3 Mayıs: Türkçüler Günü
-Türk Milliyetçilerinin ‘Sabır ve Zafer’ Sınavı-
Dr. Hayati BİCE
Bugün 3 Mayıs…
Türk milliyetçiliği tarihinin simge haline gelmiş günlerinden birisi…
3 Mayıs ile ilk okuduğum ilk yazılı kaynak, Reha Oğuz Türkkan’ın “Tabutluktan Gurbete” kitabında anlattığı İstanbul’daki Emniyet Siyasi Şube’de Türkçülük Davası sanıklarına uygulanan “tabutluk işkenceleri”ni anlatan sayfalardı. Daha sonra aynı davada genç bir üsteğmen olarak yargılanan Başbuğ Türkeş’in “1944: Milliyetçilik Olayı” kitabını okuduğumda konunun siyasi yönünü daha iyi anlayacaktım.
Siyasi tarihimize “Türkçülük Davası” olarak geçen 1944-1947 yargılamalarının yapıldığı Ankara Adliyesi’nin Anafartalar Caddesi üzerindeki binası önünden yürüyerek geçerken zaman zaman 3 Mayıs 1944 günü bu yolu milliyetçi sloganlarla geçen, genç Türkçüleri hatırlardım. 12 Eylül öncesi Ankara’sının şiddetli ideolojik ortamı ile hâlâ kasaba irisi bir kent görünümündeki 1944-1947 Ankara’sının kıyaslamasını hayâlen yaparken olayın biraz abartıldığını düşünürdüm. Ancak zamanla olayın maddî görünümü ötesindeki anlamının çok daha önemli olduğunu anladım; Bugün, Başbuğ Türkeş’in siyaset yolu ile Türk milliyetçiliğine hizmet yolunu seçmesinde belki de ilk ilhamlarını 1944 yargılamaları sürecinde edindiğini düşünüyorum.
Mahkeme Safahatı:
Irkçılık-Turancılık Davası, 7 Eylül 1944’te başlayıp 29 Mart 1945’e kadar sürmüştür. 8 Eylül tarihinde okunan iddianamede Alparslan Türkeş şu şekilde suçlanmıştı:
“Alparslan Türkeş: 332 senesinde Kıbrıs’ta Lefkoşe’de doğmuştur. Küçük yaşta asker ocağına iltihak eden Alparslan Türkeş 937-938 senesinde Nihal Adsız’ın pençesine düşmüş ve siyasî faaliyetten tamamen uzak askerî camianın temiz havasını bulandırmağa yeltenmiştir. Adsız’ı gölgede bırakacak derecede ırkçı, turancı ve menfidir.
Tahkikattaki sarih ifadesinde: «Türkiye’de yalnız Türk soyundan gelenler yaşamalıdır. Bilhassa devlet mekanizmasına kat’iyyen karışık ırklar getirilmemelidir. Karışıklar çıkarsa çok az kalacağımızdan Asya’daki Türklerle birleşmemiz zaruridir» diyor. Nihal Adsız’a hitaben yazdığı dava dosyasına bağlı 4/4/944 tarihli mektubunda: “Milletin içinde bulunduğu tehlikelerden kurtulması mümkündür. Adsız’ın kılıcından keskin olan kalemi bu işi herhalde muvaffakıyetlendirecektir. Kalem kifayet etmezse o zaman işi silâhlara bırakacağız. Türkçülük (yani ırkçılık, Turancılık) yolunda ruhumuz, yüreğimiz, kılıçlarımız seninle beraberdir. Ebedî Türk milleti mesud ve şerefli günlere kavuşacak, bütün Türkler bir devlet halinde bir bayrak altında toplanacaklardır.” diyen maznun; tahkikatta bu mektubu hakkında “Ben bu çeşid yazıyı herkese yazarım. Buradaki maksadım, sınır dışı Türkleri evvelâ; Adsız’ın kaleminin yaratacağı muhitle, bu kâfi gelmezse, o zaman milletçe silâha sarılacağız diyor.” Her bakımdan Nihal Adsız’ı hareket ve isyana teşvik eden cümleler tamamen ırkçı ve Turancı fikirlerle doludur. Suçu sarihtir. Nihal Adsız bu maznun hakkında (dava dosyası sahife: 258) “Alparslanı Harb Okulunda iken tanıdım. Maltepe Atış Okuluna subay olarak geldi. Ben ona ırkçılık ve Turancılık hakkındaki görüşlerimi ve gayelerimi söyledim. İtimad ettiğim için Meclis, hükümet hakkında isnadlarımı da söylemişimdir. O da benim bütün sözlerime iştirak ediyordu. Tamamen Turancı ve ırkçıdır. Bana tehlikeli addedilebilecek, yani hükûmetin mevcudiyetile alâkadar elfazı havi mektublar yazdı. Fikirlerini arkadaşları arasında yaydığını da mektubla bildirmişti.” şeklindeki beyanile de maznunun subay olduğu halde teşkilâtı esasiye kanununun ana vasıflarına muhalif milliyet ve dış emniyeti muhil propaganda yaptığı sabittir.” (Cumhuriyet Gazetesi, s.4 10 Eylül 1944)
Yargılama süreci 29 Mart 1945 günü şu karara bağlanarak bitmişti:
Irkçıların davası bitti
Sıkı Yönetim mahkemesi, sanıklardan 10 u hakkında mahkûmiyet kararı verdi, diğerleri beraet ettiler
Zeki Velidi 10 seneye, Nihal Adsız 4 sene 30 aya, Reha Oğuz da 5 sene 10 aya mahkûm oldular.
Irkçılar ve Turancıların muhakemesi. Birinci Sıkı Yönetim mahkemesinde dün sona ermiş ve karar bildirilmiştir.
Tümgeneral Yusuf Ziya Yazgan, adli hâkim Albay Osman Cevdet Erkut, süvari Albay Galib Kaan ve Savcı Kâzım Alöç’ten müteşekkil Birinci Sıkı Yönetim mahkemesince verilen karara göre:
Sanıklardan Zeki Velidî Togan, sabit görülen hükûmeti devirmeğe matuf gizli ittifak fiilinden dolayı Türk Ceza Kanununun 171 inci maddesinin 2 nci fıkrasına tevfikan ve takdiri şiddet sebebile 10 sene müddetle ağır hapse mahkum edilmiş ve 174 üncü madde gereğince 4 sene müddetle Adapazarı’nda ikamete ve emniyeti umumiye nezareti altına alınmasına, ceza müddetince mahcuriyeti kanuniye halinde bulundurulmasına ve âmme hizmetlerinden müebbeden mahrumiyetine mahkûm olmuştur,
Reha Oğuz Türkkan, sabit görülen gizli ittifak filinden dolayı Türk Ceza Kanununun 117 nci maddesinin 2 nci fıkrasına tevfikan ve takdiri şiddet sebeple 6 sene ağır hapse mahkûm edilmiş, fakat yaşı dolayısile mahkûmiyeti 5 seneye indirilmiş, yanlış propaganda filinden dolayı da 10 ay hapsine karar verilmiş ve bu suretle ceman 5 sene 10 ay hapse mahkûm edilmiştir. Türk Ceza Kanununun 173 üncü maddesine tevfikan iki sene müddetle Diyarbakırda emniyeti umumiye nezareti altındı kalmasına, müebbeden âmme hizmetlerinden mahrumiyetine ve ceza müddeti içinde mahcuriyeti kanuniye halinde bulundurulmasına karar verilmiştir.
Cihad Savaşver ve Nurullah Barıman, ayni gizli ittifak mensublarından oldukları sabit görülmüş ve Türk Ceza Kanununun 171 inci maddesinin 2 nci fıkrasına uyarak 4 er sene ağır hapislerine, Cihad Savaşver’in Uşak’ta, Nurullah Barıman’ın Kırşehir’de birer buçuk sene müddetle ikametlerine, emniyeti umumiye nezareti altına alınmalarına ve 4 er sene müddetle âmme hizmetlerinden mahrumiyetlerine karar verilmiştir,
Heybetullah İdil ve Hamza Sadi Özbek, aynı gizli ittifak mensublarından olup cürmün icrasına ve kanunî takibata başlanmazdan evvel bu gizli ittifaktan çekilmiş bulunmaları hasebile Türk Ceza Kanununun 171 inci maddesinin son fıkrası mucibince bu fiillerinden dolayı bunlara ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilmiştir.
Reha Oğuz Türkkan ve suç arkadaşları Cihad Savaşver, Nurullah Barıman, Muzaffer Eriş, Zeki Özgür, Yusuf Kadıgil, İsmet Rasin Tümtürk, Hamdi Sadi Özbek ve Hikmet Tanyu’nun Bozkurdcular gizli yürem teşekkülü ve dolayısile hükümeti devirmeğe matuf gizli ittifak suçları sabit görülmüşse de cürmün icrasına ve kanunî takibata başlanmazdan evvel hepsinin bu gizli ittifaktan çekildikleri ve bu sebeble bu gizli yürem teşekkülünün dağıldığı netice ve kanaatine varıldığından Türk Ceza Kanununun 171 inci maddesinin son fıkrası mucibince bu fiillerinden dolayı bunlara ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilmiştir.
Fehiman Altan, bu gizli teşekküle kerhen yaptırılan bir yeminle girdiği fakat bundan sonra hiç bir faaliyetlerine iştirak eylemediği ve bahis mevzuu fili teyid edecek bir harekatta bulunmadığı görülerek ve dolayısile kasıd unsurunun da mefkudiyeti bakımından beraetine karar verilmiştir.
Necdet Sancar, bir sene iki ay müddetle hapse mahkûm edilmiştir. Alp Arslan Türkeş, 9 ay 10 gün hapse mahkûm edilmiştir.
Fethi Tevetoğlu; siyasî yazı yazmaktan sanıklı olup askeri ceza kanununun 148 inci maddesinin A fıkrasını muhil bu fiili dolayısile, kanunî ve takdiri şiddet sebebile cem’an 11 ay 20 gün hapsine karar verilmiştir.
Zeki Velidî Toğan, Muzaffer Eriş, Zeki Özgür, Hamdi Sadi Özbek, Hikmet Tanyu, İsmet Rasin Tümtürk, Cihad Savaşver, Nurullah Barıman, yedek tabib önyüzbaşı Haşan Ferid Cansever, Hüseyin Namık Orhun, Şaik Gökyay ve Fazıl Hisarcıklı’nın Türk ceza kanununun 112 nci maddesini muhil propaganda fiilleri sabit görülemediğinden beraetlerine karar verilmiştir.
Nihal Adsız; Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetini alenen tahkir, İstanbul’da karısına, kız ve erkek talebelerinden bazılarına yazdığı mektublarda Ankara nümayişlerini âmmenin telâş ve heyecanını mucib olacak şekilde mübalâğalı ve hususî maksada müstenid bir şekilde yayması ve nakletmesi, bu havadis ve haberlerin başkalarına da yayılmasını istemesi Türk ceza kanununun 142 nci maddesini muhil propaganda fiili ve bu propagandayı ordu mensubları arasında da işlemesi noktasından askerî ceza kanununun 142 inci maddesinin B fıkrası da nazara alınarak Türk ceza kanununun 159, 161, 142, 79, 80 ve 70 inci maddeleri mucibince ceman 4 sene 30 ay 15 gün ağır hapsine ve 3 sene müddetle Adana’da ikametle emniyeti umumiye nezareti altına alınmasına, müebbeden âmme hizmetlerinden mahrumiyetine, ceza müddeti içinde mahcuriyeti kanuniye halinde bulundurulmasına karar verilmiştir. Yalnız Nihal Adsız, Ankara nümayişleri kendisi Ankara’ya gelmeden evvel oradakiler tarafından hazırlanmış olduğu ve bu nümayişlere iştirak etmemiş bulunduğu gözönünde tutularak bu fiilden beraet etmiştir.
Cebbar Şenal ve Cemal Oğuz Öcal, Ankara nümayişçileri fiili dolayısile bu iki sanıklının bu fiilleri sabit görülmüş olmakla beraber Türk ceza kanununun 161 inci maddesi fiilin tezahürü ve kanuni unsurlar bakımından hiç bir veçhile bu fiile uyar görülmemiş ve bilâkis mahkemece varılan netice ve kanaate göre, icra ve tezahür bakımından 3 mart 328 tarihli tecemmüat hakkındaki muvakkat kanunun 6 ncı maddesini ihlâl eder bulunmuş olduğundan her iki suçlu da bu madde mucibince ve takdiri şiddet sebebile 11 er ay müddetle hapse mahkûm edilmişlerdir.
Said Bilgiç, bu nümayişlere bilfiil iştiraki sabit görülemediğinden beraetine karar verilmiştir.
Zeki Velidî Togan’la, Hamza Sadi Özbek’in Türk ceza kanununun 143 üncü maddesini muhil fiilleri dolayısile ve askerî usulün 190 ıncı maddesinin taleb ve sarahati dahilinde bir iddia ve istek olmaması hasebile bu fiilden dolayı bu iki sanık hakkında da ceza tayinine kanuni imkân bulunmadığına karar verilmiştir. (Cumhuriyet Gazetesi, s.1,3 ; 30 Mart 1945)
3 Mayıs 1944 Günü Ne Olmuştu?
Gültekin Öztürk’ün “Türkçüler ve Kurtuluş Günü” başlıklı yazısı konunun siyasî görünümünü özetlemektedir. [1] Aynı bilgileri tekrarlamaktansa farklı noktalara değinerek bir özetleme yapmayı tercih edeceğim.
“1944 Türkçülük-Turancılık Davası”nın 1 numaralı sanığı Hüseyin Nihal Atsız, Türkçülük davasının ilk kez sokakta göründüğü bu süreci şöyle anlatmaktadır: “CHP tek parti idaresinin komünistleri koruyan Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve şımarttığı komünistlere karşı yapılan bir yürüyüş sansürle sessizliğe boğulmuş memlekette bomba gibi patlamış, o zamanki devlet başkanı (İsmet İnönü) ile çevresindeki devşirmelerin ödünü patlatarak büyük tutuklamalara, hapislere; işkencelere yol açmış; satılık ve köle basın da tek ağızla açtıkları haysiyetsiz iftira kampanyasını aylarca sürdürmüştü.” [2]
Hüseyin Nihal Atsız, Orhun Dergisinin 1 Mart 1944/15.sayısında “Türkçü Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye Açık Mektup” diye başlayan yazısında ilk kez kamuoyu önünde açıkça komünist eylemleri “Türkçü (?) Başvekil” Şükrü Saraçoğlu’na şikâyet etmiştir. Orhun Dergisinin bir sonraki sayısı olan 1 Nisan 1944/16.sayısında da “Giritli” Ahmet Cevat Emre, Pertev Naili Boratav, Sabahattin Ali, Sadrettin Celal Antal’ın Marksist çalışmalarını tek tek açıklayarak göz yumduğu için Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i istifaya çağırmıştır. Atsız’ın yazdığı bu sert mektuplar bütün yurtta yankılanmış ve Türklük ruhu ayaklanarak komünizmi protesto mitingleri yapılmıştır.
“Millî Şef” döneminin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Sabahattin Ali ve Falih Rıfkı Atay’ı kışkırtarak Atsız aleyhine dava açtırır. Orhun dergisinde yayınlanan iki açık mektupta ismi zikredilen Sabahattin Ali, yazının sahibi olan Atsız aleyhine ‘neşren (basın yoluyla) hakaret’ dâvası açar.
Ankara’da 26 Nisan 1944 günü başlayan ilk duruşmada salon milliyetçi gençlerle dolar; bu ilgi davanın siyasî bir mahiyet kazanacağının ilk işaretidir. Olaylar Atsız’ın, hakkında açılan dava için Ankara’ya geldiği sırada başlar. Türkçülük-Turancılık davasının ikinci duruşmasının yapılacağı 3 Mayıs 1944 günü öncesinde, binlerce üniversiteli milliyetçi genç Atsız’ın Ankara’da gecelediği otel önünde toplanır. Bu heyecanlı gençlik grubunun eylemi, iktidarı telaşa sevkeder.
3 Mayıs 1944’te başlayan ikinci duruşmada Sabahattin Ali gençlere hakaret etmek isteyince salonda bulunan DTCF Felsefe bölümü öğrencilerinden Osman Yüksel Serdengeçti tarafından tokatlanır. İkinci oturumun yapıldığı gün duruşma salonunda Atsız’ın konuşması sırasında dinleyici gençlerden birinin “Kahrolsun komünistler” diye slogan atması izleyenleri galeyana getirir ve mahkemeden ayrılan yüzlerce Anafartalar’dan Ulus’daki Heykel yönünde yürüyüşe geçerler. Sabahattin Ali ile H. Nihal Atsız arasındaki dâva Ankara’da görülürken Ankara Üniversitesi gençleri komünistleri kınama maksadiyle bir gösteri yürüyüşü düzenlerler. Ulus Meydanı’nda millî marşlar söylenir ve komünizm aleyhine sloganlar atılır.
3 Mayıs 1944 Çarşamba günü Ankara’da 140 – 150 kadar üniversiteli öğrencisi nezarete alınır. Bu gösterinin, millî güvenliği ihlâl ettiği iddiası ile “ırkçılık ve turancılık dâvası” gündeme getirilir. Askerî mahkemenin yaptığı takiplerden sonra kala kala 23 kişi kalır. Çoğunlukla Orhun dergisi aboneleri olan 23 kişi, daha sonra tutuklu olarak Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla açılan davada yargılanacaklardır.
Davanın 9 Mayıs 1944 günü yapılan karar oturumunda, Sabahattin Ali’ye ‘vatan haini’ dediği için 6 aya mahkûm edilecek olan Atsız’ın cezası hâkim tarafından ‘milli tahrik’ gerekçesi ile 4 aya indirilecektir. Ardından 4 aylık bu ceza da ertelenecektir.
Gençlerden oluşan bir temsilci grubu Ulus Meydanı’ndaki gösteriden sonra “Türkçü söylemlerde bulunan” Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşmek isterlerse de mümkün olmaz. Üstüne üstlük polisiye tedbirlerle milliyetçi gençler zor kullanılarak dağıtılır; üniversiteli gençlerden yüz altmış beş kişi gözaltına alınır. Milliyetçi gençliğin bu kendiliğinden gelişen gösterisi devrin Cumhurbaşkanı İnönü’ye bir isyan olarak yansıtılır. Hasan Ali Yücel, 7 Nisan 1944 tarihinde Atsız’ın Boğaziçi Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenliğine son verir. Hasan Ali Yücel, Nevzat Tandoğan ve Falih Rıfkı Atay üçlüsünün gayretleriyle “Irkçılık-Turancılık Davası” adı verilen milliyetçilik düşmanı dava genişletilir.
Gösterilerin ardından tutuklananlar, -özellikle gençler ve aileleri- 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı vesilesi ile serbest bırakılacaklarını düşünürlerken CHP’nin “Millî Şef”i Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 Mayıs 1944 törenlerinde verdiği Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde eleştirdiği nutkunda Irkçılık-Turancılık davası hakkındaki olumsuz yaklaşımını açıklar. Milliyetçileri hayal kırıklığına uğratan bir konuşma yapan “Millî Şef”, henüz ilk soruşturma safhasındaki olayları bahane ederek Türkçüler aleyhinde ağır ithamlarda bulunur ve Türkçü-Turancıları ağır sözlerle suçlar. Milli Şef’in hedef göstermesi ile hareketlenen “yandaş yargı”, gençlerin yürüyüşünü bir isyan gibi değerlendirir. Aralarında Alparslan Türkeş gibi subay, üniversite profesörü, öğretmen, doktor ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu Nihal Atsız dahil bütün sanıklar, daha sonra tabutluk diye adlandırılan Emniyet Müdürlüğü’nün bulunduğu Sansaryan Han’daki Tabutluk adı verilen hücrelerinde türlü işkenceler gördüler. Atsız ve tutuklu 34 arkadaşı Turancılık suçlamasıyla İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılanmaya başlanır. Özellikle kırk yedi kişi hakkında ağır bir iddianame hazırlanır ve 1 numaralı Sıkıyönetim mahkemesine sevkedilirler. Türkçülük-Turancılık davası, 7 Eylül 1944 günü başladığında İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi Savcısı Kâzım Alöç iddianamesini okur; Türkçü-Turancı aydınlar “vatana ihanet” ile suçlanırlar. Aylarca süren mahkeme son bulduğunda en ağırı on yıl olmak üzere bütün sanıklar suçlu bulunur. Dava Askeri Yargıtay’a taşınır. İsmet İnönü’nün kırk yıllık dostu olması yanında orduda dürüst birisi olarak tanınan Orgeneral Ali Fuat Erden’in başkanı olduğu Askeri Yargıtay, davayı usul yönünden ve esastan bozar ve sanıkların tamamının beraatine karar verir.
Alparaslan Türkeş ve 1944 Olayları
1944 Olayı’nın önde gelen isimlerinden Alparslan Türkeş, İsmet Paşa’nın 19 Mayıs Nutku’ndan birkaç gün sonra görev yeri olan Erdek’te gözaltına alınır. Gözaltı sırasında bölük odası ve evi arandıktan sonra, İstanbul Merkez Komutanlığı’na götürülerek 13 Haziran 1944 günü Askerî Tutuk ve Cezaevi’nin hücresine kapatılır. Burada beş ay tutuklu kalan Türkeş, rahatsızlığı nedeniyle Haydarpaşa Askerî Hastanesi’ne nakledilir. Haydarpaşa Askerî Hastanesi’nde bir ay süreyle tedavi gördükten sonra Sıkıyönetim Komutanlığı’nın baskısıyla hastaneden çıkarılıp Tophane’deki hücresine konulur. Tophane Hapsihanesindeki hücresine döndükten birkaç gün sonra Sansaryan Han’a götürülerek işkenceyle sorgusu başlatılır. ’Tabutluk’ adı verilen, tavanlarında beşyüzer mumluk ampullerin yandığı işkence odasına kapatılır. Dönemin Emniyet Müdürü Ahmet Demir ve Savcı Kazım Alöç tarafından Nihal Atsız’a yazmış olduğu mektuplar yüzünden sorguya çekilir. “Adnan Menderes, Celal Bayar ve Fevzi Çakmak’la beraber hazırlık yaptık. İhtilal yapıp Hükümeti devirecektik” ve “Rusya’da zulüm gören Türkleri kurtaracaktık” yazılı bir metne imza atması için işkence görür. İşkence altında bile bu suçlamaları kabul etmez.
Bir buçuk yılı bulan bir esaretten sonra tutukluların hepsi tahliye edilir. Ancak dava Askeri Yargıtay’da beraatle sonuçlanman kadar üç yıl süren dava sürecinden sonra beraat edecek olan milliyetçi aydınlar arasında -bugün hemen hepsi rahmete kavuşmuş olan- şu isimler vardı: Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız, Nejdet Sançar, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Hüseyin Namık Orkun, Orhan Şaik Gökyay, Osman Yüksel Serdengeçti, Hikmet Tanyu, Fehiman Altan, Saim Bayrak, Sait Bilgiç, Muzaffer Eriş, Cihat Savaşfer, Yusuf Kadıgil, Mehmet Külahlıoğlu, Cemal Oğuz Öcal, Hamza Sadi Özbek, Zeki Özgür, Cebbar Şenel, İsmet Rasin Tümtürk, Reha Oğuz Türkkan, Nurullah Barıman, Dr. Hasan Ferit Cansever, Fazıl Hisarcıklı, Zeki Sofuoğlu ve Dr. Fethi Tevetoğlu… [3]
İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanıp Türkçülük Dâvâsı Dosyasına Konulan Rapordaki Türkçü-Milliyetçilerin Listesi zamanın resmî bürokrasisinin psikolojisini sergilemektedir.[4]
Tarihî Bir Muhasebe
İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1944 günkü nutku ile “Turancılık Davası”na dönüşen süreç Cumhuriyet dönemi Türk siyasî tarihinde önemli bir dönüm noktası olur. 3 Mayıs, Atsız’a göre “Türkçülüğün gafletten ayrılışı can düşmanlarını tanıdığı dost sandığı hainleri ayırdığı” gündür. Atsız’ın değerlendirmesine göre 3 Mayıs yürüyüşü yapan birkaç bin Türkçü gencin hayat geçirdiği bir uyarı ve aynı zamanda o gençlerin haykırışıyla Türk milletinin bir uyanışıdır. 3 Mayıs artık Türkçülerin günüdür; Türkçülük günüdür. İlk olarak 3 Mayıs 1945′te İstanbul’da, Tophane Askerî Cezaevi’nde, davadan tutuklu olarak bulunan sanıklar tarafından çay içilerek kutlanmış, sonraki yıllarda ise kırlarda ve salonlarda yapılan törenlerle kutlanır olmuştur.
3 Mayıs 1944 Türkçülük olayının seyrini Alparslan Türkeş, “3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.” diye özetlemiştir. 3 Mayıs 1944 Turancılık davasının en genç simalarından Alparslan Türkeş siyasî hayatı boyunca her 3 Mayıs’ın “Türkçüler Günü” adıyla kutlanmasını emretmiş ve Türk milliyetçiliği tarihinde köklü bir gelenek oluşmuştur. Her üniversitenin ülkücü teşkilatları gibi Ankara Tıp Fakültesi ülkücüleri olarak, yıllık geleneksel şölenlerimizi her yıl Mayıs ayının ilk haftasında 3 Mayıs 1944 anısına düzenlemişizdir.
***
S. Ahmed Arvasî’nin 3 Mayıs’ın anlamını özetlediği şu sözleriyle yazımı noktalamak isterim: “Türk Milliyetçilerinin çile ve ıstıraba duçar olduğu dönemler, Türk millî şuurunun yeni bir zaferini müjdelemektedir. Mustaripler, mazlumlar ve mağdurlar çoğalıp Türk Milliyetçilerinin safları takviye ettikçe, hareketin aşk ve hararet potansiyeli de artmaktadır.” [5]
O halde yılgınlığa asla yer yok kitabımızda…
Nice 3 Mayıslara el ele; gönül gönüle…
_________________________
İletişim: http://www.hayatibice.net
[1] 3 Mayıs ile ilgili olarak yayınlanan bazı yazılar:
http://haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi53410-3_Mayis_Turkculuk_Milliyetcilik.html
http://haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi53614-3_Mayis_Turkculer_Ve_Kurtulus_Gunu.html
[2] Hüseyin Nihal Atsız, “3 Mayıs artık Türkçüler’in günüdür.” Atsız, olayın 31. yıldönümünde yazdığı yazısında bir olayın tarihe mal olabilmesi için üzerinden 50 yıl geçmesi gerektiğini belirtmiştir ki buna göre1994 yılından itibaren artık Türkçülük Günü tarihî bir olay kabul edilebilir. Ötüken, Sayı: 5, 22-23 Nisan 1975. http://ulkucuyazarlarbirligi.org/?p=1295
[3] Tophane Askeri Hapishanesi
Asker sanıklar:
* Dr. Yüzbaşı Hasan Ferit Cansever
* Dr. Üsteğmen Fethi Tevetoğlu
* Piyade Üsteğmen Alparslan Türkeş
* Piyade Teğmen Nurullah Barıman
* Topçu Asteğmen Zeki Özgür (Sofuoğlu)
* Ulaştırma Asteğmen Fazıl Hisarcıklı
Sivil sanıklar:
* Nihâl Atsız
* Hüseyin Namık Orkun
* Nejdet Sancar
* İsmet Rasin Tümtürk
* Cebbar Şenel
* Cihat Savaşfer
* Muzaffer Eriş
* Fehiman Altan
* Yusuf Kadıgil
* Saim Bayrak
Tabutlukta (Sansaryan Han) Sorgulanan Sivil sanıklar:
* Zeki Velidi Togan
* Orhan Şaik Gökyay
* Hikmet Tanyu
* Cemal Oğuz Öcal
* Hamza Sadi Özbek
* Reha Oğuz Türkkan
* Said Bilgiç
* Mehmet Külâhlıoğlu
* Osman Yüksel Serdengeçti
[4] Türkçülük Dâvâsı Dosyasına Konulan İçişleri Bakanlığı Raporundaki Türkçü-Milliyetçilerin Listesi
Samet Ağaoğlu, Mustafa Hakkı Akansel, Mehmet Altunbay, Remzi Oğuz Arık, Bedriye Atsız, Hüseyin Nihal Atsız, Ahmet Caferoğlu, H. Hüsnü Emir Erkilet, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Ali Genceli, Hüseyin Avni Göktürk, Orhan Şaik Gökyay, Abdülkadir İnan, Yusuf Kadıgil, Kadircan Kaflı, Tahir Akın Karauğuz, Cafer Seydahmet Kırımer, Akdes Nimet Kurat, Mustafa (Tatlısu) Müftüoğlu, Hüseyin Namık Orkun, Cemal Oğuz Öcal, Hamza Sadi Özbek, Peyami Safa, Nejdet Sançar, San’an Azer Sepicioğlu, M. Zeki (Özgür) Sofuoğlu, İzzeddin Şadan Tesbihcioğlu, Ali Dursun Tevet, Fethi Tevetoğlu, Gülcan Tevetoğlu, Zeki Velidî Togan, Muharrem Feyzi Togay, Osman Turan, Uluğ Turanlıoğlu, İsmet Rasin Tümtürk, Reha Oğuz Türkkan, M. Şakir Ülkütaşır, A. Haydar Yeşilyurt, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Elmas Yıldırım, Mükrimin Halil Yınanç.
[5] S. Ahmed Arvasî, “3 Mayıs 1944: Türk Milliyetçilerinin Zaferi”.
http://ulkucuyazarlarbirligi.org/?p=1322
_________________________________________________________________________
*İLK YAYIN TARİHİ: 3 MAYIS 2013