SLOGANİK DİLEMMA
Can Mustafa ÇEBİ
Slogan terimi; bir düşünceyi yaymak, bir eylemi desteklemek için ortaya atılan, kısa ve çarpıcı söz olarak tanımlanır. Kısa ve çarpıcı olması sloganın tesirini arttırmada önemli bir etkenken, tanımdan da anlaşılacağı üzere sloganlarda gerçekliğe uyumluluk veya tutarlılık pek aranır özelliklerden değildir. Mesele en kısa ve en etkili şekilde muhataplarını ikna edip özellikle de muhatapların duygularına hitap edebilmektir. Bu yüzden siyasal ideolojiler için sloganlar adeta bir cankurtaran simididir. Kendini çok kapsamlı ve deruni teori ve pratiklere dayandırsa da her ideoloji kitleleri en kısa yoldan kendine çekebilmek için daima sloganlara başvurur. Zaman içerisinde etkisini kanıtlayan sloganlar, ideoloji mensupları için bir credo hüviyeti taşır ve mutlak doğruyu elinde tuttuğu konusunda sarsılmaz bir iman ile sarılınan ideolojinin taşıyıcı kolonları haline gelirler. Bu tip durumlarda, yani sloganın bir credo halini aldığı durumlarda artık slogan için mantık aranmaz. Mesele sloganın işe yarar olup olmaması halidir. Şayet slogan işe yarıyorsa kullanılmaya devam edilecektir. Sloganın işe yararlılığı da muhataplarının sorgulama yeteneği ile orantılıdır. Şayet slogan bir yapı söküme tabi tutulup gerçeklikle ve akılla tutarlılığı test edilip bu faaliyetlerden geçer ise slogan yaşatılmaya devam ettirilmeli, aksi durum mevzu bahis olur ise sloganın kullanım tarihinin dolduğu kabul edilerek bilinçlerin daha fazla sakatlanmaması adına slogan tarihe gömülmelidir. Şayet yapı söküm sonrası tutarsızlığı ve gerçeklikten kopukluğu tespit edilmiş bir sloganın hala kullanımı devam ediyorsa sloganın ifade ettiği mesele ideoloji için patolojik bir hal almış demektir. Bu da ideoloji için bir anomi halidir ve bu halin uzun süre sürdürülebilmesi mümkün değildir. Bütün bunların yanında sloganların daha çok bir duygusal hal tetikleyicisi olmasından ötürü gerçeklikle temas konusu görmezlikten gelinebilirken, aklın yasaları ile uyuşmayan sloganik ifadeler için böyle bir tolerans kabul edilebilir bir durum olmayacaktır.
Yolumuzu aydınlatmaya Farabi’den ilham alarak devam edeceğiz. Kendisi der ki : “Olduğu gibi kalmayı tercih eden ve düşüncelerinde zanlarla yetinen, onlarla kanaat eden biri için ise mantık zorunlu değildir.” Farabi’den alınan bu ilham sloganların da mantık yönünden yapı söküme tabi tutulmasını işaret etmektedir.
Önce bir filmden bir dialog :
– Birlik olmak nasıl birlik olduğumuzdan daha önemli…
– Bunun için neyi feda edeceğiz?
Filmde bu dialogdan sonra bir sessizlik yaşanmakta ve film başka bir sahne ile devam etmektedir. Zira birlik olmak adına nelerden taviz verileceği hususu hem akıl hem etik açıdan cevaba muhtaç soruları da beraberinde getirmektedir.
Birlik olmanın ehemmiyetini belirten ve bunu son derece keskin bir şekilde Türk milliyetçiliğinin örgütsel yapısının ideolojik literatürüne sokan sloganik ifadelerin en önde geleni sahibinin Dündar Taşer olduğu belirtilen ; “Doğruda birlik doğrudur, yanlışta dahi birlik doğrudur. Çünkü bizatihi birlik doğrudur” ifadesi daha doğrusu önermesidir. Bu önerme temelde birliğin, yani bir örgütü, bir teşkilatı, bir grubu, bir topluluğu oluşturan bütün bireylerin kolektif bir şuur ile fikirde ve eylemde beraber hareket etmesinin gerekliliği konusunu ifade etmek üzere özüne birlik mevhumunun önemini alan bir önermedir. Bu çerçevede söz sahibinin asker kökenli olmasından da hareketle gayet halisane bir önerme hüviyeti taşımaktadır. Lakin birlik olma gerekliliğini sağlamak adına ortaya sunulan öncüller hem etik açıdan yanlış hem de öncüllerin beraber kullanımı açısından mantıksızdır ve bu yönleriyle sloganın devamlı surette kullanımı ideolojik muhataplar için anomi halini kaçınılmaz kılmaktadır. Yine de bu slogan ısrarla dolaşıma sokulmaktadır çünkü işlevseldir. Sloganın kullanımı özellikle kriz anlarında ideolojinin lider kadrosunun ve propagandacılarının kitleyi bir arada tutma ve krizi en az zararla atlatmasına imkan tanıyan efsunlayıcı ve disipline edici bir hüviyet arz etmektedir. Zira ideolojinin kurgulayıcısı olan bir kişiye atfedilen bir söze karşı itiraz geliştirilebilmesi ihtimali çok düşük gözükmektedir. Şayet Farabi’den mülhem; olduğu gibi kalmayı tercih etmeyen, düşüncelerinde zanlarla yetinmeyen ve onlarla kanaat etmeyen insanlar yok ise…!
Bu tip, topluluk üzerinde karizmatik etkisi bulunan kişilerin söz ve davranışlarını ilahi bir mutlak doğruculukla karşılamak ideolojilerde yaygın bir durumdur. Bu tip insanların söz ve davranışlarına hep bir keramet yüklenir ve bir eleştirilemezlik halesi içerisine alınarak dokunulmaz kılınıp sakramente edilir. Böyle durumlar mantıkta safsatalar olarak ifade edilen bazı kategorizasyonlarla ifade edilir. Bunlardan biri İngilizce Appeal to Tradition olarak belirtilen Geleneğe Başvurmak safsatasıdır. Bu safsata otoriteye başvurmak türünden safsatalardandır ve bir iddia veya şey sadece eski, denenmiş, geleneksel olduğu için doğrudur şeklinde bir hata ile uygulamaya koyulur. Buna göre herhangi bir şeyin doğruluğu eskiliği ile doğru orantılıdır. Bir ifade veya eylem eskiden beri dolaşımda ise bunun doğru olduğu kabul edilir. Takdir edilmelidir ki böyle bir doğruluk ataması mantıksal açıdan tutarsızdır.
İdeolojilerle direkt ilintili bir safsata çeşidi ise Bandwagon yani Grup Baskısı safsatasıdır. Bu safsata türü de otoriteye başvurma türü içine girer. Türkiye’de siyasi jargonda mahalle baskısı olarak ifade edilen durum bu safsata türüne örnektir. Bu safsata türünde bir kişinin iddiasının doğruluğu veya yanlışlığı içinde bulunduğu topluluğun ona karşı yürüttüğü tepkiyle ölçülür.
Bir diğer safsata türü de Ortak Tutuma Başvurmak (Appeal to Common Practice) adlı safasatadır. Bu da otoriteye başvurma türüne dahildir. İçeriği de bir iddiayı kabul ettirmek için büyük çoğunluğun ortak bir davranışı olduğu gerekçesine dayanarak iddianın doğru olduğunu söylemedir.
Enteresan bir şekilde “Doğruda birlik doğrudur, yanlışta dahi birlik doğrudur. Çünkü bizatihi birlik doğrudur” önermesini geçersiz kılmak adına başlangıç hüviyetinde koyduğum mantık safsatalarının hepsi de “otoriteye başvurma türü safsatalar” başlığı altında kendine yer bulmaktadır. Bunun nedeni muhtemeldir ki sözün müellifinin –asker olmasının doğal neticesi olarak- ideolojinin özüne disiplini yerleştirmek istemesidir. Malumdur ki disiplin ancak otorite ile mümkündür ve bu iki kavram birbirinden ayrılamaz. Dolayısıyla bu durum ideolojiyi yukarıda verdiğim safsata örneklerinden hareketle belli alanlarda safsatalara açık hale getirmektedir. Bu durumda bir sözü kim söylemiş, bir eylemi kim yapmış olursa olsun bu sözü ve eylemi doğrulamak ve kabullenmek adına geleneksel olduğunu söylemek de, topluluğun büyük bölümü tarafından aksini iddia edenin baskılanması da, topluluğu oluşturan bireylerin çoğunluğu tarafından kabul edilmesi de eylemi ve sözü doğru kılmayabilir.
“Doğruda birlik doğrudur, yanlışta dahi birlik doğrudur. Çünkü bizatihi birlik doğrudur.” önermesine geçmeden evvel sözün sahibi olarak bilinen rahmetli Dündar Taşer’in 18 Ekim 1978 tarihli bir yazısında geçen “Zira mantığın kaidesi, bir şey kendi kendinin zıddı olamaz” ifadesi üzerinden mantığa yüklediği ehemmiyeti de vurgulamak gerekir.
Önerme üç bölümden oluşmaktadır. İlki, “doğruda birlik doğrudur” ifadesidir. Bu ifade, bir doğru eylemin topluluğu oluşturan bireylerin tümü tarafından aynı gaye ile yapılmasının doğru olması durumu üzerine kurulmuştur. Bu ifadeye aklı başında kimsenin itiraz etmesi mümkün değildir. Zira doğru bir eylemin birlik halinde yapılması durumu hem etik açıdan hem mantıksal açıdan tutarlıdır.
Önermenin patolojik yanı ikinci bölümdedir. Burada söz sahibi “birlik” mevhumunu meşrulaştırmak adına cümleye iddialı bir şekilde –dahi ekini de ekleyerek “yanlışta dahi birlik doğrudur” ifadesini kullanmaktadır. Bu ifadenin açılımı da, bir yanlış eylemin topluluğu oluşturan bireylerin tümü tarafından yapılması halinde birlik adına doğru kabul edilmesi durumudur. İfadeden hareketle ortada ciddi bir etik ve mantıksal yanlışlık vardır. Keza bir eylem aynı anda sırf birlikte yapıldığı için hem doğru hem yanlış olamaz. Daha ötesinde yanlış olan bir eylem sırf birlik halinde yapıldığı için doğru kabul edilemez. Çok basit bir örnekle izah etmek gerekirse: Doğayı kirletmemek doğru bir eylemdir, doğayı kirletmek yanlış bir eylemdir. Bu eylemi sloganın yanlışta ve doğruda başlıkları altına alalım. Buna göre önerme şöyle olacaktır: Hep beraber doğayı kirletmemek doğrudur, hep beraber doğayı kirletmek dahi doğrudur, çünkü bizatihi hep beraber bir eylemde bulunmak doğrudur”. Aklını doğru kullanmayı bilen biri için önermedeki tutarsızlık hemen göze çarpacak hatta önermenin etik olarak da bir çok yanlışa kapı açacağı aşikar hale gelecektir. Zira bir yanlışı sırf birlik adına savunmak etik olarak kabul edilemez bir durumdur.
Sloganın üçüncü bölümü ise ilk iki önermenin sunuluş amacını tescillemek üzere kullanılan; “Çünkü bizatihi birlik doğrudur” ifadesidir. Haddi zatında söz sahibinin esas amacı ideolojik topluluğu otoriter bir disipline ediş ile birlik halinde tutmak ve bir kılmaktır. Yani grubun birliğini muhafaza etmektir. Lakin bu muhafaza edişte kullandığı ve artık bir credo haline gelen sloganın önermeleri etik ve mantıksal açıdan tutarsızdır. Özellikle üç bölümden oluşan bu sloganın ikinci bölümü olan “yanlışta dahi birlik doğrudur” ifadesi, çok tekillerin bir araya gelip birlik olarak tekilleşmesi durumu olan birlik kavramını bir cemaat formuna hapsetmekte ve sürü psikolojisine matuf, etik değerlerden ve akli melekelerden yoksun koyun profiline yerleştirmektedir. “Çünkü birlik doğrudur” ifadesindeki birlik mevhumunun önemini vurgulamak adına kullanılan bu sloganın öncüllerin yerlerini değiştirsek dahi durum değişmez. Öncüllerin yerlerini değiştirelim: “Birlik doğrudur, yanlışta dahi birlik doğrudur, doğruda birlik doğrudur”. Vurgunun yerini sondan başa aldığımızda dahi yanlışta birlik olma durumu yine etik ve mantıksal bir paradoks olarak karşımıza çıkmaktadır.
Önermenin tutarsızlığını başlangıçsal değil de sonuçsal olarak irdelersek de sonuç değişmeyecektir. Şöyle ki; herhangi bir eylem neticesi bilinmeden birlik olmak gayesi ile hep beraber yapılsa netice itibarıyla çıkan sonuç da doğru veya yanlış olsa sloganın tutarsızlığı aşılır mı veya giderilir mi? Bir topluluk toplu halde bir eylemde bulundu ve bu eylemin neticesi arzu edilen anlamda doğru bir netice verdi. Burada doğruda birlik yapıldığı için “doğruda birlik doğrudur” önermesi sonuçsal olarak kendi kendini doğrulamış olacaktır. Lakin topluluğun birlik adına ortaya koyduğu bir eylem arzu edilmeyen yani yanlış bir neticeye mahal verirse o zaman sloganın ihtiva ettiği “yanlışta dahi birlik doğrudur” ifadesi sonuçsal olarak da yine etik ve mantıksal bir sorun teşkil edecektir. Hatta yanlışın, yanlış olduğu kanıtlanarak ortaya çıkması halinde dahi ortaya koyulacak bir birlik hali savunusu çok daha problemli bir ahlaki zafiyettir. Dolayısıyla başlangıçsal değil de bir iyimserlik karinesi olarak sonuçsal olarak ele alınsa da sloganın “yanlışta dahi birlik doğrudur” bölümünün savunulacak bir yanı yoktur.
Doğada birçok şeyin olduğu gibi aklın da yasaları vardır. Bunlar; Özdeşlik Yasası, Çelişmezlik Yasası, Üçüncü Halin İmkansızlığı Yasası ve Leibniz tarafından eklenen Yeterli Neden Yasasıdır.
Özdeşlik Yasası: A, A’dır, bir şey neyse odur şeklinde özetlenebilir.
Çelişmezlik Yasası: A, A olmayan değildir yani bir şey hem var hem de yok olamaz, bir şey aynı zamanda hem kendisi hem başka bir şey olamaz.
Üçüncü Halin İmkansızlığı Yasası: A ile A olmayan arasında üçüncü bir imkan yoktur, bir şey ya vardır ya yoktur, yani bir önerme ya doğrudur ya yanlıştır.
Yeterli Neden Yasası ise; Hiçbir yargı yeterli neden olmadan doğru değildir şeklinde ifade edilir.
Elimizde bulunan slogan hiçbir yönüyle düşüncenin yasaları, mantığın ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Hatta düşünceye konu dahi edilememektedir. Bu da çok normaldir zira siyasal ideolojiler duyguları harekete geçirmek adına rasyonaliteden ayrılıp bol miktarda irrasyonalitenin sularında gezinmeyi severler. Bunun içinde ellerindeki en büyük silah sloganlardır. Sloganlar bir kere tutup, kitle tarafından karşılık bulduğunda artık hakikatin özeti haline gelirler ve sorgulanmadan kabul edilirler. Bu slogan “yanlışta dahi birlik doğrudur” diye anlamsız ve ahlaki olarak problemli bir savı içerse de mensuplarından düşünme yerine kendine iman isteyen ideolojiler nazarından cemaate sunulmaya devam edilir. Peki bu durum sürdürülebilir mi? Bu ideolojik muhatapların ne kadar cemaat formasyonundan çıkıp bireyleştikleriyle yani cemiyetleştikleriyle doğru orantılıdır.
“Doğruda birlik doğrudur, yanlışta dahi birlik doğrudur. Çünkü bizatihi birlik doğrudur” sloganı oksimoron bir ifadedir. Bir dilemmadır, paradokssaldır, kullanımı yanlıştır, bariz ikilem içerir. İkilemler ilk bakışta geçerli çıkarımlar olarak görülür. İkilemleri çürütebilmek için önermeyi oluşturan öncüllerden en az birini yanlışlamak gerekir. Birlik mevhumunun doğruluğunu öne sürmek adına kullanılan ifadelerden “yanlışta dahi birlik doğrudur” önermesi yanlıştır. Zira hiçbir yanlış eylem birlik olarak yapıldığı gerekçesiyle doğru olarak kabul edilemez. Bu ifade etik olarak her türlü probleme kapı açan, mantıksal açıdan da tutarsız bir ifadedir. Edebi olarak masumane bir anlam güçlendirme hüviyeti taşısa da sebebiyet verebileceği olumsuz durumlar edebi hassasiyetlerin çok ötesindedir, çünkü revaçta olan ve devamlı popüler kılınan bir slogandır.
Teklik halinin bir organizasyon içerisinde çokluk haline gelmesini birlik kavramı içerisine raptetmek her organizasyon için makul ve meşrudur lakin bu birlik halinin gerekliliğini meşrulaştırmak adına, yapılan yanlış bir eylemi sırf birlik adına yapıldığı için doğrulamak esas yanlışlık halidir. Dolayısıyla yanlışta birlik doğru değildir.
Filme geri dönüyorum ve senaristin sormadığı soruyu ben soruyorum:
-Birlik olmak nasıl birlik olduğumuzdan daha önemli.
-Bunun için neyi feda edeceğiz? Ahlakımızı mı, aklımızı mı, yoksa her ikisini de mi?
Malum slogan “Yanlışta dahi birlik doğrudur” diyerek birliği kutsamak adına her ikisini de feda etmemiz gerektiğine salık veriyor… Ben ne aklımı ne ahlakımı birlik adına feda etmek taraftarı değilim. Bunun da ideolojik bir cemaat formu içinde bir bedelinin olacağının farkında olarak bu bedeli ödemeyi göze alıyorum.
Sen alabiliyor musun?
_______________________
KAYNAKÇA:
Felsefe Sorunları, Bertrand Russell, Say Yayınları,2019
Mesele, Dündar Taşer, Töre-Devlet Yayınları,1973
İlimlerin Sayımı, Farabi, İş Bankası Kültür Yayınları, 2019
Klasik Mantık, T.C. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını, 2015