Kılavuz ol gönül bana
Gel gidelim dosttan yana
Canım kurbandır canana
Gel gidelim dosta gönül
Hani günlerdir bir şeyleri biriktirip kalemi ve kâğıdı aldığınızda veya klavyenin başına geçtiğinizde bir türlü nereden başlayacağınızı bilemediğiniz bir şeyler vardır ya…
Hani; ergen zamanınızdır ve bir sevdaya yelken açmışsınız ama sevdiğinize bir türlü bunu söylemediğiniz platonik zamanlar…
Öyle sanıyorum ki, yazmak benim platonik aşkım.
Erzurum Mitinginden bu yana, gündüz aklımın bir köşesinde duran ve ‘’yaz, yaz’’ diye kıvrandıran, gece yastığa başımı koyduğumda birden bire dışa vuran ama bir türlü çıkmayan- çıkamayan bir düşünce yumağını nihayet bugün çözmeye karar verdim.
Öncelikle; çok istememe rağmen sağlık sebebiyle Erzurum’da olamadım. İlk kez mitingimizi ekranının karşısına çakılıp kalarak izledim. Ülküdaşlarımın o coşkusuna yüreğimle katıldım. Dadaşlarımızın at üstünde karşılamaları-hele kızlarımızın- muhteşem, görüntü muhteşem, Liderimiz Sn. Dr. Devlet Bahçeli’nin konuşması muhteşemdi.
Görmeyen gözler gördü, duymayan kulaklar duydu! Allaha çok şükür, alnımızın akı ile bir mitingi daha geride bıraktık.
****
Şimdi gelelim yazının başlığına. Neden mi bahsediyorum? Elbette taraftar günübirlikçilerden bahsediyorum ve içim acıyor.
Bunlarla ‘’köşekapmaca’’ oynamaktan bıktım. Kim kırılır, kim üzülür hiç önemi yok artık!
Nedir taraftar günübirlikçilik?
Bilirsiniz siyasi partilerin taraftarları vardır, bu taraftarlar tarafgirliği hayat tarzı haline getirmişlerdir. Bir ya da birkaç günlüğüne anlamı taşır, kalmak yoktur bu programlarının içinde.
Birkaç gün şiddetle savundukları partilerini, bir başka gün şiddetle eleştirirler.
Övgü dolu yazdıklarına bakarsınız ‘’hah işte’’ dersiniz artık bunu yazdıktan sonra mümkün değil değişmez, değiştirilemez. Ama çok geçmez aradan dün yazdığının tam tersini yazar.
Siz gözlerinizi kırpıştırırsınız,’’ yanlış mı okudum’’ diye tekrar tekrar okursunuz ama, hayır… Doğru okuyorsunuz, aynen okuduğunuz gibi yazmış.
Siz şaşkınlıktan küçük dilinizi yutmak üzereyken bir de bakarsınız ‘’şak şakçıları’’ çoktaaan alkışlamaya başlamışlardır bile. Zira pusuda beklemektedirler.
Neden, niçin diye sormayın… Zira rüzgâr ters esmiştir. O anda ülke gündemine ‘’pat’’ diye bir şey düşmüştür. Bizim günübirlikçi kendi düşüncesine göre bir şey tasarlamıştır veya birileri düşündüklerine uygun bir telkinde bulunmuştur. Eee partisi de O’nun düşündüğü gibi davranmamıştır.
Vay… ki vay…
Herkesten önce eleştirmeli ya, nasıl olsa bol bol alkış alacak ya ( diğer tarafta maşa tutucuları bekliyor çünkü), tartmadan, düşünmeden hemen kendini tehlikede hisseden kirpi gibi oklarını fırlatmaya başlar.
Ehhh artık AKP Kazlıçeşme mitingi sonrası tertemiz! Bırakılan miting alanı gibi, temizle, temizleyebilirsen. Ülke yanıyor, yıkılıyor, ne gam! Varsa yoksa olmak istenilen yer, bir günlüğüne bile olsa! Had bilmemek bu olsa gerek…
İnanın sosyal medyada hal-i pürmelâlimiz bu… Galiba modern dünyanın özeti bu tek sözcük; GÜNÜBİRLİKÇİLİK
Haydi, bu yazıyı da Sadık Emre’nin sözlerini yazdığı, Hacı Arif Beyin bestelediği şu güzel güfteyle bitireyim.
Bakıp ahvâl-i perişanına âr eyle gönül,
Terk-i yar eyle veya terk-i diyar eyle gönül,
Beni dinlersen eğer durma firar eyle gönül,
Terk-i yar eyle veya terk-i diyar eyle gönül…
T.T.K