İSPATLAMAYAN ALÇAKTIR !
Gültekin ÖZTÜRK
“..Mevcut yasalarda Öcalan yasa dışı bir örgüt lideri görülüyor. Bununla kim niye görüşüyor diye bir savcı çıkıp dava açarsa ne yapacağız?
Bunun için yasal güvence istiyoruz, sürecin yürümesi için bu çok önemlidir.”
Bu sözler BDP Eşbaşkanı Gülten Kışınak tarafından söylenmiştir.
“..Henüz çekilme ile ilgili yasa getirme konusunda verilmiş bir kararımız yok. Hükümet kararlarını yeterli görüyoruz. Gerekirse TBMM’den bir yasa da geçiririz.”
Bu sözler ise AKP Hükümetinde Başbakan yardımcısı Beşir Atalay’a aittir.
“…TBMM üzerine düşen görevi yapacaktır. Gerillanın geri çekilmesi yasal güvenceye kavuşturulacak ve bu süreci akil adamlar komisyonu denetleyecektir.”
Bu sözlerin sahibi ise “Katliam suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm bir katil olan” Abdullah Öcalan’dır.
“..Barış sürecini kimse durduramaz. Söz verdim teröristler geri çekilirken herhangi bir müdahalemiz olmaz.
…Geri çekilme ve barış görüşmelerini izlemek, buna tepki duyanları ikna etmek/yön vermek için “akil adamlar komisyonları” kuracağız.
PKK terör örgütüne ne verdiniz, neyin pazarlığını yaptınız diyorlar.
Biz kimseye bir şey vaat etmedik, hiçbir pazarlık yapmadık”
Bu sözleri söyleyen de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Sayın Başbakan, bütün bu açıklamalara rağmen gayet rahat çıkıp “Bizim terör örgütü ile pazarlık yaptığımızı söyleyen namerttir, ispatlamayan alçaktır!” diyerek hem kendi söylediklerini hem de diğer söylenenleri yalanlayabilmektedir.
Ve her şeye rağmen “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye de alkışlanmaktadır.
Bu akıl dışı durum “Dolara/güce tapan sermaye ve hükümetin kontrol ettiği medya tarafından sağlanmış milli körlük/sağırlık ve akıl tutulmasından başka bir şey değildir”
Yanlış hatırlamıyorsam 2011 Genel Seçimleri sırasında da benzer bir durum yaşanmıştı.
MHP Genel Başkan Bahçeli, AKP Hükümetinin PKK terör örgütü ve terörist başı Öcalan ile görüştüğünü söyledi.
Başbakan Erdoğan da bu iddiayı ”Terör örgütü ve Öcalan ile görüştüğümüzü söylüyorlar. Görüşen, görüştüğümüzü söyleyen ve bu iddiayı ispatlamayan şerefizdir!” diyerek cevapladı.
Ne var ki kısa bir süre sonra Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Hakan Fidan’ın “Başbakanın tam yetkili özel temsilcisi sıfatıyla PKK ile Oslo’da defalarca görüşmeler yaptığı” ortaya çıktı ve bu görüşmelerin “ses kayıtları” da açıklandı.
2012 Ocak ayında Diyarbakır’da KCK operasyonunda, BDP binasında yapılan aramada “Oslo görüşmelerine ait tutanaklar ve anlaşmayla ilgili imzalı mutabakat metni de” ele geçirilmişti.
Ayrıca bu belgelerle birlikte Öcalan’ın örgütüne yazdığı mektup da bulunmuş ve tıpkı bugün yapıldığı gibi bu mektubun terör örgütüne MİT tarafından taşındığı anlaşılmıştı.
“Kürtlere statü Öcalan’a özgürlük” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi bu fiil yasalarımıza göre “yapan için de yaptıran için de çok ağır bir suçtur” [1]
Nitekim KCK operasyonlarında ele gecen belgelere göre AKP Hükümetinin bu anayasal suçu işlemiş olduğu anlaşılınca, savcılar “MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner, yardımcısı Afet Güneş, MİT görevlisi Yaşar Yıldırım ve Hüseyin Kuzuoğlu” hakkında dava açmıştır.
Hatırlanacağı gibi bu soruşturma “MİT krizi” diye nitelenmiş ve görüşme emrini veren Başbakan, dava sürecinde “asıl suçlunun kendisi olduğu” ortaya çıkacağı için üç günde jet hızıyla meclisten bir yasa geçirmişti.
Çıkarılan yasa ile bu davanın soruşturması durdurulmuş, savcılar görevden alınmış ve Başbakanın tabiriyle “sıranın kendisine de gelmesi” önlenmiştir.
Yaşadığımız bütün bu kepazelikler sözde aydınlar ve ekranları işgal eden medya maymunları marifeti ile sanki olağan/yasal işlermiş gibi gösterilerek milletimize hazmettirilmiştir.
Hükümet “PKK ve Öcalan ile görüşmeleri, terör örgütünün mektup trafiğini yönetmeyi ve Öcalan ile anlaşma yapılmasını olağan bir devlet uygulamasıymış gibi takdim ederek” medya maymunları eliyle milletimize “tepkisizlik hapı” yutturmuştur.
Milletin uykuya daldığına karar verdiklerinde de Başbakan sahneye çıkıp “Görüştük, görüşüyoruz, görüşeceğiz. Barış için huzur için gerekirse baldıran zehri bile içerim” diyerek terör örgütü elebaşı ile görüşüp anlaştığını Sokrates edasıyla resmen itiraf etmiş ve ciddi bir tepki de görmemiştir.
PKK ile yıllardır yürüttükleri müzakereler gibi fakat bu kez gizlice değil, her adımı bilinen/açıklanan görüşmeler, pazarlıklar ve mektuplaşmalar yapılmıştır.
Hükümet “Kamu görevlilerini, MİT’i ve milletvekillerini kullanarak” devletin savcılarının gözü önünde terör örgütü ile yasadışı görüşme ve anlaşma yapmıştır.
Sahneledikleri oyuna gelen alkışlardan aldıkları cesaretle, yasalarımızın ağır suç saydığı bu “anlaşmasının önsözü” Öcalan’ın güya PKK’ya barış çağrısı mesajı adıyla Diyarbakır meydanında, davul zurna eşliğinde BDP milletvekilleri tarafından Türkçe ve Kürtçe olarak okunmuştur.
Ne hazindir ki Öcalan’ın “Yeni mücadele yöntemi ve hedefi” devlet görevlilerinin gözü önünde “PKK’nın silahlı güçlerinin sınır dışına çekilmesi için çağrı mesajı” diye sunulmuş, zafer halayları çekerek de kutlanmıştır.
Hükümet, kamu görevlilerini PKK militanlarının emrine verip her türlü yasadışı davranışa ve Türk Bayrağı asılmayan miting rezaletine göz yummuş, televizyonlar saatlerce süren canlı yayınlarıyla cinayet hükümlüsü bir katili, kahraman gibi takdim etmiştir.
Yandaş medya “Silahlar bırakıldı, barış geldi” şeklinde manşetler atmış ve atmaktadır.
Tasmalı medya maymunları da TV ekranlarında 7/24 “Zihin karartma/beyin yıkama seansları düzenleyerek oluşan karşı oluşan tepkileri yumuşatıp bu ihaneti milletimize hazmettirmeye” çalışmaktadır.
Öcalan canisinin Diyarbakır’da açıkladığı anlaşma ve kutlattığı zaferi “Bayrak olmaması hatadır ama olsun varsın, aman sürece zarar gelmesin” sözleriyle Başbakan Erdoğan tarafından da alkışlanarak resmen desteklenmiştir.
Maalesef savcılarımız, Cumhuriyetimize karşı alenen işlenen bu suçlar karşısında kör, sağır ve dilsiz gibi davranmış, hukukun çiğnenmesine göz yumarak görevlerini ihmal etmiş ve etmektedirler.
Öcalan’ın Diyarbakır mesajında sözünü ettiği “Yeni mücadele yöntemi” hükümetle vardığı mutabakat gereği silahsız olarak yürütülecek üç aşamalı bir plandır.
Bu planın ilk aşaması PKK’yı meşrulaştırıp “terör örgütü statüsünden” çıkarılmasını sağlayarak uluslararası alanda temsil imkânı yaratmaktır.
“PKK’nın hükümetin izniyle sınır dışına çıkarılması ile terör örgütü militanlarına siyasi/politik mülteci statüsü kazandırılacaktır”
Sınır dışı edilmekle terörist sıfatından kurtulup “politik mülteci statüsüne” kavuşacak olan PKK, ikinci adımını atıp self determinasyon isteğini uluslararası platformlara taşıyacaktır.
Öcalan’ın önerdiği “Akil adamlar ve hakikatleri araştırma komisyonları” ise bu sürecin hakemi/şahidi olacaktır.
Hükümetin sözde Kamu Güvenliği Müsteşarlığına bağlı görev yapacağı belirtilen ”Akil Adamlar Komisyonları” kurma kararı verdiğini, endişe ve şaşkınlıkla Başbakanın ağzında duymuş bulunuyoruz.
Maalesef AKP Hükümeti “tepkisizlikten ve gördüğü iç/dış desteklerden aldığı cesaretle” basiretsizce verdiği bu kararla büyük bir körlük içinde olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Zira Başbakan açıkladığı bu kararın uygulanması halinde “PKK terörünü meşru direniş savaşı, Öcalan’ı da bu direnişin lideri olarak uluslararası hukuk zemininde kabul ettirilmesi süreci” başlatılmış olacaktır.
Milletimizi ve devletimizi bölmek amacıyla yapılmakta olan bu darbeye ve işlenen/işlenmekte olan bir dizi ağır suça rağmen tanıdığımız, geçmişte şer güçlere karşı birlikte mücadele ettiğimiz ve Türk Milliyetçisi olarak bildiğimiz aydınlarımız üç maymunu oynayıp tepkisiz durmaktadırlar.
27 Mart Çarşamba günü yayınladıkları bildiri ile sesini duyurmaya çalışan bir avuç Türk Milliyetçisi aydınımız dışında basın, üniversite, sermaye ve din adamlarımız kahredici bir sessizlik içinde bulunmaktadırlar.
Mensubu olmaktan gurur duyduğum Ülkücü kuruluşlar, bazı sendikalar ve Türk Ocaklarımızdan başka Türklüğü imha hareketine direnen/direnecek olan STK yok gibidir.
Bu genel tepkisizlikten dolayı, yasalarımıza göre çok ağır anayasal suç sayılan fiiller, Başbakan Erdoğan tarafından geçmişte ve günümüzde pervasızca işlenmiş, işlenmeye de devam edilmektedir.[1]
Allah’a şükürler olsun ki Bursa Kent Meydanından yükselen yüz binlerce bozkurdun “Ne Mutlu Türk’üm diyene!” nidaları, Türk Milletinin uyutulamadığını/uyuşturulamadığını açıkça göstermiş ve hainlerin hevesi kursaklarında bırakılmıştır.
İblisin çocukları tarafından okyanus ötesinde planlanan, CIA/MOSAD bürolarında olgunlaştırılan, petrol kuyuları başında sağlaması yapılarak İmralı canisine açıklatılan bu hain hesap, Bursa meydanında bozulmuştur.
MHP Lideri Bahçeli’nin Bursa konuşmasıyla bu ihanet koalisyonuna verdiği çok sert tepki ve Ülkücülerin “Vur de vuralım, öl de ölelim” cevabı; hainlere korku salıp gafilleri şaşkına çevirirken, mahzun milletimize özgüven ve sevinç getirmiştir.
Türk Milliyetçileri, MHP önderliğinde sahneye çıkmış ve “Bozkurtlar geldi, çakallar ininize!” diye kükreyerek meydanın boş olmadığını cümle âleme göstermiştir.
Obama’nın, Suriye ve İran’a karşı Türkiye’yi kullanmak için yıllar sonra ayarladığı “İsrail’in özür tezgâhı” da Arap pazarının sulu cazgırlarının “Ne mutlu Gazzeliyim diyene” çığlıkları da Bursa çarşısında bozulan bu kirli hesabı düzeltemeyecektir.
Hiç beklemedikleri bu milli duruş karşısında bocalayan gafiller ve hainler, “Vur de vuralım öl de ölelim” sloganını ve Sayın Bahçeli’nin “Merak etmeyin. Onun da zamanı gelecek” cevabını kullanarak Ülkücüleri sindirmek maksadıyla MHP’ye karşı şuursuz bir saldırı başlatmışlardır.
Bülent Arınç, Bursa’da gördüğü yüz binleri, birkaç yüz kişiye indirgeyip korkusunu bastırırken “Savcılar ne der bilmem ama Bahçeli suç işliyor, suça teşvik ediyor” diye güya gözdağı vermiştir.
Bir başka çapsız da ekrandaki yol arkadaşları ile “Terör bitince MHP kapısına kilit vuracak” diyerek efendisi adınahezeyan içinde Türk Milliyetçilerine laf atmış ve daha önce de yaptığı gibi kinini kusarak gökten kemik dilenmiştir.
Sayın Bahçeli;
“Kararlı/bilinçli olarak söylediğim her sözümün sonuna kadar arkasındayım.
Hükümetin teslim olup meydanlara teröristlerin hâkim olduğu, milletimizin/devletimizin parçalandığı bir ortamda bizim duyarsız, tepkisiz kalacağımızı mı sanıyorsunuz?
Herkes bilsin ki yeri ve zamanı geldiğinde ne yapacağımız, neleri göze alacağımız görülecektir”
Diyerek bu hezeyanlara ve saldırılara Türk tokadı ile gereken cevabı vermiştir.
MHP lideri Bahçeli, Ülkücü duruşuyla milletimizin sesi olmuş ve yüreğimizdekileri kararlılıkla TBMM kürsünden de dillendirmiştir.
MHP’yi, suçlama ve tehditlerle yıldırıp geri adım attırarak yapacağı diğer mitinglerden vazgeçireceklerini uman şer odakları, aldıkları cevapla yanıldıklarını bir kez daha görmüşlerdir.
Milli varlığımıza karşı yapılmakta olan küresel darbe apaçık ortada iken hükümet yetkilileri ve güce/dolara tapan küresel uşaklar “Öcalan ile başlatılan süreç bölünme değil barış getirecektir” diyerek utanmadan bu kirli anlaşmayı inkâr edebilmektedirler.
Başbakan Erdoğan “PKK/KCK tahliyeleri başladı, 4. Yargı Paketi de mecliste, bugün yarın çıkar. Akil adamlar konusu da tamamdır. Çözüm süreci kararlaştırıldığı gibi yürüyor. Gerekirse istenen yasaları da çıkarız” diyen sanki kendisi değilmiş gibi gayet pişkin ve saldırgan bir tavırla gözümüzün içine baka baka “Biz, PKK ile görüşmedik, herhangi bir konuda anlaşma da yapmadık” diyebilmektedir.
Bütün uygulamalarına rağmen “Siz benim dediğime inanın. Öcalan’a bir şey verdiğimizi, pazarlık ya da anlaşma yaptığımızı söyleyenler müfteridir. Bize bunu söyleyenler ispatlamazlarsa namerttir/alçaktır” diyerek zeytinyağı gibi su üstüne çıkmayı da deneyebilmektedir.
Yaptığı her yanlışı önce “Bizi itham edenler şerefsiz, alçak ve namerttir” diye inkâr edip sonra da “Ne var ki bütün bunları barış için, analar ağlamasın diye yaptık/yaparız ve yapacağız” diyebilme yüzsüzlüğü/arsızlığı gösterebilene söyleyecek fazla bir sözümüz olamaz.
Beni kahreden şey, maalesef hükümetin bilgisi içinde kamu kurumlarındaki Atatürk anıtlarından “Ne Mutlu Türk’üm diyene!” sözünün söktürülmesidir.
Beni isyan ettiren şey, devletin valisi, emniyet müdürü, komutanı ve savcısının gözü önünde hatta gözetiminde “Bayrağımızın tahrik unsuru diye astırılmadığı Diyarbakır meydanının, PKK bayrağı ve katil Öcalan posterleriyle donatılmasıdır.
Beni kahreden hainlerin/küresel işbirlikçilerinin içinde oldukları durumları değil, içimi yakan;
“İhanetin, vatanımın meydanlarını işgal edişi televizyon ekranlarından saatlerce naklen yayınlanıp gözümüze sokulurcasına açıkça gösterilmesine rağmen, hainler ile aynı safta yer alan gafil ve şaşkınların halen AKP şakşakçılığı” yapmalarıdır.
Benim anlamlandıramadığım ve öfkelendiğim “Gören körlerin/duyan sağırların akıl ve mantık dışı davranışları, hain olmadıkları halde milliyetsiz haymatlos gibi çokgen duruşlarıdır”
“Şerefsizlik, namertlik, alçaklık, namussuzluk” ve benzeri sıfatları isimlerinin önüne ya da arkasına getirerek taşımayı kabul edenlere ve bu unvanları elde edebilmek için gayret gösterenlere “Ömrünüz boyunca bu nam ve sıfatlarla yaşayın” demekten başka hangi söz söylenebilir ki…
Türk’üm! Bu ad her unvandan üstündür.
Güzel günler için esen kalın..
——————————————————————————-
[1] http://www.ulkuyaz.org/kurtlere-statu-ocalana-ozgurluk/
http://www.ulkucukadro.com/kurtlere-statu-ocalana-ozgurluk/
http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi73536-Kurtlere_Statu_Ocalana_Ozgurluk%E2%80%A6.html