Fazlı KÖKSAL: Roman Üzerine

ROMAN NEDİR?

Fazlı KÖKSAL

Eline kalem alan, yazarlık deneyimine başlayan her yazar adayının nihai amacı; açıkça dillendirilmese de, hatta kendi kendine itiraf etmese de “Roman Yazarı” olmaktır. Hatta edebiyat kanonlarına giren bir romancı olmaktır.

Pekiyi nedir bu “roman” denilen edebiyat dünyasının büyülü kelimesi?

Roman kelimesi dilimize ilk kez, Şemsettin Sami’nin hazırladığı Kamûs-ı Türkî’de ve şöyle tanımlanmıştır: “Kurulmuş uzun hikâye ve böyle bir hikâyeyi hâvi kitap”. Örnek olarak “Aleksandr Duma’nın romanları” verilmiştir. “Romancı” ise “Roman denilen hikâye kitaplarından yazan muharrir” olarak açıklanmıştır.

TDK Sözlüğünde ise “roman”; “İnsanın veya çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebî tür.” şeklinde tanımlanmıştır.

“Roman” terimi, Roma İmparatorluğu içindeki halkların kullandığı bozulmuş Latinceye verilen addır. Bu bozuk Latince ile yazılan ilk destan ve halk öykülerine roman denmiştir. Bu terim, sonradan belli bir edebi türün adı olmuştur.

Romanın genel kabul görmüş tanımlardan birisi de şudur; insanın başından geçen serüvenleri, iç dünyasını, toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve insanı ilgilendiren her konuyu anlatan kurmaca olarak yazılmış edebi türe roman denir.  Buna rağmen  “Roman Nedir?” sorusuna net, kesin ve doğru tek cevap vermek mümkün değildir. Romanın tanımını en çarpıcı biçimde romancılar yapabilir. Ancak onlar da kendi yazdıkları roman tarzını içerik ve biçimi açısından tek doğru roman tarzıymış gibi bir yaklaşımla romanı tanımlarlar.

Nitekim;

Henry Fielding “düzyazıyla yazılmış komik-epik şiir”

Stendhal,  “Roman büyük bir yolun üstünde gezdirilen bir aynadır. An gelir mavi gökleri yansıtır, an gelir ayağınıza bulaşan çamuru”

Recaizade  Ekrem, “birer ibret aynası”

Milan Kundera  “Yazarın deneysel egolar üzerinden varoluşa dair birtakım temaları sonuna kadar incelediği büyük düzyazı biçimi.”

D.H. Lawrence  “roman güçlü bir yaşam ışığıdır, yaşamın parlak kitabıdır..”,

Dorothy Hale  “heyecanlı hikayeler anlatan, yaşamın resmini bire bir çizen kitaplar bütünüdür.”

Diyerek romanı, kendi roman tarzlarına göre tanımlamışlardır.

Arnold Bennette, “Roman gerçeklikle kurmaca arasında bir yerde, ama kurmaca vasfı daha ağır basan, gerçekliği malzeme olarak kullanıp, onu bozan ve dönüştüren bir edebî türdür ve iyi bir romancı, bize dış dünyanın gerçeğiyle sübjektif tecrübenin cazibesini birlikte sunar.” Diyerek romanı ve romancıyı birlikte tanımlar… Beğendiğim roman tanımlarından birsi de şudur; “Roman adetâ bir illüzyondur, gerçeği çok boyutlu olarak gösteren, değiştiren, okuru kendi içine hapseden bir illüzyon.”

Romana hangi tanım getirilirse getirilsin onda, bu tanımlara uymayan bir yön mutlaka bulunacaktır. Zira roman, tabiatı gereği kategorize edilmeye, sınırlandırılmaya, türlere ayrılmaya direnir.

Roman, kurmaca bir metindir. Bu kurmaca metindeki kahramanlar, mekân, zaman ve kişiler tamamen kurmacadır. Bu kurmaca kahramanları diğer kurmaca unsurlar içerisinde bir düşünce, görüş, tema etrafında yaşatmaktır roman. Bir roman ne kadar marjinal, bilim-kurgu, ütopik, mitik olursa olsun muhakkak az veya çok bir “gerçeklik” unsuru taşır.

Bu konuda Umberto Eco’nun verdiği şu örnek çok çarpıcıdır:

“Foucault Sarkacı adlı romanımı yayımladıktan sonra, yıllardır görmediğim eski bir çocukluk arkadaşım bana şunları yazdı: ‘Sevgili Umberto, sana yengemle amcamın dokunaklı öyküsünü anlattığımı anımsamıyordum, ancak bu öyküyü romanın içinde kullanmış olmanı doğru bulmuyorum.’

Romanımda, anlatının kahramanı Jacopo Belbo’nun amcasıyla yengesi olan bir Carlo amca ile bir Caterina yenge hakkında birkaç bölüm anlatıyorum; bu insanlar gerçekten de yaşamıştır: Birkaç değişiklikle de olsa ben çocukluğuma ait bir öyküyü, adları farklı olan bir yengemle amcam hakkındaki bir öyküyü anlatmıştım. O arkadaşıma Carlo amca ile Caterina yengenin benim amcamla yengem olduğunu, dolayısıyla onlarla ilgili bir telif hakkımın bulunduğunu, onun yengesiyle amcası olduğundan bile haberim olmadığını yazdım. Arkadaşım özür diledi: Öyküyle öylesine özdeşleşmişti ki, kendi amcasıyla yengesinin başından geçen olayları romanda gördüğüne inanmıştı.”

Yine de asla unutmamamız gereken şey, “gerçekçi” [ realist] ile “gerçeğe uygun” [ realistic] olanın “gerçek”le [ real] aynı olmadığıdır. Roman gerçekçidir, çoğu zaman gerçeğe de uygun olabilir. Ama gerçek değildir.

Roman bir edebi tür olarak fazlasıyla esnektir. Robinson Crusoe da romandır; Aşk ve Gurur da romandır; Don Kişot da romandır Dava da; Kırmızı ve Siyah da romandır  Ulysses de..

Daha iyi bildiğimiz Türkçe roman örnekleriyle anlatırsak; Çalıkuşu, Cevdet Bey ve Oğulları, Yaban, Tutunamayanlar, Ruh Adam, Anayurt Oteli, İçimizdeki Şeytan, Huzur, Yılanların Öcü, Berci Kristin Çöp Masalları, Bir Göçmen Kuştu O; hepsi romandır…

Birbiriyle içerik ve biçim yönünden neredeyse hiçbir ortak özellik ortaya koymasalar da hepsini aynı kelimeyle tanımlarız: Roman.

Pekiyi birbirleri ile alakasız gözüken ve adına “Roman” denilen metinlerin hiç ortak yönleri yok mudur? Tabii ki vardır… Romanlarla ilgili ortak kabul görmüş genellemeleri şu şekilde sıralayabiliriz…

* Roman yazılı ve basılı anlatıdır.

* Roman insanı ve onun hayatla olan mücadelesini tasvir eder.

* Roman kurgusaldır/temsilidir.

Roman mektup, günlük, itiraf, otobiyografi, biyografi, tarihsel anlatı gibi birçok yazım biçimi ve yöntemden beslenir ve bu yönüyle kurgusal yazım biçimlerinin, yani edebiyatın dışına taşar. Roman melez bir türdür ve kendine ait bir kurallar bütünü yoktur. Roman esnekliğin kendisidir Romanda insan ayrıntılı olarak işlenir. İnsanın psikolojik halleri, istekleri, arzuları, ihtirasları, günahları, hepsi okuyucuya aktarılır, okuyucu romandaki kahramandan birisi haline getirilir.

Roman insanı ve onun yaşam mücadelesini anlatırken bunu:

* Dolaylı veya dolaysız yapabilir

* Düzyazı, şiir ve dram diliyle aktarabilir

* Tamamen gerçeğe dayalı veya tamamen kurguya dayalı olarak ifade edebilir

* Kendi kurgusallığının farkında olarak (üstkurgu biçiminde) veya olmayarak yapabilir

* Belli bir olay örgüsü izleyerek veya izlemeyerek yapabilir

* Olaylar somut bir dünyada geçebileceği gibi, tamamen fantastik, hayal ürünü ve romana ait bir dünya da geçmiş gibi anlatabilir.

* Gerçeklik tamamen içsel, soyut ve psikolojik bir tarzda aktarılabilir,

* Gerçekliği tamamen reddeden bir anlayışla dile getirebilir,

* Belirli bir hikâye şeklinde anlatabilir/anlatmayabilir

* Komik, trajik, satirik [yergisel], lirik, epik, parodik veya trajikomik bir dille ifade edebilir,

* Belirli bir ahlaki/politik/ideolojik söylemi temsil ederek/vurgulayarak anlatabilir,

* İnsana ve onun yaşam mücadelesine tuttuğu ayna çok detaylı tasvirler içeren/ içermeyen bir dille aktarabilir,

Ve biz bunların tümüne “roman” deriz.

Kurmaca anlatı edebiyatının özel bir biçimi olan roman, gündelik, gerçek olaylara benzer olayları ele alarak gerçeğin nasıl göründüğünü ya da nasıl görünebileceğini göstermeye çalışır. Gerçekliği görme ve algılama biçimleri sürekli değiştiğinden roman da kendi iç gerçekliğini kurmak için anlatım tekniklerini sürekli değiştirmektedir. Bu nedenle çok değişik biçimlerde ortaya çıkar.

Aslında tanımlanması en zor edebi tür olmasına rağmen gelişmesini tamamlamamış tek türdür  de denebilir. Bunun bir nedeni romanın tarihsel koşullara bağlı olması, diğer nedeni ise yazarına geniş bir özgürlük ve deney alanı bırakmasındandır.

Romanda da belli başlı dört unsur vardır:

Olay,

Kişiler,

Çevre,

Anlatım

Ancak, son yıllarda yazılan romanlarda kişiler ve konu kaybolduğu, roman yazarının boş zamanlarında tutulduğu illüzyon (hayali görüntüler) veya rüyamsı kişi ve olayları bölük pörçük sıralamanın roman olarak anlatıldığı bir tarz yerleşmeye başlamış ve ideolojik roman anlayışı ağır basmaya başlamıştır.

***

Roman Çeşitleri

Romanları tanımlamak kadar, tasnif etmek, değerlendirmek de zordur. Biz burada, genel geçer kabulleri esas alarak romanları konularına ve izledikleri edebiyat akımlarına göre tasnif etmeye çalışalım.

Konularına göre romanlar;

1-Tarihî romanlar : Üç Silahşör-Alexander Dumas, Kökler-Alex Haley, Ciğerdelen-Safiye Erol, Bozkurtlar-Atsız, Devlet Ana-Kemal Tahir,

2-Macera romanları

  1.  a) Polisiye romanlar (Macera ve heyecan duygularını artıran romanlar) Ejderha Dövmeli Kız – Stieg Larsson, Kuzuların Sessizliği – Thomas Harris, Server Bedi (Peyami Safa)-Cingöz Recai, Dan Brown- Da Vinci Şifresi, Doğu Ekspresinde Cinayet-Agatha Chrisitie
  1.  b) Egzotik romanlar (Yabancı ülkelerin toplumsal özelliklerini, geleneklerini anlatan romanlar) Piyer Loti- İzlanda Balıkçısı, Refik Halit Karay-Nilgün, ,Jules Varne-İki Sene Mektep Tatili”
  2. c) Korku RomanlarıStephan King’in tüm romanları, Ray Baradbury- Cadılar Bayramı Ağacı, Jean Christophe Grange-Kongo’ya Ağıt, Şafak Güçlü-Büyü

3-Köy romanları Fakir Baykurt-Yılanların Öcü, Orhan Kemal-Bereketli Topraklar-Üzerine, Yakup Kadrı Karaaosnaoğlu-Yaban, Necati Cumalı-Acı Tütün

4-Sosyal içerikli romanlar: Ana-Maksim Gorki, Sabahattin Ali-Kuyucaklı Yusuf, Şolohov-Ve Durgun Akardı Don, Sadri Ertem-Çıkrıklar Durunca – Vedat Türkali-Bir Gün Tek Başına

5-Biyografik/otobiyografik romanlar: Ayşe Kulin-Adı Aylin, Halide Edip Adıvar-Handan, Oğuz Atay-Bir Bilim Adamının Romanı, Christy Brown-Sol Ayağım

6-Psikolojik tahlil romanları: Mehmet Rauf-Eylül, Peyami Safa-9.Hariciye Koğuşu- Dostyoviski- Savaş ve Barış, Selim İleri-Kırık Deniz Kabukları, Knut Hamsun-Açlık

7-Bilim Kurgu romanları: Bin Dokuz Yüz Seksen Dört – George Orwell, Fahrenheit 451-Ray Bradbury, Mülksüzler – Ursula K. Le Guin, Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley, Bir Uzay Efsanesi – Arthur C. Clarke, Vakıf Serisi – Isaac Asimov

8-Fantastik romanlar: Yüzüklerin Efendisi- J.R.R Tolkain, Bir İz Bırak- Veronica Roth, Zaman Çarkı– Robert Jordan, Taht Oyunları (Game of Thrones) – George R. R. Martin

9-Aşk romanları: Vadideki Zambak – Honore De Balzac, Dudaktan Kalbe – Reşat Nuri Güntekin, Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali, Aşk ve Gurur – Jane Austen, Aşk-ı Memnu –Halit Ziya Uşaklıgil

10- Ütopik ve Anti Ütopik (Distopik) romanlar: Ütopya- Thomas More, Tommaso Campanella- Güneş Ülkesi, Yeni Turan Halide Edip Adıvar, Yalnızız-Peyami Safa, Dava-Franz Kafka, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört – George Orwell, Aldaus Huxley-Cesur Yeni Dünya

11- İlk gençlik romanları Mavi Saçlı Kız-Burçak Çerezcioğlu, Fadiş- Gülten Dayıoğlu, Şeker Portakalı – Jose Mauro de Vasconcelos, Kitap Hırsızı- Markus Zusak, Ahmet Haldun Terzoğlu’nun tarihi romanları,

12- Çocuk romanları: Charlie’nin Çikolata Fabrikası – Roald Dahl. Küçük Prens- Antoine de Saint-Exupery, Çocuk Kalbi-Edmondo de Amicis, Ferenc Molnar- Pal Sokağı Çocukları’

Ayrıca;  gotik roman, mektup roman, feminist roman, bilinç akışı romanı gibi çok farklı roman türleri sayılabilir.

Tabii ki bu ayırımlar mutlak ayırımlar değildir. Bir roman, hem tarihi roman hem de aşk romanı, hem bilim kurgu hem sosyal içerikli roman olabilir. Hatta hem psikolojik tahlil, hem aşk,  hem biyografik hem de ütopik roman olabilir… Mesela Peyami Safa’nın Yalnızız’ı buna güzel bir örnektir…

Romanlar yazarın başka romanlarıyla irtibatlarına göre de tasnif edilebilir.

Müstakil Romanlar: Bir kitaptan oluşan romanlar. Romanların büyük çoğunluğu bu gruptandır.

Dizi romanlar: Birbirlerinin devamı olmamakla beraber kahramanları aynı olan genelde polisiye ve çocuk kitaplarında tercih edilen roman türü. Sherlock Holmes, Komiser Nevzat, Cingöz Recai, Hery Poiter vb. örnek olarak verilebilir.

Seri Romanlar: Birbirinin tam devamı olmayan ancak birbiri ile ilgili olup seri olarak yayımlanan romanlardır. Atilla İlhan’ın Aynanın İçindekiler, Selim İleri Bodrum Dörtlemesi, Yaşar Kemal’in Bir Ada Hikayesi Dörtlemesi, Kemal Tahir’in Esir Şehir Üçlemesi, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Dünki Türkiye serisi

Nehir romanlar: Anlatılan olayların çok uzun olması nedeni ile birden fazla cilt, kitap şeklinde yayımlanan romanlardır. Yaşar Kemal’in İnce Memed  1,2,3 ve 4’ü, Hasan İzzettin Dinamo’nun Kutsal İsyan’ı, Kutsal Barış’ı, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa’sa, Atsız’ın Bozkurtlar’ı nehir romanın örnekleridir.

Bu ayırım da net bir tasnif olmaktan ziyade bir durum tespiti olarak değerlendirilebilir.

Edebiyat Akımlarına göre romanların tasnifi;

  1. Klasik Roman:Biçim kusursuzluğuna, akla ve sağduyuya dayanan romanlardır. Konusunu genelde tarihten, hatta mitolojiden alır. Klasisizm’in temelini akıl ve sağduyu oluşturur. Klasisimin Romandaki temsilcileri olarak; “Princesse de Cleves” adlı romanıyla Mademe de La Fayette’yi ve Telemak romanıyla Fenelon’u sayabiliriz. Bizde de Molyer çeviri uyarlamaları ile Ahmet Vefik Paşa’yı belirtebiliriz.
  2. Romantik Roman:Romantik akıma uygun olarakü kişilerin arzu, duygu ve hayallerin, dünyanın geçiciliğine ait düşüncelerin ve din duygusunun ön planda olduğu romanlardır. Yazar, olaya, kahramanların kişiliklerine, üçüncü kişi anlatıcı olarak olarak müdahalelerde bulunur.

Batı edebiyatındaki temsilcileri: Montesquie, Jean Jacques Rousseau, Voltaire, Victor Hugo, Lamartine, Alexandre Dumas Pere, François Rene, Goethe, Musset, Schiller, Lord Byron.

Romantizmin Türk edebiyatındaki temsilcileri: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Abdülhak Hamit Tarhan.

  1. Realist (Gerçekçi) Roman:Gözlem ve deneyimin duygu ve hayalden daha ön planda olduğu, gerçekçiliğin esas alındığı akımdır. Yazar 3. şahıs olarak romana müdahalede bulunmaz.

Dünya edebiyatında temsilcileri  Balzac, Stendhal, Gustabe Flaubert, Dostoyevski, Tolstoy, Anton Çehov, Gogol, Maksim Gorki, Turgenyev, Charles Dickens, Daniel Defoe, Mark Twain, Jack London, Ernest Hemingway Türk edebiyatındaki temsilcileri: Recaizade Mahmut Ekrem, Nabizade Nazım, Samipaşazade Sezai, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Memduh Şevket Esendal.

Bu üç ana edebi akım dışında, zaman zaman bu akımlarla benzerlik ve farklılıklar gösteren edebi akımlar da vardır.

  1. Natüralist (Doğalcı) Roman: Üslup açısından gerçekçi romana benzer. Realizmin daha katı hali söz konusudur. Yalnızca gözlemle yetinmeyip deneye de başvururlar. Kahramanlar bulundukları çevrenin yerel ağzıyla konuşurlar. Yazarlar; bir bilim adamı, bir doktor yaklaşımı ile konuyu değerlendirirler.

Emile Zola en önde gelen natüralist yazardır. Ayrıca A.Doudet ile hikayeci Maupassant da natüralizmin önemli temsilcisidir.. Nabizade Nazım’ın “Karabibik” adlı romanı edebiyatımızda bu akımın etkilerinin görüldüğü ilk romandır. Ayrıca Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın roman anlayışı da natüralist anlayışa yakındır. Ancak sosyal eşeştirilere yer vermesi onun natüralistlerden ayırır.

5-Estetik Roman:  Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış, estetiği ön plana çıkarmış romanlardır. Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır. Biz de de Peyami Safa’nın eserlerini bu kategıride değerlendirmek mümkündür…

6- İzlenimci (Emresyonist) Roman Bu akımın en önemli özelliği bir izlenimin uyardığı duyguların duyulduğu gibi yansıtılmasıdır. İzlenimci ekole mensup yazar, doğrudan doğruya gördüğü gerçeği değil de, gördüklerinin ve izlediklerinin kendisi üzerinde bıraktığı izlenimi ve duyumu esas alır. Empresyonist sanatçının anlattığı dış dünya değil, dış dünyadaki varlıkların hayâle bürünmüş izlenimleridir. Rilke, Arthur Rimbauld, James Joyce akımın önde yazarlardadır. Bizde romandan ziyade şiirde görülmüştür. A.Haşım, C. Sahabttin bazı şiirleriyle izlenimcidir.

7- Dışavurumcu (ekspresyonist) Roman: 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Empresyonizme tepki olarak doğmuştur. İnsanın iç dünyasını ve bütün duygularını en gizli ve çıplak yönleriyle, olduğu gibi anlatır. Gerçekler her insana göre değişik olduğu için önemli olanı sanatçının kişiliğini ve gerçekleri kendine göre dile getirmesidir. Heinrich Mann (1871-1950) Alfred Döblin (1878-1957), James Joyce (1882-1941), Franz Kafka (1883-1924), Ernst Weiss (1884-1940)  bu ekolün temsilcileridir.

8- Varoluşçu Roman: Varoluşçuluğun merkezinde insan ve insanın varoluş problemi vardır.  Varoluşçuluk, karamsarlık ve “bunalım” edebiyatıdır. Bireylerin tamamen özgür olduklarına ve kendileri için kişisel sorumluluk almaları gerektiğine inanmaktadır. Roman anlayışları da bu felsefi görüşü savunur. Varoluşçuluk Alman filozofları Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger ve Rus yazar Fyodor Dostoevsky gibi yazarlardan etkilenmiştir. Çekyalı Franz Kafka da bu akımı etkileyen yazarlardandır. Varoluşçuluk 20. yüz yıl ortalarında, Fransız Varoluşçular Jean-Paul Sartre, Albert Camus ve Simone de Beauvoir arasındaki bilimsel ve kurgusal çalışmalarla iyice olgunlaştı. Bizde Yusuf Atılgan ve Demir Özlü varoluşçu yazarlar olarak nitelenebilir. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ında da, Ferit Edgü, Orhan Duru, Bilge Karasu, Adnan Özyalçıner, Leyla Erbil’in bazı kitaplarında varoluşçu yaklaşımlar vardır.

9-Modernist Roman: Modernist roman, romanın geleneksel özellikleri olan olay örgüsü, zaman, mekan, kahraman gibi öğelerinin değiştiren yeni bir biçim arayışlarının ürünüdür. Modernist roman değişen gerçeklik anlayışıyla birlikte anlatım aracı olarak seçtiği yeni biçim öğelerini kullanmış ayrıca iç monolog, bilinç akımı gibi anlatım tekniklerini kullanmıştır. Modern roman akımı temsilcilerine göre roman, problemi ortaya koymalı ancak çözümü okuyucuya bırakmalıdır. Çünkü, modern romanın amacı, bilgilendirmek, yol göstermek, siyasi veya fikri açıdan bir bilinç oluşturmak değildir. Modernist roman deyince Henry James, Marcel Proust, Thomas Mann ve Andre Gide isimleri sayılabilir. Türkiye’de önemli temsilcileri; Sait Faik Abasıyanık, Haldun Taner, Yusuf Atılgan, Vüsat O. Bener, Bilge Karasu, Nezihe Meriç, Attila İlhan, Adalet Ağaoğlu, Ferit Edgü, Oğuz Atay ,

10-Post Modern Roman: Bu roman türünde yazar, dış dünyayı birebir yansıtmaktan özellikle kaçınır. Gerçekten ve olaydan ziyade kurmaca egemendir. Çoğu postmodern romancıda, hem anlatıcının hem anlatının sürekli devrede olması, metin içinde birçok anlatıcı sese imkân verilmesi, anlatı içinde anlatıların iç içe geçmesi ya da anlatı içinde başka bir anlatının/ya da anlatıların izinin sürülmesi türünde ögeler görülür. Tabir caizse tıpkı yaşadığımız yüzyıl gibi karmakarışık bir roman türüdür. Dünya edebiyatında önemli temsilcileri arasında Paul Austerüü, John Barth,  Salman Rushdie, Vladimir Sorokin  Viktor Pelevin,   Don Delillo,  Raymond Federman gibi romancıları sayabiliriz. Türk edebiyatında da  önemli temsilcileri arasında Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Hasan Ali Toptaş, Latife Tekin, Murat Gülsoy  ve Elif Şafak  sayılabilir.

11- Büyülü gerçekçilik, Ağırlıklı olarak Latin Amerikalı yazarların eserlerinin görülen sürrealist bir akımdır. Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in 1935 yılında yayımlanan Alçaklığın Evrensel Tarihi  adını taşıyan eseri, ilk büyülü gerçekçilik çalışması olarak kabul edilir. Büyülü gerçekçilik akımının en tanınmış yazarı, Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’dir. Italo Calvino, John Fowles, Günter Grass, Janet Frame ve Salman Rushdie de bazı eserlerini büyülü gerçekçi bakış açısıyla anlayışla kaleme almışlardır.  Büyülü gerçekçilik, “büyülü unsurların, resmedilen gerçeklik içinden organik olarak gelişmesini sağlayacak biçimde fantastik ve gerçekçiliği birbirine bağlayan” bir postmodern akımdır. Latife Tekin’i bu akımın bizdeki temsilcisi olarak nitelendirebiliriz..

12- Yeni Roman (Anti Roman): Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır. Özellikle 1930 sonrasında ilk örnekleri görülmeye başlandı. Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren romanlardır. Yeni roman, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelir. Onlara göre  ‘kökleşik romanların yazıldığı dönemdeki siyasal/toplumsal ve artırımsal yapı değişmiştir. Buna paralel olarak, romandaki anlatım uygulayımlarına ilişkin algı da değişmelidir’  Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Simon, Philippe Soller, Nathalie Sarraute, Julio Cortazar gibi yazarlar bunu denemişlerdir.

Sürrealizm, Sembolizm, Dadaizm gibi resim ve şiir üzerinde yoğunlaşmış roman üzerinde çok etkili olmamış sanat akımları burada irdelenmesine gerek görülmemiştir.

Romanlar anlatıcılarına göre de değerlendirilebilir;

1) Roman kahramanın anlattığı romanlar..

Konuyu okuyucuya aktaran kişinin Romanın kahramanı olması durumudur. Olayları romanın kahramanı tarafından “1.tekil şahıs” ağzından anlatır.

Kahraman kendi düşünce ve duygularını tam olarak aktarabilmesine karşılık, diğer roman kişileri hakkında gözlemleri kadar bilgi sahibi olacağından bunlar hakkında ancak görebildiği kadarıyla bilgi aktarabilir; kişilerin iç dünyasını, düşüncelerini ve olayların geçmişini bilemez. Olaylar konunun kahramanı tarafından anlatıldığı için daha içten kucaklayıcı ve samimi bir anlatım tarzı oluşabilir.

Mektup veya Hatıra Defteri Tarzında yazılmış romanları da bu tür içinde değerlendirebiliriz…

2) Gözlemci Bakış Açısı

Olayların dışarıdan adeta bir kameraman göreviyle okuyucuya aktarıldığı anlatım tarzına “Gözlemci bakış açısı” denir. Anlatımın “3.tekil şahıs” ağzıyla yapıldığı bu bakış açısında objektiflik söz konusudur. Ama roman kahramanınca yapılan anlatımlarda olduğu gibi olaylar ancak görülebildiği, gözlemlendiği, anlaşabildiği  biçimiyle anlatılır; olayların öncesini bilemez, kahramanların iç dünyasını, düşüncelerini ve olayların geçmişi aktarılamaz.

3) İlahi Bakış Açısı (Hakim-Tanrısal Bakış Açısı)

Anlatıcının olayların öncesi ve sonrası olmak üzere her türlü ayrıntısı hakkında bilgi sahibi olduğu, metindeki kahramanların iç dünyasının, düşüncelerinin, hislerinin ve olayların geçmişinin tarafsız bir şekilde konuya hakim bir kişi tarafından anlatıldığı bakış açısına  “İlahi Bakış Açısı” denir. Bu bakış açısına Tanrısal veya ilahi denilmesinin nedeni; olayın bilinmeyen yönlerinin, geçmişin ya da gelecekte yaşanacak olayların anlatıcı tarafından bilinmesinin mümkün olmasıdır. Yani her şeyi bilen bir tanrısal güç ile donatılmış bir anlatıcı vardır.

Tanrısal bakış açısında “3.tekil şahıs” ağzıyla olaylar okuyucuya aktarılır. Bu nedenle gözlemci bakış açısına benzese de aralarındaki en büyük farkın tanrısal açıda, gözlemci bakış açısı ile aktaramayacak duygu ve düşüncelerle olayların geçmişinin veya geleceğinin aktarılmasıdır.

4) Çoğulcu Bakış Açısı

İki veya daha fazla anlatıcı kullanılması halidir. Bu anlatıcılar  1. tekil şahıs anlatıcı olabileceği gibi her bölümünde farklı anlatıcı türler kullanılabilir.  Oğuz Atay’ın “Bir Bilim Adamı’nın Romanı”nda bu tür bir anlatım tercih ederek, farklı 1. Tekil şahısları anlatıcı olarak kullanmıştır. Çalıkuşu’nun ilk dört bölümünde roman kahramanı Feride anlatıcı olarak kullanılmışken, Reşat Nuri son bölümde üçüncü şahıs anlatıcı kullanmayı tercih etmiştir.

5) İkinci Kişi Bakış Açısı

Bu tarzda hikâye anlatıcı tarafından anlatıcının sen veya siz ifadesiyle adlandırdığı bir kişiye hitap ederek anlatıldığı bir bakış açısıdır. 20 yüzyılın ikinci yarısında bazı romanlarda deneysel anlamda kullanıldı. İkinci kişili anlatıcı tipini kullanan yazarlar eser verirken yenilik getirme çabası içindeki avangard isimler olarak nitelendirmek mümkündür. Dolayısıyla yapılan deneysel çalışmalar onları çok öne çıkarmasa da varlıkları da göz ardı edilmez. Michel Butor Değişme, Italo Calvino’nun “Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu”, Elena Huzuri Karanlık Vardar Necip Mahfuz’un Hırsız ve Köpekler, Erdal Öz’ün Yaralısın romanları bu tarza örnek gösterilebilir

Özellikle roman ve hikâye gibi edebiyat dallarında, her şeyin sorgulanabildiği bir dönemde, tüm anlatıcı türlerinin bu şekilde kategorize etmek tüm anlatım tarzlarını anlatmaya yetmeyecektir. Yukarıdaki tasnif, romanların çok büyük bölümünü kapsasa da, bilinçli olarak bu anlatım tarzlarını yıkmaya çalışan yazarlar başta olmak üzere, pek çoğunu da dışarıda bırakacaktır. Ne demiştik; roman sınırlama kabul etmez.

***

Türk Romanında İlkler

“Türk Romanında İlkler”i derlemeye çalıştım. İlaveleriniz ve eleştirilerinizi bekliyorum.

İşte ilkler;

İlk çeviri roman: Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’­dan yaptığı “Telemak” çevirisi

İlk yerli roman: Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat

İlk edebî roman: Namık Kemal /İntibah

Batılı anlamda ilk roman: Halit Ziya Uşaklıgil / Mai ve Siyah

İlk realist Roman: Recaizâde Mahmut Ekrem / Araba Sevdası

İlk köy romanı: Nabizâde Nazım / Karabibik

İlk psikolojik roman denemesi: Nabizâde Nazım / Zehra

İlk psikolojik roman: Mehmet Rauf / Eylül

İlk tarihi roman: Namık Kemal / Cezmi

İlk macera romanı: Ahmet Mithat Efendi/ Hasan Mellah

İlk çocuk romanı : Bağrı Yanık Ömer/ Mahmut Yesari

İlk kadın romancımız: Fatma Aliye Hanım

İlk Polisiye Roman: Ahmet Mithat Efendi Esrar-ı Cinayet

Yanlış batılılaşmayı ilk işleyen roman: Ahmet Mithat Efendi/ Felâtun Bey ve Râkım Efendi

İlk Fantastik Roman: Giritli Aziz Efendi/ Muhayyelat-ı Aziz Efendi

Sinemaya ilk uyarlanan roman: Hüseyin Rahmi Gürpınar/ Mürebbiye

Kurtuluş Savaşı’na değinen ilk roman: Yâkup Kadri Karaosmanoğlu/ Yaban

Kurtuluş savaşımızı doğrudan işleyen ilk roman: Halide Edip Adıvar /Ateşten Gömlek

Mektup Tarzında İlk Roman: Hüseyin Rahmi Gürpınar/ Mutallaka

İlk sosyal-gerçekçi roman: Sadri Ertem/ Çıkrıklar Durunca

İlk Turancı romanlar: Halide Edip Adıvar/ Yeni Turan, Müfide Ferit Tek- Aydemir, Ahmet Hikmet Müftüoğlu- Gönül Hanım

Yabancı dile çevrilen ilk roman: Halide Edip Adıvar, The Shirt of Flame (Ateşten Gömlek) 1924’te İngilizce yazar.

İlk ütopik roman: İsmail Gaspıralı/ Darürrahat Müslümanları

En çok yabancı dile çevrilen romancı: Orhan Pamuk

Fransızcaya çevrilen ilk Türk romanı-  Suat Derviş/Ankara Mahpusu (18 Farklı Dile çevrilmiş)

Post-modern tarzda verilen ilk eser: Oğuz Atay/Tutunamayanlar (?)

İlk modern fantastik roman: Barış Müstecaplıoğlu/ Perg Efsaneleri

Nobel ödülü alan ilk romancı: Orhan Pamuk

En çok satış yapan Türk Romanı: Kürk Mantolu Madonna (Yalnızca YKY yayınlarında 1997-Ocak 2020 arasında 2 milyon 368 bin 734 adet)