“BAŞARISIZ İNSANLAR
FANATİZME KAYAR…”
Kenan EROĞLU
Odgurmuş: Ögdülmüş kardeşim, Gelecek üzerinde sürekli karamsar tablo çizen başarısız insanlara ne demeli ?
Ögdülmüş: Aile hayatında, iş hayatında veya katıldığı siyasi hareketin başarısızlığı sonucu kendilerini başarısız olarak kabul eden insanlar, gelecekleri hakkında ümitsiz olur ve gündelik hayatlarında da karamsardırlar.
Buna karşılık, aile hayatında, iş hayatında ve siyasette kendilerini başarılı olarak kabul eden ve bir yerlere gelmiş insanlar da geleceğe karşı ümitle bakan, hayata ümitle bağlananlardır.
Burada ince bir çizgi vardır; Başarısız insanlar ümitsiz oluyor derken esasında gelecek ümidi taşımayan insanlar başarısız oluyor da demek gerekiyor. Aslında bu iki durum birbirine çok bağlıdır.
Kendini çeşitli konularda başarılı kabul eden insanlar, şöyle bir geriye ve geçmişlerine baktıklarında; Yaptığı, üstesinden geldiği başarılarını hatırlar ve dolayısı ile geçmişteki başarı hem gününde mutlu olmasına, hem geleceğine de ümitle bakmasına yansır. Geleceğe yönelik de, karamsar olmaz mutlu olurlar.
Ama kendisini hayatın çeşitli safhalarında başarısız olarak kabul eden insanlar da, geriye ve geçmişlerine baktıklarında pek fazla iyi bir şey görmeyeceği için, hem gününe, hem de geleceğine karamsar bakar mutsuz olurlar.
Karamsar bakanların karamsarlıkları nedeniyle de başarısızlıkları devam eder. Karamsar insanların kendileri hakkında olumsuz görüşleri vardır, “ben bir şey beceremiyorum”, “elimden bir şey gelmiyor”, “beceriksizin biriyim”, “kısmetim kapalı” gibi düşünceler içindedirler. Bundan dolayı da başarılı olan diğer insanları hem kıskanırlar çoğu kez de nefret ederler.
Bu bir kısır döngüdür.
Ayrıca katıldığı fikir hareketi veya siyasi parti de uzun süren senelerde bir varlık gösterememiş, bir gelişme kaydetmemiş ise bu hareketin ve veya partinin taraftarları da fanatizme kayarlar.
Odgurmuş:Bu gibi başarısız insanlar herhangi bir örgüt içine girdiklerinde nasıl davranır ne yaparlar?
Ögdülmüş:Evet; kimi başarısız insanların, sosyal hareketlere, birtakım aktivitelere ve bir fikir hareketine katıldıklarında, başarısızlıklarını bu hareket içinde onu bunu eleştirerek ve ondan bundan nefret ederek, sivri ve uç fikirler, olmadık görüşler ileri sürerek telafi ettikleri görülür. Orada, katıldıkları fikir hareketi içerisinde kendilerine şahsiyet bulup, başarısızlığını gizlemeye çalıştıkları dikkat çeker.
Bu tip insanlar radikal örgütlerin işine çok yarar, o yüzden de radikal örgütler bu tip insanları arayıp bulurlar.
Hayatta kayda değer bir başarı elde edemediğine inanan bu insanlar, katıldıkları fikir hareketlerinde canla başla çalışarak, aşırı özveride bulunarak, başarısızlıklarını örtme eğilimlerini sürdürürler.
Odgurmuş: Bu durum çok çelişkili bir durum değil mi?
Ögdülmüş: Evet çelişkili bir durum gibi görünüyor fakat maalesef durum bu. Aslında işin daha da garip olan tarafı ise başka bir şekilde ortaya çıkar. Örgüt ya da gurup içinde Onun çalışmalarına, aşırı gayretlerine baktığınızda adama çok olumlu notlar verirsiniz, “ne fedakâr insan”, “büyük dava adamı” dersiniz. İşin aslı böyle değildir, o içine katıldığı hareketten çok kendisini sevmektedir. Kendi başarısızlığını burada tatmin etmektedir.
Topluluk içerisinde ferdi sorumluluk olmayacağı için yaptıkları işler konusunda da kendisinin şahsen pek sorumluluğu olmayacaktır.
O aslında mutsuzluğunu, karamsarlığını ve hayattan bekleyip de elde edemedikleri gibi olumsuz duygularını örtmeye çalışmaktadır.
…………..
Sözün Özü:
“Önemli olan yarınlara umutla bakmaktır; ümit tohumlarını ekenler onların yeşermesini bekler ve aydınlık yarınların aşkıyla mes’ud yaşarlar. Ümit fidelerini sökenler ise, yüreklerindeki güneşi söndürdükleri için karanlıkta kalmaya mahkûmdurlar.”
…………..
Sözün Özü:
“…. Öncelikle, insanlar ya da guruplar bu dürtüsel olumsuzlukları dışarıya yansıtarak, dışarıda bir “kötü” meydana getirirler. Böylece kendi içlerindeki nefret, dışarıda uygun bir nesneye yönelmiş olur. Bu sayede insanın ya da insan topluluğunun kendisine ait olan nefretin hem kendisini tahrip etmesinin önüne geçilir, hem de nefret başkasını tahrip etme hedefine doğru sevk edilir. Ancak kendi içindekini başkasına yöneltmiş olmakla iş henüz bitmemiştir. İçeriye ait olan “kötü”, dışarıdaki düşman haline getirildiğinden bu sefer de dışarıdaki nefretten ve yok edicilikten korkulmaya başlanır. Ama dışarıdan gelen, kaynağı belli korkuyla baş etmek, içsel olan ilkel kaygılarla uğraşmaktan daha kolaydır. “
KAYNAK: Türklerde Liderlik ve Fanatizm / Doç. Dr Erol Göka / Timaş Yayınları, İstanbul 2009, s:31