CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU
1,51’LİK DEV ADAM
GÜNTÜLÜ AYYILDIZ
Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu yönetmenliğini Özer Feyzioğlu’nun yaptığı, senaryosunu Barış Pirhasan’ın yazdığı, yapımcılığını ‘’Alya’’, ‘’Müslüm’’, ‘’Çiçero’’, ‘’Türk İşi Dondurma’’ gibi filmlerle Türk sinemasına yeni ve önemli bir soluk getiren Mustafa Uslu’nun üstlendiği, biyografik ve dram türündeki filmdir. Bu film ülkemiz ve dünya spor tarihine adını altın harflerle yazdıran Cep Herkülü lakaplı Naim Süleymanoğlu’nun hayatını anlatmaktadır.
Filmin fragmanı yayınlandıktan sonra heyecanla vizyona girmesini beklemiştim. Kendine özel yazılan şarkısı, başrol oyuncusunun benzerliği bunlarında ötesinde Dünya’ya sesini duyurmak için şampiyon olmak zorunda olan bir kahramanın hayatı.
Naim Süleymanoğlu, sporcu kimliğinin yanında Bulgaristan’da yok edilmeye çalışılan Türk milletinin sesi olmuş bir kahramandır. Naim’i her Türk bilmeli ve örnek almalıdır. Böyle bir kahramanın hayatı olunca film ister istemez dört gözle bekleniyor. Filmden çıktığımda o kadar gururlu hissediyordum ki beklediğime değmişti.Film otobiyografi özelliği taşımasının yanında yakın bir tarihe de ışık tutmaktadır.
Film kahramanımızın çocukluğundan başlayarak verdiği mücadeleleri anlatıyor. Küçük yaşta keşfedildiği için yaşı büyütülerek halter sporuna başlayan Cep Herkül’ü, Bulgaristan’ın Kırcaali kentinde 23 Ocak 1967’de dünyaya gelmişti. Bulgaristan milli takımına seçilmek için gösterdiği çabalar, katıldığı yarışmalarda kırdığı dünya rekorları filmde işlenmiştir. Halterin usta ismi ilk olarak, 1983 yılında Sovyetler Birliği döneminde Moskova’ da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda Bulgaristan adına 16 yaşında ilk dünya rekoruna imza atarak tarih sahnesine çıkmıştır. Ardından 1985’ te İsveç’te, 1986’da Sofya’da düzenlenen Dünya Şampiyonalarında da adını zirveye yazdırmıştı.
Filmin devamında Naim Süleymanoğlu tarih sahnesinde üstlendiği diğer bir rolle karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Bulgaristan’da Bulgaristan Komünist Partisinin 1950’lerin sonundan itibaren tek ulus, tek millet olma anlayışıyla başlayan Türklerin Bulgarlaştırılma politikası 1984 itibariyle hız kazanmış ve Türklere yönelik isim değiştirme operasyonu başlamıştı. Türk milleti; kültürüne, diline, değerlerine, atalarına asırlardır sahip çıkan bir millet olmuştur.
Filmde benim için en can alıcı sahnelerden biri de Türkçe isim yazmasından dolayı mezar taşlarını kırılmasının işlendiği sahneydi. Bütün bu bir milletin kimliğini yok etme, değiştirme süreci, Bulgaristan’da yaşayan Türklerinde hayatını değiştirecek, Naim’in gerçekten film gibi kaçışına zemin hazırlamıştır. Zor bir yola çıkan Naim sürecin sonunda Bulgaristan’da yaşayan Türkler için elinden geleni yapacak ve tüm Dünya’ya seslerini duyuracaktır.
Naim Süleymanoğlu’nun da adı ‘’Naum Sulejmanow’’ olarak değiştirilmişti artık sadece kazandığı madalyaların Bulgaristan için önemli olduğunu anlayan Naim Türkiye’ye kaçmayı aklına koymuştu. Kaçışa ilk adım attığında Melbourne idi. Ve tabi bu kaçışında yardım eli Türk kardeşlerinden gelecekti. Bunlar Türkiye’ deki 80 Darbesi sonrası buraya gelen Ülkücülerdi. Bu kaçışta Naim’i saklamış ve elçiliğe sığınma talebinde bulunmasında yardımcı olmuşlardır. Kaçışın zor ve çetrefilli kısmını Ülkücülerin yardımıyla atlatan Naim, artık Ankara’dan gelecek güzel haberleri beklemeye koyulmuş. Başvurusu olumlu karşılanmış ve Turgut Özal’ın gönderdiği özel bir ekip ve uçakla Türkiye’ye getirilişi gerçekleşmiştir.
Bundan sonra Dünya’ya yaşanılanları duyurmak kalmıştı. Bulgaristan’ın çıkardığı zorluklara karşı gösterilen Türkiye’nin duruşu, diğer ülkelerin iltica konusunda tekliflerinin Naim tarafından reddedilmesi başarı adımlarını güçlendirmiştir. Bununla birlikte geçirdiği rahatsızlığa rağmen Seul Olimpiyatına hazırlanmaktan vazgeçmeyen Süleymanoğlu Dünya’ya sesinin duyuracak şampiyonluğun peşindeydi. Rekor ne kadar büyük olursa sesi o kadar yüksek duyulacaktı ve bunu çok iyi biliyordu.
Filmde o tarihi rekoru kırdığı kendi ağırlığından 3 kat fazla ağırlığı kaldırdığı sahneyi canlıymış gibi nefesimi tutarak izledim. Ardından ‘’Time’’ dergisinin kapağına çıkarak dünya tarafından tanınmış oldu ve Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmasıyla Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sesi de dünya tarafından duyulmuştu, artık kimse görmemezlikten duymamazlıktan gelemeyecekti. Bu konuşmanın ardından Bulgaristan Komünist Partisi sınır kapılarını açtı ve böylece 350 bin kardeşimiz ana vatanı Türkiye’ye kavuşmuş oldu. Ve son sahnede uzun yıllar ailesinden ayrı olan Naim’de yağmur altında ailesiyle, ana vatanıyla kavuşmuş oldu.
Film boyunca ağlamalarım bu son sahneyle ve filmin bittiği gerçeğiyle daha da arttı. Bu şekilde çekilen otobiyografi filmleri tarihimizi, kahramanlarımızı ve verilen mücadeleleri öğrenmemiz açısından büyük bir yere sahip. Bunları öğrenip, sahip çıkmak gerekir. Başarılı film müzikleri, efektleri ve iyi oyunculuklar her sahnenin ve konunun izleyici olarak beni çok etkilediğini söyleyebilirim. Hatta izledikten sonra Naim Süleymanoğlu’nun hayatına dair daha derin bir araştırma isteği duyabilirsiniz, ben de öyle olmuştu. İzlemenizi tavsiye edeceğim çok güzel bir film şimdiden iyi seyirler.