BÖYLE MUHALEFET OLMAZ – 1
Gültekin ÖZTÜRK
İki yıldan beri yeteri kadar yazdığıma ve yazıldığına inandığım için artık “Suriye’ye ne olacak? Mısır’ı nasıl bir gelecek bekliyor? Yarın nasıl bir Ortadoğu göreceğiz?” gibi sorulara cevap arayan/veren yazılar yazmayacağım.
Bu yazımda Türkiye’yi karanlık bir sokağa sokan Erdoğan ve AKP iktidarına karşı yürütülen “yanlış muhalefet stratejisinden” söz edeceğim.
Yürütülen yanlış/tutarsız söylem ve eylemlerinden dolayı muhalefetin iktidara karşı yürüttüğünden daha etkili bir şekilde “Muhalefete, muhalefet edebilen Erdoğan iktidarının” seçim başarılarının sebeplerine değinmeye çalışacağım.
Erdoğan’a, başta “Mısır/Suriye olmak üzere ABD’ye endeksli Ortadoğu siyaseti ve Türk Dünyasına uzak dış politikalarından” dolayı kızıyor/kınıyor çok sert eleştiriler yapıyoruz.
Türk Milliyetçileri olarak PKK meselesinde girdiği çıkmaz yol sebebiyle “hain” bile diyoruz ve bunu yüzde yüz haklı olduğunuzu düşünerek/inanarak yapıyoruz.
Öyle ya dış seyahat ve temaslarını ABD iznine bağlamış, bütün komşularıyla kavgalı Türkiye’nin mimarı bir başbakanı alkışlayamazdık.
Türk dünyası inim inim inlerken, Kerkük’te, Tuzhurmatu’da, Hocalı’da, Urumçi’de Müslüman Türkler katledildiğinde kör-sağır-dilsiz olan Tayyip Beye aferin diyemezdik.
“Türk Milliyetçiliği ayaklarımın altındadır” diyebilen ve uyguladığı sakat siyasetle bölücü terör örgütünü meşrulaştıran Erdoğan’ı takdir edip “Türkiye seninle gurur duyuyor” diyecek halimiz elbette yoktur.
Elbette AKP-BDP/PKK zihniyetine, o fikriyatı destekleyenlere kızıp üzerlerine gazap edeceğiz. Bu noktada bir terslik ve de yanlışlık yoktur.
Yanlışlık, AKP’ye karşı “İnsan hakları ile demokrasi konusunda çifte standart uyguladığı ve “dini siyasete alet ettiği” suçlamasına dayalı yürütülen muhalefet stratejisinde kullanılan dil, uygulanan yöntem ve üsluptur.
Laikliği dinsizlik sanan, her namaz kılanı, oruç tutanı tarikatçı/cemaatçi diye yaftalayan, mezhep çatışmalarından nemalanmaya çalışan veya “demokrasi” diye bağırırken “ordu göreve” diyerek demokrasi dışı yöntemlerle Erdoğan’ı alaşağı etmeyi düşünen Ulusalcı Marksist kanat aklı sıra muhalefet yapıyor.
Aklı bir karış havada kimi Türk Milliyetçileri de kalkmış “etkili muhalefet böyle olur” diyerek bize, arkasında halk desteği olmayan,çatışmayı, hakareti, iftirayı, gençleri kışkırtmayı “demokratik muhalefet” zanneden bu anarşist solcuların kuyruğuna takılmayıöneriyorlar.
Şimdi ben bunlara “aklınız bir karış havada” demeyeyim de “Akıllara zarar, evlere şenliksiniz mi diyeyim?”
Ulusalcı İP/TGB/DHKP-C ile CHP/Ulusal solcuların kuyruğuna takılmaya hevesli Türk Milliyetçileri önce kendinize;
İktidar olsak destek verme önceliğimiz Kerkük/Urumçi mi yoksa Suriye ile Mısır mı olacaktır?” diye sorun ve cevaplayın.
Sonra da Ulusalcılara sorun bakalım;
İnsan hakları ihlalleri, darbeler ve diktatörlerin zulümleri karşısında; Türk’e, Arab’a, Şiiye-Aleviye-Sünniye, gayri Müslim ve Müslümanlara yapılmış gibi hiç ayırım yapmadan yaklaşarak tepki verecek/lanetleyecek veya eylem yapacaklar mı?
Türk Milliyetçileri ile aynı ya da bezer bir cevap vermeyeceklerinden eminim çünkü sordum…
İşte benim yetersiz/hatalı hatta Erdoğan’a oy kazandırdığı için yanlış bulduğum muhalefet şekli/stratejisi budur/bunların yaptıklarıdır.
Diğerlerini bilmem ama Türk Milliyetçileri, yanlış, hatalı diye nitelediğim ve özetle anlatmaya çalıştığım bu muhalefet stratejisini/yöntemini düzeltmeliler ve Ulusal Kanal ağzını tez elden mutlaka terk etmelidirler.
Artık anlamalıyız ki AKP’ye karşı bu söylemlere dayalı muhalefet etkili/geçerli ve oy getiren bir muhalefet yöntemi değildir.
AKP muhalifleri “İyi ama Tahrir’i de görün, Kerkük’e de bakın, El Beşir’i anlatın..” gibi söylemlerle Erdoğan’ı sıkıştırmaya çalıştıkça, Erdoğan dini hassasiyetleri kaşıyıp din-iman pazarlayarak parsayı toplamaktadır.
Her konuda ve her sıkıştığında torbasından çıkardığı “imanlı tavşan” ile %49’a oynayan ve kazanan Erdoğan’a karşı “Demokrasi ve insan hakları” söylemleriyle muhalefet etmenin pek getirisi olmamıştır/olmayacaktır.
İşte daha dün gördük/yaşadık/yaşıyoruz; havaya kaldırdığı “dört parmağı” ile tasmalı medya tarafından hipnoz edilmiş taraftarlarını meydanlara toplayıp oyları yine bloke ettiği gibi kaçanları oyları da geri kaptı.
AKP muhalifleri ise bu gerçeği göremediği için halen ısrarla Erdoğan’ın havaya kalkan “dört parmağını” eleştirmeyi sürdürüyor ve bunu etkili muhalefet etmek sanıyorlar.
Siyasi ümmetçiler için dün alkışladıkları Tahrir’den bugün Edeviyye Meydanına taşınmak/orada yaşamak çok doğru bir siyasi duruştur.
Meydanlara/statlara toplananlar, hatta Allah’a secde için gittikleri camilerde İhvan siyasetine kalkan “dört parmaklı” eller açıkça gösteriyor ki Erdoğan’ın el salladığı İhvan/Nahda veya AKP gibi siyasal İslamcı hareketlerin tribünlerinde, Sünni Müslüman Mursi’ye ağlamak/destek olmak veya Alevi Esad’a saldırmak kahramanlık sayılan çok yüce bir davranıştır.
Ve işte bu duruşu/davranışı sebebiyle Erdoğan, O cephede/İhvan gözünde bir kahramandır ve “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye her şekilde alkışlanmaktadır.
“Ilımlı İslam anlayışı/hareketi” takdim edildiği/tanıtıldığı/pazarlandığı veya zannedildiği gibi demokratik bir siyasi hareket değildir.
Hıristiyan Batının icadı olanAB(D) desteği/yönlendirmesi ile İslam ülkelerinde etkili olduğunu gördüğümüz İhvan “Müslüman Kardeşler Hareketi” ve benzeri siyasi hareketlerin din adına terör yapanlara başak yetiştiren verimli bir tarla olduğu artık herkesin malumudur.
İhvan’ın Türkiye temsilcisi ise Erdoğan’ın lideri olduğu AKP koalisyonudur ve bu yapı demokrasiyi araç olarak kullanan takiyeci, radikal, antidemokratik tutuma sahip bir siyasi harekettir.
“Domuz bağı” ile din adına kent varoşlarında cinayet işleyenlerin ve güneydoğuda sayısız masumu hunharca katleden “Hizbullahçıların” hangi siyasi akımın içinden çıktığını şöyle bir hatırlayınız.
Hizbullah da El Kaide de “Allahu Ekber” diyerek kafa koparan güya cihatçı diğer katiller de hep din adına siyaset yaptığını söyleyen koalisyonların içinden çıkmıştır.
Erdoğan ve siyasal İslamcılar (!) İhvan’a/Mursi’ye bütün güçleriyle “siyaset kardeşliklerinin” gereği olduğu için destek vermektedirler ve bu davranışlarında da kendilerine göre yüzde yüz haklıdırlar.
Yoksa Erdoğan bizim anladığımız manada gerçekten darbeci düşmanı/demokrasi ve insan hakları savunucusu olsaydı, her yerdeki darbeye, zulme karşı aynı duyarlılıkla tepki verirdi.
Bu AKP koalisyonun iktidar olduğu 2003’den günümüze dünyanın dört bir yanında seçimle işbaşına gelen sekiz meşru yönetim, askeri darbe ile işbaşından uzaklaştırılmıştır.
Peki, Erdoğan bunlara da Mısır darbesine karşı çıktığı gibi karşı çıkıp savaş açmış mıdır?
Ne gezer efendim; Erdoğan ve hükümeti bırakın bu darbecilerle Mısır’daki gibi savaşmayı, bir tek cümleyle bile kınamamıştır.
Aksine Türkiye’yi yöneten AKP hükümeti, bu darbecilerin çoğuyla ittifak kurmuş ve darbeyle işbaşına gelen hükümetleri destekler mahiyette demeçler vermiştir.
Dahası, hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesinin tutuklama kararı olan ve 200 binden fazla insanın katil sanığı BM’nin terörist ilan ettiği Sudanlı darbeci Ömer El Beşir, Türkiye’de el üstünde tutulmuştur.
Bunlar açıkça göstermektedir ki Erdoğan veya Müslüman Kardeşler “Demokrasi taraftarlığı, darbe karşıtlığı, insan hakları savunuculuğu” gibi her kesimin haklı ve geçerli bulduğu söylemleri, “Kendi iktidarlarına yönelik muhalefeti bastırmak” için bir araç olarak kullanmışlardır halen de kullanmaktadırlar.
Eğer muhalefet, Erdoğan’ın bu şekilde kendi tribünlerine oynayıp kazandığını görmüş olsaydı “İhvan’ın Mursi’sine, Arap dünyasından daha fazla sahip çıktığı için ve Suriye iç savaşında neden Müslüman kardeşlerden yana taraf olduğunu sorgulayan yönteminin yetersizliğini” görür ve yeni söylemler geliştirirlerdi.
70’li yıllardan beri dinci siyasetçilerle, Benna/Mevdûdi/Afgani/Seyyit Kutup ile yatıp kalkanların günümüzdeki davranışlarını halen anlayamadığımız için “Mısır ve Suriye iç savaşında İhvan-ı Müslim’den yana taraf olduğu için” Erdoğan’ı öfkeyle eleştiriyoruz ve ne yazık ki bunu da etkili muhalefet yapmak sanıyoruz.
Evet, yanlış ve yetersiz bulduğum dolayısıyla “Böyle muhalefet olmaz” dediğim işte bu körlüktür.
MHP yönetimi ve Türk Milliyetçileri “AKP, ne yapıyor/ne söylüyor da hemen her dini gurubun, Sünni mezhep veya cemaatin desteğini alarak milliyetçilere karşı seçimleri kazanarak iktidara gelmeyi başarıyor?” sorusunu sormalı ve mutlaka geçerli, tutarlı doğru bir cevap bularak bu körlükten kurtulmalıdır.
Bu sorunu doğru cevabını vermeden, mütedeyyin ve laik Müslümanların “Siyasal İslamcı (!) ya da siyasi ümmetçi” hareketleri destekleme sebeplerini anlayıp önleyici tedbirleri almadan Türk Milliyetçileri hiçbir şekilde iktidar yoluna giremezler.
“Böyle Muhalefet Olmaz-2” başlığıyla sonraki yazımda bu konuya devam edeceğim.
Allah kolaylık versin, işimiz zor yolumuz uzundur.
Ne Mutlu Türk’üm diyene!
(*) Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar