Peşinen söyleyeyim; AKP Hükümetinin yürüttüğü güdümlü iç ve dış politikaları, PKK açılımı gibi bilerek veya bilmeyerek ihanet odaklarının ekmeğine yağ süren uygulamalarını hiçbir şekilde haklı/doğru/gerekli bulmadığım için şiddetle muhalefet ettim ve de ediyorum.
Erdoğan’ın bugüne kadar bütün yaptıklarının “AKP/İhvan ideolojisinin” gereği olduğunu ve “Laik/Demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini değiştirip dönüştürme” amacı taşıdığını biliyorum.
Fakat düne kadar yalnızca ben ve benim gibi AKP muhalifleri böyle düşünmekteydi.
Oysa AKP’liler, kendilerine yöneltilen rejim düşmanlığına dair her muhalif söylemi şiddetle reddetmişlerdir. Yaptıkları her şeyin inançlarının gereği olduğunu, kendilerinin hakkın, adaletin ve doğrunun yanında olduklarını “İslam dinini yüceltmek” için kutsal bir savaş verdiklerini iddia etmişlerdir.
Bu iddia içinde olan AKP’lilere “neden İslam için savaşıyorsunuz? ” diye bir suçlama yapmanın herhangi bir anlamı ve siyasi getirisi olabilir miydi?
Elbette olamazdı ve de olmadı. Bu yöndeki söylemler sadece Erdoğancıların saflarını sıklaştırdı ve AKP’den başkasına herhangi bir siyasi getirisi de olmadı.
Fakat yolsuzluk ve rüşvete, bakan çocuklarının adının karışması, ideolojik savunma refleksinden farklı bir durumdur. Ayyuka çıkan son yolsuzluklar karşısında Erdoğan’ın takındığı korumacı tutum sebebiyle, artık durum hükümet aleyhine değişmiştir.
Erdoğan’ın, anayasayı değiştirerek yarattığı yeni hukuka ve özel yasalarla oluşturduğu güvenlik bürokrasisine karşı takındığı tutum, “benim savcım, benim polisim, benim yargıcım” diye getirdiklerini tasfiye için tuttuğu yol “kendi ipini çekmek” gibi bir şey oldu.
Bugün için hükümetin yolsuzluklar karşısında izlediği yoldan dolayı benim ve her yurttaşın “Ey Erdoğan, ey AKP; siz hakkın değil yeşil dolarların yanındasınız” deme hakkı doğmuştur.
Artık her dürüst vatandaş, hırsızı cezalandıran, rüşvetçilere arka çıkan AKP’den hesap sormalı ve bu tutumlarını her fırsatta, her ortamda kafalarına vurmalıdır.
Muhalefet bugünden başlayarak; ihalelerde alınan komisyonları, rüşveti, toplanan hayır paralarının akıbetini, hülasa haram kazanç ile 10 yılda “Karun” olanların artık “Harun” olmadığını, sağlam kanıtlarla teşhir etmelidir.
Bakan çocuklarının aldığı iddia edilen rüşveti ortaya çıkaran devlet görevlilerini “dış güçlerin yönlendirdiği kirli oyunların” aleti olmakla suçlayarak, “siyasi birliktelik” adına yolsuzluğu örtbas etmeye çalışan bir zihniyete, sanırım sadece Türkiye de rastlanmıştır.
Yolsuzlukları, hırsızlıkları, rüşveti, meşru kabul eden herhangi bir ideoloji veya ahlak doktrini yoktur.
Bunları yapanları savunmak için siyasi birliktelik de dâhil hiçbir geçerli sebep gösterilemez.
Rüşveti, nüfuz ticaretini mazur gösterecek herhangi bir ahlaki mazeret de uydurulamaz.
Ne yani bakan çocuklarına veya yakınlarına, çete oluşturan taraftarlarınızın yatak odalarına, milyon dolarları İsrail mi koydu?
Ayakkabı kutularına 4.5 milyon doları, dış güçler mi yerleştirdi?
12 yıllık iktidarında bütün atamaları sen yapmadın da bu paralel devleti ve/veya devlet içindeki çeteleri-cuntaları dış güçler mi, muhalefet mi, faiz lobilerimi, yoksa çapulcular mı kurdu?
Hiç olmadık biçimde iki günde Genel Müdürlüğü ile birlikte 23 il emniyetini dağıtmak niye, nedir bu telaş ve öfke?
Milletin bugününe ve geleceğine karar veren hiçbir siyasi lider, yol arkadaşlarının veya yakınlarının hükümet yetkilerini kullanarak devleti soymasına göz yumamaz.
Dini bütün bir Müslüman hükümet başkanı, siyaset gereği yaptıklarını savunabilir lakin yolsuzlukları İslam için yaptığını söyleyerek savunamaz.
Zira İslamiyet, hırsızlık, devlet malına tecavüz, rüşvet ve suîstimale asla izin veremez.
Evinde bulunan 4.5 milyon doları, rüşvet parası olduğu iddiasıyla tutuklanan Genel Müdürü “Halk Bankasını batırmak istiyorlar. Bunun için komplo kurdular” diyerek koruyamazsınız.
Sayın Başbakan, düne kadar devletin her kademesine görev verdiğin ve “yol arkadaşlarım” diye övgüyle söz ettiklerinize bugün “Bunlar devlet içinde paralel devlettir/çetedir/cuntadır” diyemezsiniz, derseniz de inandırıcı olamazsınız.
Zira sağlıklı düşünen ve davranan hiçbir devlet adamı, hiçbir başbakan, mahkemeye intikal eden yolsuzlukları “adam olun be adam!” diye başlayan sözlerle bin türlü bahane göstererek bir yerlere yansıtamaz ve örtbas edemez.
Hükümet faaliyetlerinizi abartabilirsiniz. Yapmadıklarınızı da yapmış gibi gösterip övünebilirsiniz. Fakat yüce dinimizi kullanan yandaşlarınızın, yolsuzluk denizinde yüzen gemiciklerine göz yuman bir devlet düzenini savunamazsınız.
Hele hele “başörtüsü, din, mazlum insanlar” edebiyatı yaparak, ayakkabı kutusundan çıkan rüşvet parası dolar balyalarını “İmam hatip okulu için bağış parası” diye hiç ama hiç savunamazsınız.
Cemaati, savcıyı, polisi, faiz lobisini anladık da şu ABD de nereden çıktı?
Hani dosttunuz, hani kral gibi karşılanmıştınız. Hani Obama size sormadan adım atamıyordu.
Ne oldu da birdenbire sanki ABD size diz çöktürüyormuş gibi “…bizi götüremezsiniz, asla çöktüremezsiniz!” diye gürlediniz?
Sizi çileden çıkaran nedir ki stratejik ortağınız ABD’ye “Al şu elçini, yoksa ben alırım!” anlamına gelen tehditler gönderdiniz?
Neler oluyor size böyle, nedir bu restleşmeler usta?
Tam da dünyaya meydan okuduğunuz, BM’yi yeniden düzenlemek için üye devlet liderlerine ayar üstüne ayar verdiğiniz ve artık büyük oyun kurucu devlet olduğunuzu söylediğiniz bir zamanda, yol arkadaşlarınız ve ortaklarınız tarafından içine düşürüldüğünüz şu acıklı durumunuza bakınız.
Sayın Erdoğan, milyon dolarlık rüşvet iddiaları karşısında, meydanlarda “bu işi dış mihraklar ayarladı” diyerek, yolsuzluk iddialarında adı geçen bakanlarınızın çocuklarına arka çıkmak adına “rüşveti alanları değil de bunları yakalayanları” suçlamak içinşu çırpınışlarınız, gerçekten çok hazin ve çok acı.
Bu kez suçluları ve onlara sahip olamadıkları için babalarını azarlamanızı, güzel bir ayar vermenizi ya da “adalete müdahale olmazzzz!” diyerek susmanızı bekliyordum ama beni ilk defa yanılttınız.
Gerçi sizin her zaman ve her şartta söyleyecekleriniz oldu biliyorum. Fakat bu sefer söylediklerinize hele Gülen Cemaatini kastederek “inlerine girip darmadağın edeceğiz” restinize pes doğrusu.
İlgim, bilgim olmadığı halde benim dilim tutuldu lakin siz, hem de okkalısından söyleyecek bin söz buldunuz. Zeytinyağı gibi üste çıkmak konusundaki marifetinizi son yolsuzluk iddiaları konusunda yine gösterdiniz. Doğrusu şapka çıkardım ama bu kez işiniz çok zor usta çoook…
Bu sefer Gezi olaylarındaki gibi olmadı galiba. Görünen o ki kefenli uğurlamalarla da olmayacak. Siyasi danışmanınızın barış çağrılarına bakılırsa “Kasımpaşalı raconu” da tutmayacak. Karizma bu sefer çok ciddi tehlikede ve fena halde çizilecek gibi görünüyor.
Zira bu kez karşınızda en az sizin kadar marifetli ve en az sizin kadar deneyimli olan “berber yürüdüğünüz, beraber ıslandığınız eski ortaklarınız” ve “arşivleri” var.
Hak şerleri hayr eyler,
Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler.
Bakalım, Gülen Cemaati ile Erdoğan arasındaki bu güç kavgasından kim kazançlı çıkacak?
Doğrusu millet olarak bu paylaşım kavgasının sonucu merakla bekliyoruz.Bütün korkum/kaygım, yıllardır milletimizin kanını emenlerin yaptıklarının yanlarına kâr kalacak olmasıdır.
Dilerim sonumuz, 2600 kusur yıl önce yaşayan Masalcı Ezop’un yolsuzluktan yargılanan bir siyasetçiyi savunmasını anlatan meşhur “tilki ile kirpi” hikâyesine benzemez de iyi bir temizlik olur.
Aziz milletim;
Tilki gibi yapıp pireleri savunma. 30 Mart seçimlerinde oyunu senin gibi tertemiz olan MHP adaylarına ver ki bu parazitlerden kurtulalım.
Ne Mutlu ki bana hiçbir yolsuzluğa bulaşmamış Ülkücü camiadanım ve Türk’üm!
Yeni yılın güzel günleri için kalın sağlıkla.
Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar