KESKİN MUHALİF
MİLLİYETÇİLER
Kenan Eroğlu
Odgurmuş: Eskiden keskin devrimci diye bir tabir vardı ve çok kullanılırdı. Devrimciyi anladık da Şimdi bir de keskin Milliyetçi muhalifler çıktı bunlar da ne oluyor?
Ögdülmüş: Evet keskin devrimci tabiri eskiden çok sık kullanılırdı, hatta sol guruplar biri birlerini eleştirmek için dahi bu tabiri kullanırlardı. Sistem aleyhinde, faşizm, ABD ve kapitalizm aleyhinde çok konuşanlara, her şeyi tenkit edenlere en radikal görüşleri dile getirenlere “keskin devrimci” denirdi.
En çok eleştiren, sisteme en çok eleştiri getiren kimseler, diğer sol gelenekler arasında en keskin devrimci sayılırlardı/olurlardı.
Bir başka görüşmemizde fikir hareketlerinin uçlarında bulunan fanatik taraftarlar giderek benzeşir demiştik, bu benzeşme sonucu şimdi de keskin devrimci muhaliflerin bir benzeri olarak Milliyetçi muhalifler çıkabiliyor. Solun kullandığı metotları aynen kullanan, aynı tarzda solun bakış açısından eleştiri getiren ve hala da Milliyetçi olduğunu sananlar pek çoğaldı. Hem her türlü sol argümanı kullanıyor, hem de kendilerine milliyetçi diyorlar. Hatta eskiden bazı insanlar vardır ki Marksist sola ait kitap ve dergileri okuyup takip ederek kendilerince oradan komünizme tenkit konusu çıkartırlardı.
Bu gün de fazla değişen bir şey yok. Bu milliyetçi muhalifler bu kez de bazı Marksist internet siteleri ile kaynağı belli olmayan ama bunların işlerine yarayabilecek üretimler yapan sosyal medyadan faydalanıp yine eski alışkanlıklarını sürdürüyorlar.
Marksist soldan geçen bu eleştiri hastalığı zamanımızda milliyetçiler arasında da fazlaca yayılma istidadı gösteriyor. Bilgi ve şuurdan yoksun insanlar kısa yoldan eleştiriyi seçiyorlar. Bu gibi eleştiriden başka bir yol bilmeyen, hatta eleştirinin dozunu artırarak hakaret ve küfür derecesine çıkaranlar peyda oldu. Bunlara da biz “keskin milliyetçi muhalif” diyebiliriz.
Odgurmuş: Peki efendim bu eleştiri yoluyla “keskin devrimci” veya “keskin milliyetçi muhalif” olununca ne elde ediliyor?
Ögdülmüş: Sol on yıllardır hatta beklide yüz yıldan beri eleştiriyor. Ne gibi bir başarı sağladı diye bakacak olursak kocaman bir hiç diyemiyoruz. Fakat Toplumun ve özellikle de gençliğin bir bölümünü etkileyerek onları fikren bozdu. Bu genç insanların devletine ve milletine olumsuz bakan insanlar haline gelmesini de sağladılar.
Ama bir şeyi daha başardı eleştiri hastalığını toplumun her kesimine ve özellikle de milli ve manevi değerlere önem veren insanlara da bulaştırdı.
Şimdi koca koca adamlar, milli ve manevi değerlere önem verdiğini sandığımız insanlar konu açıldığında hem Marksistlerin uyguladığı “hadsiz-hudutsuz” eleştirir yolunu benimseyip uyguluyor, hem de Marksist bir tabir ve metot olan “özeleştiri yapmak lazım” demekten kendilerini alamıyorlar. Sol örgütlerin çok kullandığı bu tabiri milli ve manevi değerlere önem veren ve Türk dilini, kurallarını, kaidelerini dikkatli kullanması gereken insanların da kullandıklarını görüyoruz. Biz kendi kendimize “muhasebe” yaparız, “murakabe” ve “mütalaa” yaparız, ama yaptığımız şeye asla “öz eleştiri” demeyiz. Keskin muhalif olacağım diyerek, solun bir takım kurallarını ve tabirlerini de alıp kullandıklarının belki farkında değiller, belki de milliyetçi olduklarından utanmış olmalarının duygusal tepkisini bu şekilde dışa vuruyorlar.
Önemli olan insanın kendi kendinden emin olması ve milli değerlerine hem sahip hem de yeteri kadar aşina olmasıdır. Biz kendi fikirlerimizden emin olmadıkça kendi kendimizi de tenkid etme hastalığımız devam edeceğe benziyor.
Odgurmuş: Bu durumda bizim ne yapmamız gerekir? Fikir ve davranışlarımızda keskin devrimciler gibi keskin milliyetçi muhalif olmak bize ne kazandırır. Biz bu konularda biraz aşırıya mı kaçıyoruz?
Ögdülmüş: Biz ne yapmalıyız sorusunun en önde gelen cevabı: “Biz kendimiz olmalıyız”, tenkit edeceğimiz bir konu varsa, milli değerlerimiz açısından muhasebe etmeli, murakabe etmeli, mütalaa etmeli ve tutarlı olmalıyız. Şu ya da bu şöyle böyle diyor diye eleştiri kervanına katılamaz, kimsenin kuyruğu olmamalıyız. Keskin olmanın, keskin muhalif davranmanın kimseye faydası yoktur. Keskin davranan insanlar en çok kendilerine ve kendileri ile birlikte kendi çevrelerine zarar verirler
Günümüz Türkiye’sinde ne yazık ki kendilerini okumuş gören pek çok insan kendileri sosyal medyanın sol tarafına gönüllü takipçi olmuş gibi görünüyorlar. Olayları milli ve manevi değerlerimiz ve kendi tarihimizin imbiğinden geçirerek yorumlasalar belki bir nebze kabul edilebilir bir durumdur.
Fakat görüyoruz ki sosyal medyanın önünde bulunan bir “modatv” takipçisi olmak ve onların dikkat çektiği konulara gözü kapalı atlamak, sarılmak bir milliyetçiye asla yakışmaz.
Bizim için önemli olan itidaldir, her işimizde olduğu gibi milli değerler konusunda da itidalli olmak gerekir. Hatta itidal derken itidalli davranacağız derken itidalde de aşırıya kaçmamalı ve itidalde de itidal göstermeliyiz.
Bir fikir hareketi normal olarak nev-i şahsına münhasır olmak zorundadır. Özüne has olmayan, başka gurupları taklit edenler belki keskin olurlar ama inandıkları davaya fayda sağlamazlar. Çok keskin davranan insanlar örgütleri içinde belki biraz takdir görürler ama toplumda bu gibi insanlar fazla değer bulmazlar.
Unutulmamalıdır ki “keskin sirkenin zararı küpünedir”, ve en iyi sirke de en keskin sirke değildir.
Sözün özü:
Siyaset; ilim, kültür, akıl, irâde ve projeyle yapıl/a/mıyorsa; mecbûren; cehâlet, küfür, bağnazlık, şartlı refleks ve slogan düzeyine/düzeysizliğine mahkûm olur
….
Odgurmış: Kanaat – Akıbet- Afiyet
Ögdülmiş: Akıl – Ululuk
Kadim Kitabımız olan “Kutadgu Bilig” de geçen iki şahsiyet: