Kenan EROĞLU
Büyük düşünürümüz Ziya Gökalp konusuna devam ediyorum.
Bu yazımızda Ziya Gökalp’ın ortanca kızı Hürriyet Gökalp’ın babası hakkındaki küçük bir anısını sizlere aktarıyorum.
***
“”Hürriyet GÖKALP
Bugünkü hür, müstakil ve dünyaca tanınmış Türk milletinin yükselme, medenîleşme ve millî sahalarda gösterdiği bütün muvaffakiyetleri tamamiyle ilmi esaslara, sosyolojik prensiplere dayanılarak yapılmıştır. Bu canlı eserin meydana gelmesi için Ziya Gökalp küçük yaşlarından beri bu idealleri, fikirleri kafasına koymuş, bütün varlığıyla şuurlu olarak bu uğurda çalışmıştır. Fakat, bu eseri tam bir millî hakikat haline sokmak için bir hayat hamlesi yapabilecek bir milli kahramana ihtiyaç vardı. İşte Z. Gökalp, manzum fikirleri ile harp senelerinde bu kahramanı yetiştirmek için haykırıyor, bazan da bir şâir gibi imanlı ve heyecanlı manzumeleri ile cephedeki askerleri coşturuyordu.
Cumhuriyet rejiminin bütün esaslarını hazırlayan, daha evvelleri de İttihat ve Terakkinin en kuvvetli şahsiyeti olan büyük insan… O kadar feragatkâr, o kadar mütevazi, maddî varlıklara kıymet vermez, hareketleri fikirlerine, özü sözüne o kadar uygundu ki… Hususî hayatında yazdığı mektuplarında bile o büyük idealinin bir parçasını, derin ilminin yüksek şahsiyetinin bir sembolünü taşıyordu. Bakın, Malta’dan yolladığı 2 Eylül 1336 (1920) tarihli bir mektubunda ne diyordu:
«Ben gençliğimde, zihnimde uyanan suallere cevap veremezdim. Kitapları karıştırır, onlarda da beni tamamiyle ikna edecek cevaplar bulamazdım. Bütün suallerime cevap verecek bir Filozof, bir Âlim bulamadığım için çok çalıştım. Bunu da maatteessüf bulamadım. O zaman, her meseleyi kendi kendime halletmeğe, zihnimde doğan her suale kendim cevap bulmağa çalıştım. Bu yolda çok zahmetler çektim. Halbuki müşkillerimi soracak bir hoca bulsaydım, zihnimi bu kadar yormayacaktım. Vâkıa bu müşkilleri kendi kafamla hallettiğim için, bütün ictihatlarım, bütün tahkiklerim tamamiyle şahsî oldu. Fikirlerimi de, evlâdlarım gibi benimdir diye, büyük bir şefkatle seviyorum.»
Münakaşadan, dedikodudan hoşlanmayan; kıskançlık, kin, nefret gibi hislerden uzak olan bu insan lüzumsuz yere söz söylemez, en büyük düşmanlarını dahi affederdi. Kendisinin yaptığı «dâhî filozof» tariflerine yine kendi şahsiyeti çok uygun olduğu halde bu mütevazı insan, karşısındakine daima kendisinden çok kıymet verir ve onu kendisinden üstün tutardı.
Muhatabı çocuk bile olsa ona değer veren Babam, Malta’dan bana yazdı. ğı bir mektubunda şunları söylüyordu:
«Sevgili Kızım Hürriyet Harim,
Sevgili Kızım, kartın iki tarafını yaz diyorsun. Ne yazayım? Ben de senin gibi az konuşurum. Çok söz zaten iyi değildir. Sen bunu herkesten iyi anlamışsın. İnsanın rahatı, ruhunun sükûnette olmasıdır. Bir ailenin saadeti için de, daimi bir sükûnetin hâkim olması lâzımdır. Ben Annem’le 16 sene yaşadım, aramızda bir saat bile dargınlık sürmedi. Dedikoduya meydan vermediğim için evimiz bir sükûn yuvası idi. İhtilâf, münakaşa neye yarar? Bunlar, saadeti öldüren şeylerdir. Seninle diğer çocuklar arasında daima kavgayı, gürültüyü bunun için menederim.
«Türkler, sükûn ve sükût içinde yaşamayı severler. Az konuşurlar, hiç kimse ile dertleşmezler. Zaten Anadolu’yu Cennet yapan bu sükûn ve sükût hâlidir. Türkün köyü de, evi de, ruhu da sükûn ve huzur içindedir. Åh, biz niçin bu güzel, bu mes’ut Türklüğü unuttuk? Nedir bu gürültüler, patırtılar?
O, düşünmek, yardım görmek gibi meselelerde hususî konuşmalarında bile cemiyeti fertten daha üstün tutarak kıymetlendirirdi. Diyarbekir’de çıkardığı «Küçük Mecmua»da ilmî ve fikrî yazılarıyla beraber, çocuk masalları da yazıyordu. O zaman bir gün dedim ki:
– Baba, bu masalları benim için mi yazıyorsunuz
– Hayır, yalnız senin için yazmıyorum.
-Biliyorum, yalnız benim için değil, benimle kardeşlerim için yazıyorsunuz.
– Hayır, hayır bilemedin! Bu masalları yalnız senin ve kardeşlerin için yazmıyorum, bütün Türk çocukları için yazıyorum. Ben, yalnız senin ve kardeşlerinin babası değilim: Bu dünyadaki bütün Türk çocuklarının babasıyım. Sizleri ne kadar çok düşünür ve seversem, onları da o kadar çok düşünür ve severim.
Bu sözlere o zaman biraz gücenmiştim. Fakat, sonradan daha büyüyünce Babama hak verdim. Zaten onun bütün hayat prensipi bu sözlerde saklı değil miydi? Onu yükselten, herkesten başka yapan bu fikirlerdeki mâna değil miydi?””
…
Not-1: Bu yazı; “”Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla ZİYA GÖKALP ve açılan Ziya Gökalp Müzesi” kitabındaki Hürriyet Gökalp yazısı, Işıl Matbaası İstanbul 1956, sayfa: 131-132-133”” den alınmıştır.
Not-2: Yukarıya aldığım Hürriyet Gökalp’a ait yazının diline dokunulmamış olduğu gibi yayınlanmıştır.