Dr. HASAN FERİD CANSEVER
Doktor Hasan Ferit Cansever, 1944-1945 Irkçılık Turancılık dâvasının mahkemeye sürüklediği 23 sanığın arasında en yaşlısı idi.
Daha önceden de tanışmış olmamıza rağmen tutuklu olarak geçen bir buçuk yıllık hayatımızın, Askerî Cezaevindeki son yedi sekiz aylık süresinde birbirimizi daha yakından anlamış ve tanımıştık.
Doktor, Türk Ocağı’nın ilk mensuplarından ve Türkçülük dâvasının, karşılık beklemeden çalışan ülkücülerindendir. Türkçülük anlayışımızda belki nesil ve yetişme tarzımız bakımından az çok ayrılık olmasına rağmen kendisiyle hiçbir zaman ihtilafa düşmedik. Ve aşağıda anlatacağım et ve ot meselesinden başka hiçbir konuda aramızda tartışma olmadı.
Hasan Ferit Cansever, Türkçülüğü yaymak için misyonerler gibi çalışmak taraflısı idi. Yıllarca çalışarak bir tek kişiyi dâvâya kazanmanın bile başarı olacağına inanırdı. Ömrü boyunca da iğne ile kuyu kazan adam olmak vasfını taşımıştı. İlk doktor olduğu zaman bu prensiple kasabalar ve köylerde, kendi mesleğinin gereklerine göre çalışarak Türklüğe faydalı olmuştu.
Yine doktorluğu dolayısıyla ırk sağlığı meselesine eğilmiş, başta et olmak üzere, hayvanî besinlerin insan sağlığına zararlı olduğuna inanarak bu konu üzerinde ciddî etüdler yapmış, esaslı fikirler edinmişti. Ona göre her yaratığın tabiî gıdaları vardı. O tabiî gıda ile beslenirse uzun ömürlü ve sıhhatli olurdu. İnsanın tabiî yiyeceği otlar ve yemişlerdi. Eskimolar’ın ancak 30-40 yıl yaşamalarını yalnız etle beslenmelerine bağlıyordu. Pirinçle beslenen Çinli ve Hintlilerin bu çoğalmasına karşılık savaşçı ve üstün Türk ırkının Orta Asya’daki çöküşünü yalnız hayvanî gıda ile beslenmekte buluyordu. Buna karşılık Önasya’daki Türklüğün devamı büyük ölçüde tahılla beslenmesinde idi. Çok et yiyen İngilizler’in inkırazı yakındı. Esasen daha şimdiden aptallaşmış bir ırktı.
Ben eski bir tıbbiyeli olduğum, Fethi Tevetoğlu doktor olduğu, İsmet Tümtürk de eti çok sevdiği için bazı itirazlar yapardık. Fakat bu konuda hazırlıklı ve tabiî bizden çok bilgili olduğu için onunla başa çıkamazdık. Bu tartışmalar Tevetoğlu ile benim susmamızla bitmiş, İsmet Tümtürk’e de “Tanrım! Pirzola lezzetinde bir bitki yarat” diye yakarmak kalmıştı.
Hasan Ferit bu et ve ot tartışmasını bıkmadan, usanmadan yapar, bir kişiyi kazanabilmek için günlerce anlatmaktan, açıklama yapmaktan, deliller göstermekten bezmezdi. Karşısındakinin fikrini çelmek için psikolojik tesirler yapmasını da iyi bilirdi. Bir delili şu idi: “Balık yedikten sonra kalan kılçık ve balık artığı iğrenç bir şeydir. Halbuki portakalın kabuğunu bir saat sonra iğrenmeden ısırabilirsin. Balığın kılçığına beş dakika sonra bakamazsın bile..”
Bu açıklama doğru idi. Fakat Hasan Ferit bununla kanmaz, daha da ileri giderdi. Bir gün şöyle demişti: “Pilavın üstüne bir bıldırcın kızartıp koysam iştahla yersin. Bıldırcın yerine fare koysam yemezsin. Halbuki birinin kanadına karşı ötekinin kuyruğu olmasından başka farkları yoktur. İkisi de hayvan leşidir.”
Bu benzetme ve Hasan Ferit’in ısrarla telkinleri, merhum Hüseyin Namık Orkun müstesna, hepimiz üzerinde tesirli olmuştu. O zamandan beri Hikmet Tanyu et yemez. Nejdet Sançar pek az yer. Birkaç ay ben de yiyemedim. Hâlâ da zaman zaman yiyemem.
İyi bir doktordu ve diploma alırken ettiği yemine ömür boyunca sadık kalan nadir hekimlerden biriydi. Tünel başında muayenehanesi bulunduğu sırada Türkçü gençler dertleri oldukça kendisine başvururlar, karşılıksız şefkat, ilgi ve tedavi görürlerdi.
Makale, kitap ve konferanslarla ülküsünün yayılmasına çalışmış, bir aralık “Türk Yurdu” dergisini çıkarmış olan Hasan Ferit, Irkçılık-Turancılık dâvâsında beraat etmiş olmakla beraber, başlangıçta Askerî Cezaevinde çok sıkıntı çekmiş, bunlara arkadaşlarıyla birlikte metanetle katlanmıştı.
Kusurlarından birisi fazla şüpheci olması, birçok kimsenin masonluğundan şüphe etmesiydi. Fakat kimseye düşman değildi. Hattâ beraatinden sonra, kendisine müracaat eden duruşma hâkimi Cevdet Erkut’u bile tedavi etmiş, ücret almamıştı. Halbuki o duruşma hâkimi o sırada Millî Şeften ikbâl umduğu için bize karşı çok kez haksız davranmış, ifadelerimizi zapta geçirmemiş, bol keseden 10 yıl, 6,5 yıl, 5 yıl beş ay, 4 yıl gibi cezalar vermiş, fakat bunların hepsi haksız olduğu için Askerî Yargıtayca kökünden bozularak sonunda beraatimize gidilmişti.
Hasan Ferit masonlardan şüphelenmekle beraber onlardan pek çok arkadaşı, dostu, tanıdığı vardı. Masonların üst kademesinin bütün mason teşkilâtını kendi maksatlarına âlet ettiğine inanır, bildiklerini çekici bir anlatışla anlatırdı.
Bu dünya uğrağına her gelen günün birinde gidecektir. Irkçılık-Turancılık dâvâsında mahkemeye sevk edilen 23 kişiden Hibetullah İdil ve Hüseyin Namık Orkun’dan sonra Hasan Ferit Cansever de ebediyet âlemine göçmüştür.
Onun değerli hâtırasına lâyık olmayan şu değersiz satırlar Hasan Ferit Cansever’e son bir selâm, ilk ve son bir saygı duruşudur.