Hasan TÜLKAY: ÂKİF’İ ARIYORUZ.

ÂKİF’İ ANIYORUZ; ÂKİF’İ ARIYORUZ.

Hasan TÜLKAY

hasantulkay_0715@hotmail.com

28 Aralık 2021 – 10:04
SUNUŞ:
Hayatı ve şahsiyeti en az eseri Safahat kadar mühim ahlâk ve karakter abidesi Mehmet Âkif Ersoy’un vefatı üzerinden tam 85 yıl geçivermiş. 
İstiklal Şairi Mehmet Âkif Ersoy ile alakalı 2009’da yazılmış bir yazımı paylaşmak isterim.       

***
27 Aralık 1936 – Hilal ve İstiklâl Şairi Mehmet Akif Ersoy’un Vefatı

Örnek bir dava adamı, ahlâk sembolü, karakter abidesi, Koca Akif sonsuzluğa göçeli tam yetmiş-bir yıl olmuş. Yetmiş-bir değil, yetmiş bin sene de geçse; Türk Milleti var oldukça Akif yaşayacak. Kıyamete kadar O bizimle olacak.. Ebediyete inanan bir ebediyet yolcusu, hilalimizin ve istiklalimizin şairi olarak…
Hutbeler isimli küçücük risaleyi saymazsak Akif’ten bize kalan tek eser; SAFAHAT… Tek kitap, fakat fikri ve manevi tesiri itibariyle dünyalara bedel… Herhalde Kur’an-ı Kerim’den sonra Türkiye’de en çok satan, fakat en az okunan kitap… Maalesef milliyetçi camianın ileri gelenleri arasında bile, Safahat’ı baştan sona okuyan, tetkik eden pek az… Tanımadan, okumadan, kulaktan dolma rivayetlerle konuşmak adetimiz.. Bu yüzden, bozuk plak gibi Safahat’ın birkaç dizesine takılıp, Akif’i Türklükten ihraç eden cızırtılı sesler duyuyoruz:
“…ben ki evet Arnavut’um..” diyen Akif “Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber!” diyerek güya Türk düşmanlığı yapıyormuş.
“Türk Arapsız yaşamaz; kim ki yaşar der, delidir…
Arap’ın Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir!..”
Doğrudur!..
Osmanlı İmparatorluğu’nun çatır çatır göçmeye başladığı bir zelzele öncesi Akif bu dizeleri yazmış, söylemiştir.
“Ne Araplık, ne de Türklük kalacak; aç gözünü!…” diye feryat ederek hem de…
“Atsız Ata”nın yolundan gittiğini zanneden, fakat ırkçılığın da, Türkçülüğün de içine eden bazı toy delikanlılar; kimbilir hangi Türk düşmanı gizli örgütlerin tezgahına geliyorlar; “Akif Türk değildi” diyorlar.
Akif’i Türklük kadrosundan ihraç edenler, veya sadece İstiklal Marşı hatırına “Neyse bizden sayılır” diyenler; eğer kasden ve bilerek bir yanlışın, hatta ihanetin içinde değillerse: önce Atsız’ı iyi okusunlar. Sonra da Akif’in yaşadığı devri, Akif’in hayatını, mücadelesini ve Safahat’ını baştan sona bir incelesinler; gelsinler, tekrar konuşalım.
Bizim milliyetçiliğimiz; tarihimizden ve geleneğimizden ilham alan yeni bir medeniyet projesi, Türk-İslam Medeniyetinin yeniden ihyası hedefidir. Batı’dan gelen faşist ve Nazi ırkçılığının, tarihimizde, geleneğimizde, inancımızda yeri yok.
Irkçılık virüsü tek parti CHP’si döneminde salgın bir hastalık gibi bizden de geldi geçti. Akif bu salgının muzdariplerinden..

Âkif “Mısır’a Niye Gitti!..”
Bakınız rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti, 17 Aralık 1939’da, yani Akif’in vefatından üç yıl sonra, daha kendisi de 22 yaşında bir delikanlı iken yazdığı bir yazının sonunda anlatıyor:
“Mısır’a niye gitti?..
Herkes bu soruyu sormakta…
“Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam”
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli!”
Mısralarını yazan bir adamın Mısır’a neden gittiğini sormak, anlamamak, anlamazlıktan gelmek biraz safdillik olur. Mehmet Akif, bütün varlığı ile katıldığı milli mücadeleden sonra inkılap perdesi arkasında oynanan oyunları, milletin imanına, vicdanına, ecdadına yapılan tecavüzleri hoş görmedi. Bunlara tahammül edemedi. O nasıl olsa gidecekti; Âkif’in Mısır’a gidişinin hakiki sebebi budur.

Zahiri sebebe gelince:
Bu husus galiba şimdiye kadar hiç kimse tarafından açıklanmamıştır. Bunu ilk defa biz yapıyoruz. Hadise şudur:
Akif henüz Türkiye’de iken bir Çanakkale günü tertip edilir. Mutat olan beylik laflar söylenir… Birtakım asker kaçakları, şöyle yaptık böyle yaptık diye öğünürler. Sonra sıra şiir okumaya gelir. Kürsüye soysuzun, itin biri çıkar ve der ki:
“Arkadaşlar, şimdiye kadar Çanakkale şehidleri için hiçbir Türk şairi esaslı bir şey yazmamıştır. Çanakkale için en güzel şiiri maalesef bizden olmıyan, Türk olmıyan birisi yazmıştır.” gibi alçakça bir laf eder; sonra da Akif’in şiirini yüksek sesle okur.
Ertesi gün hadise Akif’e kadar akseder. Rahmetli çok müteessir olur… Yutkunur, gözleri yaşarır.
Birkaç gün sonra da, şimdi bir gazetenin başında bulunan, gençliğinin kısm-ı azamını Şengül hamamında geçiren, askerliğini meşhur bir paşanın çadırında yapan eyyam-perest, edepsiz bir edip; “Hadi git artık, kumda oyna.. bu memlekette işin yok senin” gibi bir yave yazar… Âkif bunu da duyar…
“Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda
Etmesin tek beni vatanımdan dünyada cüda”
diyen şair, bu vatanın, bu memleketin en vefalı çocuğu, büyük insan; ardına baka baka vatanına veda eder, Mısır’a gider.

Âkif’i “Türk olmayan birisi” diye tavsif etmişlerdi, değil mi? Âkif Türk değilse Türkiye’de Türk diye kimse kalmaz!
Âkif, pehlivan yapılı bünyesiyle, dini ile, diliyle, giyiniş yaşayış tarzıyla, Türk Milletine bağlılığı, Türk vatanına aşkıyla öylesine Türk’tür ki; bir ikincisi daha gösterilemez!

Mısır’da vatan hasretiyle yıllarca yanan Âkif nihayet hastalandı. Tanıdıklarına “burada ölürsem diye korkuyorum.. vatanımı görmeden, bu topraklara gömülürsem…..” diyordu. Vatan topraklarına gömülmek şartıyla ona ölüm bile güzel geliyordu. Nihayet Mısır’da fazla kalamadı; hasta halinde vatanına, İstanbul’a avdet etti. Hastalığı ilerledi.
26 Aralık 1936 Pazar günü akşam saat 8’e doğru çok sevdiği Allah’ına;
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda”
diye takdis ettiği vatanın toprağına kavuştu.

Cenazesine hiçbir resmi adam iştirak etmedi. Üniversitenin kapıları kilitlendi! Fakat bu topraklar için toprağa düşenlerin çocukları her engeli aştılar. Beyazıt Meydanı birdenbire mahşere döndü. Bu kimsesiz, kendi haline terkedilmiş tabut, şimdi eller ve başlar üzerinde idi. Gençler onu Edirnekapı mezarlığına kadar böyle götürdüler. Huzurunda saf tutup, hep bir ağızdan İstiklal Marşını söyleyerek vatan toprağına bıraktılar.
“Fetihten beri bu şehrin toprağına kendi eseriyle gömülen ilk ölü”: M. Âkif….
Cenab-ı Hak bizleri onun yolundan ayırmasın.
Osman YÜKSEL”

Atsız Nasıl Anlattı?

“Mehmet Âkif” hakkında Türkçülüğün piri Atsız ne demiş, bakalım:
“Akif, şair, vatanperver ve karakter adamı olmak bakımından mühimdir. Şairliğine kimse itiraz edemez. Onun oldukça bol manzum eserleri arasında öyle parçalar vardır ki Türk edebiyatı tarihinde ölmez mısralar arasına girmiştir.
Vatanperverliği tam ve tezatsız bir vatanperverliktir. Akif, sözle vatanperver olduğu halde fiille bunu tekzip edenlerden değildi. Vatanperverane şiirler yazdığı halde en sefil bir namert ve en rezil asker kaçağı hayatı yaşayanlar henüz aramızda bulunduğu için Akif’in vatanperverliği yüksek bir değer kazanır.
Karakter adamı olmak bakımından ise Akif eşsizdir. O, daima bulunduğu kabın şeklini alan bir mayi veya cıvık bir halita değil; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir.
İslamcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar. İslamcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise dünkü İslamcılık da o idi. Esasen İslamcılık Osmanlı Türklerinin milli mefkuresiydi. On dördüncü asırdan beri Türklerden başka hiçbir Müslüman millet, ne Araplar, ne Acemler, ne de Hintliler İslamcılık mefkuresi görmüş değillerdi. Bir Osmanlı şairi olan Akifte milli mefkure kemaline ermiş, fakat yeni bir milli mefkurenin doğuş zamanına rastladığı için geri ve aykırı görülmüştür.
Mazide yaşayanların fikir ve mefkureleri bize aykırı gelse bile onları zaman ve mekan şartları içinde mütalea ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz.
Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kafidir. Başka söz istemez…
Akif inandı, dönmedi ve öyle öldü.
(ATSIZ-Kızılelma,1947, Sayı:9)

İki büyük ülkü savaşçısının, dava adamlarının kaleminden Âkif işte böyle bir adam..
Hayatı ile eseri hamur ve maya gibi birlikte yoğrulmuş, cetvel gibi dümdüz adamlar insanlık tarihinde pek nadir çıkar.Akif, öylesine nadir insanlardan pek mühim birisidir.
Arnavut Temiz Tahir Efendi’nin oğlu Mehmet Âkif şöyle haykırıyor:
“Türk eriyiz silsilemiz kahraman
Müslümanım Hakk’a tapan Müslüman…”

Türk’üm-Müslümanım diyen hakiki vatanperver gençler, bilhassa ülkücüler!.. Akif’i, Safahat’ını ve hayatını iyi okuyun!
Akif’i anlayan ve Akif’i yüreğinde yaşatan adamdan bu toprağa, bu millete zarar gelmez. Yozlaşmaya, tükenmeye, yobazlığa, cehalete, geriliğe, irticaya karşı en tesirli silah; gençliğimizi Akif’in yolunda yetiştirmekten geçer. İlim, iman ve ahlak yolundan…
Anma günlerinin, törenlerin en makbul bölümü büyüklerimizin ruhlarına bir Fatiha ile üç ihlas armağan edivermektir.
Âkif’in belki bizim duamıza ihtiyacı yoktur. Fakat biz O’nun ruhaniyetinden istimdat için buna muhtacız.
18 Ocak 2009 Pazar
93508 PANTIN (Paris-Fransa)

ALINTI: https://www.mektupgazetesi.com/yazarlar/hasan-tulkay/akif-i-aniyoruz-akif-i-ariyoruz/231/