Hangi kültür havzasında yeşerirse yeşersin antik dönemlerin mitolojik anlatıları her çağ için insanoğluna referans olabilir. Yazıyla daha sıkı ilişki kurabilmiş toplumların bu konuda daha mahir olduklarını da bir hak teslimi olarak itiraf ve kabul etmek gerekir. Hatta antik dönemlerin anlatıları üzerinden bir metaforlaştırma okuması, bir sembolizm kullanımı edebi anlamda da anlatılmak ve anlaşılmak isteneni estetize etmeye fayda sağlar. Kral Sisyphos’ta burada buna hizmet edecek. Albert Camus da kendi felsefi çıkarımı için aynı kişiye başvurmuş hatta bunu eserleştirmiştir. Albert Camus için Sisyphos bir kahramandır; benim içinse değil…!
Odysseus Ölüler Ülkesi’nde gördüğü Sisyphos için şunları söyler:
Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:
Yakalamış iki avcuyla kocaman bir kayayı.
Ve kollarıyla, bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,
Habire itiyordu onu bir tepeye doğru,
İşte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam,
Ama tepeye varmasına tam bir parmak kala
Bir güç onu itiyordu tepeden gerisin geri
Aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya
O da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere
Kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden
O da habire itiyordu kayayı kan ter içinde
Homeros da İlyada’sında şöyle tanıtır insanlığa Sisyphos’u:
İyicene bilmek istersen soyumuzu
-bilir onu çok kişiler-
At besleyen Argos’un bir bucağında Ephyre ili vardır
Aiolos oğlu Sisyphos yaşardı orada
İnsanların en kurnazıydı o,
Bir oğlu oldu, Glaukos’tu adı;
….
Sisyphos bir kraldır. Ahlaki anlamda çok da muteber olduğu söylenemez. Fakat onun bu ahlaki mutebersizliği tamamen insanlara yönelik değildir; Tanrılaradır: Küstah, narsisist Tanrılara…! Zaten cezalandırılmasının nedeni de budur. Bu maharetli kralı biraz daha tanımak gerekirse; Sisiyphos önce karşısına Kronos oğlu Zeus’u alır. Zeus onun Tartarus’ta zincirlenmesini ister. Bunun için ölüm meleği Thanatos’u görevlendirir. Sisyphos, Thanatos’u bir hileyle kelepçeleyip ölümden kurtulur. Thanatos’un zincirlenmesi Tanrıları daha da kızdırır. Ayrıca bu olay ile dünyada artık kimse ölmez. Savaş Tanrısı Ares bu durumdan rahatsız olup Thanatos’u serbest bırakır ve Sisyphos’u tekrar Tartarus’a gönderir. Fakat Sisyphos bu sefer başka bir hile ile yeniden dünyaya döner. Neticede Tanrılarla başa çıkamayan Sisyphos son kez Tartarus’a gönderilerek sonsuza kadar sürecek olan cezasına çarptırılır. Hikaye kısaca böyle…
Küstah Tanrılar insanlara insanların yaptığı olumsuzlukları affedebilirler fakat kendilerine olanları asla! Bu durum kendini yeryüzünün ilahları sananlar için de geçerlidir. Ya da ilahlaştırılan her şey için… Sisyphos’un Tanrılara karşı olan olumsuz tavırları onu diğer bir insan dostu mitolojik karaktere yaklaştırır: Prometheus’a… Fakat Sisyphos, Prometheus gibi insanüstü bir varlık olan Titanlardan değildir. Sisyphos dümdüz insandır. Mitolojik anlatılarda Tanrılar tarafından onulmaz cezalara çarptırılan figürlerin bazılarında “insandostu” olma gibi bir ortak yön mevcuttur. Daha doğrusu cezalandırılanların bir kısmı için bu tip bir yakıştırma yapılır. Bu aslında otoriteye karşı başkaldırının kitle bilincinde bir nevi övülmesidir. Antikahramanlar kitle için esas kahramanlardır. Otorite bu esas kahramanların kahramanlıklarını yok etmek adına önce ceza sonra da itibarsızlaştırma kurumlarını hızla çalıştırır. Sisyphos bu durumun cezalandırılan tarafındadır, tıpkı Prometheus hatta İblis gibi… İblis demişken;
Şeytanın Avukatı adlı 1997 yapımı Hollywood filminde Şeytanı temsil eden ve Al Pacino’nun canlandırdığı John Milton karakteri ile Keanu Reeves’in canlandırdığı Kevin Lomax karakteri arasında şöyle bir diyalog geçer:
Kevin Lomax : Seninki cennette köle olmaktansa cehennemde kral olmak mı?
John Milton : Neden olmasın? Ben her şeyin başladığı o günden beri insanlığı ilgilendiren her şeye burnumu sokuyorum. İnsanoğlunun hissettiği her heyecan her tat için ben ilham kaynağı oldum. İsteklerini her zaman önemsedim ve onları asla yargılamadım. Neden? Çünkü bütün eksik yönlerine rağmen insanoğlunu asla red etmedim. Ben bir insan dostuyum. Ben Hümanistim, belki de son Hümanistim…!
Bu film diyaloğu iyi ve kötünün birbirine karıştığı bütün üst anlatıların özeti hüviyetindedir. Politik ideolojilerde bir üst anlatıdır ve her politik ideoloji mutlak doğru olduğu iddiasında olduğu halde içinde türlü türlü çelişkiler barındırır. Bu çelişkiler özellikle teorinin pratiğe aksettirilmesi noktasında kendini belirgin kılar. Yukarıdaki diyalog üzerinden Sisyphos da, Tartarus’ta, Hades’in cehenneminde bir kraldır, fakat onun payesine bütün antikahramanlarda olduğu gibi cezalandırılmak düşmüştür. Cezası ise yuvarlak bir kayayı her gün dik bir tepenin zirvesine taşımaktır. Lakin o kaya zirveye her yaklaştığında geri yuvarlanır. Sisyphos da bıkmadan usanmadan o kayayı tekrar tekrar o tepenin zirvesine taşımaya çalışır. Kaya tekrar tam zirveye gelindiğinde geri yuvarlanır, Sisyphos yine usanmadan o kayayı yeniden yukarı taşımaya çalışır. Kaya tekrar yuvarlanır. Bu döngü sonsuza kadar gidecektir, Sisyphos ise bunu tekrar etmekten vazgeçmeyecektir.
Çoğu insan Sisyphos’un bu inadını takdirle karşılayıp bunu bir isyanın tecessümü olarak görür. Ama öyle değildir. Bu bir çaresizliktir. Tümelden yaklaşırsak; ortada asla tepeye çıkamayacak oluşu defaatle kanıtlanmış bir kaya vardır. Bu ceza mahiyetli kayayı tepeye çıkarmaya çalışmak ve her defasında çıkamayışının görülmesine rağmen bu eylemi yinelemek ancak bu cezanın vericisi olan Tanrıları sevindirecek bir eylemdir. Tanrılar halinden memnundur fakat Sisyphos için paradoksal ceza devam etmektedir.
Politik İdeolojilerin daha doğrusu kendini ideoloji kılıfına sokmuş ideolojimsilerin müntesiplerinde Sisyphosvari çabalar adıyla müsemma idealistlikle karşılanır ve çokça övülür. Politik ideolojisimlerin Sisyphosları da bu cezayı bir marifet gibi kanıksar ve ideolojimsinin ilahlarına kendilerini daha çok beğendirebilmek adına o kayayı tepeye çıkarmaya devam ederek hayatlarını ideoloji sunağında ideolojimsinin ilahlarına ve azizlerine sunarlar. Halbuki o kaya o tepeye hiç çıkmayacaktır ve dünya o tepeden ve o kayadan ibaret değildir. Burada hikayemizin kahramanı Sisyphos ile politik ideolojimsilerin Sisyphosları arasında mazoşistik bir fark olduğunu da belirtmek gerekir. Zira Kral Sisyphos’un muhatap kaldığı cezayı ısrarla sürdürmesi beyhude de olsa kendi içinde protest bir tavırdır, binaenaleyh politik ideolojimsilerin Sisyphosları’nın tavrı mazoşistik bir eylemdir.
Sisyphos anlatısındaki kaya ve tepe metaforu üzerinden; her kurumsallaşmış politik ideolojik amaç ve iddia bir tepedir, tepeye asla ulaşamayacak olan kaya ise ideolojimsinin kendisidir. Bunun farkında olanlar veya bu farkındalığa geç de olsa varabilenler için elimizde şiirsel bir itiraf metni de mevcuttur. Yazarı Abdürrahim Karakoç’tur ve şöyledir:
Savaştayım elli yıldır
Ömrüm geçti boşalt, doldur
Anlamadım bu ne hâldir
Bir gün silah çatamadım
Suları ıslatamadım.
Ekin ektim başak yılan
Kuşandığım kuşak yılan
Yorgan akrep, döşek yılan
Bir gün rahat yatamadım
Suları ıslatamadım.
Ne payem oldu, ne sayem
En doğruya varmak gayem
Düşüncemdir tek sermayem
Alan yoktur satamadım
Suları ıslatamadım.
Yolum yokuş, izim ayrı
Dilim yağsız, sözüm ayrı
Bedenimden özüm ayrı
Biri bire katamadım
Suları ıslatamadım.
Talipli yoktur sevgiye
Anlamadım, neden? Niye?
Canlar gücenmesin diye
Can attım, gül atamadım
Suları ıslatamadım.
Gerçek anlamda bir ideoloji adamı ve idealist olan Hüseyin Nihal Atsız’da suları ıslatamayışının farkındalığını bir dostunun ardından şu ifadelerle itiraf etmiştir: “İkimiz de gayr-i kâabil-i ıslah olan dünyayı ıslaha kalktık ve tabii başarısızlığa uğradık…”
Gaye en doğruya varmak ise, tek sermaye düşünce ise, yol yokuş iz ayrı ise, dil yağsız söz ayrı ise, sevgiye talip yok ise sular asla ıslanmayacaktır ve o kayayı o tepeye çıkarmaya çalışarak ideoloji ilahlarını sevindirmek uğruna cezaya katlanmaya gerek yoktur. Dünyanın ıslahı gayr-i kabildir. Haddi zatında dünyayı ıslaha kalkmış olan bir sürü ideolojimsinin dahi ıslahı gayr-i kabildir. Ahlaki olarak; doğru ve yanlışın, iyinin ve kötünün ne olduğu konusunda ciddi muğlaklıklar ve onulmaz çelişkiler barındıran ideolojik cemaatlerin kayalarını tepeye taşımaya lüzum yoktur. Çünkü o kaya o tepeye hiç ulaştırılamayacak, sular asla ıslatılamayacaktır… Buna mukabil huzur isyandadır, onun da bireysel olanı makbuldür… Ne Kral olan Sisyphos ne de politik ideolojimsilerin mazoşist Sisyphosları bunun asla farkına varamayacaklardır. Ne diyelim? Kendileri bilir…
KAYNAKLAR
İLYADA : HOMEROS, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IX. Basım, Ocak 2019, İstanbul
THEOGONİA-İŞLER VE GÜNLER : HESİODOS, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IV. Basım, Kasım 2018, İstanbul