AKP tarafından organize edilen İmralı görüşmesinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın iki temel amaca yöneldiği görülüyor:
– Bunlardan birincisi, kişilere, kurumlara ve kavramlara yeni anarşist tanımlar getirerek ideolojik tutarlılığa sahip bir devrimci görüntüsünü korumak.
– İkincisi ise diyalogun karar mekanizması olan Başbakanın liberal yönünü ve sürecin uygulayıcı olan MİT’i yücelterek kendisini öne çıkaran süreci devam ettirebilmek.
Apo’nun bir “dağ ansiklopedisti” kisvesiyle yeniden tanımladığı kurumlarla kavramlar arasında MHP ve Milliyetçilik de var. Güney Kıbrıs “Rum Yönetimi” pasaportuyla Kenya’daki “Yunan Büyükelçiliği”nin kapısında yakalanan kendisi değilmiş gibi geniş geniş, MHP ve CHP ile birlikte “Yahudi, Ermeni ve Rum lobilerinin diyalog sürecini engellemek istediğini” anlatıyor.
Burada bir teröristin taktik mücadelesini ciddiye alarak iddialarını çürütmeye çalışmak gibi lüzumsuz bir uğraş içinde olmayacağız. Lakin “acemiden al haberi” misali, Apo’nun doğru analiz edilmesi, sürecin nereye doğru sürükleneceğini anlamamız açısından önemli görünüyor.
Doğrusu İmralı canisi, evet kaşarlanmış bir teröristtir. Halbuki tutanaktan okunduğuna göre sanki Apo, çiçeği burnunda bir “demokrasi gönüllüsü,” yurtsever bir “lobi düşmanı,” bir yandan da “acemi bir ümmetçi”dir.
Görüşmenin bir MİT görevlisinin kontrolünde yapılması, terörist başının pratikle ilgili terörist direktiflerden çok “teorik anarşizm”e başvurmasının başlıca nedeni olarak öne çıkıyor. Öcalan, Türk milletinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne Kürtçülük adına saldırırken bir yandan da Laikliğe çatarak AKP’ye “turuncu devrimde omuz omuzayız” mesajı veriyor. Aynen sık sık Hakan Fidan’a sahip çıkarak MİT’e “sözlerime sadığım” demeye çalıştığı gibi…
Bu kadar dar bir alanda kendisine böylesine tarihi bir fırsat verilmişken Apo, tarihle, kurumlarla ve kavramlarla fütursuzca oynuyor.
İşte Apo’nun taktik hareketleri ve amaçları:
1- Ermeni, Rum ve Yahudi lobileri gibi Türkiye’de siyasi sempatisi sıfıra yakın olan grupları Milliyetçilik ve Laiklikle bütünleştirerek, bu ilkelere karşı savaşan “süreç taraftarları”nı kutsamak… Böylece bir yandan PKK’ya meşruiyet kazandırmak, bir yandan sürecin taşeronu olan Başbakanın ve uygulayıcısı olan MİT müsteşarının elini rahatlatmak…
2- Kürtlerin dindışı bir ideolojiyle kazanılamayacağının farkında olduğunu göstermek ve ateist sol jargonu terk etmiş olgun devrimci görüntüsü vererek dindar Kürtleri kazanarak doğal olarak kitleselleşmek…
3- Bazı Marksist Türklerdeki milli aymazlığın PKK destekçiliği seviyesindeki ihanetini meşrulaştırmak için “kurye Sırrı”nın Türkmenliği üzerinden Alevi Türkmenlerin desteğini elde etmek.
4- Doğuda etkili olan bazı cemaatleri, eskiden Teşkilat-ı Mahsusa’ya, şimdi de Kontrgerillaya bağlıymış gibi göstererek kafa karışıklığı yaratmak ve onları itibarsızlaştırarak bölgeyi Marksist Kürtçülüğün kesin hâkimiyet alanı haline getirmek.
5- Bu “süreç tiyatrosu” karşısında uyanık kalmayı tercih eden MHP’yi, CHP’nin Ulusalcı kesimini ve TSK’yı faşist-darbeci etiketleriyle itibarsızlaştırarak AKP’yi gayri milli anayasa hazırlığı konusunda rahatlatmak…
Bu taktik söylemlerin sonunda Marksist Apo, 30.000 kişinin kanına ekmek doğradıktan sonra şimdi de hadis nakilleri yapan “acemi ümmetçi” görünümüyle Başbakanın yeni anayasada Milliyetçiliğe karşı kullandığı “etnik bir aparat”a dönüşüyor. Evet, Başbakan Müsteşarına bir süre önce “şunu biraz da biz kullanalım” demiş olmalı…
Başbakan, Öcalan’ı ve PKK terörünü, Milliyetçiliği tarihe gömmek için “etnik bir kazma” olarak kullanıyor.