Alaaddin Korkmaz’ın
Ardından
Fazlı KÖKSAL
Sosyal medyada 2020 yılında yaptığım son paylaşımda “2021 acıları çok daha az yaşadığımız bir yıl olsun.” Demiştim… Ama anlaşılan o ki; Korona yüzünden 2021’de de çok acı yaşayacağız. 1 Ocak günü sabahı kötü bir haberle sarsıldım: “Alaaddin Korkmaz da Uçmağa vardı…”
Türk Milliyetçiliği ve Türk Dünyası, sayısı gittikçe azalan “Düşünen Adam”larından birisini, bir vefa timsalini kaybetti… Vefatını “Uçmağa varmak” olarak ifade etmem de, “vefa timsali” olarak tanımlamam da laf olsun diye değil…
Alaaddin Korkmaz vefalıydı… Terki diyar eden dostlarını anlatan yazılar yazmayı ihmal etmezdi… “Yücel Hacaloğlu Uçmağa Vardı”, “Söğüt Ağabey: Nevzat Kösoğlu”, “Cevat Heyet’in Ardından: Türk Dünyası’nın Bir ‘Aksakal’ı Daha Göçtü”, “Yüreğine Yenik Düşen Bozkurt: Ayvaz Gökdemir / Ayvaz Ağabey Uçmağa vardı…” başlıklı yazıları bende iz bırakanlar… Görüldüğü gibi dostlarının vefatını “Uçmağa varmak” olarak tanımlıyordu…
Alaaddin Korkmaz milliyetçi camiada çok tanınan bir kişi olduğu için, adını yıllar önce duymuştum… Gıyaben tanıyordum ama tanışmamız, dostluğumuz çok yakın zaman diliminde gerçekleşti… Sosyal medyada önce facebookta, sonra twitterde karşılıklı takipleşmeye başladık. Sonra telefon sohbetleri. Türkçe’yi iyi konuşan, iyi yazan aydınlardan birisi olduğu için, yazılarımda yazım ve anlatım hatası tespit ederse, telefon açar uyarır düzelttirirdi…
Sanıyorum 2018 yılı son baharında bir gün beni telefonla arayarak, bir balık lokantasında yemeğe davet etti… Tanıyanlar bilirler, randevularıma zamanında, hatta zamanından önce gelmeye çok özen gösteririm. Ama bir yanlış anlama neticesinde Sayın Alaaddin Korkmaz ile olan bu ilk randevuma geciktim. Algıladığım randevu saatinden çok önce lokantaya gelmeme rağmen onun beklediğini görünce şaşırdım. Sonuçta benim yanlış anladığım anlaşıldı. Çok mahcuptum…
Alaaddin Bey de, “Randevuya geç gelmek biz Türklerin asli özelliğidir.” dedikten sonra, bana Türk Dünyasının büyük şairi Bahtiyar Vahapzade’den bizzat dinlediği bir anıyı nakletti…
“Yılını tam hatırlamıyorum, Sovyet rejiminin yumuşadığı yıllardı, 1980’lerin sonu olmalı. Bir toplantıya katılmak üzere Almanya’ya Berlin’e gitmiştim. Berlin’de dolaşırken birkaç Türk genci beni görüp tanıyınca hemen yanıma geldiler. Türk milliyetçisi olduklarını söylediler, biraz hoş-beşten sonra, beni derneklerinde sohbet etmeye davet ettiler. Memnuniyetle kabul ettim. Derneklerinin adresini verdiler. Cumartesi günü 14.00 de sohbete başlamak üzere anlaştık. Ben 13.30’da derneğe geldim, dernek kapalı… Derneği gören bir yerde bekledim… 13.55’de iki kişi geldi derneği açtı… Dinleyiciler, 14.00 den sonra yavaş yavaş gelmeye başladılar. Saat 14.30’da 5-10 kişi olunca sohbete başladık… Dinleyicilerin pek çoğu 15.00’e doğru geldi…
Sohbete şöyle başladım; Ruslar ve onların etkisindeki Azerbaycan yöneticileri yıllarca bizlerin Türk Değil Azeri olduğumuz, ayrı bir millet olduğumuz yalanını pompaladı. Halkımızın bir bölümü bu yalanlara inadı… Ama biz ziyalıların (aydınların) büyük çoğunluğu bu yalana inanmadı… Ben hiç inanmadım. Ama yılların şartlanmışlığı ile ufak da olsa bir şüphem vardı. Bugün o şüphem de kalktı. Biz şeksiz şüphesiz Türk’üz. Dinleyicilerimden birkaçı ‘bu kanaate nasıl vardınız’ diye sorunca ‘Kimse toplantıya zamanında gelmedi. Biz de de öyle olur. Demek ki randevuya zamanında gelmemek Türklerin ortak özelliği”
Gerçekten yanlış anlamaktan kaynaklanan bu gecikme için bir daha yüzüm kızardı… Ama bu sayede Bahtiyar Vahapzade’yi rahmetle andık.
Yaptığım hatayı hiç affetmedim ve kamuoyu huzurunda özür dilemek için facebook hesabımda olayı ayrıntılı olarak anlattım.
O paylaşımımım altına yazdığı şu cümleleri, yaşadığım sürece bir şeref madalyası gibi zihnimde taşıyacağım:
“İnsanın ihtiyarında olan önemli bir imkândır dostunu seçmek. Başta doğduğumuz muhit olmak üzere, yaşadığımız çevrelerden, eğitim süreçlerimizden, meslek hayatımızdan, sosyal çevremizden ‘dost’lar seçeriz. Seçeriz, çünkü dostluk da dostlar da önemlidir hayatımızda.” Fethi Ağabey ne güzel anlatır ‘dost’u…(Fethi Gemuhluoğlu,Dostluğa Dair)
Dostlarımı büyük bir zenginliğim olarak görürüm.
Sevgili Fazlı Köksal’ı son senelerde, ‘sosyal medya’ diye adlandırılan Facebook ve Twitter paylaşımlarından tanıdım. Geniş ilgi alanları, fikirleri, bunları ifade ediş tarzı, daha da önemlisi bir aydında bulunması gereken olgunluk ve kendine güveni ile doğrusu dikkatimi çekti.
Bazı sebeplerle sosyal hayatın biraz dışında kalmama rağmen, onunla tanışmak ve gönülden gönüle zaten teşekkül etmiş olan dostluğu ‘vicahiye çevirmek’ istedim.
Bahsettiği buluşma işte bu yüzdendi.
Yukarıda, ‘bir müfettiş titizliğinde tutulmuş zabıt’ gibi eksiksiz naklettiği not ise bir nevi ‘Türklük senedi’ olduğu için (Çünkü ikimiz de Türk Milliyetçisiyiz) yani hoş bir hatıra olsun diye anlatılmıştı. Zarafetle buraya kaydettiği için teşekkür ederim. Basit sanılan bazı anılar, galiba sonraları önemli birer belge de sayılabiliyorlar.
O yemekte çok şeyden bahsettik. Ama o anlamlı notu kayda geçirerek, vefat ettiğinde Türk Dünyasının en büyük şairi olan Bahtiyar Vahapzade’yi bir kere daha rahmetle anmamıza vesile yaratması güzel oldu. (O kadar koyu bir sohbet oldu ki bir resim çektirmeyi bile akıl edemedik.)
Dostluk dediğin güzel bir kitap
Hava gibi
Su gibi
Ekmek gibi
Vazgeçilmez bir tad (B.R.Eyüboğlu)”
Yazının başlığını “Alaaddin Korkmaz da Uçmağa Vardı” olarak belirlemiştim… Ama yazıyı yazarken, Sayın Alaaddin Korkmaz’ın dostluğumuzu nitelendiren cümlelerini yeniden okurken, yazının başlığını “Bir Dostu Kaybetmek” olarak değiştirdim… O zaman, Sayın Korkmaz’ın hayıflandığı “fotoğraf çektirememek” meselesine hiç takılmamıştım. “Nasıl olsa yine buluşuruz. O zaman çekiniriz.” diye düşünmüştüm. Hiç de öyle olmadığını, yarının garanti olmadığını, bir kez daha ve acı bir şekilde öğrendim.
Birbirini çok iyi anlayan, aynı frekanstan konuşan iki dosttuk… Onun ruh dünyamda boşalttığı yeri doldurmak imkânsızdan da öte…
Alaaddin Korkmaz’ın facebookdaki son paylaşımı 9 Kasım günü yapmıştı: Üzerinde Gençliğe Hitabe bulunan bir Atatürk fotoğrafı. Ve onun notu: Türk Gençleri! #GençliğeHitabe okuyarak ve her kelimesini hakkıyla anlayarak Büyük Atatürk’ü anınız.
Ruhu şad, mekanı uçmağ olsun…
Tam yazıyı noktaladım. Facebook’tan bir uyarı “Alaaddin Korkmaz ile anıların var”.
İlginç bir tevafuk: 1 Ocak 2017 günü Alaaddin Korkmaz bir paylaşım yapmış, ben de onu paylaşmışım. Facebook onu hatırlatıyor:
‘Dinci paradigma’ iflas etti!
-'Islamcılık'ın sadece yıkıcı bir 'ideoloji' olduğu iyice meydana çıktı.
-Siyasal İslam artık gayrı-ahlaki bir çukurdadır.
-Uydurulmuş din hepimizi etkilemiş ve potansiyel birer IŞİD haline getirmiştir.
-IŞİD günümüzün 'Yezid'idir. 'Yezid'ler cehaletle beslenirler.
-Devlet, ortak toplum alanları ve özellikle eğitimdeki bütün dini motif ve yönelişler iptal edilmelidir.
-Siyasetin dilinden bütün dini kavram ve kelimeler silinmelidir.
-Devlet dünyevî yani laik olmalı; insanlar ise dinlerini istedikleri gibi yaşamalıdırlar.
-Cehaletin dini İslam değil,#EmeviDini 'dir.
Türk aydını ikiyüz yıllık 'teceddüt' (yenileşme ve aydınlanma) davasına sahip çıkmalıdır.