Recep Şükrü APUHAN
İNSAN
DUYGULU OLUNCA
GÜZELDİR
Beyaz kundağınla rayların üzerine uzatıvermiş seni, raylardan daha soğuk vicdanlar. Az kalsın kefenin oluyormuş ak kundağın. Terketmişler tren yoluna; bulanlar alıp getirmişler karakola. Daha üç günlükken karakolluk oldun. Sonra, doğru yuvaya. Adını da Duygu koymuşlar. Duygu… Terkedilen duygu.
Nerden bilecektin daha üç günlük tazecik gülücüklerinin, buz keseceğini soğuklarda?
O işsiz güçsüz sevdâlı kumrular, kimbilir ne çok dönüp dolaştılar üstünde. O âvâre, o kılıksız sokak kedileri kimbilir ne çok turladılar başında. Ne çok mahçup oldun kimbilir yavrum, ne çok.. Biliyorum nasıl mırıldandığını! Siz âvâre sokak kedileri, belki ahşap bir evde oturuyordunuz da câmi köşelerine terkettiler sizi. Bakın bana oraları da çok gördüler. Bu rayların üstüne uzatıverdiler beni…
Onlar ağlamanı açlıkdan zannettiler. Şaşıp kaldılar acıklı hâline. Yine iğrendiler bizden bilirim. Artık hallerimiz iğrenilecek gibi.
Annen terketmiş seni Duygu. O zavallı annen. Büyü, sen de O’na zavallı diyeceksin. Başka bir şey söylemek gelmeyecek içinden. O da sana kendisini terk edenleri anlatacak…
Seni annen terk etmiş Duygu. Ama biz ne duyguları terk ettik bilemezsin. Biz kaç Duygu’nun annesini terk ettik tahmin edemezsin. Biz ne duyguları kovduk kapımızdan anlayamazsın. Ne duyguların üstüne çullandık sille tokat aklına bile getiremezsin…
Seni soğuk raylara süs, leş peşinde koşan bitli köpeklere arkadaş ediverdik. Ama önce biz, sonra annen Duygu. Yusuf’um tahtlarda salınacakken zindanlarda çürüdü… Sen pembelerle donatılmış bir beşikde süt süt lezzetler tadacakken tren yollarına atıldın. O’na zindan arkadaş oldu, sana yağlı paslı traversler. Duygularım benim… İzbelerin, zindanların, traverslerin lâyık görüldüğü duygularım benim. Acının, çilenin, soğuğun, ayazın emzirdiği Duygu’m benim. Toprağına doyamayan nazlı çiçeklerim benim..
Seni soğuğun kucağına bırakırlarken, beni de ıssız garajlara, kimsesiz istasyonlara, yalnız ve loş garajlara bırakmışlardı. Duygular raylardan sökülsün, diye feryâd ettiğim için… Feryâdımı duyurmamak için. Ama yine bağırmıştım, yine bağırmıştım. Çünkü her tarafta tren yolları, her tren yollarında terkedilmiş duygular vardı.
Sana, “üzülme” desem? Darılır mısın? İnan, terk ettiklerimiz senden ibâret değil. Seninle başlamadı terk ettiklerimiz, Seninle de bitmeyecek.
Mohaç’ın şiddeti gibi hırsımız, Girit’in dağları kadar hıncımız, kıtalara serpilmiş illerimiz, Selimiye gibi zevkimiz, Karacaoğlan gibi yolcumuz vardı. Yunus gibi dervişimiz, Mevlâna gibi kuşumuz, Bilâl gibi îmanımız, su gibi dillerimiz vardı. Biz bunları terk ettik…
Biz Kerkük te, biz Afgan’da, biz Azerbaycan illerinde darağaçlarına yolcu edilenleri terk ettik.
Teker teker gidiyor duygularımız. Kana bulayıp tabutunu omuzladığımız duygular yetmedi. Şimdi sokaklara, tren yollarına, hastane köşelerine, karanlıklara atıyoruz.. Terk ettiğimiz duygular tren yollarında ağlaşırken, analık davası satıyoruz…
Duygular tren yollarından kaldırılmalı artık. Duygular tren yollarına terkedilmemeli artık. Duygular gönlümüzün coşkusu, gözümüzün nuru olsun artık. Çamura bulanmış, gözü komşunun çöp tenekesinde itler, terk ettiğimiz duygulara gülmemeli artık…
Onlar da büyümeli. Onlarda yaşamalı. Gülmeli, oynamalı. Akşam olunca evlerine elleri kolları dolu dönmeli.
Duygular sokağa terkedilmemeli. Duygular karanlıklara terk edilmemeli. Zindan parmaklığı gibi traverslerin üzerinde unutulmamalı…
Duygusuz olmuyor…
Duygular boynumuza sarılmalı artık.
İnsan duygulu olunca güzeldir!
YUNUS BUĞRA YILMAZ BELGELİĞİNDEN
YENİ DÜŞÜNCE DERGİSİ
HAFTALIK DERGİ
SAYI: 26
02 MART 1982
SAHİBİ: AKKAN SUVER
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: FAİK SEZGİN
SANAT SAHİFESİ: SEVİNÇ ÇOKUM
YAYIN YERİ: İSTANBUL