H. Nihal ATSIZ: PARTİLER VE TUTUMLARI

PARTİLER VE TUTUMLARI

Mecliste temsilci bulunduran sekiz parti, gerek program ve tüzükleri, gerekse adları ile, savundukları prensipleri öne sürmüş gözüküyorlarsa da “hakikat” henüz bu merkezde olmaktan uzaktır. Çünkü partiler henüz oturmamışlardır. Bir parti, ana çizgilerde memleket ve hatta cihan görüşü bir olan, birkaç prensip üzerinde ittifak eden, iktidara gelince bu prensipleri uygulamak isteyen insanlardan mürekkep olmalıdır. Bunun için de bir memlekette bu fikirler üzerinde uzun bir tarihî gelişim olması gereklidir. Türkiye’de uzun süreli bir demokratik hayat yaşanmış değildir. Partilerin Meclise girdiği 1910 yılından beri en uzun parti hayatının süregeldiği Cumhuriyet çağında bile tam bir demokratik nizam hâkim olmamıştır. 1923-1946 arası tek parti devri yani diktatörlük zamanıydı. 1946-1960 arasında kavgalı gürültülü, rahatsız bir demokratik devir geçti. 1960-1961 arasında Millî Birlik Komitesi diktası vardı. Ancak 1961’den sonraki yedi sekiz yıldan beridir ki demokratik bir düzen hâkim olmuştur.

Böyle kesintilerle yürüyen bir partiler hayatında fikir grupları değil, ancak menfaat grupları teşekkül edebilirdi. Şimdiye kadar olan da budur.

Bugün Meclisteki partileri iki takıma ayırmak mümkündür:

1- Halk Partisiyle ondan çıkanlar.

2- Halk Partisi dışında kurulanlar.

Birinci takımın temel partisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Demokrat Parti ondan doğmuş, fakat kapatılınca yerine bir yandan Adalet Partisi, bir yandan da Yeni Türkiye Partisi gelmiştir. Güven Partisi, Halk Partisinden ayrılan son halkadır ve görünüşe göre ayrılmalar daha da devam edecektir.

İkinci takımda Millet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, Türkiye İşçi Partisi ve Birlik Partisi vardır. Bunlardan ilk ikisi, bir bakıma kök birliğine maliktir.

Partiler henüz menfaat grupları halindedir demiştik. Bunun ispatı partilerin tarihidir. Demokrat Partiyi kuranlar yıllarca Halk Partisi içinde çalışmış, yüksek makamlara çıkmış kimselerdi. Parti içindeyken övülen ve partilerini öven bu kimselerin partiden ayrılır ayrılmaz en sert saldırılara uğraması ve kendilerinin de eski partilerini türlü suçlarla yerin dibine batırması menfaat kaygısından başka bir düşünceyle yorumlanamaz. Aynı şey Güven Partisi için de söylenebilir.

Bununla, tabii, yalnız ayrılanlar haksızdır demek istemiyorum. Taraflardan biri veya her ikisi haksız olsa bile, fikirdaş ve ülküdaş olanların böyle yığın halinde ayrılıp yeni bir parti kurmamaları icap ederdi. Bu türlü, ayrılıp yani parti kurmalara demokrasisi oturmuş Batı ülkelerinde rastlanmaz.

Türkiye’nin doktrin partisi olarak tanınan iki partinin de, yani Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ile Türkiye İşçi Partisindeki son kıpırdamalar ve kaynaşmaların bu partilerde de tecanüsün henüz sağlanmadığını gösteriyor. CKMP’den istifalar olmuş, TİP’de ise bir kısım üyeler başkana karşı ayaklanarak partiyi bir bölünmenin eşiğine getirmiştir. Uzun süre disiplinli ve dayanışmalı gibi gözüken Türkiye İşçi Partisi iki düşman kampa ayrılmış, ancak Demirperde gerisi ülkelerinde görülen karşılıklı suçlamalarla gözler önüne bir ibret levhası sermiştir.

Adalet Partisi’nin son kurultayında açık bir bölünme görülmemişse de perde arkasından ve kulisten yapılan çarpışmalarla ortalıkta dolaşan söylentiler henüz bu partinin de tam olarak oturmadığını gösteriyor.

Parti arkadaşlarının birbirine dost gözüyle bakmadıklarını en büyük delili ise son AP kurultayındaki Genel Yönetim Kurulu seçimleridir. İlk seçimde kazananlara itiraz edilip de oyların doğru sayılmadığı iddia edildiği zaman bunu olağan ve gelişigüzel bir huysuzluk sananlar yanıldı.Aynı oyların ikinci sayılısında varılan sonuç “başka”dır. Noter huzurunda yapılan ilk sayımın bir tek yanlış olmadan sonuçlanması lâzımken, 5060 oya kadar varan yanlışlıkların yapılması sayıcıların hangi zihniyetle hareket ettiklerini açığa koyar. Meselâ Yüksel Menderes’in aldığı oy 1447 iken 1381 sayılması, yahut gerçekte 774 oy almış bulunan Kâmil Ocak için torbadan 810 oy çıkmasının tevil edilecek tarafı yoktur. Birden, bin beş yüze kadar saymaktan âciz partililer hem partileri, hem de memleket için birer felâkettir.

Yok, böyle değil de, bu değişiklikler kasten yapılmışsa o zaman da parti içinde birbirine tam düşman gözüyle bakan zümreler bulunduğu, bunların, kendi zümrelerini kazandırmak için her türlü hareketlere başvurabildikleri, yani partilerde kinin, kıskançlığın, düşmanlığın ne derecelere kadar çıktığı ortaya dökülmüş olur.

Her partide fikir ayrılıkları olması normal sayılıyor. Fakat ilk öfkede partiden ayrılmak, seçimi kaybedenleri kazanmış gibi göstermek veya bunun aksini yapmak, üç dört defa parti değiştirmek, partilerin henüz yüksek maaş sağlayan müesseseler sayıldığını belli eder.

Partileri yönetenler de, hiç şüphesiz, böyle ikide bir parti değiştiren adamlardan kimseye vefa gelmeyeceğini bilirler. Buna rağmen bu gibi adamları şatafatla kendi partilerine almakta sakınca görmezler. Çünkü hem Mecliste bir oy kazanacaklardır, hem de evvelki partisine ihanet eden o adam belki kendi seçim bölgesinde kuvvetli taraftarlara sahiptir.

Sözün kısası şu ki: Partilerin yönetiş zihniyetinde de doktrin değil, menfaat hâkimdir.

Bu kusur, özellikle disiplinli bir parti gibi gözüken Halk Partisinde vardır. Fakat bu parti gerçekte disiplinli değil, kuruluş yıllarının havası ve şeflik yürüyüşü içindedir. İsmet Paşa’ya karşı kuvvetli bir muhalefet belirdiği halde sırf şeflik telâkkisi yüzünden açığa vurulamamakta, açığa vuranlar da, Güven Partisi örneğinde olduğu gibi, partiyi bırakmak zorunda kalmaktadır.

Partinin sol kanadı denen grup açıkça sosyalist olduğu halde İsmet İnönü sık sık “sosyalist değiliz” demek lüzumunu duymaktadır. Partinin açıkça “Sosyalist Cumhuriyet Halk Partisi” olmaması sırf İsmet Paşa’nın tutumu yüzündendir. O, parti başkanlığından çekildiği gün Halk Partisi parçalanacak, sağ kanat duruma hâkim olduğu takdirde Ecevit’in başkanlığındaki sol kanat ya ayrı bir parti haline gelecek, yahut TİP ile ve tabiî, parlamakta olan TİP’in sol kanadıyla birleşecektir.

Milliyetçi bir doktrin partisi olan CKMP ise son istifalardan sonra daha mütecanis ve şüphesiz daha kuvvetli hale gelmiş ve sağlam bir gençlik grubu tarafından desteklenir olmuştur. Memleketin ana davalarına eğilen; 40.000 köyü hiç olmazsa 10.000 köye indirmek, bütün millete şamil bir sigorta sistemi uygulamak, eğitimde inkılâp yapmak, toprağı adaletle dağıtmak ve çalışma seferberliğine gitmek gibi kalkındırıcı prensipler ortaya atan bu parti parasızlığa, düşmanlığa, iftiralara ve zamana dayanabilirse günün birinde vatandaş oylarının çoğunu toplayabilecek kabiliyettedir.

Son olarak, partiler arasında bir zirve toplantısı yapılarak Mecliste mücadele usulleri ve birbirlerine karşı davranışları babında bazı prensip anlaşmalarına varılırsa partiler arasındaki savaş, bugünkü çirkin şeklini kaybeder ve her partiye ancak o partinin programındaki umdeleri kabul edenler girer. Yoksa, partiler profesyonel futbol kulüpleri halinde kaldıkça siyasî istikrar ve siyasî ahlâkın kurulmasına imkân yoktur.