SELAHATTİN ARPACI İLE
TAŞ MEDRESEDEN
YANSIYANLAR
Halim KAYA
02.12.2020
Selahattin Arpacı Osmaniye Enver’ül Hamid Caminin müezzini Ali Arpacı’nın ikisi kız beşi erkek yedi çocuğunun ortancaları olarak Osmaniye’de dünyaya gelir. O’da diğer arkadaşları gibi vatan millet sevdasına tutulmuş, lise yıllarında Ülkü Ocaklarına devam eden gençlerden biridir. Üniversiteyi ODTÜ’de okurken 1976 yılında komünist yayın organlarının hedef göstermesi dolayısıyla tutuklanmış. Ve yedi yıl çeşitli hapishanelerde çile doldurmuştur.1982 yılında tahliye olmuş. Cezaevinden çıktıktan sonra daha sonra hukuk fakültesini bitirmiş ve İstanbul ve Osmaniye’de avukatlık yapmıştır. Ayrıca Osmaniye’de kendi kurduğu dernek ve Türk Ocakları Şubesine restore ettirerek tahsis ettiği baba evinde kültürel faaliyetlere hem organize ederek hem de iştirak ederek destek olmuştur.
Avukat, öğretmen, ressam, sivil toplum kuruluşlarında gönüllü aktivist on parmağında on marifet olan bir ülkücü. Cezaevlerini Taş Medreseye, Yusufiye’ye çevirenlerden biridir. Onlar “inandığın davayı yaşamanın zamanı ve yeri yoktur” ilkesini kendilerine düstur edinmişledir.
Kendisi de Taş Medreseli bir Ülkücü olan Efendi Barutçu onlar için “Milletlerinin sadetlerini, devletlerinin yücelmesini, bayraklarının dünya durdukça hep böyle nazlı nazlı dalgalanmasını hayatlarının gayesi saydılar. Mukaddesatına yabancılaşmış, güzelliklerini unutmuş bir neslin çocukları idiler. Yolun doğrusunu gösterecek büyükleri öylesine azdı ki, içlerinden bazıları büyüklerine doğru yolu seçtirmenin ağır yükünü omuzlamaktan çekinmediler. O delikanlılardan her biri, “Burçlara bayrak olacak kumaştan” idiler.” diyor.
Başbuğ Alparslan Türkeş onlar için “O kadar gençtiler ki ne kadar büyük işler yaptıklarının farkında bile değildiler” diyor.
Taş Medrese Defteri ya da Kendini eğitme bilgilendirme:
Cezaevinde Ülkücü mahkûmların kaldığı koğuşlarda cezaevi başkanlığı yapan Selahattin Arpacı, kendini yetiştirmek üzere okuyup beğendiği şiir ve yazıları yazdığı bir defter tutmuş, bu deftere çeşitli resimler çizmiş ve beğenip not aldığı şiirlerin sayfa kenarlarına çizdikleri nakışlara dönüşmüş, şiirleri süslemiş, süslerken de Selahattin Apacı’nın dimağını beslemiş, gelişip bilgi sahibi olarak tebarüz etmiştir. Daha sonra bu defterin Ülküdaşlarının cezaevinde yatanların yaşadıklarını ve o günlerin ruhi durumlarını anlamalarına vesile olsun diye düşününce “Taş Medrese Defteri” adlı kitap oluşmuş. “Taş Medrese Defteri” 2016 yılında Berikan Yayınevinden çıkmış,184 sayfadan müteşekkil.
Kendini yetiştirirken, öğrendiklerini hayata tatbik etme ve öğrenip tatbik ettiklerini başkalarına da öğretme çabasının güzel bir örneğidir “Taş Medrese Defteri”. Dolacaksın ki boşalasın.
Mektubat
Hiçbir Ülkücünün yapamadığı gibi Selahattin Arpacı’da yedi yılı her gün yatıp kalkıp yemek içmek ve uyumak ile geçiremezdi. Öylede yaptı. Boş durmadı. Cezaevindeki işkencelerden arta kalan zamanlarda yaptıkları faaliyetlerden de zaman artırarak dışarıdakilerle mektuplaşmış, çeşitli gazete ve dergilere mektup şeklinde yazılar yazmıştır. Gazete ve dergilere yazdığı yazılara ve yazdığı mektuplara karşılık verenlerce sorulan sorulara cevaplar vermeye çalışmış, problemlere çözümler önermişler. Bu mektuplar da cezaevinden sonra Berikan Yayınevi tarafından 2015 yılında yayınlanarak “Taş Medrese’den Mektuplar” adlı kitaba dönüşmüş. “Taş Medrese’den Mektuplar” 192 sayfadan ve 47 mektuptan ibarettir.
“Taş Medrese’den Mektuplar”da Turan, Âlim ve Abid, Eşref-i Mahlûk insan, Şehitlerin ölmediği, ahlak, ilim, sabır ve tevekkül, itaat, birlik ve beraberlik, ticaret ahlakı, TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu’na yazılan mektupta yayın yoluyla milletin ahlakının bozulmaya çalışıldığı, kulluk nasıl yapılmalı, nasıl bir Müslüman olmamız gerektiğinden, Masonluk ve Siyonizm, esir Türkler, çocuğa isim koyma ve yetiştirme, anaya babaya bakmak, Allaha eş koşmamak, sabır, namuslu kadınlara iftira atmak, Müslüman’ın hayatı nasıl olmalı, İslam’da kadının şahitliği, Ülkücü şuur ve ülkücü ahlak, İslam’ın kadınlara tanıdığı haklar, komünizm ve dine bakışı, ülkücülük konusunda yeterli bilgi ve ülkücülerin seviyesi, İslam’da tesettür ve izdivaç, öfke ve öfkeye hâkim olmak, Atatürkçüler ve Atatürkçülük, şahsi kötülüklerin affı ancak millete yapılanların af edilemeyeceği, Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri, Başka dinlere mensup Türklere bakışımız, Nasıl okumalı ve çalışmalıyız, kadınların şahitliği meselesi gibi konuları işlemiş mektuplaştıklarıyla.
“Başbuğun; “Her Ülkücünün okuması gerek” dediği beş kitap ismi yazacağım:
1- Temel Görüşler – Alparslan Türkeş, 2- Kültür Değişmeleri – Mümtaz Turhan, 3- Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi – Osman Turan, 4- Garb Membalarına Göre İslam – İsmail Hami Danişment,”
Selahattin Arpacı ya da kitabı daktilo edenler 5. Kitabı yazmayı unutmuş ama ben noksan olan 5.madde yerine iki yazar öneririm H. Nihal Atsız ve Seyyid Ahmet Arvasi, birini ötekine tercih etmem, ikisini bir tek tercih sayarım.
Taş Medrese’den Mektuplar kitabı bir takım gazete ve dergilere yazılmış “Taş Medreseden Mektup” adı altındaki yazı mektuplar ile dışarıdaki eşe dosta, ülküdaşa, kardeşe, arkadaşa yazılan özel mektuplardan oluşuyor.
“… Unutma ki “ben Ülkücüyüm” diyen her kişi ülkücü değildir. Bir şairimizin dediği gibi; “Ülkü denen nazlı gelin er’de şan ister.” Şan sahibi olmayan örnek insan olmayan, davasını yaşayıp yaşatmayan kişilere ne kadar ülkücü denir? Kendi menfaati için arkadaşını satan, kendi menfaati söz konusu olunca arkadaşlarına iftira eden kişi nasıl ülkücü olur ki? Olsa olsa “sahte ülkücü” olur. Bir ülkücü aynı zamanda örnek bir Müslüman olmaya çalışmalıdır.”
Merhum Selahattin Arpacı’nın “Taş Medrese’den Mektuplar“ı bir davanın bir inancın nasıl bir insanın hayatının her saniyesini doldurduğunu, her dem o dava ile nefes alıp-verdiğini, inandığını tatbik ile nevşunema bulduğunu ortaya koyuyor. Mutluluğun kaynağının beşerin süfli arzu ve isteklerinde değil Rabbani itaatte olduğunu söylüyor. Allah’a kullukta yok olup davasıyla mutlu olmanın yollarını gösteriyor. Mutluluğun asıl kaynağının Allah’a kulluk ve yüce bir davaya hizmet etmekte olduğunu bu hizmetin de hangi olumsuz şartlar içinde olursak olalım yerine getirilebileceğimizi gösteriyor. Selahattin Arpacı’nın “Taş Medrese’den Mektuplar” kitabındaki mektuplar bir mahkûmun mektupları olmaktan çok Ülkücülüğü vücudunun bütün hücrelerine sindirmiş ve her an her dem ruhunda yaşayan bir fenafid-dava olmuş Ülkü devinin kaleme döktüğü inanç ve hayatına tatbikatın ifadeleri olmuş.
Merhum Selahattin Arpacı’nın “Taş Medrese’den Mektuplar” kitabı Türk İslam âlemindeki ilmi çevrenin arasında bir gelenek olan, her biri birbirinden bağımsız konuları işleyen, günün toplumsal ve İslami ilimlerinden karşılaşılıp da kendi bilgisi çerçevesinde çözülemeyen bazı problemlerini işin ehline bir mektup ile yazarak bu konuda fikrini ve ilmi delillerini sorarak çözüm bulunması ve daha sonra yazılan bu mektupların bir araya toplanarak “Mektubat” başlıklı kitap halini alan o gün Ülkücü camiaya karşı yöneltilmiş çeşitli sorularla ilmi cevaplar veren bir eseri andırıyor. Muhteva olarak doyurucu, dini ve milli meselelere çözümler sunuyor.
Güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Sohbetler: Cezaevi seminerleri
Ülküdaşlarının toplum karşısında konuşma yeteneğini geliştirmek, herkesi okumaya araştırmaya sevk etmek ve herkesin okuduğundan daha fazla bilgiye kısa zamanda ulaşmasını sağlamak ve ortak bir kültürel kaynaktan beslenmek için bütün koğuş arkadaşlarına dağıtılan konuların incelendikten sonra ilgili kişi tarafından koğuşa anlatılması şeklinde düzenlendikleri seminerlerin alınan notlarından da “Taş Medrese Sohbetleri” Berikan Yayınevinden 2019 yılında 464 sayfadan ibaret olarak çıkmış ortaya.
“Taş Medrese Sohbetleri”nde Cezaevindeki imkânsızlıklara rağmen Ülkücü Harekette Başarının Sırrı, Yöneticilik-Önderlik-Liderlik, Marksizm Yargılanıyor, Dinde 40 Esas İmam Gazali, Ülkücünün Çilesi, Dil Hakkında, Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi, Ülkü-Ülkücülük-Ülkümüz, Türkiye’nin Meseleleri, Millet ve Milliyetçilik, Türk Dili, Sosyal Güvenlik Meselemiz, Köycülük ve Toprak Sistemi, İslam’da Kadın, Sabır ile ilgili Ayet ve Hadisler, Cihat ile ilgili Ayet ve Hadisler, Şehitlik ile ilgili Ayet ve Hadisler, İnsanlar-İnsancıklar, Türkçemiz ve Uydurmacılık, Tevekkül Hakkında Ayet ve Hadisler, Atatürk’ün Milliyetçiliği, Domuz Etinin Faydaları(!), Kaza ve Kader ile ilgili Ayet ve Hadisler, İslam Düşmanları, Dünya Meselelerine Genel Bakış, Türkler-Araplar-Hıristiyanlar ve İslamiyet, Aydınların İhaneti, Kültür Emperyalizmi, Esir Türkler başlıkları da dâhil 37 konuyu seminer sohbet olarak başarılı bir şekilde incelemişlerdir.
“Taş Medrese Defteri” genç ülkücülerin ağabeylerinin hangi fikirlerle beslendiğini, fikri alt yapılarını ne ile kurduklarını görmek için, “Taş Medrese’den Mektuplar” ve “Taş Medrese Sohbetleri”ni de kendi fikri alt yapılarını oluşturmak ve Ülkücü Hareketin çıkış yıllarında ki fikri yapısıyla iltisaklı olmak için mutlaka okumaları gereken kitaplardandır.
“Türkiye Türkleri ile Dış Türkler arasındaki yegâne bağ olan ortak ana dilimiz yıkılıp yerine sadece Türkiye’nin anlayacağı bir dil getirerek yarın sınırlarımız dışındaki soydaşlarımızla konuşmamız, yazışmamız ve anlaşmamız önlenecektir.” (Taş Medrese Sohbetleri – Dil Hakkında S:128) endişesiyle diline sahip çıkan Ülkücü Gençliğin cezaevinde yatan mensupları “Bu bir Moskof oyunundan başka bir şey değildir” (Taş Medrese Sohbetleri – Dil Hakkında S:128) diyerek hür(!) dünyanın ancak 1990 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra farkına varacağı, Türkler arasında ayrı bir Alfabe ve ayrı bir dil uygulamasının 10-12 yıl önceden hem de daha 17-18 yaşlarında gençler olarak farkına vararak bir seminer olarak ortaya koymuşlardır.
Milletini, Vatanını herkes seviyor, sadece ülkücüler mi seviyor sorusuna yıllar öncesinden verilmiş bir cevap. “…Milliyetçi, milletiyle birlikte şahsını, ailesini, ümmetini vs. sevebilir. Fakat ilk sıraya milleti koyduğu için ona milliyetçi denmiştir. Milletini her seven de milliyetçi değildir. Milliyetçi olabilmek için milletini, mensup olan diğer birimlerden çok daha fazla sevmek gerekir. Bir fedakârlık gelmediği müddetçe milliyetçiyim demek kolaydır. Zor olan şahsi, ailevi menfaatlerinden millet birimi uğrunda vazgeçebilmektir. Yani millet birimini, mensup olunan daha küçük birimlere tercih ettiğini söylemek ve hareketleriyle ispatlayabilmektir. Bu daha zor fedakârlığı yapabilenlere Milliyetçi Hareket içinde ÜLKÜCÜ sıfatı verilmiştir.” (Taş Medrese Sohbetleri – Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi S:133)
“Türk milliyetçiliği fikir sisteminin gayesi, Türk milletinin ebedi bekasıdır.” (Taş Medrese Sohbetleri – Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi S:134) Milliyetçi Hareketin günümüzde ki hareket tarzının sebebi inandığı ve savunduğu fikir sisteminin bir gereğidir. Yoksa salt belli isimlerin desteklenmesi değildir. Asıl destek devlete ve millete verilmektedir.
“Kalkınmanın maddi temeli, ilim ve tekniğe dayanır.” ve “müspet ilim zihniyetinin mutlaka uyulması gerekli icaplarından en önemlisi, üretim ve tüketim faaliyetlerinin tam bir ahenk içinde yürütülmesidir. Bir milletin üretim hayatı, hangi sisteme, hangi esaslara, hangi anlayışa dayanıyorsa tüketim hayatı da aynılarına dayanmalıdır.”, “doğulu gibi üretim, batılı gibi tüketim yapan ülkeler iktisadi bakımdan daima sömürülmeye, başkalarının yardımına muhtaç kalmaya ve mutlaka fakirleşmeye mahkûmdur. Müspet ilim zihniyetinin vazgeçilmeyen diğer bir icabı da şu olur: Hiçbir millet, başka bir milletin yapılarına, şartlarına göre ayarlanmış sistemlerle kalkınamaz. Ancak başkalarının tecrübelerinden yararlanabilirler.” (Taş Medrese Sohbetleri – Türkiye’nin Meseleleri S:154) Kapitalist sistem de kibarca sosyalizm denilen komünist sistem de Türk milletinin toplumsal yapısına uygun değildir.
“Türk milleti Müslüman olmakla, dini hayatın en yüce değerlerini kazanmıştır. Bizler hem Türk hem de Müslüman’ız. Milliyetçiliği reddeden bir dincilik anlayışı ve İslamiyet’e düşman bir milliyetçilik anlayışı bize yabancıdır.” (Taş Medrese Sohbetleri – Türkiye’nin Meseleleri S:156)
“Türk âleminin en büyük düşmanı komünizmdir. Oysa Ruslar da komünizmin en büyük düşmanı olarak Türkleri görmektedir. Ayrıca Ruslarla Türkler eski tarihlerden beri ezeli iki düşmandır. Ruslar, Türk gençlerinin tarihlerini unutturmak ve Türkiye’deki halkın bazı bölgelerde konuştukları şive değişikliğini istismar ederek onların ayrı bir halk olduklarını aşılıyor.” Rus Çarı vasiyetinde “Rusya’nın kurtuluşu için, Türklerin tarihi ile olan bağlarını koparın. Türkiye’deki şive farklılıklarından faydalanarak ayrı milletin oluşmasını sağlayın. Türkiye o zaman Ruslar için bir tehlike olmaktan çıkacak ve bir sömürge olacaktır” derken Lenin de “Türklerin kafasından BOZKURT belasını silemezseniz amacınıza ulaşamazsınız” (Taş Medrese Sohbetleri – Türkiye’nin Meseleleri S:187) demiştir. Bu gün yaptığımız ticaret ve uluslararası anlaşmalar ezeli ve ebedi düşmanımızın dostumuz olduğuna delil teşkil etmez.
François Marie Arouet (21 Kasım 1694 – 30 Mayıs 1778), Voltaire takma adıyla tanınan Fransız Filozofun “Keşişlerimizin asıl zoru, Müslüman olan Türklerle idi. İstanbul’un fatihlerine başka türlü karşı konulamayınca, yeniçerilerin sayısı kadar çok yazarın yazdığı kitaplarla, İslam’da kadının köle olduğunu anlatmak istediler. Fakat tamamen tersi olduğu için, başarıya ulaşamadılar. Hâlbuki İslamiyet’in kadın haklarına dair verdiği hükümler ve inceliklerin, gelecekte bu konulara ışık tutacağı da bir gerçek” (Taş Medrese Sohbetleri – İslam’da Kadın S: 272) dediği gibi İslam’ın vermiş olduğu kadın hakları daha sonraki yüzyıllarda her zaman dünya milletlerine yol göstermiş ancak günümüz Müslümanları kendi dinlerinden habersiz olduğundan kadın cinayetleri en büyük problemlerden birini teşkil etmektedir.
“Türk İslam Ülkücüsü ‘Küçük politika yapmaz’, o küçük sokak politikacısı değildir. Küçük politika oyunlarına gelmez ve alet olmaz. Onun kendisi ile ilgili bir hesabı yoktur. Ve bu tür hesabı olanları hareketin çekirdeğine yaklaştırmaz.” ve “Türk İslam Ülkücüsü Türk milliyetçisi olarak milletinin SOSYAL; KÜLTÜREL ve POLİTİK açıdan güçlenmesini, bütünleşmesini, gelişmesini ve yücelmesini temin için kadrolaşır, teşkilatlanır.” bilir ki “Zafer davasını yaşayarak yaşatan kadrolarındır.” çünkü “Yaşanmayan bir davanın yaşama şansı yavaş yavaş ortadan kalkar.” Ülkücü Hareket “kıskanılacak bir hareket değildir. Can ve Mal ile desteklenecek bir diriliş hamlesidir. Bölünmek ne demek birleşmek zamanıdır.” (Taş Medrese Sohbetleri – Ülkücü Hareketin Politikası S:381)
02 Ocak 2020 günü yaptığı sosyal medya paylaşımında: “Dostlar!.. Şu an Adana’da Yüreğir Başkent Hastanesindeyim. Yarın By-pass ameliyatı olacağım Allah (C.C.) izin verirse. Hakkınızı helal edin. Benden yana helal olsun. Dualarınızı beklerim. Allah’a (C.C.) emanet olun” der.
03 Ocak2020 tarihinde başarılı bir by-pass ameliyatı olmuştur. 07 Ocak 2020 tarihindeki paylaşımında ise “By-pass’tan çıktım ilgilenen tüm dostlara selam ve sevgiler. Şimdi servisteyim. Biraz daha dua” diyerek dua isteği ifadelerini kullanmıştı. Ameliyattan sonraki süreçte gelişmeler istenmedik yönde oldu.
12 Eylül öncesinden başlayarak uzun yıllar cezaevinde kalan ve taş medreseli ülkücülerin simge isimlerinden olan Avukat Selahattin Arpacı 28 Ocak 2020 tarihinde hayatını kaybetti.
Ülkücü şehitlerimize kendisine ve Türk İslam Ülküsüne gönül vermiş ahirete intikal etmiş gönüldaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.