+++Dr. Hayati BİCE: İktidar, ‘İslamofaşizm’ ve Gene Sharp’ın El Kitabı

İktidar, ‘İslamofaşizm’ ve Gene Sharp’ın El Kitabı

 -“İslamofaşist” Bir “Diktatör” Olmamak Elinizde/Dilinizde-

 Dr. Hayati BİCE

 

“Başımızda ‘Sultan’ İstemiyoruz !..”başlıklı yazımın bazı okurlar tarafından “Başımıza Sultan Olmak İsteyen mi Var? “ sorusuna olumlu yanıt almak üzere yazılmış gibi değerlendirildiğini öğrendim.[1] Sözkonusu yazıda “faşizm” suçlaması ile İslam’ın birleştirilerek boy hedefi yapılmasına engel olmak niyetinde olduğumun tam olarak anlaşılamadığını da anlıyorum. Sağlıklı düşünebildiklerine inandığım 10 arkadaşımın, yazımı dikkatlerine sunduktan sonra yazılı/sözlü olarak ilettikleri değerlendirme de,  mevcut iktidarın “islamofaşist” yaftasından kurtulmak için ‘çok özenli bir dil’ kullanması gereğini ortaya serdi. İşte bütün bu nedenlerle, konuyu biraz daha açıklığa kavuşturmak üzere bu yazıyı yazmam gereği ortaya çıktı.

 

“İslamofaşist” Olmamak Elinizde,  “İslamofaşist” Diye Yaftalanmak Değil

“Erdoğan’a ‘İslamofaşist’ Denebilir mi?” alt başlıklı yazımda yer alan ve “Faşizmin Karakteristik Özellikleri” arabaşlığı altında 10 maddede topladığım unsurlardan, ülkemizi yönetmek iddiasındaki tüm siyasi hareketlerin kaçınması gerektiğini düşünüyorum. Yazımda sıralanan 10 maddenin en azından yarısını icraat ve yaklaşımları ile sergileyen bir iktidarın “faşizm” iddialarına muhatab olmaktan ve hele de bugünkü iktidar gibi İslâmî bazı söylemlerin sahibi ise kolayca “İslamofaşist” olarak tanımlanmasından teorik olarak kaçınabilmesi neredeyse imkânsızdır. Bu durum, ülkemizde iktidara gelmek gibi bir hedefi olan millî/manevî iddialara sahip bütün partiler için geçerlidir.

İşte bu düşüncelerle yazdığım yazının yayınından sonra gündeme gelen Gene Sharp’ın “Diktatörlükten Demokrasiye” adlı kitabında yer alan “diktatör” tarifine mevcut iktidarın başındaki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı oturtarak ülkemizi destabilize etme çabaları iktidar yetkililerinin bu konuda derhal önlem almaları gerektiğini ortaya sermiştir.

Konunun mevcut siyasi iktidarı aşan yönü benim hassasiyetimin ana faktörüdür: Başta MHP olmak üzere iktidar ile ilgili tasarımı olan her millî/manevî duyarlığa sahip siyasi oluşum bilmeli ki, bugün Erdoğan’ın şahsında uygulanan plan yarın kendileri için sözkonusu edilebilir. Bugün  altyapısı oluşturulmağa çalışılan, oyuncu kadrosu denenen “islamofaşizm” suçlaması konulu “Diktatör-1” adlı filmin,  yarınki herhangi bir millî/manevî duyarlığa sahip iktidar döneminde –muhtemelen “Diktatör-2,3…”  gibi bir isimle- tekrar  vizyona sokulacağını görmemek mümkün değildir.

Bu nedenle Gene Sharp’ın kitabında “diktatörlük” olarak adlandırdığı “devrilesi yönetim”lerin zaafiyetlerinden uzak durulması için yapılması gerekenleri anlamak için konuya biraz daha yakından bakılmalıdır.

 

“Diktatörlüklerin Zayıflıkları”

21 Ocak 1928 doğumlu olan Gene Sharp, Albert Einstein Enstitüsü kurucusudur. 2009’dan sonra 3 kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Gene Sharp’ın ABD’nin neocon lobileri ile içli dışlı olduğu da kaydedilmiştir. Gene Sharp’ın başta “Diktatörlükten Demokrasiye” olmak üzere yazdığı kitaplarla Doğu Avrupa ve Arab ülkelerindeki otoriter yönetimlerin devrilmesi ile sonuçlanan halk hareketlerinin teorik zeminini oluşturduğu kabul edilmektedir. [2]

Sharp’ın “Diktatörlükten Demokrasiye” kitabında “Diktatörlüklerin Zayıflıkları” başlığı altında hedef alınması planlanan yönetimlerin zaafiyet noktaları şöyle sıralanmıştır:

1.Sistemin yürümesi için ihtiyaç duyulan insan, grup ve kurumların işbirliği kısıtlanmış ya da engellenmiş olabilir.

2.Rejimin eski politikalarının gereklilikleri ve etkileri mevcut durumda karmaşık politikaların benimsenmesini ve uygulanmasını bir şekilde sınırlıyor olabilir.

3.Sistem uygulama aşamasında tekdüzeleşmiş, yeni durumlara hızlıca uyum sağlayamaz hale gelmiş olabilir.

4.Mevcut görevlere atanmış olan personel ve kaynaklar yeni ihtiyaçlara kolaylıkla cevap veremeyecek durumda olabilir.

5.Üstlerini hoşnutsuz etmekten korkan alt kademeler diktatörlerin karar vermek için ihtiyaç duyduğu bilgileri tam ve doğru iletmiyor olabilir.

6.İdeoloji aşınmış, sistemin mit ve sembolleri istikrarsız bir duruma gelmiş olabilir.

7.Yöneticinin gerçeklik algısını etkileyen sert bir ideoloji varsa, buna olan sıkı bağlılık asıl durumun ve ihtiyaçların gözden kaçmasına neden olabilir.

8.Bürokrasinin bozulan verimliliği ve yetkinliği veya aşırı kontrol ve düzenlemeler sistemin politikalarını ve uygulamalarını etkisizleştirebilir.

9.Kurumsal çatışmalar, kişisel çekişme ve düşmanlıklar diktatörlüğün yürütülmesine zarar verebilir ve hatta parçalayabilir.

10.Aydınlar ve öğrenciler koşullara, kısıtlamalara, doktrinlere ve baskılara karşı huzursuz olabilirler.

11.Halk zamanla rejime karşı kayıtsız kalabilir, şüpheci ve düşman olabilir.

12.Bölgesel, sınıfsal, kültürel veya milli farklılıklar derinleşebilir.

13.Diktatörlüğün güç hiyerarşisi her zaman bir dereceye kadar, bazen de aşırı derecede istikrarsız olabilir.

14.Polis ve ordu güçlerinin bir kısmı kendi amaçlarına ulaşma gayreti içinde, hatta diktatörlere karşı olabilir. Darbe de buna dâhildir.

15.Eğer diktatörlük yeni ise iyice yerleşmesi için zamana ihtiyacı vardır.

16.Diktatörlüklerde birçok kararın çok az insan tarafından alınması yargı, politika ve eylem hatalarının olmasını oldukça muhtemel kılar.

17.Eğer rejim bu tehlikelerden kaçınıyor ve kontrol ve karar alma mekanizmaları

sorumluluğunu dağıtıyor ise merkezi güç kolları daha da bozulmuş olabilir.

***

Bu noktalardan vurgulanan maddelere dikkat edilirse, ülkemizdeki siyasi yönetimin başında bulunan Erdoğan iktidarının tanımlanan özelliklerin yarıdan fazlasını taşıdığı kolayca fark edilecektir. [3]

 

İlk Yapılması Gereken: Söylemlere Dikkat Etmek

 

Yapılması gereken ilk iş,  sözkonusu tanımlamalara yol açan hal ve hareketlerden kaçınılması; suçlamaları haklı çıkartabilecek söylemlerden uzak durulmasıdır.

Gerek önceki yazımda atıfta bulunduğum “Faşizmin Karakteristikleri” olarak verilen  10 madde ve gerekse Gene Sharp’ın bu yazıda sıralanan zaafiyet göstergelerinin iyi analiz edilerek, Türkiye Devleti aygıtının güçlendirilmesi için neler yapılacağı kolayca çıkarılabilir. Birkaç örnek vermek faydalı olacaktır:

* Aydın ve sanatçılara karşı nefret oluşturmak” suçlamasını boşa çıkartmak için aydın ve sanatçılarla diyalog zeminleri oluşturmak.

* “Yaygın kişi/zümre kayırmacılığı ve yolsuzluk yapmak” suçlamasının nasıl boşa çıkartılacağını tarife gerek var mı?

* “Suç / ihanet ve ceza / linç psikolojisini yaymak” konusundaki suçlamalara muhatab olmamak için özellikle söylemlere dikkat edilmesi gerekir.

 *Birçok kararın çok az insan tarafından alınması”nı önlemenin yolu istişareyi yaygınlaştırmaktır.

*Üstlerini hoşnutsuz etmekten korkan alt kademeler diktatörlerin karar vermek için ihtiyaç duyduğu bilgileri tam ve doğru iletmiyor olabilir.” Bugünkü iktidarın en önemli zaafiyet noktasının bu maddede tanımlandığını T.C. Başbakanı ünvanını taşıyan Recep Tayyip Erdoğan ile yakın çalışma durumunda kalmış hemen herkes kabul etmektedir.

*“Bölgesel, sınıfsal, kültürel veya milli farklılıklar derinleşebilir.” 2009 yılında Ağustos ayından itibaren girilen “Açılım Süreci” ile bu zaafiyetin hızla yaygınlaşarak bugün gelinen noktada millî bilinci ağır şekilde zedelediğini üzülerek kaydetmek zorundayım.

 

“İslamofaşist” ve/veya “Diktatör” olarak Yaftalanmamak İçin…

Ülkemizde, neredeyse yarım yüzyıldır siyasi iktidar koltuklarına sahip olan sağ iktidarların eğitim ve kültür alanındaki duyarsızlık ve yer yer aymazlıkları sonucunda , -genel tanımı ile sağ; benim adlandırmam ile millî eğilimlere sahip kitlelerin oyu ile iktidara gelen- “sağcılar”, ülke genelinde,  gayrımillî güçlerin kültürel iktidar tekelini kıramamıştır. Nerdeyse 11 yıldır iktidar koltuklarında oturan AKP’nin de aynı zelil hal  ile malul olduğunu insaf sahibi üyeleri dahi teslim etmektedir.[4]

İşte bunun sonucundadır ki, 7 milyon üyesi olması ile övünen bir siyasi grubun en tepesindeki kişinin, kendisine ve  ailesine sosyal medyada yapılan binbir hakarete, savrulan küfür ve hakaretlerin seviyesine inmeden, ancak şöyle oturaklı bir yanıt vermeğe mecali olan on kişi bulunamamaktadır. O övünülen yedi milyon üyeden bir kısmının oyları ile 6 yıl süre ile ülkenin kültür politikası kendisine emanet edilen bir kişinin, son 20 gün içerisinde sosyal medyada yaydığı mesajlarına bakıp da kahrolmayacak bir seçmeni var mıdır acaba?

Sosyal medyada ısrarla Erdoğan ile “diktatör” sıfatının özdeşleştirilmesi, iki kelimenin birlikte yaygınlaştırılması çabasını görüyorum.[5] Hiçbir şekilde yanyana durmak istemeyeceğimiz kişi ve gruplarla, aynı söyleme düşmemek için, Erdoğan karşıtı söylemelere sempati gösteren Türk milliyetçileri bu yazımı dikkatle okumalıdır.

Bir Türk milliyetçisi ve İslamî hassasiyet sahibi bir Müslüman birey olarak bütün söylediklerimin/yazdıklarımın ülkemizin ve Türk Milletinin esenliğine katkıda bulunmayı hedeflediği de bilinmelidir.  Ancak ülkemizin içerisine düşürülmek istendiği kaos ortamına yol açacak yaraları kaşıma noktasındaki iç/dış ellerin gayretleri kadar, sorumluluk makamındaki kişi/yetkililerin gafleti de beni endişelendiriyor. [6]
Son olarak tekrar vurgulamak isterim ki, herhangi bir icraata geçilmese bile, ülkemizdeki yönetimin “islamofaşist” ve/veya “diktatör” olarak adlandırılmasına, yaftalanmasına yol açacak söylemler konusunda dikkatli olunmalıdır.
Bu konuda MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1997’de Genel Başkanlığa geldiğinden bu yana sergilediği sağduyulu tavır, iktidar sahiplerine -ve özellikle de iktidarın en tepe noktasındaki siyasi figüre- örnek olmalıdır.

Ancak bir Türk atasözü var ki, bu konuda fazlaca bir beklentiye girebilmemi –neredeyse- imkânsız hale getiriyor:

“Can çıkmayınca huy çıkmaz…”

 

___________________________________________________

İletişim: http://www. hayatibice.net

 

[1] Dr. Hayati Bice, “Başımızda ‘Sultan’ İstemiyoruz !..”,  http://hayatibice.net/?p=1152

[2] Sharp, Gene, From dictatorship to democracy: A conceptual framework for liberation 4th (fourth) Edition (2010).

http://www.amazon.com/dictatorship-democracy-conceptual-framework-liberation/dp/B00BUW7ICU/

Gene Sharp isminin ülkemizde bilinir olması ise, 5 Haziran 2013 tarihinde Türkiye gazetesinin bu ismin “reçete”sini  “Gene mi sen?” başlığı ile manşete taşıması ile oldu. Oysa bundan çok daha önce Erol Bilbilik, Gene Sharp’ın “devrim reçetesi”ni “Arap Ülkelerindeki Halk Hareketleri ve Gene Sharp” başlıklı iki yazı ile gündeme getirmişti:

http://www.ilk-kursun.com/haber/67695

http://www.ilk-kursun.com/haber/68512

[3] Gene Sharp’ın Gezi Parkı sürecindeki etkisi konusunda sosyal medyaya yansıyan ilk tweet’in tarihi 3 Haziran 2013’dür. Gene Sharp’ın son süreçteki etkisi konusunda yakın çalışma arkadaşı Jamila Raqib ile yapılmış röportaj için bkz: “Komplocular, buraya gelin Gene Sharp’tan haber var” http://www.hurriyet.com.tr/pasaj/23494993.asp

Ama, “şiddetsiz devrim reçetesi”ni anlamak için  daha önemli olan, yazarın (Tolga Tanış) 20 Şubat 2011 tarihli, Gene  Sharp ile görüşmesinden izlenimleri de içeren yazısı…
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17070066_p.asp

[4] AKP üyeliğini gizlemeyen, muhakkik bir hukukçu olarak İsmail Küçükkılınç, Star gazetesinin Açık Görüş ekinde ‘Taksim Gezi Parkı Süreci’ni değerlendirirken “Kültür inşaattan daha önemli” arabaşlığı altındaşunları yazmaktan kendisini alamamıştır: “Bugün için AK Parti’nin gerek parti ve gerekse de iktidar olarak farklı bir çağda yaşamının gerçekliğini dikkate almaması mümkün değildir. Ancak rekabet farklı alanlarda ve şekillerde de olsa devam etmektedir. Yapılacak şey bunları tespit etmek ve gereğini yapmaktır. AK Parti taahhüt ve inşaat işlerine önem verdiği kadar kültüre de önem vermelidir. Bir çırpıda yüzlerce ecdat yadigârını restore ettiklerini söyleyebilirler. Ama bu çözüm değildir: Tarihi eserlerin restoresi inşai faaliyet ve taahhüt işi boyutunu aşamıyor; mesele ona bir de ruh kazandırmaktır.

Bugün genç nesil ve gelecek nesil sadece AK Parti’ye değil başka bir anlam dünyasına da muhalif olacaktır. Bunların muhalif olarak kalmaları bile bir başarı sayılacaktır. Muhasım olurlarsa bunun vebali hiçbir menfaat beklemeden sırtında taş taşıyanları suistimal eden bürokrat ve müteahhitlere ait olacaktır.”

Tamamı için bkz: İsmail Küçükkılınç, Gezi Parkı protestosunun temel dinamiği, 8 Haziran 2013

http://haber.stargazete.com/acikgorus/gezi-parki-protestosunun-temel-dinamigi/haber-760927

[5] Meraklısı için not: Taksim Gezi Parkı sürecinde, yasa sınırlarını zorlayan  çok agresif bir yayıncılık sergileyen bir TVkanalının genel yayın  yçönetimini üstlenen bir gazetecinin, son iki yıldır “islamofaşizm” ile ilişkilendirilmesi mümkün görülen her konuda “islamofaşizm” ve “islamofaşist” yaftalarını yaygınlaştırmak için sergilediği yırtınma dikkat çekicidir.

[6] Bu konuda dikkati çeken bir videoda Mısır’da başkent Kahire’nin varoşlarında kurulan “atölyeler”den söz edilmektedir. Benzeri atölyelerin Türkiye’deki süreci yönlendirmek için de, kurulup kurulmadığını ortaya sermek, T.C. devletinin görevidir. Gene Sharp’ın bahsedilen taktik kitabındaki “Şiddetsiz Devrim” konusunun salt Türkiye için üretilmediğini görmek için,  Haziran 2011’de internete yüklenen ve  videoya yapılan ilk izleme yorumlarının da iki yıl önceye ait olduğu dikkat çeken kısa filmin Türkçe altyazılı versiyonuna bkz: http://www.youtube.com/watch?v=BIcYXTgPyQs