YILMAZ ÖZAKPINAR’IN PENCERESİNDEN MÜMTAZ TURHAN’IN “KÜLTÜR DEĞİŞMELERİ”NE BİR BAKIŞ
Halim KAYA
17.12.2022
Bütün kitaplarını okuduğumu düşündüğüm Yılmaz Özakpınar’ı, lise yıllarımdan beri kitaplarında okumaya çalıştığım “Kültür ve Medeniyet” üzerine yazanların ilk sırasında yer alan Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan ve Erol Güngör’den sonra Orhan Türkdoğan, Mustafa Erkal ve şimdi ismini sayamadığım on kadar sosyolog ve fikir adamından epey sonra ve arkadaşın Yusuf Alan’ın tavsiyesi üzerine okumaya başladığım ve dolayısıyla onbeş, yirmi yıl kadar önce, en son tanıdığım ancak “medeniyet teorisi” üzerini en “etrafını cami ağyarını mani” tarifi yaptığına kanaat getirdiğim Yılmaz Özakpınar Hoca çok yakın bir zamanda rahmetli oldu. Her ölüm erkendir, ancak “medeniyet teorisini” yıllardır aradığım ve ifade edemediğim, ifadeden aciz kaldığım şekilde yaptıktan sonra bendeki Yılmaz Özakpınar Hocanın “Kültür ve Medeniyet Değişmeleri” üzerine orijinal bir eser vereceği beklentisi ölümünün daha çok erken olduğunu düşündürdü, düşündürüyor. Kendisine Allah’tan mağfiret dilerim. Allah mekânını cennet eylesin.
Yılmaz Özakpınar Hocanın “Mümtaz Turhan” ve “Mümtaz Turhan ve Batılılaşma Meselesi” adlı kitaplarından da ölümünden sonra bir kadirşinaslık olsun diye sosyal medyada vefat ve başsağlığı paylaşımının altına bu kitapların resimlerini de koyan emekli öğretmen İdris Aydın’ın paylaşımıyla haberim oldu. İdris Aydın’ın sosyal medya sayfasındaki paylaşımını görünce her iki kitabı hemen Nadir Kitap’tan sipariş verdim. Ve bu gün “Mümtaz Turhan” adlı kitabını okumaya başladım.
Yılmaz Özakpınar Hocanın “Mümtaz Turhan” adlı kitabının baskısı Alternatif Yayınları tarafından 24 fikir-bilim adamını anlatacak şekilde çıkarılması planlanan “Türk Düşünce Ufukları” serisi içinde 1. Baskı olarak Eylül 2002 de gerçekleştirilmiş. Kitap 160 sayfa olup daha çok Mümtaz Turhan’ın eserlerinden seçkiler yoluyla ortaya koymuş olduğu fikirlerini güncelleştirerek, yeni nesillere aktarmayı hedeflemektedir.
Yılmaz Özakpınar “Mümtaz Turhan” kitabını Onun “Atatürk İlkeleri ve Kalkınma”, “Toprak Reformu ve Köy Kalkınması”, “Üniversite Problemi” gibi eserlerinden yararlanmadan ancak bu günü kadar hiçbir eserinde yayınlanmamış sekiz makalesini de ihtiva edecek şekilde hazırlamıştır. Diğer eserleri ve fikirlerinin bir kısmı“Mümtaz Turhan ve Batılılaşma Meselesi” adlı kitabında işlediğini düşünüyoruz.
Yılmaz Özakpınar Hoca daha kitabın başında yazdığı “Mümtaz Turhan’ın Hayat Öyküsü, Eserleri ve Fikri Yönelişi” (S:11) başlıklı Makalenin birinci ve ikinci paragrafında her ne kadar hr iki sosyologun da din değiştirmek gibi bir düşünceleri olmasa da medeniyete yükledikleri anlam yüzünden Ziya Gökalp ve Mümtaz Turhan’ın Sosyolojik anlayış ve Bakışlarını ortaya koyarken Ziya Gökalp’in “bilim ve teknolojiyle ilerlemiş Avrupa Milletlerinin dâhil olduğu Batı Medeniyeti dairesine girmeyi, fakat milli kültürü korumayı savunduğunu” öngördüğünü Mümtaz Turhan’ın da “konuyu işleyiş ve araştırma biçimi” olarak Ziya Gökalp’ten ayrılsa da “Batı Medeniyetine girme” ve “Batılılaşma” konusunda birbirinin devamı olduğunu ifade eder. Ancak Yılmaz Özakpınar “Medeniyet Teorisi” adlı çalışmasında medeniyetin milletin inandığı dine dayandığını ve kültürden ayrı olarak uluslararası olması dolayısıyla ancak İslam’ı kabul etmiş milletlerin milli kültürlerinden damıtarak meydana getirdikleri İslam Medeniyetinden bahsedilebileceğini söylemesi, onun Batı Medeniyetine girme konusuna karşı olduğunu, bu yönüyle de Ziya Gökalp’ten ve Mümtaz Turhan’dan ayrıldığın gösterir. Ülkücü Hareket de yıllardan beri Batı medeniyetine girmenin din değiştirmeyi gerektirdiği düşüncesiyle bu duruma karşı çıkmış, ilk etapta din değiştirmeyi gerektirmeyecek gibi görünene siyasi bir organizasyon olan Avrupa Birliğine bile kültür erozyonu vasıtasıyla milli benliğimizi kaybetmemize sebep olacak düşüncesiyle karşıdır. Her şeyin Türk’e göre Türk tarafından mili kültür ve milli kimliğimiz koruyarak başarılması gerektiğini savuna gelmiştir.
Yılmaz Özakpınar, Mümtaz Turhan’ın ilmi öngörüsünü, 1916 yılında sekiz yaşındayken Rus işgali yüzünden Horasan’ın Akçataş köyünden Kayseri’ye göçüp sekiz yıl şehirde hayat sürüp daha sonra kendi köylerine dönen köylüsü, akrabası olan ailelerde şehir hayatının etkilerinin yok olması ve tamamen eski kültürün yeniden canlanması yoluyla meydana gelen kültürel değişimi (S:12) görmesi ve merak ederek incelemesini anlatarak ortaya koyar. 1944 yılında Cambridge Üniversitesine giden Mümtaz Turhan “dünyanın başka yerlerinde de bu çeşit araştırmalar yapılmış olduğunu bilmediğini ifade eder.”(S:13) Ayrıca Yılmaz Özakpınar Mümtaz Turhan’ın “Türkiye’nin iki yüzyıldır değişme sancıları içinde kıvrandığı halde bir türlü tam anlamıyla kalkınamamasının ve Avrupa gibi olamamasının sebibi, bilim zihniyetinden yoksun olma, bilim araştırmalarını sosyal yapıya yerleştirememe ve her yönüyle millet hayatını sürekli ilerleyen bilimin verilerine göre geliştirememe”sini (S:15) asıl problem olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Yine Yılmaz Özakpınar “Bir araştırma faaliyeti olan bilim ile bilimsel araştırma sonuçları demek olan bilgi arasındaki fark, dramatik biçimde ilk defa Mümtaz Turhan’ın eserlerinde görül”düğünü (s.16) tespit ederek Mümtaz Turhan’ın bilginin rasyonel kullanılmasını istediğini ifadeye çalışır. Aslında Mümtaz Turhan’ın “millet hayatını sürekli ilerleyen bilim verilerine göre değiştirememe” ve bilimsel araştırmaların sonucu elde edilen bilgilerin toplum hayatına aktarılamamasını, kalkınamaya dönüştürememe probleminin asıl nedeni olarak görmesi düşüncesi doğrudur. Çünkü amaçsız bir şekilde bilimsel araştırma yapmanın insanlığa ve özelde Türk milletine sağlayacağı bir fayda yoktur. Üretilen bilgi kullanılmadıktan sonra Türk Toplumunun geri kalmışlık problemini çözemez, nitekim yüzyıllardır Türk İslam âlimleri yazdıkları kitaplarda teknolojik nice bilimsel bilgiye de kitaplarında batılı bilim adamlarından önce yer vermişler. Ama bu bilgiler bir türlü toplumun faydasına kullanıma geçirilememiştir.
Yılmaz Özakpınar “Mümtaz Turhan” adlı bu kitabında; önce Mümtaz Turhan’ın hayatından kısa ve detaylara girmeden öz olarak bahsettikten sonra Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” (S:23) adlı kitabından aktarımlar yaparak Mümtaz Turhan’ın kültür değişmeleri hususundaki fikri bakış açısını aktarmaya çalışır. Yılmaz Özakpınar’ın “Kültür Değişmeleri” adlı kitaptan aktardığı bölümde Mümtaz Turhan kültür değişmelerinin farkındalığının Evrim Teorisinin ortaya koyduğu haliyle her toplumda her zaman değişim olduğu (S:24) şeklinde kabul gördüğü gibi ve Mısır’da Nil Nehrinin taşkınlarıyla ki doğal yoldan vahşice yetişen arpanın sağladığı zenginlik ve refah ile yaşanan farklılıkları değişim yolu gibi gören “doğa insanı” (S:27) anlayışı akımlarının 200 yıllık tarihleriyle iki farklı görüş olarak başladığını söylemiştir. “Kültür değişmelerinin sistemli ve bilimsel biçimde incelenmesini başlatan etnoloji araştırmalarının misyonerlik ve sömürgecilik hareketiyle birlikte yürüyüp geliştiği görülüyor” (S:29) diyen Mümtaz Turhan ilk antropolojik araştırmaları yapan ülkenin de Hollanda olduğunu ifade ediyor. Enteresan olan Kültür değişmeleri gibi bir konunun bilimsel meraktan değil de misyonerlik ve sömürgecilik gibi barbarca bir hareketin sonucu araştırılmaya başlanmasıdır.
Yılmaz Özakpınar Mümtaz Turhan’ın Kültür değişmeleriyle ilgili araştırmaların dünya çapında gelişmiş olduğunu vurgularken antropolojik araştırmalara konu olan ve sosyalpsikolojiyle ilgili çalışmalar dışında kültür değişmelerinin psikolojik yönden incelenmediğini, bu incelemenin gecikmesinin ilk sebebinin de Psikoloji ilmini daha yeni bir ilim olması ve toplumu nasıl inceleyeceğinin ilkelerini ortaya koyamamasından kaynaklandığını ifade ettiğini aktardığı metinlerle ortaya koyar. (S:31) Yılmaz Özakpınar, Mümtaz Turhan’ın Kültür değişmelerinin maddi kısının değişeceğini ve teknik alanın bundan etkileneceğini düşünmenin yanlış olduğunu ve genellikle kültür değişmelerinin “bir kültürün hemen bütün alanlarına yayıldığından, söz konusu grubun ya da toplumun bilgisini, örf ve adetlerini, alışkanlıklarını, tutumlarını, zihniyetini, dünya görüşünü” (S:32) kapsadığını ve bütün bunların psikolojinin öz ve en esaslı konuları olduğunu ve dolayısıyla da kültür değişmelerinin psikolojik yönden de incelenmesi gerektiğine dikkat çektiğini göstermeye çalışmıştır.
Yılmaz Özakpınar Hocanın Mümtaz Turhan’dan Kültür değişmeleri hususundaki “Her kültür sürekli bir değişim halinde bulunmakla birlikte hepsi [Maddi Kültür-Manevi Kültür] aynı hızla ve aynı zamda değişmez. Değişme halindeki bir kültürde bazı kısımlar değiştiği halde başka kısımlar değişmeyebilir. Bu da, kültürün bir kısmındaki değişmenin başka kısımlara geçmesini gerektirecek derecede onların arasında sıkı bir bağlılığın olmadığını gösterir. Bundan da kültürün çeşitli kısımlarında, özellikle maddi kültürle manevi kültür arasında ahenksizlik, aksaklık meydana getirmektedir” (S:39) aktarımından yola çıkarak kültür değişmelerinin önce maddi kültürde geldiğini manevi kültürün bu değişime direndiğini, bu direncin sonucunda değişimi gerçekleşen maddi kültür unsur ile değişmeyen manevi kültür arasında bir uyumsuzluk olduğu, vücudun ameliyat ile değiştirilen organı reddetmesi gibi manevi kültürün de maddi kültürdeki değişimi hemen kabullenemediğinin sonucunu çıkarabiliriz. Manevi kültürün bir fren görevi gördüğü ve değişimi yavaşlattığını söyleyebiliriz. Manevi Kültür süzgecinden geçenlerin kabullenildiği bir kültürel değişimden bahsedilebilir. Lakin Mümtaz Turhan, Sorokin ve birçok yazarın yukarıdaki görüşün aksine yaptıkları çalışmalarda “Ortaçağ boyunca tarımsal üretim metotları yüzyıllarca aynı kaldığı halde dinsel inançlar, örf ve adetler, politik ve sosyal örgütlenme biçimleri, edebi ekoller, şiir ve mimarlık üslubu birçok kere değişmiştir” (S:40) diyerek manevi kültürün de hızlı değiştiğini ortaya koyduklarını söylemektedir. Bu iki kültür değişmesi ekolünü uzlaştırmak istercesine W.E.Ogburn’un “maddi kültürde, teknikte beliren değişmelerin çoğu keşif ve buluşlar sonucunda meydana gelmektedir. Oysa keşif ve buluşlar, maddi olmayan kültürün esas öğelerinden sayılan insan bilgisinin, düşüncesinin, hayal gücünün eseridir. (…) Gerçekte sanayideki devrim, bilimin gelişmesinden önce olmamış, aksine bilimin fikirlerde, görüşte ve zihniyette meydana getirdiği değişikliğin bir sonucu olmuştur” (S:41) fikrini zikrederek yukarıda savunduğumuz manevi kültürün süzgecinden geçmesi gereken maddi kültür değişikliğinin uzun zamanda meydana gelen ve oturuşmuş olan manevi kültür değişikliğinin oluşturduğu maddi kültür ürünü olarak meydana geldiğini ifade etmeye çalışmıştır.
Her ne kadar bazı batılı yazarlar Medeniyet ile Kültür kavramları arasından bir fark göremese de Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan ve Yılmaz Özakpınar gibi Türk Milliyetçiliği fikir akımına yön vermiş düşünürler Medeniyet ve Kültür kavramlarına mana bakımından olmasa da kapsam bakımından ve oluşum bakımından daha farklı kavramlar olduğunu ortaya koymuşlardır. Yılmaz Özakpınar’ın Medeniyet Teorisi adlı çalışmasında Kültürü oluşum ve kapsam olarak milli, yani tek bir millete ait göstermesi, medeniyeti de oluşum ve kapsam bakımında aynı dini ümmete mensup milletlerin uluslararası olarak ürettikleri daha geniş bir sosyal kazanımı ifade eden kavram olarak tarif etmesinde Mümtaz Turhan’ın Ziya Gökalp’ten aktardığı “Bir medeniyet birçok milletlerin ortak malıdır. Çünkü her medeniyeti, sahipleri olan birçok milletler ortaklaşa bir hayat yaşayarak kurmuşlardır. Bu sebeple her medeniyet milletler arasıdır. Fakat her medeniyetin her millette aldığı özel görünüşleri vardır ki bunlara hars (kültür) adı verilir.” (S:51) fikri olsa gerektir. Mümtaz Turhan Ülkemizde medeniyet ve kültürü sistemli olarak ilk ayıran kişinin Ziya Gökalp olduğu tespitini de yapmaktadır.
Mümtaz Turhan bir imparatorluğa mensup milletlerin, imparatorluğu kuran hâkim milletle medeniyet olarak ortak değerlere mensup olabileceğini ancak kültür olarak bir olamadığını, kültür ve medeniyeti aynı anda bulunduğu, ortak olabileceği en büyük sosyal birimin de “millet” (S:54) olduğunu söylemektedir. Yılmaz Özakpınar Mümtaz Turhan’ın “Öte yandan genel bir gelişme ya da ilerleme bakımından çeşitli kültürler karşılaştırılmak istendiği zaman, bunun ancak maddi, özellikle teknik alanda mümkün olabileceği görülür” (S:59) cümlesini aktararak Mümtaz Turhan’ın kültürlerin ileri, geri, gelişmiş gelişmemiş gibi değerlendirilemeyeceğini, değerlendirme yapılacaksa ancak teknolojik icatlar yönünden yapılmasının mümkün olduğunu “örf ve adetlerde, yaşayış tarzlarında, din ve ahlak kurallarında, sosyal örgütlenme ve özellikle sanat alanında artık bir karşılaştırma yapmak mümkün olmadığı gibi yukarıda teknik için kullanılan sıfatları bunlar için kullanmak da imkânsız görünüyor” (S:59) diyerek de bu alanlarda ancak bir farklılığın, başkalığın, başka türden olmanın söz konusu olabileceğini ifade ettiğini ortaya koyduğunu göstermeye çalışmıştır.
Mümtaz Turhan kültür değişmelerinin; bir kültürle temasa gelen kültürün o kültürün baskısı sonucu meydan gelen değişimler ve kültürün kendi içinden evrime uğrama–tekâmülleşme yoluyla meydana gelen değişimler (S:64) şeklinde iki yolla olduğunu ancak ayrıca kültürün aktarma yani kültür sahibi kavmin göç yoluyla başka bir yere yerleşerek kendi kültürünü yeni yerleşim yerine nakşetmesi gibi veya alma yolu kavim içinden seyahat edelerin gittikleri yerlerden başka kültür unsurlarını da beraberlerinde getirmesi (S: 66) gibi farklı iki yoldan değişebildiğini ifade etmektedir. Kültür değişmesi için iki toplumun sürekli temas halinde olması zorunlu değildir. “Bir kültür diğerinden alıntılarda bulunduğu zaman, aldığı öğeler ister birer cisim, ister örf ve adet olsun bunları değiştirir, kendine uydurur. Her fikir, kurum ya da adet, onu alan toplum tarafından kendi kültür çevresi içine yerleştirilerek, ona uydurularak benimsenmek zorundadır. Bu uydurma işlemi esnasında her cisim ya da fikrin biçimi, işlevi, yani tam niteliği ve özü değiştirilmekte, denebilir ki yeniden icat edilmektedir.” (S:73) Bu ifadeden yola çıkarak değişime neden olan kültür unsuru uğradığı bu ameliyelerden sonra yeni kültüre hiç değişikliğe sebep olmamış gibi girer diyebiliriz. Kültür değişmelerinin zarlı bir değişim mi ya da faydalı bir değişim mi olduğunu söyleyebilmek için değişen kültürün değişime ihtiyacı var mı yok mu olduğuna ve bu değişimi kabule edip etmemesine göre ancak karar verilebilir.
Mümtaz Turhan Eğitim sistemini Çin Tipi ve Batı Tipi eğitim sistemi olarak ikiye ayırmakta, Çin Tipi eğitim sisteminin görgüye dayandığını, merkezinde bilim olan öğrenime değil edebe terbiyeye önem veren öğrenimden çok eğitimi ilke edinen bir eğitim sistemi (S:97-101) olduğunu, Batı Tipi eğitim sisteminin ise öğrenim yoluyla bilimsel bilgiyi esas alan bilimsel düşünceyi esas alan insan yetiştirmeyi temel alan Batı eğitimi en son, en yeni bilgiyi öğrenene, ele alana kadar eğitimin devam etmesine, (S:101-102) dayandığı için okullar bilimin araştırıldığı yerdir. Osmanlı eğitimi 2. Mahmut zamanına kadar Çin tipi eğitim sistemi (S:104) gibidir, Fransa eğitim sistemi ise Çin Tipi Eğitim sistemi ile Batı Tipi eğitim sistemi arasında (S:101) bir geçiş evresindedir.
Mümtaz Turhan’ın bu güne kadar farkına varılmayan varıldıysa bile öne çıkarılmayan bir fikrini, hem de kendisinin diğer aydınlardan ayrılışının asıl sebebi gördüğü farklılığın Yılmaz Özakpınar tespit etmiştir. Mümtaz Turhan “Biz, toplumun düzeninin, geleceğinin, bağımsızlığının ve yükselmesinin güvencesini bir avuç idealistin fedakârlığında değil, gerçek değerler bilincini duyan bütün bireylerin ahlak düzeyinde ve normal faaliyetlerinde görüyoruz.” diyerek ortaya koymuş bu fikrini de “sosyal ya da milli eğitim, toplumun bütün bireylerine aşılanması güç tek bir ideal, tek bir fikir ya da his yerine, toplumun çıkarlarını koruyan ve gerçekleşirse her ikisini aynı oranda tatmin edecek bir değerler bilinci meydana getirmek demektir. Bu değerlerden birini ya da birkaçını kendine hedef edinen bir birey, bu alanlarda öne çıkarsa bizzat bundan yararlanacağı gibi ülkesine de hizmet etmiş olacaktır” (S:120) diyerek ortaya koymuştur. Mümtaz Turhan bir ideoloji ve idealle bir avuç fedakâr idealistin ilkenin kalkınmasını sağlayamayacağını, herkese normal derecede bir ahlak ve bir değer kazandıracak değerler sistemi verecek kültür ve medeniyet sistemini milli eğitim yoluyla bütün millete vermek gerektiğini (S:120), bu düşüncesiyle de bütün aydınlardan ayrıldığını (S:121) düşünmektedir. Topluma heyecan vermek için telkin edilen idealler ve ideolojilerin “uygulamada gerçeklerle karşılaşınca ortaya çıkan güçlükler yüzünden beklenen nimetler elde edilmeyince ya da aynı cinsten başka bir idealle çarpışınca, mensuplarından çoğu ya hayal kırıklığına uğrayacak ya da tereddütte düşecektir. O zaman aynı idealin bütün toplumu kapsaması söz konusu olmaz. Öte yandan idealin bir doktrin biçiminde olması da bizi uygulamada aynı güçlüklerle karşılaşmaktan kurtaramayacaktır. Çünkü bunu da ya bir din gibi telkin etmek ya da bir fikir sistemi halinde kabul ettirmek zorunluluğu vardır.” (S:121) diyerek ayrılışının nedenini açıklamaktadır. Mümtaz Turhan’ın daha önce savunmuş olduğu eğitimin yaygınlaştırılması ve üniversite reformu hakkındaki “birinci kalitede çok iyi yetişmiş beş yüz ilim adamı” ile kalkınma meselesini çözmeyi önerirken fedakârlık yapacak bir avuç heyecan ve şuur sahibi, ideal, ideoloji sahibi aydının yetersiz kalacağını ön görmesi sanki kendisiyle çelişiyor gibidir.
Ahlak ve din eğitiminde de esaslı ve köklü kültür değişmelerinin yeni değerler oluşturacağını daha önceki ahlaki anlayışı temelden sarsacağını, değerler sistemini alt üst edeceğini haklı olarak bu yeni değerler sistemine bireylerini inanma kabiliyetinin zayıflamasına yol açacağını, yeni sistemin oluşmasını engelleyeceğini ve gençlerin eski ve yeni değerler sistemine de şüpheci yaklaşacağını, ilgisiz kalacağını (S:123) dile getirmektedir. Bu çerçeveden bakacak olursak o zaman kültür değişmelerinin çok da matah bir şey olmadığını eskiyi yıkarken yeniyi de kabullenilmesini zorlaştırdığı söyleyebiliriz. Burada Mehmet Genç’in Osmanlı Ekonomisi ve devlet yapısı hakkında; “Osmanlı geri kalmadı, geri kaldı dendiği zamanda da kalkınmıştı, Osmanlı ile batı arasında zihniyet farkı vardı, Osmanlı takip ettiği ekonomik sistem ile halkının refah ve huzurunu, batı kapitalist ve bazı kişilerin aşırı zenginleşmesini tercih etmişlerdir” meyanında ki söylediklerini hatırlatmak gerekir. Mümtaz Turhan Ahlak eğitimi ile verilemek istenen değerlerinin kültür değişikliği ile bozulması halinde “Goethe’nin dünyada en tehlikeli insan diye nitelediği, hayal kırıklığına uğramış, artık hiçbir şeye inanmak istemeyen idealsiz bir kuşak” ın (S:125) ortaya çıkacağını ifade etmektedir. Mümtaz Turhan’a göre ahlakın, kanunların ve estetik anlayışının temelini din anlayışı oluşturmaktadır. Din insanın toplumsal hareketlerine yön veren bir müessesedir.(S:127)
Yılmaz Özakpınar “Mümtaz Turhan” adlı bu kitabını hazırlarken ne düşünüyordu bilemeyiz ancak kitap sanki Mümtaz Turhan’ın Kültür değişmeleri hususunda bütün ömrü boyunca söylemiş yazmış olduklarının fikri bir bütünlük içinde günümüz insanın az okuyan yapısını biraz olsun okumaya yönlendirecek şekilde ve anlamayı kolaylaştırmak için dili güncellenmiş Mümtaz Turhan hakkında ilk ve hızlıca hemen okunacak özellikte kısaltarak özet bilgiler veren bir kitapçık oluşturmuş, Mümtaz Turhan’ı gelecek nesillere aktarmayı başarmıştır.