullanımının önünde engel gördüğü Rusya ve Rusçanın Kazakistan’daki hâkim rolünü kırmayı hedeflemektedir.

Tablo 3. 20 Şubat 2018 Tarihli Kazak Latin Alfabesi

Hükümet daha önce Latin alfabesine aşamalı geçişi detaylandıran bir eylem planı yayımladı. Bu belgeye göre, üç ardışık aşamada alfabenin yerleşmesi sağlanacaktır: 1) Düzenleyici-yasal çerçeve (2018-2020); 2) Öğretmenler ve yetişkin nüfus için eğitimler, kimlik belgeleri gibi resmi kayıtların düzenlenmesi (2021-2023) ve 3) Latin alfabesinin kamu ve devlet dairelerinde günlük kullanımının yanı sıra devlet medyasının yeni alfabede yayınlanması (2024-2025). Kasım 2018’de Latin alfabesine geçiş planı çerçevesinde kütüphane ve eğitim kurumlarında toplanan 1,5 milyon kişinin aynı anda katıldığı Latin alfabesinde toplu yazım etkinliği düzenlendi. Aynı zamanda radyolardan seslendirilen “Manevi Yenilenme” konulu Kiril alfabesinde yazılı 80 kelimelik metin, etkinliğe katılanlar tarafından 30 dakikada Latin alfabesinde yazılmaya çalışıldı

Kazakistan Kültür ve Spor Bakanlığı bünyesinde Nisan 2018’de kurulan Til Qazına “Dil Hazinesi Ulusal Bilimsel Uygulama Merkezi” ağırlıklı olarak Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçildiğinde karşılaşılabilecek sorunları belirleyip çözüm yolları üzerinde çalışmaktadır. 12 profesör ve 15 uzmandan oluşan kadrosuyla özellikle Kazakçaya Rusça üzerinden geçen Batı dillerine ait özel isimler ve terimlerin nasıl yazılacağı gibi konuları önceleyen kurum, daha önce Kiril alfabesini bırakıp Latin alfabesine geçen Türk cumhuriyetlerinin tecrübelerini öğrenmek için yerinde incelemeler yapmakta, amaca yönelik toplantılar düzenlemektedir. Merkez dilleri geliştirme ve uygulamadaki Kazakistan Cumhuriyeti devlet programını gerçekleştirme işini üstlenen kurum, resmi devlet dilini öğretmek, gelişmesini ve her alanda doğru, güzel ve etkili kullanılmasına yönelik faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Merkez yeni Latin alfabesiyle ilgili milli komisyon tarafından kurulan imla, terminoloji, metot ve teknik destek gruplarının işlerini belirleyip organizasyonunu sağlamaktadır. Kurum uzmanlarından oluşan bir heyet Kasım ayında Azerbaycan ve Türkiye’de üniversite ve bazı kurumları ziyaret etmiş, görüş alışverişinde bulunmuşlardır. Toplumu ve kamuoyunu Latin alfabesine hazır hale getirmeye yönelik olarak tamamen Latin alfabesinde Til–Qazyna adlı gazetenin2018’in  Kasım ayında ilk sayısı yayımlandı

Kazakistan’da Latin Alfabesinin Son Taslağı Üzerine

28 Ocak 2021’de Başbakan Askar Mamin Latin esaslı yeni Kazak Alfabesi taslağının kabul edildiğini açıkladı. 40 civarında taslak arasından seçilen 28 farklı sese karşılık 31 harfli alfabe bir önceki taslakta yer alan aksan işaretlerine yer vermemiştir. Kazakçada olmayan c, x, w harflerinin yabancı dilden alınan kelimelerde yazılacağını taslaktan anlıyoruz. Türkiye’nin kullandığı alfabeyle birçoğunun uyumlu olduğu harflerin bazılarının farklı seslere karşılık geldiğini görmekteyiz. Kazakçanın yazımını ve öğretimini güçleştirecek bu alfabe taslağında I ı harfi i’yi, Y,y harfi ı’yı, İ i harfi y ve iy’i  U u harfi uw, üw’ü, ū harfi u’yu karşılamaktadır. Bu taslak kamuoyuna sunulurken her bir sese tek harf ilkesine bağlı kalındığı açıklanmış; kiım (kiyim), su (suw), kiu (kiyüw) gibi kelimelerin yazımında gördüğümüz i ve u harfleri iki sese bir harf karşılığı olarak kullanıldığından açıklamayı yapanlar kendilerini tekzip etmişlerdir. Taslakta y (ye) karşılığı olarak i harfinin kullanımı Türk dünyasında yazı birliğini bozacak tercihlerden biridir.

Kazakistan’da bugüne kadar kişi ve kurumların önerdiği 500 civarında alfabe taslağı bulunmaktadır. Bu taslaklar içinde en makul ve bilimsel olanı Dil Bilimi Enstitüsü’ne aittir. Latin alfabesine geçiş sürecinde rol alan kurumlardan Kazakistan Bilimler Akademisi Ahmet Baytursınoğlu Dil Bilimi Enstitüsü, daha önceki ve mevcut Latin harflerine karşı çıkmaktadır. Enstitü, 1991 yılında kabul edilen 34 harfli ortak Türk alfabesinin esas alınarak hazırlanacak alfabenin en doğru karar olduğunu savunmaktadır. Enstitü Başkanı Prof. Dr. Erden Kajıbek, bu düşüncesini Almatı’da kendisini ziyaret ettiğimiz 3 Ekim 2018 tarihinde ifade etmiştir. Kendilerinin teklifi şu harflerden oluşmaktadır: a-b-c (ç)-d- ä-e-f-g-ğ-h-ı-i-j-k-q-l-m-n-ŋ-o-ö-p-r-s-ş-t-w-v-y-z. Ahmet Baytursınoğlu Dil Bilimi Enstitüsü Latin alfabesine geçiş sürecinde önemli görevler üstlenen sorumlu kuruluşlardan biridir. Bu süreçte ülkenin değişik bölgelerinde toplantılar düzenleyerek halkın bilgilendirilmesi sağlanırken, bir yandan da diğer Türk cumhuriyetleri ve Latin alfabesi kullanan ülkelerin tecrübeleri araştırılarak geçişin bilimsel temeller üzerine oturtulması hedeflenmektedir. Enstitü tarafından yazdırılan Jana Ulttık Elipbi Negizinde Kazak Jazuwın Reformalaw: Teoriyası men Praktikası (Almatı 2016) adlı eser bu doğrultuda hazırlanmıştır. Prof. Dr. Erden Kajıbek’in geçen yıl Dilbilimi Enstitüsü Başkanlığından alınmasıyla göreve gelen Enstitü yönetimi siyasetçilerin görüşleri doğrultusunda son taslağı hazırlayıp Başbakana sunmuştur.

Yeni Kazak alfabe taslağı üzerine çok ciddi eleştiriler getiren Dilbilim Enstitüsünün eski başkanı Prof. Dr. Erden Kajıbekov düşüncelerini hükümete bağlı   Dil Siyaseti Komitesi Başkanı Adilbek Kuneshanovich ve dilci meslektaşlarına yazdığı mektupta ifade etmiştir (https://www.dropbox.com/s/pccf1np9z4oz2ji/Til%20Komiteti-Emle.pdf?dl=0&fbclid=IwAR0Q0Pb3HHvCvWwHQDEZXEHG2ym5X-I5aOsFflP3glc1nsYeCzrfb33XPvE). Mektupta yeni alfabe taslağının kendi önerdiği versiyona (Ortak Türk Alfabesinden harflerin alınması) yüzde %95 oranında yaklaştığına ancak %5’lik kısmının yanlışlığına dikkati çeken Kajıbekov ilerleyen dönemde bu küçük hataların doğruları da bozacağını ifade etmiştir. Yeni alfabe ve yazım sistemini Kiril versiyonunun kopyaları olarak gören Kajıbekov’a göre Kazak-Rus veya Rus-Kazak alfabesi değil Kazak alfabesi hazırlanmalıdır. Kajıbekov’a göre bu taslakta bir karakter -bir ses” ilkesi ihlal edilmektedir. Hem ünlüleri hem de ünsüzleri aynı harfle işaretlemek mümkün değildir.  Alfabedeki bir harfin hem orijinal Kazak sesini hem de Kazak kelimelerinde bulunmayan bir yabancı dilin sesini karşılaması imkansızdır. Bir diğer büyük hata ise Latin harfleri U, u ile verilen sesle ilgilidir. Bu sembol hem Kazak dilinin sesine [w] hem de Rus dilinin sesine [u] karşılık gelmektedir. Kazakistan’ın son alfabe taslağının Türkiye’de sevinçle karşılanması ve Türk dünyasında yazıda birliğin sağlandığı algısının yaratılması ilgi çekicidir. Yeni taslağın önceki taslaklardan biraz daha iyi olması muhtemelen bu algıya neden olmuştur. Özbekistan ve Türkmenistan alfabelerindeki farklı harflerin varlığına yönelik eleştirilerin Kazakistan’ın son taslağına yapılmaması konuyla ilgili olanların yüzeysel yaklaşımlarını göstermektedir.

Tablo 4: 28 Ocak 2021 Tarihli Kazak Latin Alfabesi Taslağı
https://strategy2050.kz/en/news/new-latin-alphabet-to-restore-original-spelling-strengthen-kazakh-language/

Yeni Latin versiyonunda bazı kelimelerin yazılışına bakıldığında Türk dünyasında yazı birliğine büyük zarar verecek kullanımların olduğu görülür. Bir kelimenin konuşmada diğer Türk dillerine olan yakınlığı yazılı biçimlerle uzaklaşmasına yol açacaktır. Mesela kiyim (giyim) şeklinde söylenen kelimenin kiım biçiminde yazılması kendi alfabesinde de aynı harfler bulunan bir Türkiye, Azerbaycan Türk’üne şaşırtıcı gelecektir. Kazakçada Nur-Sultan  Nazarbayev şeklinde söylenen ve Latin alfabesi kullanan bütün Türk dillerinde Nur-Sultan  Nazarbayev biçiminde yazılan kurucu liderin ismi sadece Kazakçanın yeni Latin alfabe taslağına göre Nūr-Sūltan Nazarbaiev olarak yazılacaktır. Kazakistan’ın kurucu başkanının soy adı yeni alfabeyle Nazarbaiev biçiminde yazılacaktır. Bu yazım ilk bakışta Türkiye Türk’ü için üç ünlü harfin yan yana gelmesi olarak algılanacaktır. Halbuki kelimenin Kiril alfabesiyle yazımında bile (Назарбаев) iki ünlü yan yana gelmiştir. Rusçadan geçen ve daha çok bayan adı olarak kullanılan Aida kelimesi ile sesletimi farklı olan Kazakça aіda “ayda” (ayda bulunan) kelimesinin aynı biçimde yazılışı dil öğretiminde güçlük çıkaracak örneklerden biridir. Yer (Nūr-Sūltan) ve şahıs adlarının (Aida) yazımında, sesletiminde sorunlara yol açması muhtemel olan yazımlar da dikkati çekmektedir. Kazakçadaki bazı kelimelerin yeni Latin alfabesindeki yazımının Latin alfabesi kullanan diğer Türk dillerinden oldukça uzaklaştığını gösteren birkaç örnek: Kıymak anlamındaki qıyuw kelimesi yeni alfabe taslağına göre qiu şeklinde yazılacaktır. Aynı kelime Türkiye ve Gagauz Türkçesinde kıyuv, Azerbaycan ve Özbek Türkçesinde qıyuv, Türkmen Türkçesinde ise kyýuw şeklinde yazılmaktadır. Aynı durum giymek anlamındaki kiyüw kelimesinde de görülür.  kiu biçiminde yazılacak olan kelimenin yazımı Türkiye, Gagauz, Azerbaycan Türkçelerinde kiyüv, Özbek Türkçesinde kiyuv ve Türkmen Türkçesinde  kiýüw şeklindedir. Kazak Türkçesinde söylenişi kisilik olan ve kısılık biçiminde yazılan kelime Türkiye, Gagauz, Azerbaycan ve Özbek Türkçelerinde kişilik, Türkmen Türkçesinde ise kishilik biçiminde yazılmaktadır.  Kazakistan’ın yeni kabul ettiği alfabe taslağının Latin alfabesi kullanan diğer Türkçelerin alfabesinde yazıda birliği bozduğunu ve diğer Türk dillerinden uzaklaştığını aşağıdaki kelimeler üzerinden de görmek mümkündür: syi < sıy  (hediye),  sıy, (T.T., AzT. Gag.T., Özb. T);  syý (TürkmT.); igılık < iygilik (iyilik)  Latin alfabesi kullanan Türk dillerinde iygilik;  syiymdylyq < sıyımdılıq  (hacim),  sıyımdılık (T.T. Gag. T.), sıyımdılıq (Az.T, Özb. T.) syýymdylyk Türkm.T.) ırımşık <irimşik (peynir), irimşik (T.T., AzT. Gag.T., Özb.T.), irimshik (Türkm. T)

Sonuç

Yazı dili olarak Kazakçanın 150 yıllık bir tarihi vardır. Bu kısa sürede Arap, Latin, Kiril ve yeni Latin olmak üzere dört farklı alfabede yazılı eserlerin verilmesi Kazak halkının kültürel sürekliliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Ülkenin etnodemografisi bağımsızlığın ancak 40. yılında zorla dayatılan ve Kazakçayı olumsuz etkileyen Kiril alfabesinin bırakılarak Latin alfabesine geçişi olağan sayacaktır. Kazakistan’ın kurucu lideri Nazarbayev reformları zamana yayarak gerçekleştiren bir anlayışa sahiptir. Alfabe konusunda aynı zamanda halkın tepkilerini de dikkate alan Nazarbayev, demokrat bir tutumla Ekim 2017 tarihinde kabul edilen ve her kesimin tepkisini çeken bol apostroflu Latin versiyonundan vazgeçerek nispeten daha makul bir alfabeyi Şubat 2018’de kabul eden kararnameyi imzalamıştır. Alfabenin son taslağı ise Tokayev döneminde hazırlanmış olup kamuoyuna sunulanların dördüncüsüdür. Zaman içinde bunların sayılarının artması muhtemeldir.

Diğer Türk cumhuriyetlerinde olduğu gibi Kazakistan’da da son 25 yıl içinde bir ulus devlet yapılanmasına adım adım geçilmektedir. Aynı zamanda piyasa ekonomisine geçişte mesafe alan Kazakistan’da dil konusu en siyasi ve en tartışmalı konuların başında gelmektedir. Kazak Türklüğünün zırhı durumundaki Kazakça, sosyolengüistik açıdan incelenmesi gereken bir dildir. Özellikle Sovyet dönemi, dilbilimini tamamen siyasallaştırmıştır. Kazak Türkçesinin dil içi ve dil dışı alanlarında bağımsızlıktan bu yana çok önemli değişimler olmuştur. Alfabe değişimini Rusça karşısında Kazakçanın statüsünün yükseltilmesinde birincil amaçlardan biri sayan Nazarbayev, uyguladığı milli siyasetin gereğini yerine aşamalı olarak getirmektedir. Kazakistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlık sonrası siyasi anlayışı bengü el “milletin sonsuza kadar yaşaması” terimiyle ifade edilmektedir. Eski Türk yazıtlarından ilham alınarak oluşturulan bu kavram Türkoloji ilmini Kazak siyasetinin merkezine yerleştirir. Bu anlayış, ortak Türklük ruhunu, ortak Türklük vatanseverliğini Türk devletlerinin işbirliği ve etkileşimini sağlamanın önemli etkeni olarak görmektedir (Tüymebayev, Yeskeyeva 2017:27-28). İlmi Türkçülük olarak da görülen Türkoloji ilminin geliştirilmesi için Kazakistan’da Türk Akademisi gibi kurumlar kurulmuştur.

Türkçülük ve Yeni Avrasyacılık teorisinin devlet siyaseti anlamında önde gelen uygulayıcılarından Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’in himayesinde hazırlanan Turan Atlası’nı [Turan na starinnıx kartax atlas (Eski Haritalarda Turan Atlası) Moskova-Almatı 2008] ve bazı Kazak Türkologların oluşturduğu Turan Dil Birliği Teorisi (Tüymebayev, Egerov2009:13-14), Kazakistan’da Türkoloji bağlantılı devlet siyasetine yönelik örneklerden ikisidir. Nitekim Haziran 2019 yılında Nazarbayev’in yerine Cumhurbaşkanı seçilen Kasım Cömert Tokayev kabul edilen Latin alfabesindeki eksiklerin giderilmesi talimatı verdi. Tokayev, sosyal medya üzerinden 21 Ekim 2019 tarihinde yaptığı açıklamada, Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçiş kararının iki yıl önce alındığını hatırlatarak, alfabede hala eksikliklerin bulunduğunu, dilbilimcilerin alfabeyi iyileştirmesi yönünde çalışması gerektiğini belirtmiştir. Bunun üzerine Kazakistan dilcileri çok kısa sürede alfabedeki aksaklıkları tespit etmiş ve Kasım ayında yeni bir alfabe taslağı hazırlamışlardır. Dilbilimcilerin hazırladığı taslak alfabe ortak Türk alfabesinden seçilen harflerden oluşmaktadır.

Türk dünyasında bütünleşmenin en önemli araçlarından biri olan Latin alfabesinin Kazakistan’da kabulüyle Nazarbayev ve onun izinden giden yeni Cumhurbaşkanı Tokayev tarihî görevlerinden birini daha yerine getirecektir. Alfabe değişiminde Kazakistan’ı Kırgızistan takip edecektir. 2021 yılında tamamen Latin alfabesine geçecek olan Özbekistan’da önümüzdeki zaman diliminde ö, ğ, ş, ve ç seslerinin Türkiye’nin kullandığı Latin alfabesindeki aynı harflerle karşılanacağı yönünde görüşler ortaya konmuştur (https://kun.uz/uz/09412166). Kazakistan’ın “mengilik el siyaseti”, Orhun Yazıtlarından ilhamını alır ve ülkeyi ve milleti sonsuza kadar yaşatacak bir ruhu yansıtır. Türk dünyasının bütünleşmesi noktasında Kazakistan’ın ortak Türk alfabesiyle uyumlu bir tercih yapacağı beklenmeli ve Türkiye bu konuda gerekli kültürel diplomasiyi yürütmelidir. Türk dünyasında dil birliğinin sağlanmasında en önemli öncelik, alfabe birliği yanında yazı ve yazım birliğinin oluşturulmasıdır. Bu hususta büyük adımlar atılmıştır. Bu bakımdan alfabe ile ilgili çalışmaların tekrar gözden geçirilmesinde ve özellikle ortaklıkların desteklenmesinde büyük yarar vardır.

Bugün bir problem olarak karşımızda duran alfabe meselesi, mutlaka ilmi esaslar dâhilinde umum Türklüğü hayrına olacak bir çözüme kavuşturulmalıdır. Özellikle ortak bir Türk alfabesi söz konusu ise, bu bütün Türk ilim adamlarının ortak katılımları sonucu hazırlanmalıdır. Bunun için vakit geçirmeden bir kongrenin toplanması ve bu konuda karar alması gerekir. Daha önce yapılan zoraki ve gayrı ilmi uygulamalardan ders alınmalıdır. 18-20 Kasım 1991 günleri Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen ‘Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu’nun sonuç bildirisinde Türk boyları için Latin asıllı 34 harfli alfabenin ortak Türk alfabesi olarak esasa alınması tavsiye edilmiştir. Şimdilik bu alfabenin kullanılması Türkler arasında iletişim ve kültür birliğinin sağlanması için önemlidir.

Türk dünyasının gözleri Türkiye Cumhuriyeti’ndedir. Bir ümit kaynağı haline gelen Türkiye, kardeş Türk boylarındaki gelişmelere karşı hazır ve teçhizatlı olmak zorundadır. Bunun için vakit geçirilmeden bu sahada araştırmalar yapacak uzmanların yetiştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca Türkiye Türkçesinin problemleri de bir an evvel giderilmelidir. Dünyadaki ve Türk nüfusunun yaşadığı yerlerdeki gelişmelerin ışığı altında millî stratejinin ne olduğu ortaya konulmalıdır. Bilgisayar alanında gördüğümüz çok hızlı gelişmeler Latin alfabesine geçme yönünde bütün Türklere harekete geçirmelidir. İnternet, Network gibi sistemler iletişim ve haberleşme birliğini sağlayacaktır. Teknolojik yenilikler de Türklerin yazıda birliğinin gereğini işaret etmektedir.

Türklerin tek bir alfabede birleşmeleri kültürel ilişkileri arttıracağı gibi büyük bir homojen birlik de oluşturacaktır. Fakat şu husus hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıdır. Ortak bir edebî Türk dili etrafında birleşmek esas gayedir. Bizi bu gayeye götürecek ilk vasıta da şüphesiz ortak bir alfabedir. Türk dünyasının ortak alfabe kullanması esas gayeye yönelik olursa daha faydalı olacaktır. 20. asrın başlarına kadar ortak alfabe -Arap alfabesi- kullanan Türk dünyasında yeni yazı dilleri oluşmuş, Gaspıralı’nın önderliğinde ortak edebî dile matuf, “dilde birlik” yolunda önemli adımlar atılmıştır. Şu anda ise alfabe üzerindeki çalışmalar yoğunlaşmış, esas gaye olan ortak edebî Türk dili konusu arka planda kalmıştır. Aslında gaye, ortak edebî Türk dilinin oluşturulması olursa, alfabe meselesi kendiliğinden çözüme kavuşacaktır. Alfabe meselesinin ve lengüistik değişikliklerin incelenmesi bu bölgelerin gelecekteki gelişme imkânlarını biraz olsun aydınlatacaktır. Türk dünyasında değişik zamanlarda ve yerlerde Ortak Türk dili ve Latin esaslı ortak Türk alfabesine geçilmesi yönünde alınan kararlar bu zamana kadar gerçekleştirilemese de Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan ve Gagauz Eli gibi Türk ülkelerinde ortaklıklara kapalı Latin esaslı alfabelerin kabul edilip uygulandığını görmekteyiz. Latin alfabesine geçme hususunda Kazakistan’da da güçlü bir irade belirmiştir. Bizzat önceki Devlet Başkanı Nazarbayev, en geç 2025 yılında ülkesinin Latin alfabesini kabul edeceğini 2017 yılında açıklamış olsa da Tokayev yönetimi bu sürecin 2031 yılına uzadığını bildirmiştir. Rusya Federasyonu ile sınır problemleri yaşayan ülke bir taraftan stratejik ortak ilişkisini sürdürmektedir. Rusya’nın liderliğindeki bütün, siyasi, ekonomik ve askeri yapılanmaların içinde olan Kazakistan Putin yönetimi ile ilişkileri bozmak istemediğinden Latin esaslı alfabe taslağında Kiril alfabesinin etkisini yansıtmak ve gerekirse Latin alfabesine geçiş süresini 2031’den sonra da uzatabileceğinin sinyallerini Moskova’ya göndermektedir. 

Kırgızistan’da da alfabe değişimi konusunda tartışmaların başlamış olması sevindiricidir. Türk dünyasının kültürel bütünleşmesi yönünde çalışan kurumların başında Kazakistan’daki Türk Akademisi gelmektedir. Ortak dil ve alfabenin oluşturulması için araştırmalar ve toplantılar yapan Akademinin faaliyetleri kısa vadeden ziyade uzun bir zaman dilimine ihtiyaç duymaktadır. Kazakistan’ın yakın zamanda olmasa da 34 harfli ortak Türk alfabesinden hazırlanan Latin taslağını kabul edeceği kuvvetle muhtemeldir. Türk dünyasında bütünleşmenin en önemli araçlarından biri olan Latin alfabesinin Kazakistan’da kabulünün ardından Kırgızistan’da da aynı gelişmelerin olması kaçınılmazdır.  2021 yılında tamamen Latin alfabesine geçecek olan Özbekistan’da önümüzdeki zaman diliminde ö, ğ, ş, ve ç seslerinin Türkiye’nin kullandığı Latin alfabesindeki aynı harflerle karşılanacağı yönünde görüşler ortaya konmuştur.

Son yıllarda kitle iletişim araçlarıyla Türkiye Türkçesinin ülke sınırları dışında geniş bir alana taşınması ortak dil oluşumunda en önemli işlevi görmektedir. Uydudan yapılan radyo ve televizyon yayınları, ağ ortamındaki yayımcılık, yurt dışında da yayımlanan gazeteler ve dergiler, yabancı ülkelerde açılan öğretim kurumları ve kurslar aracılığıyla bugün Türkiye Türkçesi geniş bir coğrafyada, etkin bir biçimde varlığını sürdürmektedir. Türkiye televizyonlarında gösterilen dizilerin Türk dünyasında rağbet görmesi Türkiye Türkçesinin de ortak dil olarak yayılmasını ve benimsenmesini kolaylaştırmaktadır. Azerbaycan ve İran’da Türkiye Türkçesinin varlığı gittikçe daha fazla hissedilmektedir.

Kaynakça

ABDURAHMANOV Gani (1999),“Özbek Türkçesine “Devlet Dili” Statüsünün Verilmesi”, VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi’ne Sunulan Basılmamış Tebliğ, İstanbul.

ALUKAY, Şamil (1977), “Çarlık Rusya’nın ve Sovyet Rejiminin Ruslaştırma Politikası”, Kazan, Yıl VII, Sayı 120, s. 19-22.

BAYÇURA, Uzbek (1982), “İçtimai-Tarihî Amillerin Alfabeler ve İmlalar Üzerindeki Tesiri”; Türk Kültürü Sayı 226, s.218-222.

BOZDAĞ İsmet (1990), “Bir İnsan, Dinini, Dilini, Milletini Değiştirebilir Ama Irkını Asla…!” Dış Politika, Sayı 9, s.168-169.

CELİLOV Firudin, (2000), Azәr xalqı. Seçmә yazılar. Bakı, Çaşıoğlu.

COOPER, R. L., (1989), Language Planning and Social Change, Cambridge: Cambridge University Press.

FIERMAN, William (2009), “Identity, Symbolism, and the Politics of Language in Central Asia”, Europe-Asia Studies, C 61, S 7, s. 1207-1228.

İMER, Kamile (1998), Türkiye’de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.

KABADAYI, Osman (2018), “Kazakistan’ın Yeni Latin Alfabesine Geçiş Süreci Üzerine Bir Değerlendirme”, Yeni Türkiye, S 101, s. 394-406.

KAYDOROV, Ebduali (1997), “Kazakistan’da Lâtin Alfabesi Meselesi”, Bilig, S 5, s. 191-193.

LANDAU Jacop M.; Barbara Kellner-Heinkele (2001), Politics of Language in the ex-Soviet Muslim States, Anu Arbor, The University of Michigan Pres

SARIYEV Berdi (1999) “Türkmenistan’da Alfabe ve Bugünkü Gelişmeler”, Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyası Yansımaları Sempozyumu, Trabzon, KTÜ. Yayınları. s. 117-120.

SAUSSURE F. De (1978), Genel Dilbilim Dersleri I, (Çev. Berke Vardar), Ankara, Türk Dil Kurumu Yay.

SÖYLEMEZ, Orhan (2018), “Nursultan Nazarbayev’in “Geleceğe Doğru: Manevi Uyanış” Bildirisinde “Millî Kimlik ve Yeni Alfabe”, Yeni Türkiye, S 101, s.377-384.

TACEMEN, Ahmet (1994), Rus Egemenliğindeki Türklerin Alfabelerinin Değiştirilmesi 1769-1940; Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri.

Türkmenistan Ülke Raporu (1996) TİKA, Ankara.

TÜYMEBAYEV, Janseyit- Magripa Yeskeyeva (2017), Türkolojinin Tarihi-Dil Bilimsel Esasları, (Türkiye Türkçesine Aktaranlar: A. Mayemerova, E. Kaljanova), Almatı, Kazığurt Yayınevi.

TÜYMEBAYEV,J. K., N. İ. Egerov, A. A. Çeçenov (2009), Aktual’nıye problemı issledovaniya yazıkov tsentralnoy Azii. Turanskiy yazıkovoy soyuz, Kökşetav,  KGUV

Elektronik Kaynaklar

https://egemen.kz/article/158164-latyn-alipbiininh-ulgisi-tanystyryldy (Erişim tarihi:14-11-2018)

http://ult.kz/post/nazarbaevka-zhana-latyn-alipbii-tanystyryldy-foto1[Erişim tarihi: 14-11-2018].

https://www.dropbox.com/s/pccf1np9z4oz2ji/Til%20Komiteti Emle.pdf?dl=0&fbclid=IwAR0Q0Pb3HHvCvWwHQDEZXEHG2ym5X- Erişim tarihi:31-01-2021)

https://strategy2050.kz/en/news/new-latin-alphabet-to-restore-original-spelling-strengthen-kazakh-language/( Erişim tarihi:31-01-2021)

(https://kun.uz/uz/09412166 Erişim tarihi:19-12-2018)

[1] Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, batsiz@gmail.com

1 Mart 2021 tarihli bu yazı “Nevzat Özkan Armağan Kitabı” için hazırlanmıştır.