3 MAYIS
Galip ERDEM
3 MAYIS, 25 yıl önce, herhangi bir gündü, hiç bir özelliği yoktu. Ama, 1944 yılının unutulamaz hâdiselerinden sonra yeni bir mânâ kazandı, sayılı günler arasına girdi.
Olanları kısaca hatırlatarak 3 Mayıs’ın bir kere daha düşünülmesine fırsat vermek isteriz. CHP iktidarının gafleti yüzünden, Millî Eğitim Bakanlığı’nın bahçesinde komünizmin kızıl tohumları çimlenmeğe başlamıştı. Günümüzdeki sol gelişmenin kaynağını bulmak isteyenler, en azından, o günlere kadar gitmelidirler. İnönü diktatörlüğünün 1944 yıllarındaki Başbakanı Şükrü Saraçoğlu idi. Her ne hikmetse adı milliyetçi çıkmıştı. Hattâ Saraçoğlu Meclis’teki bir konuşmasında «Türküz, Türkçüyüz, her gün biraz daha Türkçü olacağız. Türkçülük bizim için bir kan meselesi olduğu kadar bir kültür meselesidir» diyerek, nice saf milliyetçinin hayal dünyasını süsledi: Yalnız komik bir çelişme vardı. Bir tarafta Türkçü bir başbakan, diğer tarafta Millî Eğitim Bakanlığı! Nihal Atsız Bey, Orkun dergisinde, Başbakana hitaben iki açık mektup yayınladı. Komünistlerin yıkıcı faaliyetlerini, bilhassa Sabahattin Ali ile Sadettin Celâl’in ihanetlerini misâller vererek belirtti.
Efendilerinin kışkırttığı Sabahattin Ali, ATSIZ aleyhine dâvâ açtı. Mahkeme günü, 3 Mayıs 1944’te üniversite öğrencilerinden ibaret binlerce milliyetçi, muhteşem bir nümayişle komünizmi lânetledi. 3 Mayıs’ın Türkçülük Bayramı sayılması bu yüzdendir. 3 Mayıs, milliyetçi gençliğin komünizm karşısında ilk toplu direnişidir. İ. İnönü, mizacına yakışır bir davranışla, milliyetçilerin gösterisinden ürktü. O yılın 19 Mayıs bayramında milliyetçilerin aslâ unutamayacakları meşhur nutkunu söyledi. Nutuk, ilhamının nereden alındığını ancak ruh hekimlerinin bulabileceği müthiş bir kin’in ifadesi idi. Sonra, el çabukluğu ile. en marifetli casusluk romanı yazarının bile hayâl edemeyeceği bir suç icat olundu: Türkçüler, hükümeti devirmek gayesiyle gizli bir cemiyet kurmuş, aralarında yemin etmişlerdi. Böylesine gülünç bir düzmeceye kendileri elbette inanmamışlardı ya, milleti inandırmaya çalışıyor, Ahmet Emin’den, Falih Rıfkı’ya kadar, kiralanmış bir yığın kalemşöre mütemadiyen sövdürüyorlardı. Nihayet, İnönü diktatörlüğünün insan haysiyetini inciten tutumu, «Tabutluk» işkenceleri, hukukun çiğnenmesi, mahkemeye yapılan baskılar, önce haksız bir mahkûmiyet ve Askerî Temyizin ışıl ışıl parlayan beraat kararı… Hep merak ederim: insanların milletlerini çok sevdikleri için suçlanmalarına, işkence görmelerine, mahkemeye verilmelerine başka hiç bir yerde acaba rastlanmış mıdır? Sömürgeleri kasdetmiyorum: İnönü diktatörlüğünden başka hiç bir hükümet kendi vatandaşını «Sen milletini çok seviyorsun!» diyerek suçlamış mıdır? 3 Mayısı yaşayan ağabeylerimize sağlık dileriz, mutluluk dileriz.
Milliyetçi Türk Gençliğinin direnişi her gün daha bir güçlenecek, mutlaka zaferle bitecektir.
Bizim Anadolu, 3 Mayıs 1969