ÖYLE DİYORLAR, BÖYLE DİYORLAR
KENAN EROĞLU
Odgurmuş: Bazı konular var ki; “Öyle diyorlar, duydum, hep söyleniyor” diyerek bizzat şahit olunmayan konularda fikir beyan etmek ne kadar doğru. Kısaca bu zan konusunda bilgi verebilir misiniz?
Ögdülmüş: Maalesef toplumumuzda böylesine bir eğilim var. “O dedi, bu dedi, duydum vs” diyerek işin aslını düşünmeden hükümler veriyor ve sıralıyoruz.
“Beceriksiz bunlar”.
Kim diyor?
Herkes diyor.
“Ekonomi tıkandı sona yaklaştık”
Kim diyor.
Öyle diyorlar.
.“Hırsız bunlar”
Kim diyor? (kimin dediği pek belli değil)
“Öyle diyorlar, herkes söylüyor”.
“Sahtekâr bunlar”
Kim diyor?
“Öyle diyorlar”.
“Sadece kendi menfaatlerini düşünüyorlar.”
Kim diyor?
“Öyle diyorlar…” (Ne yazık ki burada da kimin dediği belli değildir.)
Diyerek karşımızda bulunanları hiç düşünmeden pervasızca rahatça suçlarız. Suçlamanın aslı var mıdır, yok mudur? Suçlamanın kaynağı nedir, nereden çıkıyor. Birileri bilerek ve isteyerek karşısındakini yıpratmak amacıyla mı çıkartıyor veya gri propaganda mı araştırıp bakmayız.
Esasında yukarıdaki cümleleri uzatmak mümkün. “O diyor, bu diyor, öteki diyor” diye hiç kimseyi hırsız, haydut, üçkâğıtçı olarak suçlamaya kimsenin hakkı yoktur, olmamalıdır. Kimsenin yetkisi de yoktur. Dürüst insan o dedi, bu dedi diyerek zan ile hareket etmez.
Bizzat duymadığımız, görmediğimiz ve içinde bulunup şahit olmadığımız konularda onun bunun sözü ile insanları yaftalamak ne insanlığa yakışır, ne de Müslümanlığa..
Herhangi bir fikir hareketine katılmış özellikle de fanatik insanlar bu gibi yollara çok başvururlar, bu yolla karşısında oldukları gurupları, kişileri değersizleştirip gözden düşürmeye çalışırlar. Karşıda olan insan ve guruplar için rahat bir şekilde olmadık suçlamaları yapabiliyorlar. Bir örgüt içinde başkalarını suçlamak ve hatta olmadık iddialarda bulunmak o kişiye üstünlük sağlayabilir. Gerçeklere dayanmayan bir takım uydurma haberlerle insanları bir süre oyalayabilir, atlatabilir ve aldatabilirsiniz. Uzun vadede bu iddialarda bulunan insanlar hem zarar görür hem de güvenilirliğini kaybederler.
Odgurmuş: Ona inanmayacağız, buna itibar etmeyeceğiz de peki ne yapacağız?
Ögdülmüş: Esasında, herhangi bir konu olduğunda, bizzat içinde olmadığımız, belgesini, vesikasını ve olayı bizzat görmediğimiz suçlamalarda biz de başkaları gibi davranmamalıyız..
Ya adam suçlu, hırsız değilse, bu söz dolaşıp bize geri gelir, vebal altında kalırız.. Siyasi muarızlara karşı duyulan kin ve nefret sizi dürüstlükten alıkoymamalıdır.
Gerçeklerle, gri ve kara propagandayı iyi ayırt etmek gerekir. Bir siyasiye, bir fikre karşı olmak ayrı, birileri tarafından masa başında uydurulmuş itham ve iddialara itibar etmek çok ayrı şeylerdir. Eğer bir siyasi obje olduğundan fazla övülüyor, olduğundan fazla büyütülüp bir takım meziyetler yükleniyorsa bilmek gerekir ki o iddia övülen kişinin lehinden çok aleyhinde olacak bir durumdur. Bu övgü ve abartıların gri propaganda mahsulü olma ihtimali yüksektir. Bu duruma iyi dikkat etmek gerekir. Sizin siyasi liderinizi her öven sizden değildir. Abartılı öve ise kesin olarak sizin taraftarınız değildir.
Aslına bakarsanız, sosyal medyada iki yönlü gri propaganda ve kara propaganda mahsulü paylaşımlar ne yazık ki cirit atıyor. Milletini seven ve yine milletini sevdiğini iddia eden insanların daha dikkatli ve hatta daha uyanık olması gerekir. Komünistlerin strateji ve taktiklerini, iyi bilmek ve piyasaya sürdükleri fikirlerin aslında ne manaya geldiğini iyi ayırt etmek lazımdır.
Herkes inanıyor diye, herkes yakıştırıyor diye herhangi bir konuya gözü kapalı inanmak, ya da kabullenmek yanlış bir hareket olur. Buna çok dikkat etmek gerekir. Biz yakıştıramayız. Herkes söylüyor diye biz söylememeliyiz. Bizim davranışımız farklı olmalı, hak ve adalet neyi gerektiriyorsa ona göre davranmalı “Allah-u Âlem” deyip geçmeliyiz.
İnsanları hırsız, haydut diye toptan mahkûm etmek yerine bu gibi iddiaları ortaya atan, yazan çizenlere de bakmak gerekir. Basında önemli bir yer işgal eden Marksist sol takımının olaylara baktığı gibi bizim de aynı pencereden bakma mecburiyetimiz yoktur. Bizim karşı olduğumuz kimselere bir başka muhalif hırsız diyor ve bizim de işimize geliyor diye birilerini damgalamak yaftalamak elbette yakışık almaz. Bu gibi hareketler yanlış olur ve dürüst insanlara böyle davranmak yakışmaz çünkü bu işte vebal vardır.
Bir kişi veya konu hakkındaki düşünce ve duyumlarımızın yanlış çıkabileceği de hesaba katılmalı ve kesin bir yargıya varmadan önce hukûkî süreç tamamlanıncaya veya kat’i deliller ortaya çıkıncaya kadar “mülâhazat hanesi” boş bırakılmalıdır. Olgun bir insanın ve kâmil bir Müslümanın yapması gereken en doğru davranış; tam mânâsıyla emin olmadan karar vermemek ve zan üzre hüküm sâhibi olarak vebâl almamaktır. Zirâ Yüce Rabbimiz, Hucurât Sûresi’nin 12. Âyet-i Celîlesi’nde; “Zannın çoğundan kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır.” diye buyurmaktadır. Ayrıca unutmamak gerekir ki, hukuk açısından da “Beraati zimmet esastır.” (Suçluluğu ispat edilene kadar her insan mâsumdur.)