KALICI DEMOKRASİ İÇİN
Gültekin Öztürk
Bugünkü uygulamalar, ister istemez uygulayıcıların sık sık şikâyet ettiği “Tek Parti Dönemini” hatırlatıyor değil mi?.
Kitle halindeki tutuklamaların ve ihraçların her ne kadar yürürlükteki kanunlara ve anayasaya uygun yapıldığı ve gözaltında kişilere iyi davranıldığı söylense de yapılanların hoyratlığı, bazılarının anlamsızlığı bazılarının ise hukuksuzluğu sebebiyle dışarıdan bakıldığında “Astığı astık kestiği kestik” bir iktidarın muhalifleri tasfiye ettiğini de söylemeye sebep olduğu unutulmamalıdır. Tıpkı 1925-50 tek parti dönemi yapılanlar gibi…Tıpkı 1952’de yapılan Komünist takibi ya da 12 Eylül zulmü gibi…
Bu söylem pek de haksız sayılmaz.
Şöyle ki;
Vatandaş ihtiyacını gidermek veya bir işe girmek ya da paye kazanabilmek maksadı ile kıyısından FETÖ işine bulaşmış ve şu an tutuklu. Elbette daha sonra ayıklanır “ilk etapta bu tür aşırılıklar olur” savunması iyi hoş sayılabilir.
Ancak bu örgüte mensup olduğu söylenen çok milyonları aşan servet sahibi ve herkesi örgütlediği konuşulan kişiler ve yakınları dışarıda. Bu nasıl bir darbeci takibidir bilinmez.
Kadın örgütteki faaliyetlere karışmış ve gözaltına alınmış. Çıkarıldığı mahkeme tarafından da adli kontrol şartı ile serbest bırakılmış.
Buraya kadar iyi ve hukuki de peki sonra?
Sonra savcılığın itirazı üzerine gece yarısı çocuklarının çığlıkları arasında derdest alınıp tutuklanması nasıl bir mantığın ürünüdür bilinmez. Herhalde bir terör liderinin alınması için sabah beklenemedi….
Bu örnekler çoğaltılabilinir. İleride bir mağdurlar ordusu yaratacağı kesin olan bu tür uygulamalardan süratle vazgeçilmelidir.
Ayrıca ” PKK, IŞID/DEAŞ ve benzeri örgütlerin ne ayrıcalığı var ki aynı yöntemler bunlara uygulanmaz?” diye sormak da hakkımızdır.
Elbette bugün milletini seven, devletine bağlı ahlak sahibi hiçbir kişi bölücü ve dinci “dindar veya dini değil” terör örgütlerinin varlığına ve faaliyetlerine yabancı kalamaz “bana dokunmayan yılan yaşasın” diyemez. Herkes çok yönden gelen “dış güçlerin yönlendirdiği, koruduğu ve beslediği” her türlü teröre karşı yürütülen kavganın “sebebinin, esasının, amacının” nihayetinde milletimizin ve devletimizin varlığına yönelik olduğunu anlaması şarttır.
Eğer biraz olsun vatan, millet, devlet sevgimiz ve ahlakımız varsa “Türk Milleti ve Devleti” için yürütülen bu kavgada yerimizi almalı, karınca misali safımızı belli etmeliyiz.
Ancak hükümetin/devletin ve hükümet/devlet güçlerinin “ Polis, savcı, bürokrat” bu desteğin sürdürülebilir olmasını, milli birliğin devamına zarar gelmeyecek şekilde devam etmesini sağlayacak şekilde davranması da şarttır.
Tek yürek olmanın “Tek Parti ya da AK Parti” olmak anlamına geldiği izlenimi veren eylem ve söylemlerden süratle kaçınılması gerekmektedir.
Sağlanan “Yenikapı Ruhu”nun istismar edilmemesi, edilmesine izin verilmemesi gerekmektedir. Yalnız bu ruhun/anlayışın “10 Temmuz Beştepe Mitingi Ruhu” ile karıştırılmaması gerekir.
“Demokrasi nöbeti için İkinci bir emre kadar meydanlara” denince meydanlara çıkılacak “Artık nöbet bitti” denildiğinde de evlere dönülecek ve bunun adı “ Halk demokrasiye sahip çıktı ve demokrasi nöbeti tuttu” denecek… Demokrasilerde böyle şey olmaz/olamaz.
Zira demokrasi kişilere bağlı bir sistem değildir. Elbette Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliği ve çağrısı son derece önemlidir. Bu darbenin önlenmesinde/defedilmesinde birinci derecede rol oynamıştır. Lakin demokrasimiz her zaman bir “Recep Tayyip Erdoğan’a” sahibi olamaz. Sayın Cumhurbaşkanımız da nihayet fanidir. Oysa biz demokrasimizin kalıcı olmasını istiyoruz. Kaldı ki Cumhurbaşkanımızın seveni kadar sevmeyeni de vardır ve bu hal de demokrasilerde olağan bir haldir. Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliği bir şanstır. Ancak kişileri kutsallaştırmanın nelere bedel olduğunu/olacağını yaşadığımız musibet göstermiştir. Sanırım nasihate gerek yoktur.
Anlayacağınız “Demokrasi” dediğimiz kavramın “emirle ve kişilere itaatle” bir ilgisi yoktur.
Demokrasi “Adalete, özgür düşünce ile din/inanç/mezhep ve vicdan özgürlüğüne” sahip olduğumuz ölçüde kalıcıdır/kalıcı olacaktır.
Yoksa her 10/20 yılda yeni bir “kadro darbesi” ile veya “silahlı kalkışmayla” karşılaşmamız kaçınılmazdır.
Güzel bir gelecek dileğiyle esen kalın…..
*Gültekin Öztürk: Tarihçi/Yazar – ÜLKÜ-YAZ Kurucu Üyesi, Denetim Kurulu Üyesidir.