“HER TÜRLÜ MİLLİYETÇİLİĞİ REDDETMEK…”
Son dönemlerde “Açılım” sevdasında olanlarda sıkça rastladığımız usturupsuz konuşmalar bir yandan toplumu gererken, bir yandan da tamiri mümkün olmayan kırılmalara neden oluyor.
Konuştuğunun nereye gittiğini hesap etmeden konuşanlar toplum tarafından patavatsızlıkla itham edilirler. Patavatsızlık bazen irsi bazen de sonradan edinilme bir hâl ifadesidir. “her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alma durumu” da usturupsuzca ve gelişigüzel söylenmiş bir panik ataktır.
Türk Milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söyleyenlere biraz hatırlatmada bulunalım: Dil bilimciler; dilin de canlılar gibi olduğunu ve zaman içerisinde hücre yenilemesi gibi kendisini yenilediğinden bahsederler. Kavramlar; zaman içerisinde anlam değişikliğine uğrayarak eskiden karşıladığı mananın yerine yeni manalar yükleyebilirler. Başka dillerden alınan kavramlar da kaynağından farklı manalara gelebilirler. Tıpkı “Türk” kelimesinin İngilizce karşılığında olduğu gibi… Türk denildiğinde; (Bizde) kutsal saydığımız milliyetimizi ifade eden bir anlam algılanırken, İngilizcede hindi manasına gelmesi gibi…
Milliyetçilik de Arapçadan Türkçeye sirayet eden bir kelimedir. Arapça manası ne olursa olsun Türkçede akla getirdiği ilk anlam vatanseverliktir. Sonrasında ezan, bayrak, şehitlik gibi ulvi değerlere bağlılığı ifade eder.
Milliyetçilik; diğer bir açıdan bakıldığında ise yakınında olanı koruma sahip çıkma ve yardım etme duygusudur. İslami açıdan bakmakta lüzum görenler için net olarak ifade edersek rahatlıkla diyebiliriz ki; İslam müspet manada kullanılan milliyetçiliği reddetmez, bilakis emreder.
Allah’ın Milliyetçilikle ilgili emirlerinden bazıları şunlardır;
Cuma namazında hutbe sonrası sürekli okunan Nahl Suresi 90. Ayette; “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor” Ayette belirtilen hususların tamamı Türk Milliyetçiliği’nin de altını çizdiği hususlardır. Ayrı bir parantez açacak olursak açıkça Allah’ın emri akrabaya yardımı emretmektedir. Akrabadan kastedilen nedir? Birinci derece, ikinci derece ya da bunların biraz genişletilmiş haliyle dar bir çerçeve mi çizmiştir, yoksa bir milletin tamamı mı kastedilmiştir?
Evrenselizm mantığıyla yola çıkarak bütün dinleri ve milliyetleri inkâr etmek ( Ben sizleri millet millet yarattım. Hucurat Suresi 13. Ayet) İslam açısından ne kadar sakat ise aynı kuramdan yola çıkarak “dinler arası diyalog” diyenlerin mantığı da o denli sakat ve İslam’a aykırıdır. Her iki yaklaşımı İslam kadar Türk Milliyetçiliği de reddetmektedir.
Al-i İmran Suresi 118. Ayette; Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. Buyrulmaktadır.
Yaratan’ın Ayetler vasıtasıyla Müminlere emirleri ortadayken, aksini iddia etmek ve bu gerçekleri ayaklar altına almak olsa olsa şeytanın işidir.
Daha da genişletecek olursak İnsanoğlu “eşref-i mahlûkat” sıfatını kendisine uygun görerek, yaratılmışların üstünü olduğunu düşünmektedir. Tüm yaratılmışlardan ( dağlardan-taşlardan-ateşten, hayvanattan-nebatattan) üstün olmak iddiası aynı zamanda insanlara armağan edilen milliyetçilik duygusu değil midir?
Kendisini ve yeryüzündeki benzerlerini diğer bütün yaratılmışlardan şerefli addetmek içi doldurulmadığı sürece hiçbir kıymet arz etmez. Diğer canlılar yaratıcılarının kodladığı hissi davranışlarla hayatlarını idame ettirirken; “ayıp” “günah-mubah” “helâl-haram” gibi insanlara özgü disiplinlerden uzaktır. İnsanlık da toplumsal değerlere saygı duymadığı ve hayatını din, töre, hukuk gibi yüce değerlere göre disipline etmediği sürece diğer canlılardan aşağı bir tabakaya sürüklenerek “esfel-i sâfilin” olarak değerlendirilir.
Türk Milliyetçiliği de (anlayabilenler için) eşref-i mahlûkat olabilmek için anlamlandırılmış bir yücelme halidir. Milliyetçiliğin “helâl-haram” çizgisi, Türk Milliyetçiliği ile diğer milliyetçilik akımlarının farkıdır. Türk milliyetçiliğinden arta kalan her türlü etnik milliyetçilik haram çerçevesinde değerlendirilebilir.
Türk milliyetçiliği ile uğraşan dinci bağnazlığın kini son büyük üç Türk Devletinden günümüze kadar gelmiştir. Selçuklu Türk Devleti’nin Türkmenleri devletten uzaklaştırarak yerlerine “gulâm” sistemini oturtması, Osmanlı Devleti’nin “kapıkulu ve devşirme” modeli ile devlet işlerini ecnebilere emanet etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin yönlendirmesi ile politika belirlemesi, Türk Milliyetçiliği’ne ve paralelinde İslam’a saldırıların bilinçaltını oluşturmaktadır. Nitekim Mâide Suresi 51. Ayette “Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse, o onlardandır.” Buyrulmaktadır. Birtakım farklı amaçlar için olsa dahi açıkça belirtildiği üzere “İşbirlikçilik” yasaklanmış ve aşağılanmıştır. Türk Milliyetçiliği ile İslam’ın en bariz müşterek düşmanları işbirlikçilerdir.
Türk Milliyetçiliğine saldırmak milliyetsizlerin ve devşirmelerin devlete kalkışmasıdır!
Anayasa ile güvence altına alınmış olan Türk Milliyetçiliğini yok etme gayretleri aynı zamanda Anayasa suçudur ve devlete karşı işlenmiş suçlardandır. Parlamento da Anayasa üzerine yemin edenlerce gerçekleştirilen bu tür fiiller suç olduğu kadar beraberinde şeref ve namus tartışmasına da yol açmaktadır.
“Türklük de değerdir tıpkı din gibi…”
Bu kısa fakat son derece çarpıcı betimleme, geçtiğimiz yıllarda Türklüğe hakaretin (301.Maddenin kaldırılmasıyla) özgürlüğüne kavuştuğu günlerde; kıymetli dostum, ağabeyim Yard. Doç.Dr. Osman Yıldız beyefendiye ait.“Türklük de değerdir” lafzının nedenli büyük manalar içerdiğini kavrayabilmek, sağlam bir iman ve İslam bilgisi ile mümkündür.
Basit bir önerme ile ifade edecek olursak; “Türklük İslam’ın değili değildir” Milletin kabul ettiği değerler manzumesinin çatısıdır Türklük… O değerleri her türlü fırtınadan olumsuzluktan korumak için sağlam bir çatıya ihtiyaç vardır. O çatı (Türklük) yıkılırsa din dâhil bütün değerler asimile olur; “Diyalog” sapkınlığının izinden giden millet yeni bir dinin mucidi olur ve Ortadoğu’nun birçok yerinde olduğu gibi Anadolu’da da kanlı etnik ve mezhep çatışmaları ortaya çıkar.
Bütün bu yukarıda yer alanların ışığında gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz; “Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına alan her düşünce ayaklarımızın altındadır ve öyle kalmaya mecburdur”
Uyanın artık! TÜRK’ÜN; birleşmesinden, ayaklanmasından, başkaldırmasından kokuyorlar. İstiklal savaşı vermiş olan TÜRK birlikteliğinin yeniden oluşmasından korkuyorlar. Kıbrıs harekâtı döneminde tek vücut haline gelmiş olan TÜRK gençliğinin yeniden buluşmasından korkuyorlar. Teröriste tanıdıkları hakları salkıyamadıkları için korkuyorlar. Yasakçı monarşi zihniyet sahipleri, hükümet terörünü ön planda tutup, faşist bir baskı ile TÜRK’Ü yok etmek için, TÜRK gençliğinin birlik oluşturmaması için, için sağ-sol, alevi -suni, dinli-dinsiz, vs. vs. kavramlar ile birbirlerine düşürmek için nifak tohumları atarak, her türlü dalavereleri uyguluyorlar. TÜRK MİLLETİ’NİN de kıssasa kısas ile cevap vermelerinden KORKUYORLAR! Korkunun ecele faydası olmadığını bilemeyecek kadar KORKUYORLAR.
Korkularından KORKUYORLAR. Kemal Bayraktar.