Yeni Turan
İlhan SELÇUK
1917 Devrimi Rusya’da sosyalizmi kuramadı ama Orta Asya’da “Aydınlanma”yı sağladı mı? Turan dünyası, İran ve Suudi Arabistan’ın şeriatçı saldırısına direnebilecek mi? Köktendinciliğe karşı koyabilecek mi? Temel sorun budur.
İstanbul’da yapılan “2’nci Türk Cumhuriyetleri Zirvesi”ne ilişkin pek çok yorum gazetelerde yayımlandı; ancak en önemli noktayı Özgen Acar vurguladı:
“Moskova ne derse desin, ‘İstanbul Zirvesi’ beş Türk cumhuriyetinin ‘bağımsızlık’ kavramını pekiştirdi. Tahran ne düşünürse düşünsün, altı Türk devlet başkanı, ‘laiklik’ ilkesinde birleşti.” (Cumhuriyet, 21.10.1994)
Acar’ı okumayı sürdürelim:
“Toplantının yapıldığı Çırağan Sarayı’nda konuk heyetlerin çevresinde görülen ‘ülkücü’ liderler ile bu ülkelerde ‘dinsel amaçlı eğitim’ veren bazı özel okul sahiplerinin çabaları dikkat çekici boyuttaydı. Gerek bu ülkelerdeki Türk diplomatları ve gerek bazı heyet mensupları, bu oluşumlardan yakınıyorlardı. Bu kaygı, doğrudan doğruya Türkiye’nin bu ülkelere ‘dinsel köktencilik’ ile ‘ülkücülük’ ihraç etmesinden doğuyordu. İran’ın Tacikistan dışında beş ülkede beceremediğini, ‘Türklük’ şemsiyesi altında Türkiye’den giden dinci ve ülkücü gruplar yapıyordu. Hatta bir iki ülke, dincilerin açtığı bazı ‘özel okulları’ kapatmak zorunda dahi kalmıştı. Bu nedenledir ki altı Türk devlet başkanı 25 maddelik ortak bildiriye -hem de 2’nci madde olarak- şu cümleyi koydu:
‘Devlet başkanları, demokrasi, insan haklarına saygı, laiklik, sosyal adalet ve piyasa ekonomisi ilkelerine dayalı toplum düzenine olan inançlarını teyit etmişlerdir.’
***
1917 Devrimi Rusya’da “sosyalizm”i kuramadı ama Orta Asya’da “Aydınlanma”yı sakladı mı?
Beş Türk devleti 1917’den önce feodal ve göçer yapılara sahipti, yaşam biçimini şeriat kuralları saptıyordu; toplumlar öylesine geri düzenlerin çukurundaydı ki, üç dört bin Rus askeri, bütün Orta Asya’yı çarlık döneminde işgal ederek sömürgeleştirmişti. Okuma yazma oranları kimi toplumda yüzde bir buçuk ya da iki düzeyinde kalabiliyordu. Bugün Turan’daki Türk toplumlarının laik yaşam düzenini benimseyebildikleri görülüyor.
Peki, Turan dünyası, İran ve Suudi Arabistan’ın şeriatçı saldırısına direnebilecek mi?
Köktendinciliğe karşı koyabilecek mi?
Temel sorun budur.
Ne yazık ki 1923 Aydınlanma Devrimi’ni gerçekleştirmiş olan Türkiye’de, 2000’e doğru şeriatçılık akımı bastırmaya başladı; Anadolu’dan Orta Asya’ya şeriat ihraç eden odaklar, Türk devletlerinde yakınma konusu olabiliyor. Oysa Türklük dünyası, çağdaş uygarlığa birlikte katılmak için “Aydınlanma”yı ortak kültür olarak benimsemek zorundadır.
***
Beş Türk devletiyle Anadolu’nun yakınlaşması Rusya’yı tedirgin ediyor… Ve edecek…
Turan’ın doğal kaynakları, neredeyse sınırsız zenginlikler içeriyor; Hazer bölgesini de katarsanız, bütün dünyayı ilgilendirecek bir paylaşım sorunu ortaya çıkıyor. Geçmişte Çarlık Rusya’sı sıcak denizlere çıkmak ister, Osmanlı’yla çatışması bu noktada odaklanırdı; 21’inci yüzyıla doğru iş değişti.
Moskova, Sovyetler yıkıldı diye Orta Asya’dan kolayca vazgeçebilir mi?
Soruna yaklaşırken dikkat gerekiyor. Türkiye, Orta Asya’daki Türk devletleri birer adım attıkça bir adım atmalıdır. Bağımsızlık dışarıdan verilemez, içeriden kaynaklanır. Turan ülkeleri, kendi özgüçleriyle ve özgüvenleriyle Türkiye’ye yaklaşamazlarsa, Türkiye onlara gidemez; ilişkilerin eşit, dengeli, karşılıklı olması için, eski zamanın düşlemlerinden vazgeçmek, başarının ilk koşuludur.
İstanbul Zirvesi’ndeki sonuç bildirisi “bağımsızlık” ilkesini vurguluyor.
Türkiye de buna imza attı.
Peki, hani “bağımsızlık” modası geçmiş bir kavramdı; “bağımsızlık” diyen Kemalistler, artık dünyada aşılmış bir ilkeyi savunuyorlardı?