Kürşat TECEL: MHP NASIL İKTİDAR OLUR?

 NASIL İKTİDAR OLUNUR?

Kürşat TECEL

Türk Milliyetçileri, Türk Devletini Türkçü bir anlayışla yönetmek, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkartmak gibi büyük bir hedef koyduğu için siyasete girmiştir, siyasetteki ilk gerçekleştirilmesi gereken kesin hedef  iktidarı elde ederek, projeler ve diplomasi yoluyla yüce sonuca varmak olarak ortaya konmuştur!

Peki, iktidar nasıl olunur, siyaseten başarı nasıl kazanılır, kitleleri peşimizden nasıl sürükleriz?

Buna benzer soruları artırmak oldukça kolay, fakat cevabını vermek de bir o kadar zordur.

Öncelikle, kat’iyen bizim iktidar olmamızı istemeyen güçleri, vesayet odaklarını doğru tespit etmek zorundayız.

Bunlar:

Başta ABD; Dünya idaresinin tartışılmaz aktörü, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi düşüncede, fikriyatta olursa olsun, kayıtsız şartsız kullanamayacağı hiç bir siyasi oluşumu desteklemez, Ülkücüleri de kullanması kolay olmayacağı için desteklemez, destekleyemez…Nitekim; 2. Körfez Hareketi arefesinde, Türkiye’de bir iktidar değişimine neden olan siyasi ve ekonomik krizin perde arkasında yatan gerçek sebep de, gerek Ecevit’in gerekse Bahçeli’nin ABD’nin Ortadoğu politikalarına karşı duruşudur.

İsrail; ABD ile siyam politikaları vardır, bağımsız düşünülemez. ABD mi İsrail’i, İsrail mi ABD’yi yönlendiriyor  belli bile olmaz.

AB; Ulusal ve Üniter menfaatlerimizden kopamayacağımız için, genç ve yoğun nüfusumuzdan dolayı bizi istemezler.

Kürdistan Konseyi; Son yılların en reel politikalarını takip eden ve aşiretten devlete evrilen, son gelişmelere göre ABD’nin ve NATO’sunun da müttefiki olan  Kürt toplulukları ile(PYD, PKK,IYPD vs) olası bir ittifak bin yıl sonra bile mümkün gözükmemektedir..!

Yerli Liberaller; Hayatı dolar ve Euro olarak algılayan,kalp yerine kumbara taşıyan bu zümrenin milliyetçi politikalar ile ülke yöneten bir siyasi partiyi desteklemeleri mümkün değildir ve medya, sanat ve iş toplumu bu zümrenin kontrolündedir.

Gayri Milli İslamcılar; Cumhuriyetin kuruluş felsefesini düşman, Prens  Sabahattin  çizgisinden kopamamış bu kesim, kendi oluşturdukları finans ve bireysel propaganda metotları sayesinde ayakta kalabilmiş ve oldukça güçlüdür, istediği olumsuzluğu fısıltı  propagandası ile örtmeye muktedirdir. 17-25 Aralık operasyonları en bariz örnektir.

Kripto Ajanlar ve Etnik Bölücüler; Türkiye’nin demografik yapısı içerisinde, sayımı mümkün olmasa bile her beldenin, her ilçenin neredeyse en köklü tüccarı olmuş, Ermeni, Rum, Laz soylular, Milliyetçi bir İktidarı istemezler ve yaşadıkları toplumun en dindar aileleri olarak gizlenmişlerdir. Toplum üzerinde oldukça etkilidirler. Etnik bölücülük hevesine kapılmış, marjinal mikro milliyetçilik hevesinden kurtulamamış Kürtlerin yanı sıra, bazı Kafkas kökenli dernek, vakıf ve sosyal organizasyonlarda Ülkücülerin ve MHP’nin iktidar olmasını istemezler.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Bağımlıları; Yardımlaşmayı siyasi rüşvet geleneği haline getiren sosyal yardımlaşma politikaları sayesinde, karşılıklı rüşvetleşen mağdur halk ile iktidar, şu aşamadan sonra Ülkücülerin iktidar olmasını istemezler.

Partiokratik Bürokrasi; Hemen hemen her seçimde; il düzeyinde Vali, İlçede Kaymakam cuntası tarafından organize edilen bürokrasi, muhtarları ve etkili kimliklerle devlet imkanlarıyla tehdit etmektedir.Kaymakamlar, AKP ilçe başkanlarının muhafız alayı gibi gezmekte, yaranma dürtüsüyle her türlü pervasızlığı sergilemektedir.Özellikle bürokrasinin bu ayağı, halkın kılcal damarlarına kadar inerek; MHP ve Ülkücülerin bulundukları bölgede başarısız olması için çalışmaktadır. Bir açıdan Kaymakam ve Valilerin liyakat nişanı arasında MHP’yi başarısız yapmak gibi mecburiyetleri vardır.

Bu saydıklarımın dışında da Türk Milliyetçiliği’ne ve Ülkücülere düşman epeyce kesimler ve etkenler vardır.

Bunca düşmana karşı nasıl iktidar olunur?

Ekonometrik analizleri dikkate almayarak, geçmişin MHP’sinin “özgül ağırlığının fazlalığını” söylemlerine taşıyanlar, devletin gerek terörle mücadeledeki tutumunu, gerekse üniter yapının muhafazası noktasındaki toplumsal duyarlılığı göz ardı ettikleri kanaatindeyim.

Devletin, özellikle doksanlı yıllarda, metropollerde olası bir PKK sokak hakimiyetini önlemek için, cezaevi görmüş, uğruna mücadele ettiği devleti tarafından ezilmiş, milleti tarafından horlanmış ve bir şekilde illegal unsurlara bulaşmış Ülkücülerden faydalandığı da hepimizin malumudur.

Rant organizasyonları sayesinde, kendi burjuvasını oluşturmayı başaran muktedir siyasi İslamcılar açısından da tehlike arz eden  ahlaklı sokak hakimiyetinin, “yeni derin devlet” eliyle artık sempati duyulan PKK’ya teslim edildiğini sık sık vurgularız.

Yukarıda saydığım etkenler ve daha birçok sebepten dolayı paradoksa dönüşen siyasi konumumuzu çözümleyebilmemiz için ya konumumuzu yeniden gözden geçireceğiz, ya da kendi müttefiklerimizi oluşturarak iktidarın kapılarını zorlayacağız.

Hızla erozyona uğrayan inançlarımızı ve değerlerimizi modern şartlara uyarlayamaz isek, birazda geçmişin ( 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, yayılmacı sosyalizm, 12 Eylül öncesi olayları ve Türk Devletleri’nin bağımsızlıkları gibi) sıkıntılı veya önemli olaylardan kalma değerlendirme ve söylemlerinden kurtulamaz isek anlaşılabilme katsayımız yükselmeyecektir.

Öncelikle Yapılması Gerekenler:

1-Türkiye’nin milli ülkülerini kabullenmiş, milli kimliğini sevmiş kesimlerle sağlam ittifaklar oluşturmak.

Bunların sağdan veya soldan olmasının içinde bulunduğumuz şartlar karşısında bir ehemmiyeti bulunmamaktadır. Maalesef tabanımız, geliştirilen diyaloglara karşı ani ve duygusal tepkiler vermektedir. Arkadaşlarımızın bir kısmı muhafazakar kesimle olan diyaloğa, bir kısmı da daha laik çizgide kalan kesimlere karşı tepkilidir .. Son yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu durum bütün çıplaklığıyla görülmüştür. Dindar bir Cumhurbaşkanı adayını davaya ihanete kadar yorumlayan ülkücüler olmuştur.Önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Meclisin ittifakla seçtiği laik ve solcu Sezer’e karşı muhafazakar ağırlıktaki Ülkücüler tepkili olmuştur.Bu nedenle, siyasetin matematiksel değerlendirmelerini, sonuç almaya yönelik çalışmalarını ideolojik bir sapma olarak görmemeliyiz.Kazanamayacak Ülkücü adaylar ile kazanabilecek sempatizanlar arasında yapılacak tercihi davaya ihanete kadar yorumlama hastalığından kurtulmamız gerekmektedir.

Bunlarla da sınırlı kalmayıp, Kürtlerin devlet yanlısı aşiretlerini de kendimize ısındırmak, siyasetimiz içerisinde yer vermek ve milli bütünlüğün korunmasına katkı sunmalarını sağlamak mecburiyetindeyiz…Yıllardır PKK’ya karşı mücadele etmiş, şehit vermiş korucu ailelerinin sorunlarına sahip çıkarak, masum bölge halkını en derininden tanıyarak, stratejik mücadele birlikteliği sağlamalıyız.

2- Ülkücü Sermaye ve iş çevresini organize ederek daha sağlam ve daha güçlü “Ülkücü Ticari Yapılar” oluşturmalıyız.
Türkiye’nin yüzde 10’undan fazla bir dayanışma birlikteliğinin oluşturacağı ticari yelpaze; milyar dolarlık bütçelerle ve devlet imkanlarıyla  siyaset yapanların  karşısında en önemli güç olacaktır.Ticaret yapan arkadaşlarımız desteklenmeli, “Ülkücü Alış-Veriş Kampanyaları” geliştirmeliyiz.

3-“Milliyetçi Medya”nın mutlaka oluşturulması gerekmektedir. Algı operasyonlarına karşı milletin akıl sağlığını korumanın, sağlam düşünebilmesinin yegane yolu sağlıklı ve güçlü medya gurupları oluşturmaktır. Kaliteli yapımlar ile, her kesimden insanların izleyeceği, sporundan, magazinine, haber bülteninden yemek programına kadar izleyici portföyü geniş yayımlar yapacak yazılı ve görsel medya ağının oluşturulması mecburidir. Ayrıca Ülkücü Hareket, yaygın teşkilat ağı sayesinde sağlıklı ve dürüst haber akışı sağlayan profesyonel haber ajansları oluşturmalıdır. Yurt içinde ve yurt dışında hızlı ve doğru haber veren bir ajans mutlaka kurulmalıdır.

4- Akademik Kadrolar üniversite yönetimine taşınmalı, üniversite seçimlerinde birlikte hareket ederek bölünmüşlüğe fırsat verilmemelidir.

5- Artan öğrenci ihtiyaçlarına karşı, özellikle yurt sorunu çözüme kavuşturulmalıdır.Hem ticari hem sosyal sebeplerden dolayı profesyonel yurt işletmeciliği organizasyonu bir an önce yapılmalıdır.

6- Temsilciler, partili partisiz ayrımı yapmadan her kesimin, cenaze, düğün, cemiyet gibi tüm organizasyonlarında yer almalı, her şartta halkın yanında olunmalıdır.

7- Sürekli sahada halkın nabzını tutan, birbirinden bağımsız profesyonel kamuoyu araştırma ve yönlendirme şirketleri kurulmalıdır. Enformasyon faaliyetleri; strateji oluşturmanın, sürekli ve hızlı bilgi akışı ve değerlendirmenin en önemli unsurudur.

8- Anadoluyu karış karış gezecek, köylerde, beldelerde, ve ilçelerde ev toplantıları organize edecek, şehirlerde salon toplantıları düzenleyerek, geniş çaplı, halkla temas ve BAV (Bilgi Alış-Verişi) toplantıları yapacak ekipler kurulmalı, çalışmalar uzun vadelere yayılarak, Halk ile temas sıcak tutulmalıdır.

9- “Ülkücü Çözüm” ekipleri oluşturularak, teorik ve pratik çözüm odaklı çalışmalar yapılmalıdır. Ülkenin su sorunundan, terörle mücadeleye kadar, sorunlar yelpazesinin her biri için ayrı ayrı ARGE çalışmaları yapılmalı, çalışma yapan ekiplerin her biri “akademi”statüsünde önem kazanmalıdır. İktidar olunduğunda, nasıl bir ekonomi politikası, nasıl bir şehircilik anlayışı, nasıl bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma faaliyeti yürütüleceğine dair kamuoyunun anlayacağı dilden çapraz faaliyetler yürütülmelidir.

10-Özellikle 1980-1990 kuşağı diye nitelendirilen jenerasyonun siyasette önü açılmalı, kıdemli milliyetçi politikacılar gençlere şans tanımalıdır.  Tecrübeleri ile, kuvvetli bürokrasi birikimleri ile yeni nesillerin daha sağlam ve görgülü yetişmelerine yardımcı olmalıdırlar.

11- Milliyetçi Türk Dünyası İşbirliği: Macaristan’da hızla yükselen Turancılar’dan,  en küçük Türk topluluğunda fikir mücadelesi veren Türkçü-Milliyetçi liderlere kadar irtibat kurulmalı, bir bütünün parçasıymış gibi birlikte söylem geliştirip, zaman zaman dünyanın dikkatini çekecek siyasi gösteriler yapılmalıdır.

12- İktidar olunduğunda; uğruna mücadele edilen davanın salt iktidar olmak davası olmadığını, Türkiye’den başlayarak, Turan’a ve Nizam-ı alem’e kadar hedeflerimizin olduğunu, bu yola “Allah Rızası” için çıkıldığını ve hedefe ulaşıncaya kadar mücadelenin süreceğini toplumun her kademesine kabullendirebilmeliyiz.

Yukarıda vurguladığım faaliyetlerin dışında,  yapılması elzem olan bir çok çalışmanın olduğu hepimizin kabul ettiği bir durum tespitidir… Bu uğurda ilk yapılması gereken çalışmanın, Ülkücü aydın ve yazarların bir araya gelerek strateji ve çalışma grupları oluşturmak olduğu düşüncesindeyim.

Aksi taktirde; idealsiz ve hedefsiz kalan bir neslin mes’uliyeti hepimizdedir!