DENEMELERDEN SONRA
TÜRKÇÜLÜK ÜLKÜSÜNÜN
BUGÜNKÜ MESELESİ
*
Alparslan Türkeş
*
3 Mayıs 1973
Türk Milliyetçileri olarak, milletimizin ve mefkûremizin geleceği üzerine düşünürken, daima geçmiş denemelerden yararlanmayı, müsbet düşüncenin bir gereği sayarız. Fizik, kimya gibi müsbet ilimler için lâboratuvar ne ise, toplum meseleleri için de geçmiş denemeler aynı şeydir. Denenmiş ve sonucu olumlu olmayan tutumlarda ısrar etmek, akıl yolu olamaz.
Tanzimat sonrası bir fikir cereyanı halinde. Türk toplumunun aydın kesiminde ortaya çıkan Türk Milliyetçiliği, kısa zamanda gelişti. Başta Ziya Gökalp olmak üzere, pek çok fikir adamı Türk Milliyetçiliği ülküsü üzerinde çalıştı. Bugünün anlayışına göre bazı eksik yönleri olmakla beraber, Türk toplumuna hâkim tek fikir haline geldi. Cumhuriyet dönemine böylece girildi. Büyük kurtarıcı tarafından, devlet siyaseti haline getirilmek istenen Türk Milliyetçiliği, kadro ve zaman yetersizliği dolayısıyle uygulamaya istenen şekilde konamadı. Türk Milletinin sahibi olduğu fikir sisteminin, devlet ve millet hayatına hakim tutarlı bir siyasete esas olabilmesi için, özünü ve hedeflerini en iyi şekilde kavramış, güçlü ülkücü kadrolara ihtiyaç vardı. En mükemmel fikirler, yetersiz ekiplerin elinde, zararlı neticeler verdiği gibi; çeşitli düşman çevrelerin de istismarına uğrar, sinsi emellere alet yapılır.
1944’ün Anlamı
Atatürk’ün ölümünden sonra, devlet idaresinde önemli değişiklikler oldu. 1938- 1950 döneminde, bir yandan komünist cereyanlar güç ve cüret kazanırken, öbür yandan Türk Milliyetçiliğine ağır darbeler indiriliyordu Dışa bağlı uydu politika dönemi de diyebileceğimiz bu yıllarda. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçları, iç politika hayatımızı temelden etkiledi. Rusların başarı kazanmalarıyla birlikte, onlara şirin görünmek için. Atatürk devrinde devlet siyaseti haline getirilmek istenen Türk Milliyetçiliğine cephe alındı.
Devletimizi idare edenlerin tarihe kara bir leke olarak sürdükleri meşhur “1944 Milliyetçilik Olayı” bu devrin, tehlikeli, haksız, yanlış, kanunsuz ve keyfi idaresinin tipik bir misalini teşkil etmektedir. O devirde, bugünkü gibi üniversitelerde solcu genç bulunmazdı. Bütün yüksek tahsil gençliği, Türk Milliyetçiliği ülküsüne bağlı idi. Problem, üniversiteye sızmış bir avuç Marksist öğretim üyesinin pervasızca yürüttüğü faaliyetlerden doğuyordu.
Bugün Türk Devleti’ni yıkmak üzere silâhlı isyan hareketine girişen ve hâlâ iddiasından vazgeçmeyen komünist eylemleri, 1944’lerde devleti idare edenlerin, bir avuç Marksist öğretim üyesinin yanında yer alarak “Türk Milliyetçiliğine Haçlı Seferleri” açmalarının bir sonucudur. Bilindiği gibi tanınmış Türkçüler, memleketteki komünist yayılma hakkında tedbir alınmasını istedikleri İçin, hapishanelere doldurulmuşlar ve adeta “Vatan İhaneti” suçuyla yargılanmak istenmişlerdi. Daha mahkemeler başlamadan Milli Şef, 19 Mayıs 1944’de verdiği bir nutukla. Türkçüleri vatana ihanet etmekle suçlamış ve hepsinin hesabının görüleceğini ilân etmişti. Devlet adamlığıyla, hukuk ve kanun anlayışıyla asla bağdaşması mümkün olmayan bu zihniyet, bugünlere kadar daima Türkçülük fikrinin düşmanı olmuştur.
Yetkili bulundukları sürede, devletin imkânlarıyla: Türk Milleti bu emaneti ellerinden aldığı zamanda da, bulabildikleri bütün imkanlarla Türk Milliyetçiliğinin aleyhinde faaliyet göstermişlerdir. Millî Şefin “Vatan haini” ilân ettiği Türkçüler, kendi idaresi sırasında ve her türlü baskılara rağmen askeri mahkeme önünde beraat etmişlerdi. Fakat. Türkçülük düşmanı zihniyet, devlet radyolarında, okul kitaplarında, her türlü resmi ve özel törenlerde söylenen nutuklarda kendini gösterdi. Adeta, devlet eliyle devletin kuruluş felsefesi ezilmek isteniyordu.
DENEMELER VE SONUÇLARI
Türk Milliyetçiliğine 1944’de indirilen darbe, 1953’de, Türk Milliyetçiler Derneğinin, yurt sathına yayılmış 83 şubesinin keyfi ve şahsi endişeler sonucu kapatılmasıyla tekrarlandı. Türk Milliyetçilerinin omuzlarına basarak iktidar olanlar, işleri bitince, sırtlarını dönmüşler, hatta amansız rakipleri İnönü’yle birleşerek, Millî Ülkü nün burcu burcu tüttüğü ocağı söndürmüşlerdi.
Yakın tarihimizdeki sadece bu iki olay bize, tutumumuzu tekrar gözden geçirmek ve başımıza gelen bu felâketler karşısında tedbir almak zaruretini hatırlattı. Bu tarihe kadar Türkçüler; «Bizim siyasetle ilgimiz yoktur. Milli ülküyü nesillere vermek istiyoruz. Bizim meselemiz, kültür ve fikir meselesidir. Bu ülküyü Türk toplumuna mal ettikten sonra, devletin bütün idarecileri bu toplumdan çıktığına göre. Türkçülük devlet eliyle tatbikat imkanına ulaşır.» demişlerdir. Bunun tabii sonucu olarak da, dernekler kurulmuş, dergiler çıkarılmıştır. Büyük fedâkârlıklarla dolu geçen bu dönemde, Türkçülük fikrinin, kendi öz teşkilâtıyla iktidar olması düşünülmemiştir.
Bu politika, Türkiye’nin kaderine hükmeden çevreler tarafından da adetâ devam ettirilmek istenmiştir. Parti hükümetlerinde milliyetçi tanınan bir veya birkaç kişinin yer alması ihmal edilmemiştir. Geçmiş devir incelenecek olursa, CHP ve DP iktidarlarında, partinin yüksek sevk ve idare heyetlerinde, daima birkaç milliyetçi bulundurulmuştur. Böylece, Türkçülerin siyasete katılmaları, ferdî olaylara inhisar ettirilmek istenmiş ve Milli Ülkü’nün teşkilâtlanarak devlet siyaseti halinde Türk Milleti’nin önüne çıkması engellenmiştir.
1944 ve 1952 yıllarında devlet vasıta kılınarak indirilen iki darbe hareketi; Türk Milliyetçilerini, iktidarı hedef almadan güçlenmenin ve Milli Ülkü’yü devlet siyaseti haline getirmenin imkânsız olduğunu gösterdi. Siyasî teşkilâtlanmaya gitmeyen fikir hareketleri, iktidarı elinde tutan güçler tarafından yakından takip edilmekte ve kontrollerinin dışına taşan bir gelişme görüldüğü an. her türlü vasıta mübah kılınarak darbe indirilmektedir
O halde Türk Milliyetçiliği, iktidarı hedef alan yeni bir yol takip etmeliydi.
Bugün Türk Milliyetçiliğinin temel meselesi iktidar olmaktır. İktidar olmayan hiç bir fikir hedefine ulaşamaz. Salonlarda konuşulan bir fantezi halinde kalır. Zaten, milletin kaderine yön vermek iddiasında bulunan fikir sistemlerinin, iktidar olmaktan kaçınması, kendi içindeki bir çelişkinin ifadesinden başka bir şey değildir. Bu görüş ve düşünceyle Türk Milliyetçiliği ülküsüne siyasi bir teşkilât kazandırmış bulunuyoruz.
Tanzimat’tan beri işlenen Türk Milliyetçiliği, olgun ve mükemmel bir fikir sistemi haline gelmiştir. Başka milletlerin iktidar olmuş milliyetçiliklerinden, daha fazla geliştirilmiş ve işlenmiş vaziyettedir. Milli Ülkümüz, dünya ve memleket meselelerine tutarlı izahlar getirmektedir. Siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel her meselede; güçlü, ilmi ve aydınlık görüşlere sahiptir. Onun için, yeni yeni buluşlar peşinde koşmak devri tamamlanmıştır. Türk Milliyetçiliği, bir ideoloji haline getirilmiştir. Bundan sonrası; kudretli bir fikir sistemi halindeki Türkçülük ülküsünü, bütün memleket sathına yaymak ve Türk Milleti’ne, kendisinin asıl sahibi bulunduğu bu fikri tanıtmak gerekmektedir. Bunun için de, teşkilâtlanmak, kutsal sorumluluk uğrunda, birlik ve beraberlik şuuru içinde bütünleşmek ihtiyacı içindeyiz. Olgun, işlenmiş, mükemmel bir fikir sistemi haline getirilmiş olan Türk Milliyetçiliğinin iktidar olmasının yolu budur.
1973 Türkiye’sinde ana mesele, iktidar olmaktır. İktidar olmanın çaresi ise, teşkilatlanmak, koordine olmak ve aynı hedef doğrultusunda. maddî manevî güçlerimizi seferber etmektir. Herkesten daha fazla sorumluluk taşıyan ülkücüler, bu gerçekleri her şeyin üstünde görür, mücadelelerini buna göre düzenlerler.
Yolun yarısı çok gerilerde kalmıştır. Ufuklardan doğacak zafer müjdeleri yakınlardadır.
Yaşasın Ölümsüz Türk Milleti ve Onun Devleti.
Yaşasın Büyük, Kudretli ve Müreffeh Türkiye Ülküsü.
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!
***
RAHMETLİ BAŞBUĞUMUZ ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN YAZISI:
DENEMELERDEN SONRA TÜRKÇÜLÜK ÜLKÜSÜNÜN BUGÜNKÜ MESELESİ
YUNUS BUĞRA YILMAZ ARŞİVİNDEN
MHP İSTANBUL İL GENÇLİK TEŞKİLATI 3 MAYIS ÖZEL YAYINI
SAHİBİ: GENÇLİK TEŞKİLATI ADINA MEHMET PEHLİVAN
SORUMLUSU: MEVLÜT TURHAN
YAYIN TARİHİ: KAPAĞINI KAYBETTİĞİM İÇİN KESİN BİR TARİH BİLGİSİNE SAHİP DEĞİLİM.
ANCAK 1973 YILI OLDUĞUNU TAHMİN EDİYORUM.